Ödüllü öykücü İsahag Uygar Eskiciyan Konteyner Zaafı’nda rutinlere getirdiği eleştirilerle kara mizah çıtasını yükseltirken öykücülükteki yerini sağlamlaştırıyor. Gündelik hayatın çatlaklarına sızarak boşlukları gerçekdışı unsurlar ve sıradışı karakterlerle renklendiriyor.
Hissedenlerin melankolisine, düşünenlerin ise komedisine kapıldığı somurtuk dünyaya nanik yapan oyunbaz bir zihnin alegorik çalımları…
*
Kelimeler insanın düşündüğü şeyi mahvediyor,
kâğıt insanın düşündüğü şeyi gülünç hale getiriyor.
Thomas Bernhard
Kireç Ocağı
Çeviren: Esen Tezel
Beni Afiyetle Yemelerine
İlkokul üçüncü sınıfta, sıra arkadaşım beslenme saatinin ikinci dakikasında sağ elimi yedi. esim istemsiz yükselince sıra arkadaşım ağladı ve öğretmen bana çok kızdı. Özür dilememe rağmen, benimle bir daha konuşmadı ama fırsat buldukça beni yedi. O günden sonra beni yemek isteyenler karşısında sesim hiç çıkmadı. İkinci bir özür dilememek için uzuvlarım yenilirken oyuncaklarımı aklıma getirdim. Büyüyünce ki erken büyüdüm ve oyuncaklarım da beni erken terk etti, dünya savaşlarında ölen insanların sayısını hesapladım durdum. ağ kolumun omuz hizasına kadar yendiğini annem bana banyo yaptırdığı sırada fark etti. Ben de olanı olduğu gibi anlattım. ağ elimi yedirdiğim sıra arkadaşımın ve diğer sınıf arkadaşlarımın önce beslenme saatlerinde, sonra teneffüslerde ve serviste beni yediklerini anlattım. nnem çok kızdı. Tokat attı bana. Ondan da özür diledim ama diğer özre benzemedi. Olanları akşam annemden dinleyen babam daha da çok kızdı bana.
Birkaç tokat da ondan geldi yüzüme. açımı çekti ve kulağımı. Ondan özür dileyemedim, dudağım patladığı için konuşamıyordum. Olanı olduğu gibi anlatarak hata yaptığımı anlayınca hikâye anlatmaya başladım. Onlar da hikâyeyi yedi. Okulumu değiştirdiler. eni okuldaki ilk günümde üst dudağımı yedirdim. Biraz canım yandı. Öğretmen anlayacak ve bana özür diletecek diye çok korktum. nnem yeni arkadaşlarımla aramın nasıl olduğunu, hep sordu. eni yemeye çalışan var mı, demeye getiriyordu.
Yenilmiş bir uzvumu fark eder gibi olduğu her defasında yeni bir hikâye anlattım. Böylece tokattan ve babamdan kurtarıyordum kendimi. Proje ödevimizi evinde yapacağımız arkadaşımı sigara almaya gönderen babası, bacaklarımın arasını yedi ve galiba sırf ödeşmek için bana pantolonunda sakladığı bir uzvunu yedirdi. Proje ödevimizi tamamladığımız o bir hafta boyunca sol bacağım, leğen kemiği dâhil, arkadaşımın babası tarafından yenildi. rkadaşım ise yanaklarımdan her gün bir ısırık aldı. Projeden en yüksek notu da biz. Göğüslerimden birini bir yaz günü sahilde sabahlarken yedirmiş olduğumu fark ettiğimde bakkalın uyuşuk oğlu dişlerini kürdanla karıyordu. fiyet olsun, dedim. Çok güzeldi, dedi. Diğer göğsümü ise komşumuza, arabada üç kadeh köpeköldüren şaraptan sonra yedirdim. esim çıkmadı ama devriye gezen polisler bunu görünce baldırlarımdan tatmak istedi. Ben sadece tadımlık alacaklarını düşünürken afiyetle doydular, üzerine sigara bile yaktılar. Okullar bitti, işe başladım.
Boynumun kıldan ince ve etten mahrum olması kasiyeri olduğum bankada müdürün ısırıklarını engelleyemedi. kşam mesaisine kaldığımız bir gün dişlerini tenimde hissettiğimde, etimi tuzlu sevebilir diye mi hafifçe terledim? Emin olamadım. onra bankadan memur arkadaşlarım bir bir belimi, ayaklarımı, omuzlarımı yemeye başladılar. Her gün birinin yemeğiydim ve özür dilememek için sesim çıkmıyordu. Oysa annem ve babam çok uzaktı ve de öğretmenlerim artık yoktu. ine de büyük bir dikkatle ses çıkarmamak için didindim. Ta ki sıra yüreğime gelene kadar. üreğimi yemeye çalışan, her gün göz göze gelmek için çabaladığım iş arkadaşım oldu. ma hiç göz göze gelemedik. Tam gözlerini tutturdum derken onun gözleri başka taraflarıma iniyordu. Ben sadece gözlerini görmek istiyordum ve bundan dolayı parayı yanlış sayıyordum. O günlerde kasam açık vermeye başladı. Müdür, ifademi almak için odasına çağırdı.
Tutanakları imzaladığım sırada saçlarımı, kürek kemiğimi ve kalçamı yedi. Tutanaklar iyice arttı. Bir gün gözünü bir türlü tutturamadığım iş arkadaşım beni yemeğe davet etti. kşama. O gün kasam çok açık vermesin diye müdürden izin istedim. Çenemi yiyerek beni gönderdi. kşam için hazırladım. üslendim. İlk defa ne giysem diye uzun uzun düşündüm. Çok defa deneme yaptım aynanın karşısında. afam iyice karışınca yazı tura atarak eledim elbiseleri. Bazen paranın dediğini yapmadım. onunda seçtim birini. anlış seçim yaptığımı pizzacıya gideceğimizi öğrenince anladım. eyse ki küçük boy pizza istemiştik. Çıktık. e yapalım, ne edelim diye düşünürken evimde bulduk kendimizi.
Gözlerini bir tuttursam ne güzel olacaktı ama olmuyordu. üreğim hızlı atıyordu ilk defa. İçecek bir şeyler hazırlamak için mutfağa geçtim. Şarap açtım. anına biraz gravyer peyniri ve fındık koydum. Tepsiyle geldim, kanepede yanına oturdum. Diğerleri gibi beni parça parça yese belki acımayacaktı canım. slında buna da ses çıkarmayacaktım ama yürek diğer uzuvlara benzemiyordu. Dişleri değer değmez acıyla bastım çığlığı. Ben çığlığı bastım, o ise ayasıyla ağzıma sıkıca… İşte o an ilk defa göz göze geldik ve nefesim kesilene kadar gözlerine baktım.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıKonteyner Zaafı
- Sayfa Sayısı77
- Yazarİsahag Uygar Eskiciyan
- ISBN9789755708676
- Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2017
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Alacakaranlık İtirafları ~ Şiro Hamao
Alacakaranlık İtirafları
Şiro Hamao
“Yamamoto, sen bir insanı öldürmenin ne kadar zor olduğunu hiç düşündün mü? Önceden planlayıp cinayet işlemek, bir şeytan olmadığın sürece yapabileceğin bir şey değil.”...
- Gülen Sakız Ağacı ~ Koray Avcı Çakman
Gülen Sakız Ağacı
Koray Avcı Çakman
Sizce çocukluk nedir? Gönlünce oyun oynamak, uzun yaz tatillerinin tadını çıkarmak, saatlerce çizgi film izlemek, uçurtma uçurmak, sorumluluktan uzak rahat bir yaşam sürmek… Bu...
- Nişanlı Kız ~ Anton Pavloviç Çehov
Nişanlı Kız
Anton Pavloviç Çehov
Çehov’un 1896-1903 arasında yazdığı öykülerden oluşan Nişanlı Kız, Rusya’nın gerek taşra gerekse kent hayatına unutulmaz karakterler ve sahnelerle eğiliyor. Karla gübrenin birbirine karıştığı çamur...