TUTKULU, GÖZ KAMAŞTIRAN BİR DÜŞES VE
KADERİN ZALİM OYUNU…
Dördüncü Gordon Düşesi Jane Maxwell zamanının en çok sözü geçen kadınlarından biri; Şair Robert Burns’ün hamisi, Kral George’un danışmanı ve Kraliçe Charlotte’un arkadaşı, kocasının politik başarısının ardındaki beyin, Devonshire Düşesi Georgiana’nın en büyük rakibi.
Tarihsel bilgi, tutku ve entrika konusunda zengin bir kitap olan Ciji Ware’in KUĞULAR ADASI, on sekizinci yüzyıl İngiltere’sinin tartışmasız en ünlü ve en güzel kadınlarından birinin hikâyesini anlatıyor.
Neşeli ve çekici bir genç kız olan Jane Maxwell çocukluk aşkı Thomas Fraser’ın kalbini çalar. Bu sırada Thomas Fraser’ın rakibi Gordon Dükü Alexander da Jane’in güzelliğinden etkilenmiştir. Yerine getirmesi gereken görevleri ile aşkı arasında ikiye bölünen Jane, kendini sahip olduğu tüm değerleri tehlikeye sokacak bir aşk üçgeni içinde bulur…
Hem lirik bir aşk hikayesi hem de büyüleyici bir yüzyılı gözler önüne seren başarılı bir inceleme… Ciji Ware bir hikayeye hayat vermek konusunda gerçek bir üstat. Bu öyle bir hikaye ki bütün gece uyanık kalmak istemiyorsanız bu kitaba başlamamalısınız.
Romantic Times
“Ware’in titiz araştırması ve öykü yazmaktaki üstün yeteneği, tarih içersinde yitip gitmiş, güçlü ve zamanının tartışmalı karakterlerinden birini gözler önüne seriyor.’’
Publishers Weekly
***
Bir
Edinburg, Şubat 1760
Cereyanda kalmış oturma odasındaki alçak sandalyenin üzerine rahatsız bir şekilde tünemiş olan genç kız, kucağında duran mahzun kanaviçenin kırışmış gipürlerine hüzünle dalmıştı. Jane Maxwell, bakışlarını annesinden kaçırarak, elindeki iğneyi “O itaat etmek zorunda olan bir neşe” cümlesinin beceriksizce tutturulmuş harflerine öfkeyle batırıp çıkarıyordu.
“Jane! diye bağırdı Bayan Maxwell, oradan buradan kirli kumaş parçalarının sarktığı gergefi göstererek. “Kumaşı iyi germezsen düzgün bir şekilde işleyemezsin. Şimdi bütün kelimeleri tek tek çıkaracaksın küçük hanım” dedi ve öfkeden çılgına dönmüş bir ses tonuyla ekledi, “Ta ki kusursuz bir şekilde işleyene kadar!”
Bayan Maxwell kadınlara mahsus sanatların bu en yücesine karşı on yaşındaki kızı Jane’in işlediği kusur karşısında onu derhal azarladı ve elindeki buruşuk kanaviçeyi düzeltip daha yakından incelerken bir yandan da derin bir iç çekti,
“Dünden bu yana en ufak bir gelişme kaydetmedin genç bayan. Aslına bakarsan bu, dün işlediğinden bile daha kötü. Yine nakışa ayırman gereken zamanı Thomasla mı harcıyorsun sen?
Jane’in sessizliği adeta suçunu ispatlar gibiydi.
“Bütün kızlarım, taliplerine kadın olma sanatının gerçek birer ustası olduklarını gösterecekler!’
Jane öfkeyle, “Ama anne, ben babam gibi korkunç bir adamla asla senelerce evli kalamam!” diyerek karşılık verdi.
Bayan Maxwell, “Seni küstah!” diyerek kızına bir tokat attı. “Bir anne gözünü kızının üzerinden bir an için ayıracak olsa, dönüp baktığında karşısında bulacağı şey evde kalmış bir kız kurusundan başka bir şey değildir. Şimdi bu sandalyeye oturup bütün sırayı tekrar tutturana kadar oturduğun yerden kalkmıyorsun, anlaşıldı mı?”
Kanaviçesine dönerken Jane’in isyankâr kanı yüzüne hücum etti, bir yandan yumruğunu sıkıyordu.
“Nakıştan nefret ediyorum, yapmayacağım işte,” diye fısıldadı kendi kendine.
“Ne dedin?” diye sordu Bayan Maxwell, acımasız gözlerle Jane’e bakarken.
Jane, annesinin öfkeli yüzüne baktı ve ona karşı duyduğu kırgınlığı içine attı.
“Elişi konusunda pek iyi değilim anne,” diye toparladı Jane. “Nakış konusunda benim kadar umutsuz bir vakayla uğraşmak senin için çok yorucu olmalı,”
“Sen elinden gelenin ancak yarısını yapıyorsun,” diye cevap verdi annesi Jane’m acı dolu sesini duymazlıktan gelerek.
“Ben sabah ziyaretlerimden dönünceye kadar bunu bitirmeni bekliyorum, beni duydun mu?” diye ekledi.
Bayan Maxwell, Jane’in daha fazla itiraz etmesine fırsat vermeden, soğuk odayı sessizce terk etti. Son üç yıldır, Baron Sir William Maxwell’in, harabeye dönmüş çiftliği ise Edinburg’un güneyindeki Monreith’te yer alan mülkleri sayesinde doldurduğu viski şişeleri uğruna karısı ve kızlarını terk ettiği günden bu yana, Magdalene ortanca kızını daha sıkı bir şekilde yetiştirmek için çabalıyordu. Asi kızını, erkeklerin beğeneceği ve bir gün uygun bir talibin kendisini bulacağı, hoş genç bir bayan haline getirebilmek için henüz meyvelerini verememiş bir mücadeleye girişmişti. Her ne kadar fakir ve mütevazı bir yaşamı olduysa da, İskoç aristokrasinin saygılı bir bireyi olarak bu ona sunulan tek seçenekti.
Bayan Maxwell’in büyük kızı Catherine, sevimli; fakat bir bakışta herkesin anlayabileceği basitlikte bir kızdı ve ne yazık ki küçük Eglantine’in büyümesini bekleyecek kadar zaman yoktu. Evet, Jane’e en kısa zamanda uygun bir eş bulmak; onları şu an içinde bulundukları sefil hayattan, sonradan düştükleri ve Sir William’in tükettiği her bir şişe viski ile daha da derine battıkları bu fakirlikten kurtarabilecek tek çare gibi görünüyordu.
On altı yaşına geldiğinde Jane evlenmiş olacak! diye kendi kendine söz verdi Bayan Maxwell. Kocam olacak o ayyaşa, Magdalene’i de mahvedemeyeceğini göstereceğim.
Ne zaman bu lanet olası adam yüzünden katlanmak zorunda kaldığı beklenmedik fakirliği ve kötü muameleyi düşünecek olsa şakaklarında şu an hissettiği o zonklamayı hissederdi. Kendi kendini yatıştırmaya çalıştı. Ne de olsa her şeye rağmen hâlâ yitirmediği bir şeyler vardı. Tanrıya şükür Jane, güzeller güzeli bir hanımefendi olma konusunda gelecek vaat ediyordu.
Eski püskü eteğiyle yerleri süpürerek odadan çıkıp karanlığa, Hyndford Çıkmazı adı verilen patikaya doğru yürüyen Bayan Maxwell kiraladığı arabaya çıkmak üzere elini, kendisine yardımcı olmak isteyen arabacıya uzattı. Bazen günlerce çoluk çocuk et yemedikleri olurdu; fakat hiçbir şey onu, bu olmazsa olmaz sabah ziyaretlerinden alıkoyamazdı.
Magdalene, Edinburg Caddesindeki tıkanan trafikte arabanın içersinde oradan oraya savrulurken, sırtını yırtık döşemeye yasladı ve yorgun gözlerini kapatarak rahatlamaya çalıştı.
Birdenbire, labirente benzeyen dar sokaklar ve geçitler arasında kilise çanlarının kulak tırmalayan sesi ve şehrin tepesindeki Edhinburg Kalesinin giriş kapılarından yapılan top atışlarının gümbürtüsüyle irkildi.
“Korkmayın Bayan!” diye omzunun üzerinden seslendi arabacılardan biri. “Argyle Bataryasi’nın altılı top atışı bu! Daha önce hiç böyle bir gümbürtü duymuşmuydunuz?
“Bahse girerim III. George bu patırtıyı ta Londra’dan duymuştur,” diye mırıldandı Bayan Maxwell yüzünü ekşiterek. Tüm dikkatini kendi hayat gailesine yöneltmesi gerektiğinden, 22 yaşındaki bir kralın beklenmedik bir şekilde İngiltere, İrlanda, İskoçya ve Galler Bölgesi’nin tahtına getirilmiş olması sebebiyle yapılan bu tantana ona hiç heyecan verici gelmiyordu.
Bayan Maxwell, boş gözlerle açık sonbahar gününe baktı. Her ne kadar yabani tavırlar sergilese de kızı Jane’in çekici genç bir bayan olma yolunda gösterdiği gelişmeyi düşünerek az da olsa avundu. Kaba davranışlar sergileyen kızının eninde sonunda mahalledeki şu başıboş çocuk Thomas Fraser ile Edinburg’un arka duvarlarından kaçacağının ya da High Street‘teki kitapçıların rafları arasında kaybolacağının ve sonunda ona güvenli bir gelecek sağlayacak olan kadınsı cazibesine dair her şeyi yitireceğinin farkına vardı. Fakat Bayan Maxweli’in bu derde bir devası vardı elbet. Yelpazesini kirli kadife perdeye doğru açtı ve kendisini önündeki işlek caddedeki ayak takımından gizledi. Yakında kızının bu hoş fakat meteliksiz öksüze olan bağlılığını sona erdirecekti.
Geçmişe baktığında Thomas’ın, geçirdikleri o zorlu yıllar boyunca Jane’e ve kız kardeşlerine gösterdiği kardeşçe yaklaşımı ve iyi yürekliliği az da olsa Bayan Maxwell’in vicdanını sızlatıyordu. Ne var ki bir annenin üstlenmesi gereken görevler vardı ve eğer kesin bir önlem alınmazsa yakın zamanda Thomas ve Jane’i birbirinden ayırmak hemen hemen imkansız hale gelecekti. Thomas Jane’e düpedüz aşıktı ve ortanca kızı annesinin genç bayanlar ile ilgili öğütlerini tamamen göz ardı ediyordu.
Topların sesi susup da şehir aynı günlük gürültüsüne kaldığı yerden devam ettiği sırada Bayan Maxweli’in endişelendiği tek şey Jane’in dillere destan inatçılığıydı. Balıkçıya, bar sahibine, terziye ve kendisini en az onlar kadar sık boğaz eden daha birçoklarına olan borçları sebebiyle kendini boğulacak gibi hisseden Magdalene Maxwell, arabacılar onu yaya ve araba trafiğinin içine doğru sürüklerken, önünde duran birkaç olasılığı düşünüyordu. Yüzüne zalim bir gülümseme yerleştirerek kendini, bir gün unvanlarını ve zenginliklerini Jane Maxwell’in zarif eli ile takas edecek münasip birkaç damat adayının soylu anneleriyle yapacağı görüşmelerin ilkine hazırladı.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKuğular Adası
- Sayfa Sayısı672
- YazarCiji Ware
- ÇevirmenGülce Erhan Baltaoğlu
- ISBN9944823791
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviEpsilon / 2011
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Uçurtma Avcısı ~ Khaled Hosseini
Uçurtma Avcısı
Khaled Hosseini
Emir ve Hasan, Kabil’de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk… Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir’le Hasan’ın dünyaları arasında uçurumlar vardır:...
- İnsancıklar ~ Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
İnsancıklar
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Klasik Rus edebiyatının ünlü isimlerinden Dostoyevski’nin 1846’da yazdığı ilk romanıdır İnsancıklar. Mekân Petersburg’dur; tema dostluk, sevgi, acıma ve fedakârlık üzerine kurulmuştur. Dostoyevski İnsancıklarda öksüz...
- Siyah Kan ~ Jean-Christophe Grangé
Siyah Kan
Jean-Christophe Grangé
Güneydoğu Asya’da, Yengeç Dönencesi ile Ekvator çizgisi arasında bir yerlerde bir yol vardır. Siyah kanla çizilmiş bir yol. Korkunun ve ölümün hakim olduğu bir...