Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Korku Vadisi -Sherlock Holmes-
Korku Vadisi -Sherlock Holmes-

Korku Vadisi -Sherlock Holmes-

Sir Arthur Conan Doyle

Sir Arthur Conan Doyle’un akıl yürütme yeteneği çok güçlü Edinburglu bir öğretmenden esinlenerek yarattığı Sherlock Holmes karakteri ilk kez 1887’de yayımlanan Kızıl İpucu’nda boy…

Sir Arthur Conan Doyle’un akıl yürütme yeteneği çok güçlü Edinburglu bir öğretmenden esinlenerek yarattığı Sherlock Holmes karakteri ilk kez 1887’de yayımlanan Kızıl İpucu’nda boy gösterdi. İngiliz edebiyatının en canlı karakterlerinden biri olan Holmes, piposu, şapkası ve kendine özgü giysileriyle farklı bir dedektif olarak daha sonra pek çok romanda okuyucunun karşısına çıktı. Arkadaşı Dr. Watson ve düşmanı Prof. Moriarty ile birlikte birçok filmin de kahramanı olarak ün kazandı. Doyle’un yazdığı tarihi romanlar ve tiyatro oyunları Sherlock Holmes’un kazandığı ünün gölgesinde kaldı. Korku Vadisi, Holmes’un ele aldığı karmaşık cinayetler, karşılaştığı suçlular, sahte ipuçları, çaresiz kalmış kanun adamları, yalan söyleyen tanıklar, rastlantılar, dedektifin gözlem gücü, zekâsı ve ulaştığı umulmadık çözümler zevkli bir kurgu içinde, akıcı bir üslupla edebiyatın klasikleri arasına katıldı.

Sir Arthur Conan Doyle (1859-1930): Edinburg Üniversitesi’nde tıp okuyan Arthur Conan Doyle, 1882’de Portsmouth’un bir kenar mahallesine yerleşti ve 1890 yılına kadar doktorluk yaptı. İlk eserlerini bu sırada yazdı. 1891’den sonra kendini daha çok edebiyata verdi. Hekimlikle ilgisini kesmeyen yazar İngiliz ordusunda görev aldı, Güney Afrika’da Bloemfontein’deki sahra hastanesinde çalıştı. 1889-1902 Boer Savaşı sırasında gösterdiği yararlıklar nedeniyle soyluluk unvanı kazandı. I. Dünya Savaşı’na Kuzey Fransa, İtalya ve Verdun cephelerinde katıldı. Savaşta kardeşini, oğlunu ve iki yeğenini kaybettikten sonra doğaüstü konulara yöneldi. Kızıl İpucu, Dörtlerin Yemini, Sherlock Holmes’un Maceraları, Baskervillerin Köpeği, en tanınmış yapıtlarındandır.

 

  1. BÖLÜM

BIRLSTONE FACİASI

1

Uyarı

“Düşünmeye çalışıyorum…” dedim.

“Ben de öyle,” dedi Sherlock Holmes sabırsızca.

Dünyadaki en geniş yürekli insanlardan biri olduğuma inanırım, ama itiraf etmeliyim ki düşüncelerimin böyle küçümsercesine bölünmesine içerledim. “Bakın Holmes,” dedim sert bir sesle, “bazen insanın sabrını zorlayabiliyorsunuz.”

Serzenişime hemen cevap veremeyecek kadar kendi düşüncelerine dalmıştı. Önünde duran kahvaltıya dokunmamıştı, bir elini masaya dayayarak biraz önce zarfından çıkardığı kâğıt parçasına baktı. Sonra zarfı eline alıp ışığa tuttu ve önünü arkasını iyice inceledi.

“Porlock’un yazısı bu,” dedi düşünceli bir tavırla. “Gerçi daha önce yalnızca iki kez görmüştüm, ama onun yazısı olduğuna kuşku yok. Ama eğer Porlock’unsa, o zaman çok önemli bir şey olmalı.”

Bunları bana söylemekten çok, kendi kendine konuşuyordu, yine de sözlerinin bende uyandırdığı merakla kızgınlığım geçti.

“Kim bu Porlock?” diye sordum.

“Porlock bir takma ad Watson, kimliğinin yalnızca bir simgesi; ama arkasındaki kişilik kaypak ve içten pazarlıklı.

Daha önceki bir mektubunda bunun gerçek adı olmadığını açıkça belirtmiş ve bu büyük kentteki milyonlarca insan arasında onu aramamam konusunda beni uyarmıştı. Porlock’un kendisi değilse de, temasta olduğu kişi önemli. Malta palamuduyla köpekbalığını, çakalla aslanı… bir ilişkide, önemsiz olanla dişli olanı… gözünüzün önüne getirin: Yalnızca dişli değil Watson, aynı zamanda kötü de… kötülüğün son kertesinde. Bu bakımdan benim alanıma giriyor. Size hiç Profesör Moriarty’den söz ettim miydi?”

“Ünlü bilimsel cani, suçlular arasında ün salmış…”

“Çok ayıp Watson!” diye mırıldandı Holmes beni kinayarak.

“Halk arasında böyle tanınmıyor diyecektim.”

“Kurnazca! Çok kurnazca!” diye haykırdı Holmes. “Hiç umulmadık derecede kurnazca bir nükte yeteneği geliştiriyorsunuz Watson, buna karşı kendimi korumalıyım. Ama Moriarty’ye cani demekle yasaların gözünde iftira suçu işliyorsunuz… işte meselenin harikulade yanı da bu! Tüm zamanların en büyük düzenbazı, her çeşit şeytanlığın elebaşı, yeraltının yönetici beyni, öyle bir beyin ki ulusların kaderini yapabilir de, bozabilir de… işte böyle bir adam. Oysa kimse ondan en ufak kuşku duymuyor, eleştirilerden öyle bağışık olması, dalaverelerini ve kendini geri planda tutması öylesine hayran olunası ki, sırf ağzınızdan çıkan bu sözler yüzünden sizi mahkemeye verebilir ve adını karaladığınız için tazminat olarak bir yıllık emekli maaşınızı elinizden alabilir. Bir Asteroidin Dinamiği adlı kitabın yazarı değil mi kendisi? Hani şu salt matematiğin doruklarına vardığı ve bilim dünyasında onu eleştirebilecek kimsenin olmadığı söylenen kitabın? Böyle birisine çamur atılabilir mi? İftiracı doktor ve iftiraya uğrayan profesör… işte herkes size bu gözle bakacaktır! Bu dâhice Watson. Ama daha az kötülerinin hakkından geldiğime göre, onunla da bir gün hesaplaşacağız.”

“Umarım o günü görürüm!” dedim içtenlikle. “Ama şu Porlock denen adamdan söz ediyordunuz.”

“Evet, Porlock denen adam zincirin başına yakın sayılabilecek bir halkası. Porlock sağlam bir halka değil… laf aramızda. Şimdiye kadarki deneyimlerime göre, kendisi o zincirdeki tek zayıf halka.”

“Ama hiçbir zincir en zayıf halkasından daha sağlam değildir.”

“Tam üstüne bastınız Watson! İşte Porlock bu bakımdan son derece önemli. Doğru olana duyduğu belli belirsiz bir özlem ve ara sıra dolambaçlı yollardan kendisine gönderilen on sterlinlik banknotların harekete geçirdiği sağgörü sayesinde, bir iki kez bana değerli… suçun öcünü almaktan çok önceden kestirilmesini ve önlenmesini sağlaması bakımından son derece değerli… ön bilgiler vermişti. Şifreyi çözebilsek, bu mektubun da söylediğim niteliği taşıdığından kuşkum yok.”

Holmes kâğıdı yine boş tabağının üzerine koydu. Ayağa kalkıp onun üzerinden eğilerek kâğıttaki tuhaf yazıya baktım:

534 C2 13 127 36 31 4 17 21 41 DOUGLAS 109 293 5 37 BIRLSTONE 26 BIRLSTONE 9 47 171

“Bu size ne ifade ediyor Watson?”

“Belli ki gizli bir bilgi iletme girişimi.”

“Ama şifresi olmazsa, şifreli bir yazı ne işe yarar?”

“Bu durumda hiç.”

“Niye ‘bu durumda’ diyorsunuz?”

“Çünkü gazetelerin dert ortağı sütunlarındakiler kadar kolayca okuyabildiğim birçok şifre var: Bu gibi basit beceriler zihni yormadan eğlendiriyor. Ama bu farklı. Bir kitabın bir sayfasında geçen sözcüklere işaret ettiği belli. Hangi kitabın hangi sayfası olduğu bana söylenene kadar da elimden bir şey gelmez.”

“Ama niye ‘Douglas’ ve ‘Birlstone’?”

“Belli ki o sayfada bu sözler geçmiyormuş.”

“O zaman niye hangi kitap olduğunu bildirmemiş?” “Sizin doğuştan gelen kurnazlığınız sevgili Watson, dostlarınız için bir neşe kaynağı olan açıkgözlülüğünüz şifreyle mektubu aynı zarfa koymanıza engel olurdu herhalde. Yanlış bir adrese gitse, işiniz biterdi. Bir zarar gelmesi için ikisinin birden yanlış adrese gitmesi yeter. Bugünkü ikinci posta dağıtımının vakti geçti bile; bize ya bir açıklama mektubu ya da daha büyük olasılıkla, bu sayıların geçtiği kitap gelmezse şaşarım.”

Birkaç dakika sonra Billy adlı uşağın elinde beklediğimiz mektupla görünmesiyle Holmes’un tahminleri doğrulandı.

“Aynı elyazısı,” dedi Holmes zarfı açarken, “ve altında da imza var,” diye ekledi sevinçle ve mektubu eline aldı. “İlerleme kaydediyoruz Watson.” Ama mektupta yazılanlara bakınca kaşlarını çattı.

“Hay Allah, bu çok üzücü! Korkarım bütün umutlarımız suya düştü, Watson. Umarım Porlock’un başına bir şeyler gelmez.”

“SAYIN BAY HOLMES,” diye yazmış, “Bu durumu sürdüremeyeceğim. Çok tehlikeli… benden kuşkulanıyor. Benden kuşkulandığını anlıyorum. Size şifreyi gönderme niyetiyle bu zarfın üzerine adresinizi yazdıktan sonra bana beklenmedik bir ziyarette bulundu. Saklamayı başardım. Görecek olsaydı, başım derde girerdi. Ama gözlerinde kuşku okuyorum. Şifreli mektubu lütfen yakın, zaten artık işinize yaramaz.

FRED PORLOCK.”

Holmes bu mektubu parmakları arasında buruşturarak ve kaşları çatık ateşe bakarak bir süre öylece oturdu.

“Yine de,” dedi sonunda, “bir tehlike olmayabilir. Belki de yalnızca suçluluk duyuyordur. Kendisinin ihanet ettiğini bildiği için, berikinin gözlerinde de bir suçlama okuyordur.” “Sanırım beriki derken Profesör Moriarty’yi kastediyorsunuz?”

“Kesinlikle! O gruptan biri ‘O’ diye söz etti mi, kimi kastettiklerini bilirsiniz. Hepsi için geçerli bir tek ‘O’ vardır.” “Ama o ne yapabilir ki?”

“Himm! Bunun cevabı çok. Avrupa’nın önde gelen beyinlerinden biri size cephe aldığında ve arkasında bütün karanlık güçler olduğunda olasılıklar sonsuzdur. Ne var ki, belli ki dostumuz Porlock’un ödü patlamış… mektuptaki yazıyla zarfın üzerindekini bir karşılaştırın lütfen, zarfı onun uğursuz ziyaretinden önce yazdığını bildiriyor. Biri okunaklı ve düzgün. Ötekiyse okunaksız.”

“Bu mektubu niye yazmış? Niye çöpe atmamış?”

“Bu durumda kendisiyle ilgili bir araştırma yaparım ve bir olasılıkla başını derde sokarım diye korkmuştur da ondan.”

“Kuşkusuz,” dedim. “Elbette.” Şifreli ilk mektubu elime almış, inceliyordum. “Şu kâğıt parçasında önemli bir sırrın yazılı olabileceği ve bunu öğrenmenin insanın gücünü aştığını düşünmek sinir bozucu.”

Sherlock Holmes elini bile sürmediği kahvaltısını öteye itip en derin düşüncelerine eşlik eden sağlıksız piposunu yakti. “Merak ediyorum!” dedi sırtını geriye yaslayıp gözlerini 

tavana dikerek. “Belki de sizin Makyavelci zekânızın gözden kaçırdığı noktalar vardır. Meseleyi salt akılcı açıdan ele alalim. Bu adam bir kitaba gönderme yapıyor. Çıkış noktamız bu olsun.”

“Oldukça belirsiz bir çıkış noktası.”

“Bakalım bunu daraltabilecek miyiz? Zihnimi buna odakladığım zaman, biraz daha az anlaşılmaz görünüyor. Bu kitapla ilgili ne bilgi var elimizde?”

“Hiç yok.”

“Durun bakalım, o kadar da kötü değil. Şifreli mektup kocaman bir 534 ile başlıyor, öyle değil mi? 534’ün sayfanın numarası olduğu varsayımından hareket edebiliriz. Demek ki kitabımız kalın bir kitap, bu da biraz yol aldığımızı gösterir. Bu kalın kitabın nitelikleriyle ilgili başka ne bilgi var elimizde? Bir sonraki işaret C2. Bundan ne anlam çıkarıyorsunuz, Watson?”

“İkinci bölüm, herhalde.”

“Hiç de değil Watson. Sayfa bilinirse, kaçıncı bölüm olduğunun önem taşımadığı konusunda eminim bana katılırsınız. Ayrıca, eğer 534. sayfa ikinci bölümdeyse, birinci bölüm gerçekten de insanın sabrını taşırır.”

“Sütun!” diye haykırdım.

“Aferin Watson. Bu sabah sizden zekâ fışkırıyor. Eğer sütun değilse, çok yanılıyorum demektir. Görüyorsunuz ya, demek ki sayfaları çift sütun yazı içeren ve sütunların da epeyce uzun olduğu kalın bir kitap canlandırmaya başlıyoruz gözümüzde, çünkü belgedeki sözcüklerden biri için iki yüz doksan üç sayısı verilmiş. Akılla ulaşılabileceklerin sınırına vardık mı?”

“Korkarım vardık.”

“Siz kendinize haksızlık ediyorsunuz. Bir zekâ kıvılcımı daha sevgili Watson… hadi bir beyin jimnastiği daha! Bu siradan bir kitap olmasaydı, bana gönderirdi. Bunun yerine, planları sekteye uğramadan önce, ipucunu bana bu zarfta  göndermeye niyetliydi. Mektubunda öyle yazmış. Bu da benim bulmakta güçlük çekmeyeceğimi düşündüğü bir kitap olduğunu gösteriyor. Kendisinde bu kitap varmış… bende de olacağını düşünmüş. Kısacası Watson, bu çok sıradan bir kitap.”

“Söyledikleriniz akla yakın geliyor.”

“Şu halde araştırma alanımızı, sayfaları çift sütunlar halinde yazılı, sıradan ve kalın bir kitaba daralttık.”

“Kutsal Kitap!” diye bir zafer çığlığı attım.

“Çok iyi Watson, çok iyi! Ama izin verirseniz, yeterince iyi değil! Kutsal Kitap’ı bulundurmamı kendi hesabıma bir iltifat olarak kabul etsem de, Moriarty’nin avenesinden birinin başucunda bulunması olasılığı en az olan başka bir kitap adı gelmiyor aklıma. Dahası, Kutsal Kitap’ın o kadar çok baskısı vardır ki, Porlock bunlardan iki tanesinin sayfa numaralarının aynı olduğunu varsayamaz. Belli ki bu standartlaştırılmış bir kitap. Ondaki 534. sayfanın bendeki 534. sayfayla aynı olduğunu kesinlikle biliyor.”

“Ama böyle çok az sayıda kitap vardır.”

“Çok doğru. İşte çözüm yolumuz da bu. Araştırmamız herkeste bulunduğu varsayılabilecek standartlaştırılmış kitaplarla sınırlandı.”

“Bradshaw!”

“Bu biraz zor Watson. Bradshaw’da kuru ve anlamları kesin sözcükler kullanılmış olmakla birlikte sayıları sınırlıdır. Sözcük seçimi güncel bir mesaj göndermek için elverişli sayılmaz. Bradshaw’u eleyebiliriz. Sözlük de korkarım aynı nedenle işe yaramaz. Peki geriye ne kalıyor?”

“Almanak!”

“Mükemmel Watson! Tam üstüne basmadıysanız, ben yanılıyorum demektir. Bir almanak! Whitaker’ın almanağını ele alalım. Herkes kullanır onu. Sayfa sayısı uygun. Sayfalar çift sütun halinde yazılı. Gerçi başlarda sözcük dağarcığı sınırlıdır, ama doğru hatırlıyorsam, sonlara doğru epeyce bol ve çeşitli sözcük kullanılmıştır.” Yazı masasından kitabı aldı. “İşte 534. sayfa, ikinci sütun, İngiliz yönetimindeki Hindistan’da ticaret ve doğal kaynaklarla ilgili uzun uzun bilgi veriliyor. Şu sözcükleri yazın Watson! On üçüncü sözcük ‘Mahratta’. Korkarım pek de umut vaat eden bir başlangıç yapmadık. Yüz yirmi yedinci sözcük ‘Hükümet’; gerçi bizim için de, Profesör Moriarty için de ilgisiz sayılır, ama en azından bir anlamı var. Şimdi bir deneyelim. Mahratta hükümeti ne yapar? Eyvah! Bir sonraki sözcük ‘domuz kılı’. Beceremedik sevgili Watson! Bu iş burada bitti!”

Şaka ediyormuş gibi konuşuyordu, oysa kaşlarının seğirmesi düş kırıklığına uğradığını ve içerlediğini gösteriyordu. Bense çaresizlik ve mutsuzluk içinde, ateşe bakarak oturuyordum. Uzun süren bir sessizlikten sonra, Holmes ansızın bir çığlık atarak dolaba doğru seğirtti ve sarı ciltli ikinci bir kitap aldı eline.

“Fazla güncel olma merakımızın bedelini ödüyoruz Watson!” diye söylendi. “Zamanımızı erken karşılıyoruz ve bunun da cezasını çekiyoruz. Bugün Ocak ayının 7’si olduğu için, önümüze yeni almanağı açtık. Porlock’un mesajını eski almanaktan almış olması fazlalıkla olası. Açıklama mektubunu yazmış olsaydı, bunu bize bildirecekti kuşkusuz. Şimdi bakalım 534. sayfada neler var? On üçüncü sözcük ‘orada’, bu daha umut verici. Yüz yirmi yedinci sözcük ‘var’… ‘orada var’… Holmes’un gözleri heyecandan parlıyor, sözcükleri telaşla sayan ince parmakları seğiriyordu… “tehlike’. Hah! Hah! Sermaye! Bunları yaz Watson. ‘Tehlike var… orada… çok… yakında…’ Sonra sıra ‘Douglas’ adına geliyor… ‘zengin… şimdi… Birlstone’da… güven… ivedi.’ Tamam Watson! Salt akıl ve verdiği meyveler konusunda ne düşünüyorsunuz? Eğer manavda defne yapaklarından yapılmış bir taç satılsaydı, hemen Billy’yi gönderip onu satın alırdım.”

Dizlerimin üzerine koyduğum bir dosya kâğıdına yazdığım, onun şifreyle çözdüğü tuhaf sözcüklere bakıyordum.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Sherlock Holmes – Suç Detayda Saklıdır ~ Sir Arthur Conan DoyleSherlock Holmes – Suç Detayda Saklıdır

    Sherlock Holmes – Suç Detayda Saklıdır

    Sir Arthur Conan Doyle

    Bir kadının sezgileri bazen en mantıklı çıkarımlardan bile daha değerli olabilir. Karmaşık beyinleriyle art arda sıraladıkları senaryoları mutlaka dikkate alın. Bunlar sizi hiç tahmin...

  2. Akıl Oyunlarının Gölgesinde – Sherlock Holmes ~ Sir Arthur Conan DoyleAkıl Oyunlarının Gölgesinde – Sherlock Holmes

    Akıl Oyunlarının Gölgesinde – Sherlock Holmes

    Sir Arthur Conan Doyle

    İnsan beyninde çözülemeyecek kadar zor, tahmin edilemeyecek kadar karmaşık duygular ve arzular vardır. O arzuların karanlık olanlarına gelince; işte onlar oldukça soğuktur ve kişiyi...

  3. Şüphe Asla Uyumaz – Sherlock Holmes ~ Sir Arthur Conan DoyleŞüphe Asla Uyumaz – Sherlock Holmes

    Şüphe Asla Uyumaz – Sherlock Holmes

    Sir Arthur Conan Doyle

    Bir suçu çözmenin ilk prensiplerinden biri, her ne kadar önemsiz gibi görünse de hiçbir ayrıntıyı atlamamaktır. İnsanların göz ardı ettiği şeyleri görmek, sonuca ulaşmanın...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Dune ~ Frank HerbertDune

    Dune

    Frank Herbert

    İyi bir bilimkurgu ve iyi bir edebiyat yapıtı okumak isteyen herkesin yolu Dune serisinde birleşiyor… İthaki’nin yepyeni “Bilimkurgu Klasikleri” dizisi Dune efsanesiyle başlıyor… Okurlar...

  2. Bir Kadını Görmek ~ Annemarie SchwarzenbachBir Kadını Görmek

    Bir Kadını Görmek

    Annemarie Schwarzenbach

    “Aslında bu hikâyenin doğru anlaşılabilmesi için kahramanın ‘bir delikanlı değil de genç bir kız’ olduğunu ‘itiraf etmek’ gerekirdi.” Nazi sempatizanı ebeveyninin ve yükselen Avrupa faşizminin gölgesinde kelimelerin ardına...

  3. Harflerin Dansı ~ Lynda Mullaly HuntHarflerin Dansı

    Harflerin Dansı

    Lynda Mullaly Hunt

    “Herkes farklı yönlerden zekidir. Ama bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, hayvancağız hayatı boyunca kendisini aptal zanneder.” Ally birçok zeki insanı kandırabilecek kadar...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur