Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kral Öldü, Yaşasın Kral : Osmanlı’da Cülus, Veraset ve Meşruiyet
Kral Öldü, Yaşasın Kral : Osmanlı’da Cülus, Veraset ve Meşruiyet

Kral Öldü, Yaşasın Kral : Osmanlı’da Cülus, Veraset ve Meşruiyet

Ali Akyıldız

“Âşık-ı sâdıkda dîl birdir olur mu yâr iki Hiçbir taht üstünde mümkün müdür hünkâr iki” II. Selim Kral Öldü, Yaşasın Kral / Osmanlı’da Cülus,…

“Âşık-ı sâdıkda dîl birdir olur mu yâr iki

Hiçbir taht üstünde mümkün müdür hünkâr iki”
II. Selim

Kral Öldü, Yaşasın Kral / Osmanlı’da Cülus, Veraset ve Meşruiyet kitabı, Osmanlı tarihi alanında özellikle birinci el kaynaklara dayanarak yaptığı emsalsiz çalışmalarla tanıdığımız Prof. Dr. Ali Akyıldız’ın uzun yıllar emek verdiği bir çalışmanın ürünü…

Osmanlı padişahlarının tahta çıkışlarıyla buna bağlı olarak gerçekleştirilen uygulama, tören ve ritüellerin incelendiği bu kitap, konuyu devletin kuruluşundan itibaren bir bütünlük içerisinde ele alan yegâne çalışmadır. Konunun bu şekilde bütüncül ve uzun periyotlu olarak incelenmesi, devletin 600 yılı aşan tarihi boyunca teşrifat kurallarıyla müesseselerin gelişimine paralel olarak cülûs ve cülûs ritüellerinde ortaya çıkan değişim ve dönüşümün daha rahat görülmesini sağladığı gibi problemi anlama ve anlamlandırma açılarından da uygun bir yöntemdir. Öte yandan konuyu ana hatlarıyla ele alan bu eserin bundan sonra yapılacak daha derinlikli akademik çalışmalara zemin hazırlama potansiyeline sahip olduğu söylenebilir.

Bu eser, Osmanlı padişahlarının tahta çıkışlarını ifade eden “cülûs” kavramı bağlamında Osmanlı tarihine farklı bir açıdan bakmanızı sağlayacaktır.

ÖNSÖZ

“Taht-gâh anlara dü câ oldı
Birine rû-şenâ birine dücâ
Şeh-Selîm’in makarrı zîr u zemîn
Hân Murad’ın makamı fevk-ı ulâ
Birisi mürde birine müjde
Biri taht aldı biri taht-ı serâ
Böyledir hâl-ı âlem ey gafil
Kimine hande kimisine büka”
Âli

Mustafa Âli’nin II. Selim’in ölümü ve III. Murad’ın tahta geçişi vesilesiyle zikrettiği bu şiir, esasında her cülusta yaşanan doğal durumlara işaret eder. Şairin vurguladığı gibi, her taht değişikliğinde birileri sevinirken birileri üzülür; bu değişmez kural, hanedan ve çevresi için âdeta doğal bir döngü olarak hükmünü sürdürür durur. Kısa bir süre öncenin muktediri II. Selim’in mekânı toprağın altı olurken oğlu Murad yükseğin en yükseğine, tahta çıkar; biri tahtı altına, diğeri toprağı üzerine alır; kiminin payına sevinç kimininkine de hüzün düşer. Bu durum sadece kendileriyle sınırlı değildi elbette, çevreleri de taht değişikliğinden aynı şekilde etkilenir, eski padişahın çevresi iktidarın ve imkânların uzağına savrulurken yeni padişah ve ekibi devletin ve nimetin kalbine yerleşirdi. Bu ikili durumdan hareketle kitabın adı Kral Öldü, Yaşasın Kral: Osmanlı’da Cülus, Veraset ve Meşruiyet olarak belirlendi. Zaman zaman farklı örnekler olmakla beraber genelde padişah ölümlerinde ölenin yakın çevresi dışında fazla bir üzüntü gösterilmez; saray ve bürokrasi hızlı bir biçimde yeni şartlara ve yeni hükümdarın yönetimine intibak ederdi. Gerek taşradan gerekse de çevreden ve tabi hükümdarlardan yeni padişaha gönderilen yazılarda eski padişahın ölümünden duyulan üzüntüye nadiren yer verilir, bu mesajlarda ağırlıklı olarak yeni padişahın iktidarı tebrik edilirken, yeni şartlara uygun bir vaziyet alma durumu söz konusu olurdu. İleride açıklanacağı üzere, bazı yabancı seyyahların Topkapı Sarayı’nda ağlamanın yasak olduğunu ve bu yasağa uymayanların cezalandırıldığını belirtmeleri bu bağlamda daha da anlam kazanmaktadır. İçteki yazışmaların içeriği bu şekilde olduğu hâlde yabancı hükümdarların yeni Osmanlı padişahına gönderdikleri taziye ve cülus tebriki namelerinde önceki padişahın ölümünden duyulan üzüntüyü vurgulamaları ilginçtir. Her şeyin olduğu gibi bu kitabın da bir hikâyesi vardır. Kitabın ana fikri Ekim2 ve Kasım3 2017’de düzenlenen iki sempozyumda vermiş olduğum tebliğlere dayanmaktadır. Bu bildirilerde devletin son döneminde tahta geçen padişahların iş başındaki sadrazamlara hitaben yazdıkları cülus hatları kullanılarak birincisi, bu metinlerin zaman içerisinde genel bir hükümet programına ve anayasal metne dönüşme süreci ve ikincisi de yine aynı metinlere dayanılarak zaman içerisinde ortaya çıkan bürokratik değişikliklerin ve reformlar sonucunda oluşan yeni yaklaşımların neticesinde padişahların iktidarlarını dayandırmak zorunda kaldıkları meşruiyet temelleri analiz edilmişti. Bildiriler sayesinde cülus konusunun daha esaslı bir biçimde ele alınması gerektiği kanaati oluştuğu ve konunun bir kitaba dönüştürülmesine karar verildiği için o dönemde yayımlanmayan bahse konu tebliğler birer alt başlığa dönüştürülerek kitabın kurgusuna dahil edildi. Bununla birlikte Osmanlı padişahlarının ölüm ve cülus törenlerinin daha önce iki müstakil çalışmaya konu edilmiş olduğunun altının çizilmesi gerekir. Bunlardan ilki Zeynep Tarım’ın doktora tezinin kitaplaştırılmış hali olan XVI. Yüzyıl Osmanlı Devleti’nde Cülus ve Cenaze Törenleri (Ankara 1999) başlıklı çalışmasıdır. 16. yüzyıl padişah ölüm ve cülus törenleri üzerinde yoğunlaşan ve birinci el ve özellikle de minyatür gibi tarihçilerin bir veri kaynağı olarak ihmal ettiği kaynaklara dayanan bu kitap aynı zamanda konuyu bağımsız olarak ele alıp gündeme getiren ilk araştırma olma şerefini de üzerinde taşımaktadır. Bu eserden yaklaşık dört yıl sonra yayımlanan ve Nicolas Vatin ile Gilles Veinstein tarafından ortaklaşa kaleme alınmış olan Le Sérail ébranlé: Essai sur les morts, dépositions et avènements des sultans Ottomans, XIVe-XIXe siècle (Paris 2003) isimli kitap, ağırlıklı olarak imparatorluğun başlangıcından II. Mahmud dönemine kadar tahta geçen padişahların hastalıkları, tahttan çekilmeleri, ortaya çıkan siyasi krizler ve padişah ölümleri üzerinde yoğunlaşır; Osmanlı kroniklerine dayalı olan eserde padişah cülusları bir bölümle temsil edilir. Bu kitapta ise zaman zaman temas edilmekle beraber padişahların ölümleri ve hastalıkları değil, ölümle birlikte başlayan süreç esas alınmaktadır. Dolayısıyla padişahın ölümünün veya tahttan indirilmesinin, yani doğal veya cebrî yollardan saltanatın sona ermesinin ardından ortaya çıkan genel uygulamalar, müracaat edilen meşruiyet referansları, saltanat değişikliğinin iç ve dış kamuoyuna duyurulması, cülus vesilesiyle yapılan törenler, bürokratik ritüeller ve tarihî süreç içerisinde bütün bu geleneklerde meydana gelen değişim ve dönüşümler, imparatorluğun başından sonuna kadar bir bütünlük içerisinde ve bir süreç olarak ele alındı. Bu yapılırken zaman zaman temsil kabiliyeti yüksek bazı olay ve törenlere mercek tutulduğunun ve yakın plana alındığının da ifade edilmesi gerekir. Kitabın girişinde Osmanlı veraset sisteminin mahiyeti ve gelişimi; birinci bölümde, sancağa çıkılan dönemin ve ikinci bölümde de Şimşirlik dönemi cülus ve biat törenleri ile padişahların cenaze törenleri; üçüncü bölümde, cülus sonrası eski padişahın harem ve Enderun halkının saraydan çıkarılması, valide alayı ve cülus vesilesiyle yapılan bazı uygulamalar; dördüncü bölümde, yeni padişahın cülusunun iç kamuoyuna duyurulup taşrada kutlamaların yapılması ile sikkede ve hutbede yeni padişah adının yer alması; beşinci bölümde, cülusu duyurmak üzere yabancı hükümdarlara name gönderilmesi; altıncı bölümde, padişahlığın kamuoyu nezdindeki meşruiyetini sağlayan kılıç alayı ve kılıç kuşanma töreni; yedinci bölümde, yeni padişahın göreve alışma süreci, cülus bahşişi, beratların ve bürokratik kadroların yenilenmesi ve sekizinci ve son bölümde de cülus hatlarının hükümet programına dönüşmesi ve cülus yıldönümü kutlamaları ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Kitapta yer alan hicrî tarihlerle ilgili bir soruna dikkat çekip bazı hatırlatmalar yapmakta yarar vardır; zira cülus ve kılıç alayları gibi önemli tarihlerle ilgili kaynaklarda yer alan bazı hicrî tarihler ile bizim verdiğimiz tarihî karşılıkları arasında bir günlük bir farkın olduğu görülecektir. Bu durum, hicrî tarihlerde bazen bir bazen de iki günlük bir sapma olmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz, V. Murad, II. Abdülhamid ve Mehmed Reşad’ın cülus ve V. Murad dışındaki diğer padişahların kılıç kuşanmalarına dair Osmanlı kaynaklarının verdiği tarihlerin vakıaya uymadığı ve olayın tarihiyle arada genelde bir günlük bir farkın olduğu görülür. Bu gibi durumlarda eğer olayın haftanın hangi günü olduğu biliniyorsa gün bilgisinin bilinmiyorsa da o zaman zorunlu olarak kaynaklarda verilen hicrî tarihlerin esas alınması yönüne gidildi. Söz konusu örnekler üzerinden gün bilgisi esas alındığında ortaya çıkan tarihlerin vakıaya uygun olduğu görüldü.4 Bununla birlikte bu sorunun sadece 19. yüzyılla sınırlı olmadığı ve önceki dönemlere ait bazı olayların tarihlerinde de benzer sorunların olduğu görüldüğü için bu çalışmada önceki dönemlerdeki bazı olaylara ait gün bilgisi biliniyorsa hicrî tarihin değil de gün bilgisinin esas alındığını belirtmemiz gerekir. Metinde geçen Osmanlı döneminde kullanılan parasal ölçülerin günümüz okuyucusu için bir anlam ifade edebilmesi amacıyla kuruş, akçe, lira cinsinden verilen rakamların yanında ve parantez içerisinde 1998 tarihi itibariyle ABD doları cinsinden olan güncel değerlerine işaret edildi; bu konuda değerli iktisat tarihçisi Şevket Pamuk’un hazırlamış olduğu İstanbul ve Diğer Kentlerde 500 Yıllık Fiyatlar ve Ücretler, 1469-1998 (Ankara 2000) başlıklı eserindeki listeler kullanıldı. Bu kitabı hazırlarken pek çok kişinin yardımlarına müracaat edildi. İsmail Kara, kendi koleksiyonunda bulunan Osmanlı dönemine ait bir sakal duasını ve görüntüsünü kullanmamıza izin verdi. Zekeriya Kurşun, her zaman olduğu gibi Arapça ibarelerin tercümesinde yardımcı oldu. Hacer Topaktaş, İngiltere ve Polonya arşivlerinden almış olduğu bazı name-i hümayun görüntülerini bizimle paylaşmanın yanı sıra bazı görüntülerin temininde de yardımlarını esirgemedi. Abdullah Güllüoğlu, F. Giese’nin konuyla ilgili Almanca makalesinin tercümesini yaptı. Bazı arşiv belgelerinin ve kaynakların temininde Mehmet Korkmaz, Ömer Faruk Bölükbaşı, Hasan Ali Çakmak, Kübra Fettahoğlu, Cengiz Yolcu, Sinan Kaya, Oğuz Satır, Arzu Güldöşüren, Mesut Sayan ve Mehmet Akbulut gibi genç meslektaşlarımın yardımlarına sıklıkla başvuruldu. Amsterdam’daki Rijksmuseum’un yetkilileri koleksiyonlarında bulunan Vanmour’un tablolarının görüntülerini göndermenin yanı sıra bu görüntüleri kullanmamıza da izin verdi. Aynı şekilde Varşova’daki Wilanow Sarayı Müzesi Direktörü Pawel Olaf Jaskanis müzede bulunan Piotr Potocki’nin elçiliğine dair iki resmi kullanmamız için gerekli olan izni ve resimleri bekletmeksizin gönderme nezaketinde bulundu. Timaş Yayınları’nın editörlerinden Zeynep Süslü Berktaş ve Selim Ahmetoğlu kitabın en güzel biçimde basılabilmesi için ellerinden gelen gayreti gösterdiler. Hepsine teşekkür ediyorum. Her zaman olduğu gibi en büyük teşekkür destek ve sevgilerini daima arkamda hissettiğim aileme… Eşim Semra, kızlarım Zeynep Aybike ve Melis Eylem ile oğlum Âmil Alper’e…

Ali Akyıldız

Maltepe, 2021

GİRİŞ
OSMANLI VERASET SİSTEMİNİN GELİŞİMİ

“Mâzi ile müstakbele sarf eyleme ömrü
Hâl ehli için hiçbiri maksud değildir”
Lâ-edrî

Osmanlı Devleti’nde ülke hanedanın ortak malı olarak telakki edildiği için hanedanın her erkek üyesinin iktidar üzerinde eşit pay sahibi olduğu düşünülür; bu anlayıştan hareketle meşru hükümdar öldüğünde yerine geçecek kişiyi işaret etmiş olsa dahi geride kalan hanedan üyelerinin her biri iktidar üzerinde hak iddiasında bulunabilir; sonuçta ortaya çıkan yeni durum, ilahi takdirin bir tecellisi olarak kabul edildiği için siyasi veya fiilî mücadelenin nihayetinde tahtı ele geçiren hanedan üyesinin meşruiyeti tartışma konusu yapılmazdı.5 Joseph von Hammer, her ne kadar Osmanlılarda Cengiz Han ve Moğol geleneğinden gelen bir ekberiyet sisteminin olduğu tezini savunursa da Friedrich Giese bu görüşe esastan itiraz ederek Moğollarda ve Osmanlılarda böyle bir taht veraseti usulünün olmadığını ve ekberiyet sisteminin ancak 1876 Kanun-i Esasisi ile hukuki bir kurala dönüşebildiğini belirtir; o döneme kadar özelde Osmanlılarda ve genelde ise Türklerde taht intikalini düzenleyen herhangi bir veraset sisteminin bulunmadığını ifade eder.6 Gerçekten de eski Orta Asya Türk-Moğol geleneğinin de bir yansıması olarak iktidarın intikalini düzenleyen bir veraset hukukunun belirlenmemiş olduğu söylenebilir. Kaldı ki önceki Türk devletlerinde hükümdarların zaman zaman kendilerinden sonra tahta geçecek kişiyi, yani veliahdı işaret etmelerine rağmen ölümünden sonra diğer hanedan üyelerinin bu vasiyeti kabul etmeyip fiilî olarak iktidarı ele geçirdiği durumlarda hükümdarın işaretinin anlamını yitirdiğine dair farklı Türk devletlerinden sayısız örnek verilebilir; zira hükümdarın veliahdı belirlemesi, diğer hanedan üyelerince kendi hukukunun çiğnenmesi olarak görülürdü.7 Geleneksel devletlerde hükümdar ve hanedan ilahi bir kökene dayandırılır; yönetme erkinin veya diğer bir ifade ile kutun Tanrı tarafından verildiğine inanılırdı. Bu bakış açısına göre, soyluluk önemli olduğu için 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı tarih yazarları tarafından hanedanı Oğuz Han’a ve onun büyük oğlu Gün Han’ın oğlu Kayı Han’a bağlayan şecerelerin düzenlendiği ve II. Murad döneminde paraların üzerinde Kayı boyunun damgalarının bastırıldığı görülür.8 Osmanlı uygulamasında da özellikle 17. yüzyıla kadar zaman zaman padişahların kendi yerlerine geçmesini istedikleri kişileri bir şekilde işaret ettikleri ve bunlardan I. Murad’ın oğlu Yıldırım Bayezid’i ve I. Mehmed’in oğlu II. Murad’ı veliaht olarak belirlediği, başarılı olan bu örneklere karşılık II. Bayezid’in oğlu Ahmed’i tercihinden rahatsız olan I. Selim’in babası ile merkezdeki bazı bürokratların rol aldığı bu oyunu bozduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Osmanlı uygulamasında veliahtlık müessesesinin kök salamadığı ve tahtın intikali sorununun imparatorluğun sonuna kadar tartışma konusu olduğu görülür.

Osmanlı hanedanında I. Ahmed’in iktidarının sonuna kadar taht babadan oğula (evladiyet) geçer ve Çelebi Mehmed ile I. Selim hariç, padişahların büyük oğulları (primogeniture) tahta sahip olur. İktidarın şehzadeler ve şehzade sancakları vasıtasıyla bütün Anadolu’ya yayılmasının ve II. Bayezid ile Kanuni Sultan Süleyman örneklerinde olduğu gibi daha padişahın sağlığında şehzadeleri arasında devletin parçalanmasına neden olabilecek büyük mücadelelerin ortaya çıkmasının yarattığı trajik tecrübe, II. Selim’den itibaren bazı tedbirlerin alınmasını gerektirir. Bu dönemden itibaren yetişkin şehzadeleri sancağa çıkarma geleneğinden vazgeçilerek sadece büyük şehzadenin sancağa gönderilmesi yönünde bir uygulama devreye sokulur ve Manisa veliaht şehzade sancağı konumunu kazanır. III. Mehmed ise büyük şehzadenin sancağa gönderilmesi uygulamasını da kaldırarak büyük şehzadeye Anadolu’da bir sancak verilmesi ve bu sancağın da bir vekil aracılığıyla yönetilmesi9 gibi dostlar alışverişte görsün misali tuhaf bir uygulamayı devreye sokar. Böylece II. Selim’den itibaren veliaht şehzade dışındakilerin sarayda alıkonulmasıyla birlikte daha sonraki yıllarda şehzadelerin yaşama biçimlerini doğrudan etkileyecek olan Şimşirlik uygulamasının da temelleri atılmış olur.

İktidar, I. Ahmed’den itibaren babadan oğula değil de hukuki bir kurala bağlı olmaksızın fiilî olarak hanedanın yaşça en büyük olanına (ekberiyet, senioratus) intikal eder. İleride açıklanacağı gibi, I. Ahmed’in kardeşi Mustafa’yı öldürmeme nedeni, o sırada 13 yaşında olan Ahmed’in henüz çocuğu olmadığı için kısır çıkması durumunda hanedanın sona erme tehlikesinin bulunması ve tahta geçtikten kısa bir süre sonra hem padişahın hem de kardeşi Mustafa’nın ağır bir hastalık geçirmesiydi. İktidar çevreleri ve bürokrasi bu yüzden Mustafa’nın öldürülmesine izin vermez. Böylece saltanatın intikali konusunda ortaya çıkan bu fiilî durum, sonraki yıllarda hukuki bir kural halini alamasa dahi zamanla bir teamül ve geleneğe dönüşür. Burada bir parantez açarak Osmanlı hanedanının Türk-Moğol devlet geleneğinden ayrılan başarılı bir yönüne vurgu yapılması uygun olacaktır; Osmanlı tecrübesi, her şehzadenin taht üzerinde hak sahibi olmasına imkân tanımasına rağmen sonuçta iktidara sahip olan yeni padişah her seferinde toprakların tamamını tek yönetim altında birleştirerek ülke bütünlüğünü korumayı başarır; böylece taht değişikliklerinde toprakları hanedan üyeleri arasında paylaştırıp ülkeyi parçalanma tuzağına düşüren eski gelenekten ayrılarak başarılı bir model ortaya koyar. II. Mehmed’in kardeş katlini meşru sayan düzenlemesi ise bu anlayış ve yaklaşımı sistemleştirir; hükümranlığın ve ülke topraklarının hanedanın tek erkek üyesine intikaline zemin hazırlayan bu unigeniture ilkesi,10 imparatorluğun sonuna kadar uygulama alanı bulur. Zaman zaman geçerliliği konusunda bazı tereddütler yaşansa11 da fiilî olarak uygulanan ekberiyet sistemi, önceki dönemin taht mücadelelerine nazaran daha istikrarlı ve toplumsal anlamda da daha az yıpratıcı bir uygulama olarak öne çıkar. Fütuhat döneminin cengâver, savaş ve mücadelelerle pişmiş, sancağa çıkma uygulaması sayesinde hayata ve ülkeyi yönetmeye hazır hükümdarları bu yeni dönemde belki yoktu;

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Tarih Türk-Osmanlı
  • Kitap AdıKral Öldü, Yaşasın Kral : Osmanlı'da Cülus, Veraset ve Meşruiyet
  • Sayfa Sayısı512
  • YazarAli Akyıldız
  • ISBN9786050842852
  • Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
  • YayıneviTimaş Tarih / 2021

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Osmanlı’da Ulaşımın Modernleşmesi ~ Ali AkyıldızOsmanlı’da Ulaşımın Modernleşmesi

    Osmanlı’da Ulaşımın Modernleşmesi

    Ali Akyıldız

    19. yüzyıla kadar fazla bir değişime uğramadan gelen ulaşım sistemlerindeki esas dönüşüm Sanayi Devrimi’nin ardından ortaya çıkar. Bir yandan okyanuslara dayanıklı ve süratli buharlı...

  2. Şüphe: Hayri Bey’in Vefatı İntihar Mı Cinayet Mi? ~ Ali AkyıldızŞüphe: Hayri Bey’in Vefatı İntihar Mı Cinayet Mi?

    Şüphe: Hayri Bey’in Vefatı İntihar Mı Cinayet Mi?

    Ali Akyıldız

    “Kadı ola davacı vü muhzır dahi şâhit Ol mahkemenin hükmüne derler mi adâlet” Ziya Paşa Yaptığı özgün çalışmalarla Türk ve dünya tarih literatürüne önemli...

  3. Nazime ~ Ali AkyıldızNazime

    Nazime

    Ali Akyıldız

    Sultan Abdülaziz’in kızı olan Nazime Sultan, Osmanlı hanedan kızları içerisinde en uzun yaşayanlardan biridir. Hanedanın son yıllarını da idrak eden bu uzun ömre, babasının...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur