Diller, konuşanlar o dilden vazgeçtiği için ölür.
İrlandalı gazeteci, yazar Audrey Magee’nin 2022 Booker Ödülü’ne aday gösterilen lirik romanı Koloni, tutkularının peşinden giden iki yabancıyı isimsiz bir adanın kıyısında buluşturan çarpıcı bir metin.
Aidiyet, kimlik, sömürgecilik gibi mevzuları anadil kullanımı ve sanat özelinde ele alırken çeşitli sosyokültürel tartışmalara zemin hazırlayan eser; içinde yaşadığımız politik ortamın kişisel gerçekliğimiz üzerindeki yansımalarına da dikkat çekiyor.
Biçimsel özelliğiyle okura benzersiz bir edebî deneyim vadeden kitap, incelikle işlenmiş çokkatmanlı öyküsüyle uzun süre zihinlerde yer edecek kışkırtıcı bir anlatı sunuyor.
“İrlandaca can çekişiyor ama daha ölmedi!”
İrlanda’nın dört bir tarafının şiddetli patlamalarla sarsıldığı 1979 yazında, İngiliz bir ressam inzivaya çekilip uçurumların resmini yapmak üzere İrlanda’nın batı kıyılarında sadece doksan iki kişinin yaşadığı kayalık bir adaya gider. Kısa süre sonra aynı adaya Fransız bir dilbilimcinin de yolu düşer. Dilbilimci, İngilizceye yenik düştüğü için ölmekte olan adanın dilini kayıt altına alıp, adını akademik çevrelerde duyurma hevesindeyken ressam da burada yapacağı çizimlerle kendisini Londra’nın sanat camiasına kanıtlama arzusundadır. Birbirlerinden pek haz etmeyen bu iki yabancı, adadaki yerlileri hiç hesaba katmadan kişisel çıkarlarının peşinden koşarken bambaşka gerçeklerle yüzleşmek durumunda kalır.
Audrey Magee, âdeta bir tiyatro metnini andıran güçlü diyaloglar üzerinde kurduğu bu alegorik romanında, kendi gerçekliklerini sorgularken çevrelerindeki kültürel yabancılaşmaya kayıtsız kalamayan iki adamın portresini ustalıkla çiziyor.
Sömürgeciliğin karanlık yüzünü kimlik bunalımı, dil seçimi ve kültürel çatışmalar ekseninde gösteren Koloni; kişisel olan ile politik olan arasındaki ilişkiye temas ederek kesişme noktalarında “can çekişen” değerlerin ilelebet yaşama olasılıkları hakkında düşündürüyor.
“Artık yaşlandım, vücudum zayıfladı ama hafızam güçlü. Ben seksen dokuz sene önce burada, bu adada doğdum. Doğumumdan bu yana çok zaman geçti ve dünya artık farklı bir yer. Bazı açılardan daha iyi, bazı açılardan daha kötü.”
İskele duvarından aşağı, denize doğru uzanarak şövaleyi kayıkçıya
verdi.
Tuttun mu?
Tuttum Bay Lloyd.
Fırçaları ve boyaları, katman katman, beyaz plastik örtüyle sarılmış
maun bir sandıktaydı. Sandığı iskelenin kenarına taşıdı.
Bu ağır, dedi.
Hallederiz Bay Lloyd. Uzatıver.
Betonun üzerinde diz çöktü ve sandığı duvardan aşağı, kayıkçıya
doğru salarken beyaz plastik örtü parmaklarından kaymaya başladı.
Tutamıyorum, dedi.
Bırak o zaman Bay Lloyd.
Topuklarının üzerine çöktü ve kayıkçının sandıkla şövaleyi pruva tarafındaki oturağın altına sıkıştırmasını, onları parlak mavi iple birbirine bağlamasını izledi.
Sağlam oldu mu?
Halloldu Bay Lloyd.
Umarım sağlamdır.
Halloldu dedim ya.
Ayağa kalktı ve pantolonundaki kiri tozu silkeledi.
Kayıkçı kolunu kaldırarak elini uzattı.
Bir sen kaldın Bay Lloyd.
Lloyd başını salladı. Kanvas çantasını kayıkçıya verdi ve ufalanmaya
yüz tutmuş iskeleye çakılı merdivene ihtiyatla adım attı.
Arkanı dön Bay Lloyd. Sırtını bana ver. Lloyd aşağıdaki küçük kayığa, denize baktı. Duraksadı. Oyalandı. Halledersin Bay Lloyd. Lloyd döndü ve sağ bacağını indirerek altındaki ilk basamağı aradı, bacağı havada sallanırken gözlerini yumarak elleriyle paslı metale sıkıca tutundu ki derisi soyulup parmakları kesilip yaralı ellerle kayarak basamaklardan aşağı yosun ve balçıkla kaplı denize düşmesin düşmesin diye. Basamak hemen altında Bay Lloyd. Bulamıyorum. Dizini gevşet Bay Lloyd. Uzatıver. Yapamıyorum. Halledersin. Lloyd dizini gevşetti ve basamağı buldu. Merdivene tutundu ve duraksadı. Yalnızca iki basamak kaldı Bay Lloyd. Ellerini, sonra ayaklarını merdivenden aşağı kaydırdı. Üçüncü basamakta durdu. Aşağıya, ayaklarıyla kayık arasındaki boşluğa baktı. Çok uzak. Bacağını uzatıver Bay Lloyd. Lloyd başıyla, bedeniyle reddetti. Bir kez daha aşağıya, el imalatı kayıkla denizde yapacağı yolculuğa çoktan koyulmuş olan sırt çantasına, şövalesine, boya sandığına baktı. Önce sağ sonra sol ayağını indirdi ama merdiveni bırakmadı.
otoportre I: düşüş
otoportre II: boğulma
otoportre III: gözden kayboluş
otoportre IV: suyun altında
otoportre V: yok oluş
Elini bırak Bay Lloyd. Yapamam. Halledersin. Düşüp kayığın yan yatmasına sebep oldu; pantolonu, botları ve çorapları ıslandı, ayak parmaklarının arasına sular sızdı. Bu arada kayıkçı sağ bacağını içeri dolan suda hızla kaldırıp indirerek kayığı tekrar dengelemeyi başardı. Öne eğilerek dizlerinin üzerinde dinlendi. Nefes nefeseydi. Ayaklarım ıslandı. Sırf ayakların ıslandığı için şanslısın Bay Lloyd. Kayıkçı kıç tarafı gösterdi. Git otur Bay Lloyd. Ama ayaklarım ıslandı. Kayıkçının nefesi yavaşladı. Kayıklar böyledir Bay Lloyd. Lloyd ayaklarını sürüye sürüye kayığın arkasına doğru yürüdü; kayıkçının nasırlı ellerine tutunarak döndü ve kıymıklarla kaplı dar tahtaya oturdu. Ayaklarımın ıslanmasından nefret ederim, dedi. Ellerini kayıkçıya uzattı. Sırt çantamı alabilirim artık. Teşekkür ederim. Kayıkçı ona çantasını uzattı ve Lloyd çantayı dizlerinin üzerine koyarak kayığın altında hâlâ çalkalanan sudan korumaya çalıştı. Fikir değiştirirsen itiraz etmem Bay Lloyd. Paranı da almam. Hepsini almam en azından. Planlandığı gibi devam edeceğim, teşekkür ederim.
Artık olağan değil. Bu şekilde geçmek.
Farkındayım.
Zor bir yolculuk olabilir.
Bunu da okudum.
Başka denizlerde olacağından daha zor.
Teşekkür ederim. Sorun değil.
Mumdan bir tabakayla suya karşı yalıtılmış ceketinin düğmelerini
ilikledi ve giysilerinin renkleriyle uyumlu yeni, kahverengi-yeşil tüvit
kasketini taktı.
otoportre: denizi aşmaya hazırlanırken
Paçalarına uzandı ve pantolonuna, çoraplarına, botunun bağcıklarına düşen su damlalarını silkeledi.
Uzun kalacak mısın Bay Lloyd?
Yaz boyunca.
Yeterli.
Lloyd kucağındaki çantayı düzeltti.
Hazırım, dedi.
Tamam.
Gitmeyecek miyiz?
Birazdan.
Ne kadar bekleriz?
Çok değil.
Ama günışığını kaçırıyoruz.
Kayıkçı güldü.
Haziran ayındayız Bay Lloyd.
Ee?
Gökyüzünde daha çok ışık var.
Hava durumu ne diyor?
Kayıkçı gökyüzüne baktı.
Sakin bir gün olacak, Tanrı’ya şükürler olsun.
Ama bu değişebilir.
Öyle, Bay Lloyd.
Değişecek mi?
Değişecek Bay Lloyd.
O zaman hemen yola çıkmalıyız. Değişmeden önce.
Henüz değil Bay Lloyd.
Lloyd içini çekti. Gözlerini yumarak yüzünü güneşe çevirdi. Kendisi kuzey soğuğu ve kuzey yağmuru beklerken güneşin sıcaklığı şaşırtıcı gelmişti. Birkaç dakika sıcağın keyfini çıkardı ve sonra gözlerini açtı yine. Kayıkçı önceki gibi ayakta dikilmiş, hafif hafif iskele duvarını yalayan suyun ritmiyle hareket ederek karaya doğru bakıyordu. Lloyd yine içini çekti.
Gerçekten gitmemiz gerektiğini düşünüyorum, dedi.
Daha değil Bay Lloyd.
Oraya bir an önce varmak ve yerleşmek istiyorum.
Daha erken Bay Lloyd.
Kayıkçı ceketinin iç cebine uzanıp bir sigara çıkardı. Filtresini koparıp denize attı.
Onu bir balık yiyebilir, dedi Lloyd.
Olabilir.
Balık için iyi değil.
Kayıkçı omuzlarını silkti.
Bir dahakine daha dikkatli olurum.
Lloyd gözlerini yumdu ama sonra yine açtı.
Gitmek istiyorum, dedi.
Daha değil Bay Lloyd.
Sana çok para verdim, dedi.
Öyle, Bay Lloyd, bunun için minnettarım.
Şimdi yola çıkmak istiyorum.
Seni anlıyorum.
O zaman gidelim.
Daha değil dedim ya Bay Lloyd.
Ama neden? Ben hazırım. Kayıkçı sigarasından uzun bir nefes çekti. Lloyd derin nefes alıp dudaklarının arasından verdi, topuklarını ve parmaklarını kanvas ve zift kaplı tahta iskelete geçirerek kayığı dürtükledi.
Bunu sen mi yaptın? dedi.
Evet.
Çok zaman aldı mı?
Çok.
Ne kadar çok?
Yeterince çok.
otoportre: kayıkçı ile hasbihâl
Çantasının yan cebinden küçük bir eskiz defteri ve kurşunkalem çıkardı. Boş bir sayfa çevirip çizmeye başladı. Kısa ve hantal bir iskele; iskeleye yapışmış midye ve yosunlar güneş ışıklarıyla pırıldıyor, sabah kabaran denizle yıkanmış kabuklar ve yapraklar hâlâ ıslak. İskeleden kayığa uzanan halatı çizdi ve kayığın dış hatlarına başlamıştı ki kayıkçı konuştu.
İşte geldi. Beklediğimiz adam.
Lloyd başını kaldırdı.
Kim?
Francis Gillan.
O kim?
Kayıkçı sigara izmaritini denize fırlattı. Avuçlarını bir araya getirip içine hohladı ve ellerini birbirine sürttü.
Yol uzun Bay Lloyd.
Ee?
Kendi başıma kürek çekemem.
Bunu bana söylemeliydin.
Şimdi söyledim işte Bay Lloyd.
Francis merdivenden kayığa atlayıp kayığın dibine hafifçe yerleşti.
Hareketleri suda dalga bile yaratmamıştı neredeyse.
Lloyd içini çekti
dans gibi
kontrollü
bana hiç benzemiyor hareketleri
Francis’e bakarak başını salladı.
Merhaba, dedi.
Francis halatı duvardaki halkadan çekti.
Dia is Muire dhuit, dedi.
İlk kayıkçı güldü.
İngilizce konuşmaz, dedi. En azından bu sabah.
Kayıkçı iki eline birer uzun, sıska sırık aldı.
İşte şimdi gidiyoruz, dedi.
Lloyd eskiz defteriyle kurşunkalemini çantasının cebine geri koydu.
Sonunda, dedi.
Kayıkçı sırıkları suya soktu.
Kürek mi onlar?
Öyle, Bay Lloyd.
Ama uçları geniş değil. Kürek çekmek için.
Bazılarının geniş. Bazılarının değil.
Geniş uçlu olmaları gerekmiyor mu?
Gideceğimiz yere vardığımız sürece gerekmiyor.
Adamlar duvarı ittirdi ve Lloyd kayığın kenarlarına tutundu; parmaklarını kanvas ile zifte, el imalatı kayığın kaba kırılganlığına gömerek Atlantik Okyanusu’na, yabanlığa ve yabancılığa doğru yola çıktı hâlbuki söğütlü ırmakların kanolardaki dümenci nidalarının kaslı omuzların ve tunç tenlerin güneş gözlüklerinin, keplerin ve sayılan sayıların aşinalığı varken o değil hayır Limanın ağzına doğru yol aldılar, küçük trol teknelerini ve kıçtan takma motorları da bulunan kürekli kayıkları geçtiler. Kayıkçı kendi kayığından büyük ama trol teknelerinden küçük tekneyi gösterdi. Çantalarını o getirecek, dedi. Lloyd başını salladı. Diğer ziyaretçiler o tekneyle geliyor. Çok mu ziyaretçi gelir?
Yok. Bu iyi. O teknede daha rahat edersin Bay Lloyd. Lloyd gözlerini yumarak kayıkçıyı dışladı. Gözlerini yine açtı. Bu kayıktan memnunum. Tekne daha güvenli Bay Lloyd. Motoru ve yelkenleri var. Ben burada iyiyim. Pekâlâ, Bay Lloyd. Limandan çıktılar ve dalgaların kararttığı, aşındıra aşındıra pürüzsüzleştirdiği kayaları geçtiler, onlar geçerken durgun yüzeyde dinlenen martılar onları izledi. otoportre: martılar ve kayalarla otoportre: kayıkçılar, martılar ve kayalarla Ne kadar sürer? Üç, dört saat. Duruma bağlı. On mil, değil mi? Dokuz. Diğer teknemle bir saatten fazla sürüyor. Ben bu kayığı sevdim. Denize daha yakın. Kayıkçı kürekleri çekti. Orası öyle. Lloyd bir yandan eğilip elini denize bıraktı, parmaklarını açarak denizde gezdirdi.
otoportre: adalı olurken
otoportre: yerelleşmek
Üşüyen elini pantolonuna sildi. Sırt çantasını kaldırıp yanına bıraktı.
Bu riskli, dedi kayıkçı.
Sorun olmaz, dedi Lloyd.
Çantaya yaslandı ve parmaklarını, kürek çeken kayıkçıları çizermiş
gibi oynattı
ufak adamlar
tefek adamlar
kalçalar, omuzlar, sırtlar
süzülüyor
demir atmış bacakların üzerinde
Senin kayığının şekli kitabımdaki resimlerden farklı.
Farklı yerlerin farklı kayıkları olur Bay Lloyd.
Bu daha derin görünüyor.
Derin suların kayıkları derin olur. Sığ kayıklar yakın adalar içindir.
Ama bu değil.
Hayır, bu ada fazla uzak.
Güvenli mi?
Bu kayık mı?
Evet.
Kayıkçı omuzlarını silkti.
Bunu sormak için biraz geç.
Lloyd güldü.
Öyle sanırım.
otoportre: adalı adamlarla yerlileşmek
Su sızdırıyorlar mı peki?
Sızdırırlar Bay Lloyd.
Garajımın çatısındaki zift sürekli su sızdırıyor, dedi.
Zift öyledir.
Bu kayıkta oluyor mu?
Daha yeni yamadım.
Batıyorlar mı peki?
Batarlar, batarlar…
Bu battı mı hiç?
Kayıkçı başını yavaşça iki yana salladı. Eh, kayığa bindik artık Bay Lloyd. Evet, dedi, bindik herhâlde. Arkasına uzandı ve çantasından eskiz defteriyle kurşunkalemini çıkardı yine. Gökyüzüne baktı ve martıları çizmeye başladı. martılar dönüyor, kıvrılıyor süzülüyor, yan yatıyor bulutsuz mavilerde ada serisi: kayıktan manzara I Sonra denize baktı kıyıya doğru kayalara, karaya yuvarlanan beyaz köpüklü mavilerden yeşil püsküllü griye ada serisi: kayıktan manzara II Bir kuş havalandı sudan beyaz sıçramış siyah tüyler kırmızı bacaklar pasparlak birini sarkıtmış ada serisi: kayıktan manzara III Eskiz defterini kapattı. Kutup martısı mıydı o? Dalıcı martı Bay Lloyd. Siyah bir dalıcı martı.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı) Sanat
- Kitap AdıKoloni
- Sayfa Sayısı336
- YazarAudrey Magee
- ISBN9786257314879
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviDelidolu /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sherlock Gibi Düşünmek ~ Daniel Smith
Sherlock Gibi Düşünmek
Daniel Smith
“Sadece bakmak yetmez, görmek de lazım!” Gözlem gücünüzü, hafızanızı ve mantık yürütme yeteneğinizi dünyanın en ünlü dedektifi Sherlock Holmes’un kullandığı sıra dışı tekniklerle geliştirecek...
- Cennete Bilet ~ Yvonne Ridley
Cennete Bilet
Yvonne Ridley
İngiliz kadın gazeteciYvonne Ridley, uzun ve başarılı meslek hayatı boyunca; Sunday Times, The Observer, Daily Mirror, The Independent ve Sunday Express gibi gazetelerde araştırmacı...
- Beyaz Diş ~ Jack London
Beyaz Diş
Jack London
1906 yılında Beyaz Diş yayınlandığında, Jack London artık ünlü bir yazar olma yolunda önemli adımlar atmış, sadece Amerika’da değil, dünyanın başka ülkelerinde de popülerleşmeye...