“Herkes neşelendiğinde ben de neşeleniyorum. Sonra neşe pörsüyor. Ne olduğunu bilmiyorum. Ne getirirlerse ben çevresini kuşatıyorum. Tek yapabildiğim kuşatmak. Kuşattıkça, getirdikleri şey, kokular, duygular, sözler koyulaşıyor, yoğunlaşıyor, ağırlaşıyor. Sonra havalandırıyorlar içeriyi toprak kendini hatırlatıyor. Gidemedikleri adımları da getiriyorlar, söyleyemedikleri sözleri de. Onları bende gidiyor, bende söylüyorlar.”
Günay Çetao Kızılırmak’ın öykülerindeki insan, yaşamayı kolaylaştıracağını sezdiği şeyi tam bulacakken kaybediyor. Aşk eski şarkılarda unutulmuş, ormana gitmek “kitabî bir heves”, günün uzun tüneline iki ucundan dalan iki insan birbirine ulaşana kadar yorulup uyuyakalıyor. Derin bir nefes alıp yeniden yola koyulmaktan başka çare yok, ama önümüzde sandığımız, yürüdükçe varacağımızı düşündüğümüz hayat hep geride bir yerde kalıyor. İleriye veya geriye değil, daha derinlere gitmek gerekecek artık, köstebek yolları kazarak…
Köstebek Yolları, şehrin ve yaşamın düğümlerini çözüp insanı bulmaya, görmeye çalışıyor
İÇİNDEKİLER
Uzak 9
Ev 19
Neydi? 27
Sigara 33
Çok yaşlı bir kadın 39
Her şeyin tam tersi 43
Doktor ve ben 53
Ölenin ardından 59
Köstebek yolları 65
Munise 75
Kırmızı balık 83
Uzak
hep zor şeyler düşüyor hayatıma
yakınmayalım
ıssızlık ta baştan beri vardı
LÂLE MÜLDÜR
Senelik iznimin tamamını yasımı layığınca tutmak için kullanmaya karar verdim. Kıpırdamadan yatıp kafamı kollarımla koruyarak bu uçsuz bucaksız trenin üzerimden geçmesini bekleyecektim. Kendimi loş bir vadiye yayılmış dağınık bir harabe olarak hayal ederdim bazen de – arkeologlar beni olabildiğince toparladıktan sonra bakanlık turizme kazandıracak, lahitlerimde kemikleri bulunan küçük insanların hangi amansız hastalıktan öldüğünü hiç kimse bilmeyecekti.
Bazen de bir camii avlusunda o gün ölenlerin adlarını ders başında okunan yoklama listesini dinler gibi dinlediğimi, cenaze arabasına binmeye çalışan en yakın akrabanın kolundan tuttuğumu çünkü ölüm diye bir şey varsa oralarda olmam gerektiğini farz ederdim. Ruhumun arabeskliğini Amerikan komedileriyle alt etmeye çalıştım ve zaman zaman buna muvaffak oldum. Zihnimin sisli meydanında pek bir numarası olmayan hokkabaz ve sirk artistleri yarı sarhoş, hafif serkeş fink atıyordu.
Hepsini, hepsini kaleydoskopun içindeki şekiller kadar tesadüfi, ben uydurdum çünkü aşk bitince geriye rüzgârın süpürdüğü bomboş bir panayır yeri kaldı. Uyudum uyudum uyandım. Papatya çayı demledim ama sadece düşlerimde, gerçekteyse sallama siyah çay içtim. Gerçekte delik deşik uykumun altında titreyerek ısınmaya çalışıyordum. Gerçekte kokuyordum – doğal olanın kokmak, zorlama olanın ha bire temizlenmek olduğunu düşünmeye başlamıştım. Gerçekte komik değildi hiçbir şey. Belinde fıtık, topukları kabuklanan, saçları dökülen, bedenin ve zihnin bütün iplerini elinden kaçırmış bir orta yaşlıya dönüşmeden önceki son sahici kederimdir bu belki, diyor, onu var gücümle sakınmaya karar veriyordum. Her şeyi yanlış biliyordum: sonu, ortayı, köşeyi, bucağı. Arkadaşım Aslı yanımda kalmaya başladı.
Bir poşet gereksiz eşya gibi terk edilişimi fazla abarttığımı düşündüğünü anlamayayım diye elinden geleni yapıyordu. Anlıyordum, ama olsun. O Ay’ın aydınlık yüzüydü, elinden mucizeler gelen öyle bir evliyaydı ki hiç açmayan bir çiçeği açtırdı, bakkala sallamak için bir hasır sepetle ip edindi, çaydanlığın kulpunu tutarken elimiz yanmasın diye tombul bir fırın eldiveni aldı, akşamları balkonda çay içerken kadife sesiyle bana “seyreyle güzel’i” söyledi. “Seyreyle güzel kudretli Mevla’m neler eyler” dediğinde inanıyor, şarkı bittiğinde imanımı yeniden yitiriyordum. Sonra rüyalarımda aynı çukura üç kez düştüğümü görmeye başladım. Bir gecenin üçünde kalp krizi geçirdim. Doktor, krizi ve vücudumdaki çeşitli ağrıları uydurduğumu müjdeledi. Antidepresan tedavisine başladım. Kalbim öteden beri hızlı atar yavaşladı.
İşe dönüşümün üzerinden bir ay kadar geçmişti ki patron çağırdı. “Bir arkadaşımız N.’deki projeden ayrıldı, yerine siz gitmek ister misiniz?” Çiçeği bakkal sepetinin içine oturtmuş, komiklikler yaparak merdivenlerden inen Aslı’yı yolcu ettim, birkaç eşyamı anneme taşıdım, genzimde yuttuğum zehrin tadı, gidip o sayısız yamalarla dolu acayip ülkeye kondum. Adım Selin.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı
- Kitap AdıKöstebek Yolları
- Sayfa Sayısı87
- YazarGünay Çetao Kızılırmak
- ISBN9789750533662
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Cin Aynası ~ Ercan Kesal
Cin Aynası
Ercan Kesal
“‘Kimsenin birbirine acımadığı, herkesin kolayca birbirinden nefret ettiği, birinin ötekine yardım etmeyi aklından dahi geçirmediği soğuk ve umutsuz bir dünya’da yaşıyoruz. Yalnızlıktan korktuğumuz ama...
- Savaş ve Kadın ~ Tecelli Sercan Sırma
Savaş ve Kadın
Tecelli Sercan Sırma
“Fal açmıyorum, tahminde de bulunmuyorum. Lütfen beni bir kâhin olarak da görmeyin. çünkü okuduğum kitaplarda güçlü devletlerin sicili bu tip örneklerle dolu. Bu filmi...
- Kadastrocu ~ Tayfun Pirselimoğlu
Kadastrocu
Tayfun Pirselimoğlu
Tayfun Pirselimoğlu Kadastrocu’da tuhaf bir rüzgârın -yoksa kaderin mi demeli?- önünde sürüklenen Cemal Kara’nın hikâyesini anlatıyor. Cemal Kara’nın macerasını uğursuz kasabaların uğultulu, soğuk sokaklarında,...