Birbirinden tamamen farklı iki erkek kardeş.
Büyüğü çapkın, geveze, özgüvenli, tembel, sözcüklere âşık Jean-Louis.
Küçüğü çekingen, ketum, utangaç, sınıf birincisi, sayılara tutkun Yves-Marie.
Zıt karakterlerine karşın, birbirine son derece bağlı bu iki kardeşin Arras kentinde geçen yer yer mizahi, yer yer hüzünlü hikâyesi.
“Küçük Kardeşim” Fournier’nin büyük aile anlatısının –şimdilik– son halkası. Yitirilen bir kardeşin hatırasına yazılmış veda sözcükleri.
“Kardeşim bir ses olsa, gülümseyen bir sessizlik olurdu herhalde.”
*
Canım Yves-Marie, sana pis bir şaka hazırladım.
Seni konuşturmaya çalışacağım…
Kendinden bahsetmekten nefret edersin gerçi.
Hislerin söz konusu oldu mu her zaman çok ketumdun, aklından ne geçtiğini anlayabilmek için hep akla karayı seçtik.
Bugün artık aramızda olmadığın için merakımız devam ediyor,ben artık aklıma geleni söyleyeceğim.
Claude Lévi-Strauss, Egon Schiele, Gustav Klimt gibi bilim insanlarını ya da sanatçıları izleyicilere tanıtmak, onları sevdirmekiçin bir sürü belgesel çektim…
Bu kez seni bir kitapta keşfedeceğiz, bu biraz bildiri gibi olacakdiyelim.
Ama öyle körü körüne bir sevgi bildirisi olmayacak.
Hiç merak etme, kendimden de bahsedeceğim.
Bana güvenebilirsin, çuvaldızı kendime batırmayı bilirim.
Bana yardım etmen gerekecek tabii, sana da söz vereceğim.
Unuttuğum hatıraları bana anımsatmak, yanlışlıkları düzeltmek ve haksızlıkları gidermek için öteki taraftan buraya müdahale edebileceksin.
Endişe etme, yazdığım her şeyi omzumun üzerinden okuyabilirsin.
Bu bir monologdan ziyade, ikimizin arasında bir diyalog olacak, gökyüzü ile yeryüzü arasında.
Kapı çaldı.
Evimin önünde bir kamyon durdu.
Bana devasa bir koli getirdi, uzunca bir sandık.
Anlamıyorum, ben hiçbir şey sipariş etmedim ki.
Bir yanlışlık oldu herhalde.
Kurye adımı ve adresimi teyit etti, bana gelmiş.
Kimin gönderdiği belli değil.
Bunu kabul edemem, kesin bir yanlışlık olmuştur.
Reddediyorum.
Kuryenin canı sıkılıyor bu duruma, beni ikna etmeye çalışıyor, sempatik adam, ikna oluyorum hemen.
Beklerken koliyi evime taşımayı teklif ediyor.
Biraz soruşturup sonra geri alacaklar.
Koliyi bahçeye koymak için epey uğraştılar.
Çok büyük ve ağır.
Minik kedim Artdéco koliyi kokluyor…
Başlık konusunda tereddütlerim var. Bir an için bu kitabın adını
“Yves-Marie” koymayı düşündüm, sonra “Benim Genç Kardeşim” olabilir dedim. En sonunda “Küçük Kardeşim” başlığında karar kıldım.
Küçük kardeşimin seksen üç yaşında bir ihtiyar olması bence çok komik. Seksen dört yaşında bir adamın seksen üç yaşındaki küçük kardeşi.
“Küçük” derken, sözcükte bir sevecenlik var.
Üstelik ben seni öyle hatırlıyorum.
Sen ne düşünüyorsun bu konuda?
“Neden bana bu soruyu soruyorsun, sen hep aklına eseni yaparsın zaten.”
Kapak için komünyon ayininde çekilen fotoğrafımızı buldum,
Arras’taki fotoğrafçıda asılı olanı.
Fotoğrafımız vitrinde sergilendiği için nasıl da gururluyduk, çok güzel bir fotoğraftı tabii.
O zaman ne şirindik, özellikle de sen, uzun kirpiklerinle ceylan gözlüydün adeta.
Kendisinden pek az bahseden sır küpü biriyle ilgili bir kitap yazmak kolay değil…
Yine de deneyeceğim.
Çocukluğumuzdan beri hep ikimiz adına konuşurum zaten…
Bu kez de senin adına konuşmam gerekecek.
Sessizliğini sözcüklere dökmeyi deneyeceğim.
Yves-Marie gizemini aralamaya çalışacağım.
Seni daha iyi tanıtmak ve kıymetini anlamak için yapacağım bunu.
Sen öyle taşkınlıkları olan biri değildin, tuhaf değildin, aşırıya kaçmazdın, dışadönük sayılmazdın, uçlarda yaşamazdın, olağanüstü ya da sıra dışı biri değildin. Ama sıradan da değildin.
Sen eski topraktın aslında: Ölçülü, dürüst, ketum, usta ve mühendistin… üstelik zekiydin…
Kayıtsız biri gibi davrandığından zaman zaman elimizde olmayarak senin duyarsız ve vurdumduymaz biri olduğuna inansak da aslında öyle biri değildin.
Birbirimizi tamamlıyorduk biz. Sen içe dönüktün bense dışa dönük.
Beraber çalışabilirdik.
Bir havayolu şirketinde sen pilot olurdun, ben de kabin memuru.
Bir pastanede sen tartları yapardın, ben de üzerlerine çilekleri koyardım.
Bir restoranda sen mutfakta olurdun, ben de masalara servis yapardım.
Bir bankada sen hesap yapardın, ben de gişede müşterilere gülümserdim.
Bir gemide sen dümende olurdun, ben küreklerde.
Bir tiyatroda sen sufle verirdin, ben de sahneye çıkardım.
Sana bir kitap ithaf etsem bu hoşuna gider miydi küçük kardeşim?
Üstelik senden bahseden bir kitap, sen kendinden hiç bahsetmeyerek gizemini hep korudun halbuki.
“Şu soruyu kendine hiç sordun mu abi, sence neden kendimden bahsetmiyordum?
Yapamıyordum, senin yanında hiç kolay değildi. Sen gevezeydin, bense düşünürdüm.
Hiçbir şey demeden konuşan o boşboğazları düşünürdüm…”
“Beni de aynı kefeye koymuyorsundur umarım?”
“Yok, her zaman değil.”
“Konuşmak, hislerini, izlenimlerini, hoşuna gidenleri, duygularını ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşmaktır…
Neden fikirlerini hep kendine sakladın, iyi fikirlerin olduğuna emindim ben halbuki, neden? Bizi fikirlerinden mahrum bırakmamalıydın.”
Ben Jean-Louis, okulda başarılı olduğum tek ders Fransızcaydı, yazdıklarımla hep iyi notlar almıştım.
Yazmayı hep sevdim, şimdiyse yazılarım çocukluğuma kıyasla daha uzun, yüz sayfa kadar yazabiliyorum, yazdıklarıma da kitap diyorlar.
Sona eren her şeyi sürdürmeye yarıyor yazdıklarım.
Kimseyi öldürmeyen babamı, Kuzeyli annemi, eşim Sylvie’yi, geçmişimi canlı tutuyorum…
Eskiden, şatolarda, dünyaya veda eden ataların portrelerinin sergilendiği bir salon bulunurdu. Benim yaptığım da biraz öyle aslında…
Hoşuma giden ve kaybettiğim her şeyi diriltiyorum. Balıklar dışında kimseyi öldürmemiş olan ve bir sineği bile incitmeyen küçük kardeşim, işte artık sen de geçmişin bir parçası oldun.
Çok uzun zaman önce sana Le Petit Meaulnes adlı kitapta söz vermiştim; bu kitabı, Le Grand Meaulnes’ü* ben yazsam nasıl yazardım diye soranlara yanıt olarak yazmıştım, yok ama ben küçüğünü yazdım demek için.
Küçük Meaulnes, yani Antoine sendin, abinden bahsediyordun. Büyük Meaulnes Augustin de bendim. Hiç öyle bana iltimas geçmiyordun.
Kurmaca bir kitaptı ama tam da değil…
Çocukluk hatıralarımızdan yararlanmıştım.
Sana ne söylettiğimi hatırlıyor musun bakayım?
“Her daim tepende olan büyükler yüzünden küçük olmanın hiç iyi bir yanı yoktur, tependekinin gölgesinden kurtulmak çok zordur.”
Le Petit Meaulnes kitabımda iki kardeş arasındaki ilişki muğlaktı,
Antoine abisiyle alay ediyordu ama onunla gurur da duyuyordu.
Abisine duyduğu sevgiyi saklamayı beceremiyordu. “Onu yine de severdim” diye yazmıştı.
Kitabımda Augustin bir romantikti, duygusal, tutkulu, hayalperest, usta bir yazardı, benim gibi şiir yazıyordu.
Antoine ise senin gibi matematikte bir numaraydı, kafalı ve gerçekçiydi, az konuşurdu. Hikâyeyi o anlatıyordu.
Hikâye çok kötü bitiyordu. Küçük Meaulnes kızgınlıkla büyük
Meaulnes’ü pis bir gölette boğuyordu.
Neyse ki bu kurmacaydı…
Yves-Marie’nin kolaylıkla yapabildikleri, Jean-Louis’nin ise zorlandığı bir çok şey vardı.
Sen çalışmadan, çabalamadan başarıyordun.
Bir türlü başarılı olamayan inekleri gıcık ediyordun.
Az çalışıyordun, daha da başarılı oluyordun.
Senden nefret etsek yeriydi.
Canımız istemiyordu.
Hiç hava atmıyordun, çok naziktin.
Benden çok daha nazik.
..
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı
- Kitap AdıKüçük Kardeşim
- Sayfa Sayısı144
- YazarJean-Louis Fournier
- ISBN9789750864070
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ben Çıkana Kadar Büyüme e mi… ~ Adil Okay
Ben Çıkana Kadar Büyüme e mi…
Adil Okay
Görüş Günlerinde Büyüyen Çocuklar “Ben Çıkana Kadar Büyüme e mi”, diğer adıyla “Görüş Günlerinde Büyüyen Çocuklar”, alanının tek kitabı olma iddiası taşıyor. Zira bu...
- Bir Kayıp Denizci ~ Gabriel Garcia Marquez
Bir Kayıp Denizci
Gabriel Garcia Marquez
Olay, 28 Şubat 1955 günü duyuldu. Kolombiya Deniz Kuvvetleri’ne bağlı Caldas muhribi, Antiller’de azgın bir fırtınaya yakalanmış, mürettebattan sekiz kişi dalgalara kapılıp kaybolmuştu. Kaybolan...
- Dostluk Üzerine; önce Selam Sonra Kelam ~ Fethi Gemuhluoğlu
Dostluk Üzerine; önce Selam Sonra Kelam
Fethi Gemuhluoğlu
O, harp meydanında görünmeyen, fakat ateş hattındakilere sakalık yapan, nakliye ve levazım kollarına yön veren, hususi çevrelerde mayası halis bir gençlik yoğuran, gönlü tasavvuf...