Ferda İzbudak Akıncı, “Kuğu Gecesi”nde duru ve masalsı anlatımıyla sevgiye, yaşama sevincine, meraka, yalnızlığa, hayalperestliğe dair öyküler anlatıyor.
Sevgisizlikten kuruyan bir akasya ağacı, köklerine rağmen göğe uzanmaya çalışan bir gürgen fidanı, dünyayı keşfetmek isteyen bir karınca, bir köşede unutulmuş gitarın yalnızlığı, çeltik tarlalarının arasında küçük bir kızın gece yürüyüşü ile yazar, yanı başımızda duran, ama yine de pek çoğumuz için görünmez olanların hikâyelerini işaret ediyor okura.
İÇİNDEKİLER
Akasyanın Gözyaşları……………………………………………….7
Sümela’da Sabah……………………………………………………..18
Neşeli Karınca………………………………………………………….29
Uyuyan Gitar…………………………………………………………..63
Kuğu Gecesi……………………………………………………………..76
AKASYANIN GÖZYAŞLARI
Kentin birinde çok mutsuz bir kadın yaşıyordu. Günlerden bir gün kocasıyla birlikte, oturdukları evden taşınmaları gerekti. Komşularıyla görüşmeyi sevmediklerinden, kimse onlar hakkında fazla bir şey bilmiyordu. Epeyce bir zaman ev aradıktan sonra, bir apartmanın giriş katında bir daire buldular. Bu evi ötekilerden farklı kılan bir güzelliği vardı. Evin tüm pencereleri apartmanın arkasındaki genişçe bahçeye bakıyordu. Öteki bahçelere benzemeyen bir bahçeydi. Kentte kolay bulunamayacak büyüklükteydi. İçinde türlü türlü ağaçlar vardı. Tarhlar, adına ancak kitaplarda rastlayabileceğiniz ender bulunan çiçeklerle doluydu. Çok emek verildiği belliydi. Bu ağaçları, bu çiçekleri yetiştirmek kolay iş değildi. Pencereleri bahçeye açılan bu evde, onlar taşınmadan önce Serpil adında, azıcık tombul bir kadınla kocası yaşıyordu.
Serpil, yumuk yumuk elleriyle bu ağaçları, çiçekleri sular, yapraklarını okşar, onlarla konuşa söyleşe diplerindeki toprağı kabartır, gübre koyardı. Elinde çantası, çiçekçileri, pazarları gezer, en renkli, en güzel çiçekleri alır, hemen bahçeye ekerdi. Gittiği hiçbir gezmeden çiçeksiz dönmezdi. “Aaa! Bu ne çiçeği böyle? Hiç görmemiştim daha önce. Bana bir dal verir misin bundan?” der, tatlı diline karşı çıkamayan çiçek sahibi, istemeden de olsa, bir dal kırıp Serpil’e verirdi. Bahçe böylece renklenip güzelleşmişti. Bahar aylarında, açık pencerelerden bahçeye Serpil’in söylediği şarkılar yayılırdı. Pencere kıyılarındaki saksılarında kırmızı, beyaz, pembe, ebruli sardunyalar açardı.
Bahçenin köşelerindeki zambakların iri yeşil yaprakları arasında sarı tozlu beyaz zambaklar parıldardı. Ocağında sabah akşam çay kaynar, iki tatlı kaşığı sakızlı kahve, kahve cezvesi içinde, pişirilmeye hazır beklerdi. “Ola ki,” derdi Serpil, “ola ki kapıyı bir tıklatan olur, hemen sürerim cezveyi ocağa. Bekletmem konuğumu…” Gerçekten de dediği gibi olurdu kadının. Çayın kokusunu duyan, pazardan dolu bir pazar arabasıyla gelip de merdivenleri hemen çıkmayı göze alamayan komşuları dalıverirlerdi Serpil’in evine. “Gönül ne çay ister ne kahvehane, gönül söyleşmek ister, kahve bahane,” derdi içinden. Komşularıyla iki çift laf etmeden gün geçirmeyi sevmediğinden, bir araya gelmeye bahane kahvesini, çayını hep hazır bulundururdu.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıKuğu Gecesi
- Sayfa Sayısı104
- YazarFerda İzbudak Akıncı
- ISBN9789944695251
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gölgeli Muhabbetler ~ Cemil Kavukçu
Gölgeli Muhabbetler
Cemil Kavukçu
Bak ne anlatacağım, diyorum karşımdaymışsın gibi ve sen gülmeye –yok lıkırdamaya– hazır bir yüzle bakıyormuşsun gibi. Belki de kuşkuyla bakacaksın çünkü son günlerde pek...
- Hayal Kurma Dersleri ~ Pelin Güneş
Hayal Kurma Dersleri
Pelin Güneş
Hayal kurmayı unutan çocuklar, ödev olarak hayal kurmaları istenince çok şaşırdılar. Acaba nasıl bir gelecek kurdular hayallerinde? Çocuklar, çocuklarımız… Düşünen, sorgulayan, eğlenen, şaşıran, şaşırtan,...
- Kendini Arayan Çocuk ~ Hamdullah Köseoğlu
Kendini Arayan Çocuk
Hamdullah Köseoğlu
Hayal mi, Gerçek mi? Hayal kurmadan yaşanır mı hiç? “Hayallerinizi kovmayın; çünkü onlar gittiler mi siz kalırsınız belki, fakat artık yaşamıyorsunuz demektir.” demiş Mark...