Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Kötülük Psikolojisi ve Toksik İlişkiler adını verdiği yeni çalışmasında kötülüğün, kötücül dilin ve toksik ilişkilerin giderek yaygınlaşmasına, değer ve anlam odaklı yaşamanın yerine hayatlarımıza hakim olan anomiye dikkat çekiyor. Kötülüğün normalleşmemesi için önce onun fark edilmesi gerektiğini ifade eden Tarhan, okuru kendi iç dünyasından gündelik hayata, toplumsal ilişkilerden çalışma hayatına ve siyasete uzanan geniş bir çerçevede kötülük tuzaklarına karşı uyaran ve iyiliği çoğaltan bir bakış açısıyla yaşamaya davet ediyor.
Kitap insanı tanımaktan, nefsi ve egoyu anlamaktan başlayarak içimizdeki iyicil ve kötücül eğilimleri masaya yatırıyor. Olumlu ve olumsuz eğilimlerimizin nörobiyolojisi ile zihinsel kanıtlardan söz ediyor. Bir yandan kötülüğe yatkın kişilik tiplerine, toksik kişilere ve kötülüğün tuzaklarına değinirken öte yandan değerler hiyerarşisinin bozulmasıyla ortaya çıkan durumlara iyi ve değer odaklı çözüm önerileri getiriyor.
GİRİŞ
“Kötülüğü bilmeyen onun tuzağına düşer.”
Hz. Ömer
21. yüzyılda küresel olarak kötülüğün sıradanlaştığını ve kök saldığını görmek gelecek bilimcileri çok şaşırtıyor ve korkutuyor. Bütün kötülükleri bir odaya doldursanız kapısını yalan açar. Yalan bütün kutsal metinlerde men edilmiştir. Bütün peygamberlerin en önemli özellikleri de “Eminlik” vasıflarıdır. İslam Peygamberinin adının Muhammed-ül Emin olması, nübüvvetten önce de öyle bilinmesi tesadüf değildir. Kur’an-ı Kerim’de 25 yerde yalanı anlatan ayetler vardır. Bu kitap psikoloji ile felsefe ve din bilimleri alanında bir sentez yapma gayretindedir. Dinin derinlikli konuları ile ilgilenenlerin tanrı tasavvurlarını ve rasyonel inanç olan tevhid inancını anlamadan kavramları açmaları oldukça zor olacaktır. Bu konuda tereddütleri olanlar, Bilgelik Psikolojisi, Rasyonel İnanç, Spinoza’nın Yanılgısı, Evrimin Evrimi kitabımdan faydalanabilirler. Kötülüğün yaygınlaşması ve sıradanlaşmasına en önemli ve birinci kanıt soykırım suçlarının artmaya devam etmesidir. Afrika’da 2 milyar insanın temiz suya ulaşamaması, gelir eşitsizliği. İşte Avrupa’nın ortasında 1995’te Srebrenitsa’da 8.000 kişinin katli ile BM himayesinde soykırım ve savaş suçunun işlenmesi, Afrika’da kabilelerin birbirine düşürülüp katliama seyirci kalınması. Afganistan, Yemen ve Irak’ta yaşananlar, en son Gazze olayları sistematik insan hakları ihlallerini göz önüne seriyor. Bu ihlaller psikopolitik olarak rasyonalize ediliyor ve sıradanlaştırılıyor. Tıpkı Hitler Almanya’sında olduğu gibi.
Hitler Kötülüğü Nasıl Sıradanlaştırdı? Yeni Tehlike Sermaye Faşizmi mi?
Erol Göka’nın 2014’te yayınlanmış bir makalesindeki şu sözler gerçeği ortaya seriyor: “Aslen Yahudi olan ve soykırımdan kaçıp Amerika’ya göç eden düşünür Hannah Arendt, 1961-1962 yılları arasında, Mossad ajanları tarafından yakalanan ve Kudüs’te yargı önüne çıkarılan eski SS subayı Adolf Eichmann’ın duruşmalarını bir gazete adına takip etti. Bu konuda yazdığı makaleleri, 1963’te bir kitapta topladı: Eichmann Kudüs’te – Kötülüğün Sıradanlığı Üzerine Bir Rapor. Kitapta öne sürülen tezler, birçok tartışmaya neden oldu, hâlâ da oluyor. Arendt’e göre Eichmann, psikopat bir sadist değildi. Eichmann’ın Yahudilerden hastalık derecesinde nefret eden, fanatik bir antisemit olduğu veya birilerinin onun beynini yıkadığı falan yoktu; tam tersine son derece sıradan, oldukça resmi bir dil kullanan, sıkıcı bir bürokrattı. Arendt, asıl sorunun bu olduğu kanaatindeydi. Soykırımda rol alanların hemen tamamı Eichmann gibiydi; ne sapık ne de sadisttiler, aksine dehşet verici bir biçimde normaldiler.
İşin ilginç yanı, Almanlar gibi Yahudilerin birçoğu da olanlara rıza göstermekle yetinmeyip suçlularla iş birliği yapmıştı. İnsanlık, olan bitene ses çıkarmadı. Çoğu Yahudi eleştirmen, kitabı sevmedi. Arendt’in cani Eichmann’ı sıradan biri olarak görmesine ve Yahudi cemaati liderlerinin Nazilerle iş birliği etmiş olduğu tespitine şiddetle karşı çıktılar. Arendt’i, Yahudi düşmanlığıyla yeterince mücadele etmemekle ve Hocası Heidegger’in fikirlerinden etkilenmekle suçladılar. Yahudi soykırımı sırasında, sırf analarından Yahudi olarak doğdular diye insanlara her türlü vahşeti reva gören Hitler, kötülüğü zirve noktasına vardırmıştı. Bu, doğru. Hitler’e ve soykırıma karşı ses çıkarmayan insanlık ise vahşeti görmezden gelişiyle, lakaydisiyle kötülüğü sıradanlaştırmıştı. Bu daha da doğru… Arendt, asıl felaketin ‘kötülüğün sıradanlığı’ olduğunu söylerken haklıydı.” Hitler insanlardaki otoriteye itaat duygusunu kullanarak beyin yıkama ve grup psikolojisi ile insanların vicdanlarını susturup canavarlaştırabilmişti. Hitler’in ahlaki değer yargılarını bu şekilde değiştirme tecrübesi, Üçüncü Dünya Savaşı’nı önlemek için büyük bir çıkarım olmalıydı. Bunu Kavgam kitabıyla vatandaşlarını ikna ederek başarmıştı. Darwin’in biyolojide ön gördüğü “hayat mücadeledir, büyük balık küçük balığı yutar” hipotezini kullanmıştı. Sınıflandırması şöyleydi: Biz üstün ırkız, zenciler insan değil, Fransızlar ve Avrupa’daki diğer ırklar hızla zencileşiyorlar, Türk ve Japonlar kültür taşıyıcısıdır. Yahudileri ise parazit ve mantar olarak tanımladı. Böylece onların öldürülebileceğine dair vicdani gerekçe oluşturdu ve kötülüğün sıradanlaşmasının hikâyesi yazıldı. Şimdi kapital sistem yeni bir hikâye yazıyor ve biz normalleştirmiş bir halde izliyoruz.
“Sen çalış ben yiyeyim, başkası açlıktan ölse bana ne!”
Kapital sistem, rekabeti vahşileştirir; “büyük şirketler küçük şirketleri yutabilir, çok çalışanlar az çalışanları yutabilir, en yüksek değer para ve silah gücüdür, adalette politik doğrular vardır” gibi ilkelerle hareket eder. Onun için haklı olmak değil güçlü olmak önemlidir. Bu bakış açısı çok tehlikelidir. Böylece sermaye narsisizmi ve faşizmi hızla yükselme eğilimine girmiştir. Güven toplumlarının oluşmasını orta vadede engelleyecek bu yaklaşım, kötülüğün yaygınlaşması ve toplumsal barışın bozulması demektir. Kendi toplumundaki dezavantajlı bireyleri düşünen ama yoksul ülkeleri ve toplumları düşünmeyen sermaye narsisizmi küresel barış için tehdittir. Önleyici savaş adı altında silah gücü sermayesini despotik şekilde kullanan küresel sermaye kötülüğün avukatlığını yapmaktadır. Bunu hakkı gibi görmektedir. Bu görüşün arka planında küresel sermaye narsisizminin sıradanlaşması yatar. Narsisizm Epidemisi isimli kitapların yazıldığı günümüzde bütün kötülükleri bir odaya doldursanız kapısını “Sen çalış ben yiyeyim, başkası açlıktan ölse bana ne” diyen narsisistik değer yargısı açar. Kötülüğün yaygınlaştığına ikinci kanıt, maddi refah seviyesinin artmasına mukabil okulda şiddet, silah taşıma, gençler arasında intihar, kendini yaralama, madde kullanımı, empati yoksunluğu yani ben merkezcilik, mutsuzluk gibi ruhsal sorunların küresel olarak hızla artmasıdır.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Psikoloji Toplum Psikolojisi Toplum Sağlığı
- Kitap AdıKötülük Psikolojisi Ve Toksik İlişkiler
- Sayfa Sayısı400
- Yazar
- ISBN9786050849042
- Boyutlar, Kapak 13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviTimaş / 2024