Kroyçer Sonat, büyük ümitlerle kurulan, fakat maddi ihtiyaçları karşılanırken sevgi ve ilgi tarafı ihmal edilen bir evliliğin romanı. Pek çok aile çatısı altında yaşanan mutsuzluğun satır arası çözümlemeleri… Tolstoy, Kroyçer Sonatta sonu cinayetle biten, herkesin yaşayabileceği türden sıradan bir evliliğin çarpık yanlarını gözler önüne sererek okuyucusunu bir kez daha sarsıyor.
***
“Fakat ben size derim: Bir kadına şehvetle bakan her adam zatenyüreğinde onunla zina etmiştir.”
(Matta, V/28)
“Talebeleri İsa’ya dediler:
– Eğer erkeğin karısı ile hali böyle ise evlenmek iyi değil.
Fakat İsa onlara dedi:
– Bütün adamlar bunu kabul edemez, ancak kendilerine verilmiş olanlar kabul edebilir. Çünkü anadan doğma
hadım vardır ve insanlar tarafından yapılmış hadım vardır. Bir de göklerin melekleri uğrunda kendilerini hadım edenler vardır. Bunu kabul edebilen kabul etsin.”
(Matta, XIX/10,11,12)
***
Kadın ve Erkek
İlkbahar başlamıştı. İki günümüzü trende geçirdik.
Duraklarda trene binip inenler oluyordu. Fakat üç kişi vardı ki, benim gibi, trenin ilk hareketinden beri bizim vagonda oturuyorlardı. Orta yaşlı bir kadın; oldukça çirkin, çekik bir yüz, ağzında sigara, başında bir avukat şapkası, sırtında erkek biçimini andıran bir manto… Yanında kırklık bir erkek; fazla zevzek, elbiseleri yepyeni…
Sonra, saçları vaktinden evvel ağarmış genç biri; ötekilerden ayrı olduğu belli… Ufak tefek, sihirli bir hali vardı. Parlak gözleri devamlı bir o yana, bir bu yana oynuyordu. Sırtında iyi bir terzi elinden çıkmış astraganyakalı eski bir palto, başında yine astragan bir kalpak… Paltosunun altında vücuduna yapışık bir mujikceketi ile işlemeli Rus gömleği görünüyordu. Bu adamın tuhaf bir hali vardı. İkide bir öksürür gibi yapıyor ve kısa gülüşlere benzeyen birtakım sesler çıkarıyordu.
Bu adam bütün yol boyunca kimseyle konuşmamış, söze karışmamıştı. Yanında oturanların konuşma isteklerini kısa ve sert cevaplarla boşa çıkarıyordu. Yeni bir diyalogdan kaçmıyor gibiydi. Ara sıra kitap okuyor, sigara içiyor, kendine çay hazırlıyor, yahut eski bir çantadan çıkardığı reçelli ekmek dilimlerinden yiyordu. Gözleri, pencerenin dışarısında akıp giden kırlara dalıyordu.
Yalnızlığın ona sıkıntı verdiğini fark ettim. Yerlerimiz karşı karşıya olduğu için ikide bir göz göze geldikçe, o aramızda lâf açılmasına meydan vermemek için başka bir tarafa bakıyordu.
Yolculuğumuzun ikinci günü akşama doğru tren büyük bir istasyonda durdu. Sihirli genç, çay yapmak için sıcak su aramaya gitti. Eşyası yepyeni olan öbür adam da -bu adamın avukat olduğunu sonra öğrendim- yanındaki kadınla beraber büfeye çay içmeye gitti.
Onlar yokken vagona yeni yolcular geldi. Bunların arasında iri yapılı, buruşuk yüzlü bir ihtiyar vardı. Yüzü yeni tıraşlı, Amerika sansarı koca kürklü bir paltoya bürünmüş, başında geniş siperli bir kasket… Besbelli bir tüccar… Geldi, bayanla avukatın karşısındaki yere oturarak yazıcı olduğu anlaşılan genç biri ile konuşmaya başladı. Bu da yeni gelenlerden biriydi.
Onlara çok yakındım. Tren durduğu için başka yolcuların konuşmadıkları sırada sözlerinden birkaçı kulağıma çalındı. Önce ticaretten, eşya fiyatlarından, daha sonra Ninjinovgorod panayırından söz ettiler. Kâtip her ikisinin de tanıdığı zengin bir tacirin panayırdaki cümbüşlü âlemlerini anlattı. Fakat ihtiyar, sözünü keserek vaktiyle Kunavino’da bazı kadınlarla aralarında geçen hatıralarını anlatmaya başladı. Bu hatıraların tekrarı onu böbürlendiriyordu. Bir gün Kunavino’da iken sarhoşluğunda katıldığı, vur patlasın çal oynasın âlemini göğsünü kabartarak anlattı. Hikâyesinin açık yerlerini eğilerek, yazıcının kulağına söylemeye mecbur oluyordu.
Yazıcı hikâyeyi dinlerken çılgın kahkahalarla sarsılarak gülüyor, ihtiyar da sırıtarak önden iki dişini gösteriyordu.
Bu konuşmanın beni alâkadar eden bir tarafı olmadığı için, tren kalkıncaya kadar biraz da ben gezineyim, diyerek kapıya doğru yürüdüm. İneceğim sırada avukat ve arkadaşıyla karşılaştım. İkisi de hararetle konuşuyorlardı. Avukat:
– Çabuk olunuz, dedi. İkinci çan çalınmak üzeredir.
Doğrusu, ben daha trenin son ucuna varmadan çan çalındı. Yerime geldiğim vakit avukat aynı hararetle arkadaşına bir şeyler söylüyordu. Karşılarındaki iri yapılı tüccar onları dinliyor gibiydi. Dudaklarının öyle olumsuz bir bükülüşü vardı ki, işittiklerini hiç de kabul etmediğini gösteriyordu.
Ben avukatın önünden geçerken o gülümseyerek şunları anlatıyordu:
– Demek kadın açıktan açığa kocasına kendisiyle yaşamayacağını söylüyor ve sebep olarak da…
Gerisini duyamadım. Kondüktör geçiyor, başka yolcular girip çıkıyor, arkalarından bir gazeteci geliyordu.
Ortalık durulduktan sonra yine avukatın sesi çıkmaya başladı. Konu değişmemiş gibi görünüyordu. Özel bir konudan genel tezlere geçiliyordu. Avukat, boşanma meselesinin bugün Avrupa’nın genelini işgal eden bir konu olduğunu ve Rusya’da karı koca ayrılıklarının gittikçe artmakta olduğunu söyledi.
– Vaktiyle bu iş böyle değildi, öyle değil mi?
Avukat bu sözü yaşlı tacire hitaben söylemişti. Çünkü kendisini dinleyenin yalnız o olduğunu fark etmişti.
Tren sarsıldı. Anlaşılan kalkıyordu. Yaşlı tacir başını açtı, dudaklarının arasında bir dua mırıldandı, parmaklarının ucunu omuzlarına ve alnına götürerek haç işareti yaptı.
Avukat önüne bakarak hürmetle bekledi. İhtiyar, duasını bitirince kasketini başına geçirdikten sonra cevap verdi:
– Eskiden de böyle şeyler olurdu ama daha az. Bugün mecburi bir şekil almıştır. Herkes eğitime önem vermeye başladı.
Tren gittikçe hızlandığı için tekerleklerin gürültüsünden sözleri pek işitemiyordum. Konu ilgimi çektiği için biraz yaklaştım. Konuşma aynı zamanda yanımdaki sihirli efendiyi de ilgilendirmiş görünüyordu. Çünkü istifini bozmadan o da kulak kabartmıştı.
Kadın gülümsemeye çalışarak:
– Eğitimin bunda ne suçu var, dedi. Eskisi gibi nişanlılar birbirini hiç görmeden evlenirlerse daha mı iyi olur?
Kadınların çoğunlukla yaptıkları gibi bu kadın da ileri sürülen iddiaya değil, kendi kafasındaki itiraza cevap veriyordu. Devam etti:
– Seviyorlar mı? Sevebilirler mi? Bunu kendileri de bilmezdi. Kızlar bu suretle rastgele birine verilir ve ömürlerinin sonuna kadar ıstırap çekerlerdi. Size göre bu daha mı iyi?
Kadın bu sözleri ihtiyardan ziyade avukata ve bana bakarak söylemişti. Yaşlı tacir, kadının değerlendirmesine cevap vermedi. Ona yüksekten şöyle bir bakarak kendi sözüne devam etti:
– Bugün herkes fazla âlim, dedi.
Avukat belli etmek istemediği bir gülümseme ile:
– Aile geçimsizliği ile eğitim arasındaki ilişkiyi izah etseniz çok faydalı olacak, dedi.
Tacir cevap vermek üzereydi, fakat kadın sözünü kesti:
– Yok! Geçmiş olsun! O zamanlar geçti artık!
Avukat:
– Rica ederim, dedi. Müsaade edin de adam fikrini izah etsin!
İhtiyar, kesin bir ifade ile:
– Çünkü, dedi. Bütün fenalıklar eğitimden ileri geliyor.
Kadın:
– Birbirini sevmeyen kişileri evlendiriyorlar. Sonra da onların geçinemediklerini görerek şaşıyorlar. Sahiplerinin keyfine göre çiftleşmek hayvanlara yaraşır. İnsanlar sevgi ve meyillerle hareket ederler.
Kadın bu sözleri avukata, bana ve hatta ayakta minderin arkalığına dayanarak gülümsüyormuş gibi konuşmayı takip eden yazıcıya bir göz atarak söylemişti.
İhtiyar:
– Yanılıyorsunuz bayan, hayvan hayvandır. İnsan ise kanun dairesinde yaşamaya mecburdur.
Kadın (Yeni bir fikir ifade eder gibi):
– Peki ama, insan sevmediği bir erkekle nasıl yaşayabilir?
İhtiyar (Emin ve inanmış bir tavırla):
– Vaktiyle böyle bir mesele hiç yoktu. Bunlar hep yeni çıktı. Şimdi kadın en ufak bir şey için kocasına kafa tutarak evi terk edeceğini söylüyor. Bugün, hatta köylü kadınları içinde bile, öyleleri var ki donlarını, gömleklerini kocasının ayaklarına atarak başını alıp, saçları daha kıvırcık bir başkasının yanma gidiyor. Siz ne söylüyorsunuz? Kadın dediğin her şeyden evvel erkekten korkmalıdır.
Yazıcı bir avukata, bir bayana, bir de bana baktı. Gizli bir gülümsemesi vardı. Bizden alacağı ilhama göre ihtiyarın sözlerini hemen tasdik etmeye, yahut onu alaya almaya hazır olduğu anlaşılıyordu.
Kadın:
-Ne gibi korku?
İhtiyar:
– Basbayağı korku! Kadın kocasından korkmalıdır, işte o kadar!
Kadın (Biraz titizlenerek):
– Aman efendim, o zamanlar geçti!
İhtiyar:
– Zannettiğiniz gibi geçmedi, bayan! Tanrı, Havva’yı Adem’in kaburga kemiğinden yaratmıştır. Kıyamete kadar bu böyle kalacaktır.
Böyle söylerken ihtiyar, galip ve vakur bir halde başını salladı. Yazıcı zafer tacının ona nasip olduğunu görüp keyifli bir kahkaha attı. Kadın davasından vazgeçmiyordu. Bize dönerek:
– Siz erkekler, dedi. Hep böyle düşündünüz. Kadını kilit altında tutarak ötede istediğiniz gibi keyfinize bakmak! Hatta siz de kendiniz için her şeyi mubah görürsünüz, değil mi beyefendi?
İhtiyar (Ciddiyetle):
– Kimse böyle bir iddia bulunamaz. Şu var ki, erkeğin dışarıdaki yanlış hareketleri ailesinin fertlerini çoğaltmış olamaz. Halbuki kadın, nazik bir vazodur.
Yaşlı tacir hikmet savuran kısa sözleri ile kazanmış gibi görünüyordu. Kadın müşkül vaziyette kalmakla beraber teslim olmak istemedi:
– Bununla beraber kadın da nihayet bir insandır. Onun da erkek gibi sinirleri, duyguları vardır. Kocasını sevmiyorsa ne yapsın?
– Kocasını sevmiyorsa mı? Sevmiyorsa nasıl seveceğini öğretirler!
Tacirin yüksek sesle söylediği bu söz, özellikle yazıcının pek hoşuna gitti. Böyle bir cevabı hiç beklemiyordu. Dudaklarından alkış manasına gelecek bir mırıltı döküldü.
Kadın:
– Hayır, dedi. Hiç kimse bunu ona öğretemez. Zorla sevgi olmaz!
Avukat:
– Peki, ya kadın kocasına ihanet ederse. O zaman nasıl olur?
Tacir:
– Etmemeli, edememelidir! Nezaret altında bulunmalıdır.
Avukat:
– Ya böyle olduğu halde gene yaparsa! Çünkü malum ya bunlar oluyor.
Tacir:
– Olabilir, fakat bizde değil!
Herkes sustu. Yazıcı kıpırdadı. Başkasından geri kalmış olmamak için, hep öyle gülümser gibi, söze girişti:
– Bir arkadaşım var, dedi. Karısı yüzünden başı öyle bir belâya uğradı ki sormayın! Kadın son derece açık. Çok geçmedi, yoldan çıktı. Evvela muhasebe memuru ile işi pişirdi. Kocası aklı başında, zeki bir adamdı. Nasihatle onu yola getirmek istedi. Kadın bildiğinden şaşmıyordu. Üstelik kocasının parasını çalmaya koyuldu. Bunun için dayak yemesi de kâr etmedi. Sonra bu kâfir, sözüm meclisten dışarı, bir Yahudi ile buluşmaya başladı. Adamcağız ne yapsın? İradesini eline bıraktı. Kendi bekâr hayatına döndü.
İhtiyar:
– Ahmağın biri imiş! Eğer başlangıçta kadının dizginlerini ele alabilseydi, hiç de böyle olmazdı. Evde dizginleri kadının eline vermeye gelmez. Süvarinin cadde üzerinde dizginleri elinden bırakamayacağı gibi.
Bu sırada kondüktör geldi. İlerideki istasyon biletlerini topluyordu. Tacir kendininkini verdi.
– Evet, evet, dedi. Kadınları vaktinde mat etmeli. Yoksa geçmiş ola, her şey bitmiştir.
Kendimi tutamadım:
– Peki ama, dedim. Kunavino’da evli erkeklerin kızlarla nasıl vakit geçirdiklerini demin siz kendiniz anlatmadınız mı?
İhtiyar sadece:
– O başka, dedi.
Çok geçmeden lokomotifin ıslığı duyuldu. Tren durmuştu. Tacir kalktı. Oturduğu yerin altından çantasını çıkardı. Kürküne büründü. Selam verdikten sonra indi.
İhtiyarın ayrılmasıyla beraber geride hararetli bir konuşma başladı.
Yazıcı:
– Ahd-i atikten* kalma bir adam!
Kadın:
– Cisimleşmiş bir Domostroy! Kadın ve evlilik hakkında ne barbarca fikirler!
Avukat:
– Avrupa’nın başka yerlerine nispeten biz hâlâ evlenme fikrini anlamaktan çok uzağız.
Kadın:
– Bu gibi adamlara anlatılması mümkün olmayacak bir şey varsa o da budur. Çünkü evliliğin devamlılığı aşk iledir. Yalnız aşkın kutsiyetiyle evlilik bu geçerliliği kazanır.
Yazıcı, gülünç yüzü ile, baştan ayağa kulak kesilmişti. Fikrini açan bu kıymetli konuşmalardan mümkün olduğu kadar istifade etmek istiyordu.
Bu sırada gülme mi, ağlama mı ne olduğu belli olmayan bir ses işitildi. Başımızı çevirince benim yanımda oturan kır…
“Kroyçer Sonat” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Dünya Edebiyatı Dünya Klasikleri Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKroyçer Sonat
- Sayfa Sayısı126
- YazarLev Nikolayeviç Tolstoy
- ÇevirmenRecep Şükrü Güngör
- ISBN9789944184977
- Boyutlar, Kapak13,5 X 19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviAntik Kitap / 2009-6
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Bayan Jean Brodie’nin Baharı ~ Muriel Spark
Bayan Jean Brodie’nin Baharı
Muriel Spark
Çağdaş edebiyatın devlerinden Muriel Spark’tan anlatıda zaman algısını ters yüz eden, vurucu bir roman: Bayan Jean Brodie’nin Baharı. Uygun adım yürüyenlere, liderlerin gölgelerinde büyüyenlere...
- Çizgili Pijamalı Çocuk ~ John Boyne
Çizgili Pijamalı Çocuk
John Boyne
Dünyaca ünlü İrlandalı yazar John Boyne’un kaleminden, 46 farklı dile çevrilen, bol ödüllü bir klasik. Çizgili Pijamalı Çocuk, II. Dünya Savaşı sırasında yolları kesişen...
- Şeytan ~ Lev Nikolayeviç Tolstoy
Şeytan
Lev Nikolayeviç Tolstoy
Tolstoy, Şeytanı, Anna Karenina’dan yaklaşık on yıl sonra, 1898 yılının Kasımı’nda yazmıştır. Bu ilginç uzun öykü, okuru, Kreutzer Sonat ile birlikte Tolstoy evreninin en...
tolstoyun kitaplarını çok seviyorum. bu kitap bir süredir elimde mevcut okuycam bakalım ;)