Dünya edebiyatının tartışmasız başyapıtlarından biri olan Körleşme, Almanya’da edebiyatın, politikanın kirli gölgeleri altında yitip gitmeye yüz tuttuğu bir dönemde yazılmıştır. Ancak, Elias Canetti kurguladığı zaman ve mekân, kullandığı dil ve üslup, karakterlerindeki soyutlamanın isabetliliği ve bunları aktarmadaki başarısı sayesinde sınırları aşmış, evrenselliğin en üst boyutlarına ulaşmıştır.
Çoktandır kendi fildişi kulesine çekilmiş bir aydının trajedisinde cisimleşen Körleşme, insanoğlunun kendi eliyle kurduğu, sonra da kendisine yabancılaşmış, düşman kesilmiş bulduğu dış çevreyi, son derece özgün bir biçimde ve en uçta sayılabilecek araçlarla tasvir etmeyi başarıyor.
İnsanın gerçeklik karşısında ne ölçüde körleşebileceğini, her dönemde ve her toplumda rastlanabilen “aymaz” aydın karakterinde ustalıkla yansıtan Canetti, düşünce ile gerçeklik arasındaki kopuşun hikâyesini anlatırken yarattığı dehşet atmosferiyle okuru derinden sarsıyor.
İÇINDEKILER
BİRİNCİ BÖLÜM
DÜNYASIZ BİR KAFA
Gezinti ……………………………………………………………17
Giz …………………………………………………………………38
Konfüçyüs’ün Çöpçatanlığı ……………………………49
Midye Kabuğu ……………………………………………….65
Göz Kamaştıran Eşyalar ………………………………..79
Sevgili Hanımefendi ………………………………………96
Seferberlik …………………………………………………….113
Ölüm ……………………………………………………………130
Hasta Yatağı …………………………………………………143
Genç Aşk ………………………………………………………156
Yehuda ile Mesih ………………………………………….165
Milyonluk Miras …………………………………………..178
Dayak …………………………………………………………..187
Taşlaşma ………………………………………………………200
İKİNCİ BÖLÜM
KAFASIZ BİR DÜNYA
Cennetin Yıldızları ……………………………………….217
Kambur ………………………………………………………..245
Sonsuz Merhamet …………………………………………261
Dörtler ve Gelecekleri …………………………………..281
Açıklamalar ………………………………………………….299
Açlık Ölümü …………………………………………………314
Gerçekleşme …………………………………………………334
Hırsız ……………………………………………………………347
Özel Mülkiyet ………………………………………………365
Düğme …………………………………………………………399
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KAFADAKİ DÜNYA
İyi Bir Aile Babası …………………………………………447
Pantolonlar …………………………………………………..461
Bir Akıl Hastanesi …………………………………………480
Dolambaçlı Yollar …………………………………………505
Açıkgöz Odysseus ………………………………………..520
Kırmızı Horoz ………………………………………………556
BİRİNCİ BÖLÜM
DÜNYASIZ BİR KAFA
Gezinti
“BURADA ne yapıyorsun çocuğum?”
“Hiç.
“Öyleyse burada neden duruyorsun?”
“Hiç, öyle duruyorum.
“Okuma yazma biliyor musun?”
“Elbette.”
“Kaç yaşındasın bakayım?”
“Dokuzumu geçtim.”
“Çikolata mı, yoksa bir kitap mı, hangisini istersin?”
”Kitap.”
“Sahi mi? Aferin oğlum. Demek kitap sevdiğin için burada duruyorsun!”
“Evet.”
“Neden baştan söylemedin bunu?”
“Bu yüzden hep babamdan azar işitiyorum da.”
“Yaa! Adı ne babanın?”
“Franz Metzger.”
“Yabancı bir ülkeye gitmek ister miydin?”
“Evet Hindistan’a gitmek isterdim. Kaplanlar var orada.”
“Başka nerelere gitmek isterdin?”
“Çin’i de görmek isterdim. Orada görkemli bir set var.”
“Üstüne tırmanmak hoşuna giderdi herhalde, değil mi?”
“Set çok kalın ve yüksektir. Kimse aşamaz. Zaten kimse aşamasın
diye yapmışlar.”
“Neler de biliyorsun! Çok okumuş olmalısın.”
“Evet, sürekli okurum. Ama babam kitaplarımı elimden alıyor. Bir Çin okuluna gidebilmeyi çok isterdim. Orada kırk bin harf öğretiyorlar. Bu kadar harfin tek bir kitaba sığması olanaksız.” “Sen öyle sanıyorsun.” “Hesapladım.” “Yine de yanılıyorsun. Hem, vitrinlerdeki kitaplara bakma sen. Onların hepsi birbirinden kötüdür. Ama benim çantamda çok güzel bir şey var. Dur, sana da göstereyim. Bunun ne yazısı olduğunu biliyor musun?” “Çince! Çince bir yazı bu!” “Sen epey akıllı bir çocuksun. Daha önce hiç Çince kitap görmüş müydün?” “Hayır. Ama tahmin ettim Çince olduğunu.” “Şu gördüğün iki işaret, Mong Tse anlamına geliyor. Büyük düşünür Mong, Çin uygarlığının yetiştirdiği en ünlü kişilerden biriydi. Bundan tam 2250 yıl önce yaşadı. Yazdıkları günümüzde de okunuyor. Aklında tutabilecek misin bunları?”
“Tutarım. Artık okuluma gitmem gerek.” “Demek okula giderken, yolda gördüğün kitapçıların vitrinlerine bakıyorsun! Senin adın ne peki?” “Franz Metzger. Bana da babamın adını vermişler.” “Nerede oturuyorsun?” “Ehrlich Caddesi, yirmi dört numarada.” “Ben de aynı yerde oturuyorum. Ama çıkaramadım seni.” “Merdivenlerde ne zaman biriyle karşılaşsanız, başınızı başka yöne çeviriyorsunuz da ondan. Ben sizi epeydir tanıyorum. Profesör Kien’siniz. Ama herhangi bir yerde ders vermiyorsunuz. Anneme bakarsanız, aslında profesör falan değilmişsiniz. Ama ben inanıyorum profesör olduğunuza. Çünkü bir kitaplığınız var. Marie, kitaplığınızı görenin gözlerine inanamayacağını söylüyor. Marie bizim hizmetçimizdir. Büyüyünce benim de bir kitaplığım olsun istiyorum. Her dilden tüm kitaplar bulunmalı kitaplığımda, bir de sizinkisi gibi Çince bir kitap. Ama artık okula koşmam gerek.” “Kim yazmıştı bu kitabı? Aklında mı hâlâ?” “Mong Tse. Düşünür Mong. Bundan tam 2250 yıl önce yaşadı.”
“Aferin, unutmamışsın. Bir gün gelip kitaplığımı görebilirsin. Evime bakan kadına izni benim verdiğimi söyle. Sana Hindistan’dan ve Çin’den resimler de gösteririm.” “Yaşasın! Geleceğim öyleyse! Mutlaka gelirim! Bugün öğleden sonra geleyim mi?” “Hayır yavrum, hayır. Çalışmam gerek. Bir haftadan önce olmaz.” Uzun boylu, zayıf bir adam olan sinoloji bilgini Profesör Kien, elindeki Çince kitabı, kolunun altında taşıdığı dolu çantaya yerleştirdi; dikkatle kapadı çantasını ve akıllı oğlan gözden yitene dek arkasından baktı. Yaradılış olarak çok konuşmaktan hoşlanmayan, asık yüzlü bir adamdı. Şimdi de, hiçbir zorlayıcı nedene dayanmaksızın başlatmış olduğu bu konuşmadan ötürü kendini suçluyordu.
Her sabah saat yediyle sekiz arasında yaptığı günlük gezintisi sırasında, önünden geçtiği bütün kitapçıların vitrinlerine şöyle bir göz atmayı alışkanlık edinmişti. Bu arada gerçekten değer taşıyan kitapların yerini, gitgide kitap adı altında bir sürü ıvır zıvıra bıraktığını görmekten neredeyse zevk duymaktaydı. Kendisi bu büyük kentin en değerli, en özel kitaplığına sahipti. Kitaplığının küçük bir bölümünü de hep yanında taşırdı. Sıkı çalışmayla ve sert bir düzen içinde geçen yaşamı boyunca, yüreğinde yerleşmesine izin verdiği tek tutku olan kitap tutkusu, bazı önlemler almak zorunda bırakmıştı onu. Örnekse, kötünün kötüsü bile olsa, herhangi bir kitap, satın alması için kolayca baştan çıkarabilirdi bilgini.
Neyse, kitapçıların çoğu, ancak saat sekizden sonra açılıyordu. Kimi zaman patronunun gözüne girmek isteyen bir çırak epey önceden gelir, dükkâna gelecek ilk tezgâhtarı beklemeye koyulur, sonra da anahtarı onun elinden handiyse bir törenin gereğini yerine getiriyormuşçasına alırdı. Ya, “Saat yediden beri buradayım!” derdi ya da, “Kapıda kaldım!” Böylesi bir işgüzarlık, Kien gibi bir adama kolaycacık bulaşırdı; çırağın ardından dükkâna dalmamak için kendini zor tutardı. Küçük kitapçıların sahipleri arasındaysa, saat yedi buçuk oldu muydu açık kapılarının ardında çalışmaya koyulan erkencilere sık sık rastlanılırdı. Kien, bu kışkırtmalar karşısında baştan çıkmamak için elini tıka basa dolu olan çantasına vururdu. Çantayı taşımak için özel bir tutuş biçimi bulmuştu.
Bu tutuş biçimi, bastırırken gövdesinin elden geldiğince geniş bir alanının çantaya değmesini sağlıyordu. Kaburga kemikleri, incecik, kötü dikimli giysilerinin altından çantanın dokunuşunu duyardı. Kolunun omuzdan dirseğe uzanan bölümü, çantanın yan tarafındaki girintiyi tümüyle örter, tıpatıp uyardı oraya. Dirseğiyle bileğinin arasından da çantayı altından desteklerdi. Yelpaze gibi açılan parmakları, derinin yüzeyinin her bir noktasında tutkuyla dolaşırdı. Kien, bu aşırı özeni kendine karşı çantanın içerdiklerinin değeriyle haklı göstermekteydi. Terslik bu ya, çanta yere düşecek olsa ya da her sabah yola çıkmazdan önce büyük bir dikkatle gözden geçirdiği kilit, tam bu nazik anda açılsa, değerli yapıtların sonu gelmiş demekti. Çünkü dünyada kirli kitaplar kadar hiçbir şeyden nefret etmezdi Kien. Bugün eve dönerken bir vitrinin önünde durduğunda, küçük bir oğlan ansızın vitrinle onun arasına girivermişti. Kien, bir terbiyesizlik saymıştı bu davranışı. Gerçi vitrinle arasında, çocuğun sığabileceği kadar yer vardı.
Kien her zaman vitrinin bir metre uzağında durur, buna karşın camın gerisinde harf türünden ne varsa, büyük bir kolaylıkla okurdu. Gözlerinin işleyişini istediği gibi ayarlayabiliyordu. Bütün gününü kitapların ve elyazmalarının başında geçiren kırk yaşında bir adam için, pek yabana atılır bir şey değildi bu. Her sabah gözlerinin ne denli iyi gördüğüne bir kez daha tanık olmaktaydı, öte yandan vitrinle arasında bıraktığı uzaklık, satışa ve herkesin yararlanmasına sunulmuş olan bu kitapları nasıl aşağı gördüğünü de dile getirmekteydi. Zaten kendi kitaplığındaki yapıtlarla kıyasladığında, vitrinlerdeki kitapların böylesi bir horlanmayı fazlasıyla hak ettiğini söylemek olanaklıydı.
Küçüktü çocuk. Kien’in boyuysa, ortanın çok üstündeydi. Çocuğun üzerinden kitapları rahatça görebiliyordu. Yine de ondan, biraz daha saygı beklemek hakkıydı. Çocuğa haddini bildirmezden önce, onu iyice görebilmek için yana çekildi. Gözlerini kitapların başlıklarına dikmişti çocuk. Dudaklarını da kısık sesler çıkararak, ağır ağır oynatmaktaydı. Gözlerini kitaplardan hiç ayırmaksızın, bir ciltten ötekine kaydırıyordu bakışlarını. Yalnız, başını zaman zaman hızla çevirip bir başka yöne bakıyordu. Caddenin karşı tarafında, bir saatçi dükkânının üstünde koskoca bir saat asılıydı. O sırada henüz sekize yirmi vardı. Çocuk önemli bir şeyin zamanını geçirmekten ürkmekteydi görünüşe bakılırsa.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKörleşme
- Sayfa Sayısı565
- YazarElias Canetti
- ISBN9789755707044
- Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Adalet Peşinde ~ John Grisham
Adalet Peşinde
John Grisham
“Güçlü, acımasız insanların kurbanı olan bir tutuklu ve soluk kesici aklanma mücadelesi…” Florida’nın küçük Seabrook kasabasında genç bir avukat olan Keith Russo bir gece...
- Viva ~ Patrick Deville
Viva
Patrick Deville
1937’de, sürgündeki kaçaklar Troçki ve karısı, Meksika’nın küçük liman kenti Tampico’ya ayak bastıklarında, Cuernavaca da Yanardağın Altında romanıyla edebiyat dünyasını sarsacak Malcolm Lowry’yi ağırlamaktadır....
- Fareler ve İnsanlar ~ John Steinbeck
Fareler ve İnsanlar
John Steinbeck
Birlikte dolaşan iki gezgin toprak işçisinin bağlılığı ve dostluğu üzerine bir roman. Bu romanda Steinbeck, insan ruhunu derinlemesine ortaya koyan keskin gözlemlerini, kendine özgü...