Kim demiş robotlar merak etmez diye!
Miyase Sertbarut’un, dünyayı değiştirmeye önce kendisinden başlayan özgür ruhlu okurlara ithaf ettiği Küçük Kara Robot, varoluş amacını sorgulama cesareti gösteren aykırı bir robotun adalet arayışını sayfalarına taşıyan, heyecan verici bir serüven.
Samed Behrengi’nin ölümsüz yapıtı Küçük Kara Balık’tan esinle, robotik çağın ayak seslerini arkasına alan bir kurguya imza atan yazar; bizleri, belli ezberler ve kalıplarla örülü hayatlara dışarıdan bakmaya ve özgürlüğe ket vuran sınırları zorlamaya çağırıyor.
Daha eşit, daha yaşanabilir bir gelecek için herkesi sorumluluk almaya yüreklendiren bu toplumcu gerçekçi roman, aşılmaz görünen büyük güçlerin bile dayanışmayla alt edilebileceğini gösteriyor.
“Robotlar nefret etmez, robotlar merak etmez, robotlar iş yerini terk etmez…” Herkes bu kanıda olsa da, biri var ki o bambaşka düşünüyor: Sortik Otelinin lobisinde temizlik işlerine bakan Robi!
Kendisi de bir robot ama diğerlerinden çok farklı. Öncelikle kolyeli ve tek küpeli, üstelik bir de siyah renkte! Dışındaki farklılık içine de yansımış olacak ki, her şeyi merak ediyor ve durmadan soru soruyor. Oteldeki diğer robotlar tarafından devamlı alay konusu edilse de hemen her gün, hayatına heyecan katacak yeni bir şeyin peşine düşüyor. Zaten kodlarına işlenen görev hiç kendisine göre değil! Dışarıda onu çağıran koskoca bir dünya varken, hurdaya dönüşene dek temizlik yapacak hâli yok ya! Hımm, belki de kötülükleri ortadan kaldırmalı…
Kahramanımızın hedefi büyük; ama öncelikle karşısına sürekli engel çıkaran X-ray’i dize getirmeli. Eh, onun için de biricik dostu Jeneratör Jena’nın harika bir planı var. Sonrası ise elbette özgürlüğün sınırlarını zorlayacak baş döndürücü bir macera!
Dünyayı çok daha yakından tanımak isteyen bir robotun izinde okurları hayata dair bambaşka sorgulamalara iten Küçük Kara Robot; farklı arayışların ve merak duygusunun bireyin kendini gerçekleştirme serüvenine nasıl katkı sunduğunu gösteren, uzun süre akıllarda yer edecek, sürükleyici bir roman.
Ay Tutulması
Küçük Kara Robot’un boyu bir metre kadardı. Ama kollarını iki metre kadar uzatabiliyordu. Böylece cam silmek onun için pek zor olmuyordu. Ayaklarının altındaki dönen disklerle süpürme ve silme işini de kolayca yapıyordu. Renginin diğer robotlar gibi gri değil de siyah olmasının özel bir amacı yoktu. Yapıldığı fabrikada boya tankı doğru rengi tutturamadığı için böyle kalmıştı. Fabrika şefi onu yeniden boya bandına göndermek istemedi, çünkü böyle tekil sorunlar başka işleri aksatıyordu. Şef, çocukken okuduğu bir kitabı hatırladı: Küçük Kara Balık… Kendi kendine gülümsedi. “Bizimki de Küçük Kara Robot olsun.” diye mırıldandı. “Kim bilir, belki bu robot da Küçük Kara Balık gibi dünyayı merak eder.” Bu hâliyle satmak zor olacağından fiyatını biraz indirdi. Müşteriye sevimli görünsün diye boynuna renkli boncuklardan bir kolye geçirdi. Kolyeyi yeterli görmemiş olacak ki kulağına kuş tüyünden yapılma bir küpe vidaladı. Küçük Kara Robot satış standına giderken şefin sözleri kulağında çınladı durdu: “Kim bilir, belki bu robot da Küçük Kara Balık gibi dünyayı merak eder.
Sortik Otelinin müdürü, robot mağazasında dolaşırken onu fark etti. “İlginç görünüyor. Müşterilerin hoşuna gider.” diye düşündü. Fiyatı da ucuz bulunca fırsatı kaçırmak istemedi. Böylece kolyeli ve tek küpeli, üstelik de siyah renkli robot, otele gidecek araca bindirildi. Küçük Kara Robot otelin lobisinde çalışmaya başladı. İsmi kayıtlarda böyle geçse de herkes ona Robi diyordu. Çalışma arkadaşları Robi’nin farklı olduğunu daha ilk günden anlamışlardı. Farkı renginden, kolyesinden ve kuş tüyü küpesinden kaynaklanmıyordu. Küçük Kara Robot her şeyi merak ediyor, durmadan soru soruyordu. Kahve makinesinin nasıl çalıştığını anlayabilmek için dakikalarca ona bakıyordu. Robot garsonlarla insan garsonların ellerindeki tepside neler var inceliyordu.
Otele girip çıkan insanlara kameradan daha fazla dikkat ediyordu. Robi’nin meraklı hâli diğerlerini şaşırtsa da bir süre sonra onu ciddiye almamaya başladılar. Sorularına baştan savma yanıtlar verdiler. Hatta aptalca şakalarla kalp kırıcı bile oldular. Bu yüzden işe başladığının üçüncü günü Robi, burasının kendisine göre olmadığına karar verdi. Hayatına heyecan katacak başka şeyler bulmalıydı. O gece saat 21’de Ay tutulması olacağını öğrendiğinde içindeki heyecan tazelendi. Terasa çıksa bu doğa olayına tanıklık edebilirdi. Dünya’nın gölgesi acaba Ay’ın üzerinde nasıl görünecekti? Müşterilerin çoğu daha sabahtan, teras katına çıkacaklar listesine ismini yazdırmıştı. Herkes çok heyecanlıydı. Otelin müşterisi olmayanlar bile yukarıya çıkabilmek için müdürle görüşüp izin koparmışlardı.
Bazıları teleskoplarını, dürbünlerini erkenden hazırlamıştı. Bütün bu araçlar olmadan da izleyebilirlerdi ama bu olağanüstü durumu yakından görmeyi daha heyecan verici buluyorlardı. Dünya’nın, Güneş’in önüne geçmesi, Ay’ın üzerinde kızıl gölgeler belirmesi her zaman rastlanan bir şey değildi. Otele girenlerin sayısı arttıkça lobideki yeşil halı hızla kirlendi. Tozlu ayakkabı izleri, yaprak kırıntıları, üzerine basılmış bir sakız, peçete parçası, kürdan… Robi aralıksız çalışmak zorunda kaldı. Temizliği bitirince asansöre yöneldi, çağrı düğmesine bastı. Asansör herhangi bir tepki vermedi. Belki düğmede temassızlık vardır diye yeniden ve daha kuvvetli bastı. Tahmininde yanılmıştı, düğme sağlamdı. Fakat kurallar vardı. Asansörün sağ tarafındaki bölmeden uyarıcı tonda bir ses geldi: “Sana kapıyı açamam ufaklık.” “Nedenmiş o?” “Çünkü sen lobi robotusun, başka yere gidemezsin.” “Lobi robotu olduğumu biliyorum. Terastaki Ay tutulmasını ben de izlemek istiyorum. Sonra yine aşağıya inerim. Lütfen Rosör!” “Amma da romantiksin, sana ne Ay tutulmasından!” “Romantik falan değilim, Dünya’yı, Güneş’i, Ay’ı merak ediyorum.” “Senin dünyan lobi, fazlası işine yaramaz! Sana kapıyı açarsam kuralları çiğnemiş olurum. İşim gücüm var Robi, hadi oyalama beni.
Robi asansörün kapısından uzaklaşıp kahve makinesinin yanına gitti. Onunla dertleşebileceğini düşünmüştü. Kahve makinesi dört teker üzerinde hareketli bir mekanizmaydı. Müşteriler yorulmasın diye ayaklarına kadar gidiyor, kahve sunumunu öyle yapıyordu. Tam elli çeşit içecek hazırlayabilecek kapasiteydi. “Bu gece Ay tutulması olacakmış, haberin var mı?” dedi Robi. “Herkes terasa çıkıyor.” Kahvemat güldü. “Ayı da mı terasa çıkmış!” Bu konuşmayı x-ray cihazı da duydu, kahkahayı patlattı. “Robi!” diye seslendi. “Bugün kapıdan geçen herhangi bir ayı olmadı! Tutulma olmayacak.” “Çok basitsiniz!” dedi Robi. “Şakalarınız aptalca.”
“Sen de fazla meraklısın, terasta olup bitenlerden sana ne! İşini yap.” dedi Kahvemat. “Merak etmenin nesi kötü? Merak etmezsen hiçbir şey öğrenemezsin. Bu gece lobinin tavanına değil, gökyüzüne bakmak istiyorum. Hayatımda yenilik olsun istiyorum.” “Yani bizim hayatımızı sıkıcı mı buluyorsun?” dedi Kahvemat. “Evet, bütün gün kahve sunuyorsun ve bunu durmadan tekrar ediyorsun, hayatında hiçbir yenilik yok.” “Hiç olmazsa sorularımla kimseyi bunaltmıyorum.” “Ne yani, ben sizi bunaltıyor muyum?” Buna biraz ötedeki x-ray yanıt verdi. “Tabii ki bunaltıyorsun. Bu kablo nereye gidiyor, şu nasıl çalışıyor? Otelin havalandırma bacası var mı? Her katta kaç oda var? Sanki oteli teftişe gelmiş gibisin.” “Ama ben… Ben gerçekten bilmek için soruyorum.”
Bu sırada çiçek sulama dronu Çidron, Robi’nin başının üzerinde tur atmaya başladı. O da tartışmaya katıldı. “Senin dışın da, için de tuhaf. Şu hâline bak, hayatımda ilk kez küpeli robot gördüm. Bir de kolyen var tabii. Bu acayiplik içine de yansımış.” Küçük Kara Robot, Çidron’un her an kendisine su püskürteceğini düşünerek ondan uzaklaştı. X-ray cihazına yaklaştı. Ray, diğer robotlardan biraz daha anlayışlı gibiydi. “Bugün çok insan geçti bu kapıdan, değil mi?” “Evet, tam 102 kişi.” dedi x-ray. “Harika! Saydığına göre sen de benim gibi meraklısın. Yani farklı değilmişiz.” “Merakımdan saymadım şapşal. Otomatik olarak kaydediyorum zaten. Allah aşkına, senin programını kim yaptı? Bak elli yıldır bu otelin x-rayiyim bugüne kadar senin gibisini görmedim. Soru, soru, soru… Bilsen ne olacak, senin işin toz almak. Robotlar merak etmez, soru sormaz. İşini yapar ve sorulana cevap verir. Robi, sen arızalısın ve bunun farkında değilsin.” “Beni neden anlamıyorsun Ray? Dünyada olup biten her şeyi merak ediyorum.”
X-ray o sırada içeri giren müşterinin bavulunu kontrol etmeye başladığından Küçük Kara Robot’un dediklerine kulak asmadı. Söylediklerinin dinlenmediğini anlayan Robi, iki karış ötesindeki zeytin çekirdeğini yuttu. Sonra bu çekirdeğin nereden geldiğini düşünmeye başladı. Kahvaltı salonundan birinin ayakkabısına yapışmış olarak lobiye geldiği kesindi, ya daha öncesi? Robi daha öncesini hayal etmeye çalıştı. Tabii ki bu zeytin tanesi bir ağaçta büyümüş olmalıydı. Başlangıçta çiçekti, sonra meyveye dönüştü. Olgunlaştıkça rengi değişti, yeşil rengi kızıllaştı, siyahlaştı, acılığı azaldı. Sonra işçiler geldi, kadınlı erkekli işçiler, belki robot işçiler… Zeytinleri topladılar. Belki çalışırken şarkı da söylediler. Küçük Kara Robot, sanki o uzak tepelerden kulağına bir melodi gelmiş gibi hissetti. Keşke buradan çıkıp gidebilseydi, şarkıyı takip etseydi. Belki de çok uzakta değildi, birkaç bina sonra bir tepe, tepede zeytin ağaçları… Kim bilir, karnındaki toz haznesinde duran çekirdeğin annesi de o ağaçlardan biriydi. Başını aşağıya eğip toz haznesine baktı. Zeytin çekirdeğine seslendi:
“Hey, anneni bulmamı ister misin?” Tabii ki çekirdekten ses gelmedi, onu kendisi seslendirdi: “Evet isterim. Annem güneşi, yıldızları, bulutları seven biriydi. Tüm zeytin ağaçları onu severdi.” “Annen, Ay tutulmasını izlemiş midir?” “Ohoo, hem de kaç kez!” Robi seslendirdiği çekirdeğin sözleri üzerine yine kendi hayatını düşünmeye başladı. Bir kez bile Ay tutulmasını izleyemeden ömrünü tamamlayacak mıydı? Hurda hâline gelene dek bu otel lobisinde temizlik işçisi olarak mı kalacaktı? Göreceği şeyler çok sınırlıydı. Resepsiyon, kahvaltı salonu, döner kapı, kahve makinesi. Duyacağı sesler de sınırlıydı. Tıkırtılar, sinyaller, kredi kartı bip bipleri, x-rayden gelen hışırtılar, dron vızıltıları. Oysa bir tepede olsa. Tepeye çıkamasa bile bir parkta otursa… Kuş sesleri, yağmur tıptıpları, yaprak çıtırtıları, rüzgârın bazen uyandıran, bazen uyutan nefesi… Robi bulunduğu noktada kendini bir tutuklu gibi hissetti.
Ellerinde bavullarla, çantalarla içeri girenlere imrenerek baktı. Demek ki yolculuk yapmışlardı, başka bir şehirden çıkıp buraya gelmişlerdi; belki uçakla, belki otobüsle, belki de kendi arabaları vardı. Onların yerinde olmayı çok isterdi. Kendisi otelin bahçesine bile çıkamamıştı. Küçük Kara Robot böyle düşünürken bir kedi otel kapısından içeri girdi. Kuyruğu bayrak direği gibi havadaydı. X-rayin kemerli kapısından geçmemiş, cihazın arkasındaki boşluktan içeri süzülmüştü. Sarmaş, otel müdürünün kedisiydi. Her yere girip çıkma, her yerde gezinme ve her yerde uyuma hakkı vardı. Müşterilerin odası hariç elbette. Kedi yaklaştı, Robi’yi kokladı ve kahvaltı salonuna doğru ilerledi. Zaten genellikle karnı acıkınca otele gelirdi. Robi, x-raye kediyi işaret etti. “Ne kadar şanslı. Dışarıda kim bilir neler yaşıyor, neler görüyor?” “Başkalarıyla ilgilenmeyi bırak Robi. Dedikoducu insanlara benziyorsun.” “Dedikodu değil bu Ray. Bazen sohbet ederek öğrenilir.” “Laf laf laf…” dedi Ray.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yerli)
- Kitap AdıKüçük Kara Robot
- Sayfa Sayısı96
- YazarMiyase Sertbarut
- ISBN9786052858240
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sahipsiz Yüzler ~ Mehmet Erte
Sahipsiz Yüzler
Mehmet Erte
Suçluluk hissinin aşktan daha güçlü bağlar yarattığı ilişkiler, bugüne geleceğin gözünden bakarak hayatları üzerinde oynarken kurgunun ağlarına takılan, ancak bir maskenin ardında konuştuğunda kendi...
- Sevdalinka ~ Ayşe Kulin
Sevdalinka
Ayşe Kulin
Aynı ırktan, kim bilir belki de aynı soydan geliyorlardı. Aynı yaşlarda, aynı boylardaydılar. Aynı kadını sevmişlerdi. Ataları aynı tanrıya ayrı yollardan ulaşmak istedikleri için,...
- Ecel Çiçekleri ~ Elçin Poyrazlar
Ecel Çiçekleri
Elçin Poyrazlar
Ecel Çiçekleri suçlulara cezalarını vermeye, güçsüzleri ayağa kaldırmaya geldiler… İstanbul’da birbiri ardına işlenen kanlı cinayetleri çözmeye kararlıdır Suat Komiser. Vahşice öldürülen ama ölüme direnmemiş görünen...