Jack London’ın 1912 yılında The London Magazine’de tefrika halinde yayımlanan romanı Kızıl Veba, modern edebiyatın ilk post- apokaliptik metinlerinden biri kabul edilir. London romanında, 2013’te patlak veren dünya çapında bir salgının insan ırkının neredeyse tamamını yeryüzünden sildiği, ilkel yaşamın geri döndüğü, gerçekleşmesi son derece muhtemel bir “yeni” dünya tasavvur eder. Salgın sürecinde izolasyonun önemini, nüfus yoğunluğunun, özellikle de dünya nüfusunun salgınlardaki rolünü, insanların son derece kritik durumlarda kapıldığı bencilliği, kolektivizm ve bireyciliğin karşı karşıya gelişini, biliminsanlarının özverisini son derece gerçekçi biçimde işler.
Bundan 108 yıl önce, şu an deneyimlemekte olduğumuz meselelere kitabında yer veren London’ın yazdıkları şimdilerde, seyircisi değil bizzat aktörü olduğumuz en derin krizin öngörülemez, diğer bir deyişle “siyah kuğu” vakası olmadığını, insan merkezli yaklaşımların dünyayı anlamamıza yetmediğini kanıtlar nitelikte. Bu bağlamda Kızıl Veba yazıldığı tarihten bir yüzyıl sonra, farklı bir bakış açısıyla yeniden okunmayı hak ediyor.
I
Vaktizamanında üzerinden tren yolunun geçtiği toprak set boyunca şimdi yol uzanıyordu. Fakat yıllardır bu raylardan tren geçtiği görülmemişti. Toprak setin her iki yamacında orman boy vermiş, yeşil ağaçlardan ve çalılıklardan oluşan yeşil bir örtüyle demiryolunun üzerini kapatmıştı. Patika, tek bir insan gövdesinin sığacağı kadar dardı ve artık yalnızca vahşi hayvanların kaçış rotasıydı. Kimi zaman ormanın bir köşesinden kendini gösteriveren paslı bir demir parçası, demiryolu ve traverslerin hâlâ orada olduğunun kanıtıydı. Bir yerde iki buçuk metrelik bir ağaç, bağlantı noktalarından birini delmiş ve bir rayı havaya kaldırarak büsbütün gözler önüne sermişti. Yatağı çakıl ve çürümüş yaprakla dolacak kadar uzun, sivri uçlu bir demir parçasına tutunan travers de görünüşe göre rayı takip etmiş ve dağılmak üzere olan kalas da böylece tuhaf bir meyille havalanmıştı. Ne kadar eski olursa olsun, bunun bir zamanlar tek raylı bir demiryolu olduğu belliydi.
İhtiyar bir adam ve bir çocuk, bu yolun üzerinde yürüyordu. Ağır ağır ilerliyorlardı çünkü adam epey yaşlıydı, kendisine şöyle bir dokunup geçmiş olan felç yüzünden sarsakça hareket ediyor ve değneğine sıkı sıkı tutunuyordu. Kafasını güneşten korumak için keçi derisinden, kaba bir başlık takmıştı. Başlığın altından kirli beyaz ve pis, küçük bir tutam saç çıkmıştı. Gözlerini korumak için büyük bir yapraktan ustalıkla siperlik yapmış, siperliğinin altından adımlarını izliyordu. Kar beyaz olması gerekirken, tıpkı saçı gibi aynı hava ve kamp ortamında kirlenip renk değiştirmiş sakalı, feci şekilde birbirine dolanmış halde neredeyse beline iniyordu. Göğsünden ve omuzlarından, keçi derisinden tek parça, pejmürde bir giysi sarkıyordu. Pörsümüş, bir deri bir kemik kalmış kolları ve bacakları ne kadar yaşlı olduğunu açığa vuruyordu. Güneş yanıkları, yaralar ve sıyrıklar da uzun süre doğa koşullarına maruz kaldığının göstergesiydi.
Önden giden ve ihtiyarın ağır ilerleyişine ayak uydurmak için kaslarındaki enerjiyi dizginleyen oğlanın üzerinde de tam ortasında kafasını geçirebilmesi için bir delik bulunan –kenarları lime lime olmuş ayı postundan– tek parça bir giysi vardı. En fazla on iki yaşındaydı. Bir kulağına yeni kesilmiş bir domuz kuyruğu tutturmuştu. Bir elinde orta boy bir yay ve ok taşıyordu.
Sırtındaki torbada bir sürü ok vardı. Boynundaki kayışa asılmış kından, bir avcı bıçağının yıpranmış sapı görünüyordu. Teni üzüm karasıydı, neredeyse bir kedi gibi yumuşak adımlarla yürüyordu. Güneş yanığı teniyle tezat oluşturan gözleri mavi, masmavi olmakla birlikte keskin ve bir çift matkap kadar deliciydi. Daima arkasını kollamaya alışkın gibiydi bu gözler. İlerlerken etrafındaki şeyleri kokladıkça şişip inen, titreşen burun kanatları, beynine dış dünyaya ait bitmek tükenmek bilmez iletiler aktarıyordu. Kulakları da hassastı ve öyle iyi eğitilmişti ki otomatik çalışıyordu. Bilinçli bir çaba göstermeksizin, görünüşteki sessizliğin içinde saklı en ufak seslerin –ister yaprakların hışırtısı, ister arıların ve sivrisineklerin vızıltısı, ister rüzgârsız ve durgun anlarda işitilebilen denizin ırak gurultusu, ister bastığı toprağın altındaki deliğinin girişine bir parça toprak küreyen tarla sincabının sesi olsun– hepsini duyar, onları ayırt eder ve sınıflandırırdı.
Oğlan birden dikkat kesilip gerildi. Ses, görüntü ve koku onu eşzamanlı uyardı. Elini arkasına doğru uzatıp ihtiyar adama dokundu ve ikisi birden kıpırtısız kaldılar. İleriden, toprak setin bir yanından bir çıtırtı yükseldi ve oğlan gözlerini hareket halindeki çalılara dikti. Sonra kocaman bir boz ayı görüş alanlarına giriverdi ve insanları görünce aniden durdu. Hayvan onlardan hoşlanmadı, huysuzca homurdandı. Oğlan, oku yavaşça yayına yerleştirdi, yine aynı yavaşlıkla kirişi gerdi. Fakat gözlerini ayıdan bir an bile ayırmadı. İhtiyar adam tehlikeyi geniş, yaprak siperliğinin altından izliyor ve çocuk gibi o da sessiz duruyordu. Bu karşılıklı inceleme birkaç saniye boyunca devam etti, sonra ayı rahatsızlığını gösteren bir homurtu koyuverince oğlan ihtiyar adama bir baş hareketiyle patikadan çıkıp toprak setten aşağı inmesi gerektiğini işaret etti. Yayını hâlâ gergin ve hazır tutup geri geri giderek o da ihtiyarı takip etti. Toprak setin karşı tarafındaki çalılıkların arasından gelen çıtırtılar onlara ayının uzaklaştığını bildirene dek orada beklediler. Oğlan patikaya dönerken sırıtıyordu.
Kıkırdayarak, “Ne kadar büyüktü ama, değil mi Granser?” dedi.
İhtiyar onu başıyla onayladı.
İnce, güven telkin etmeyen, tiz bir sesle, “Her gün daha da irileşiyorlar,” diye sızlandı. “Cliff House’a giderken insanın hayatından endişe edeceği zamanları göreceğim kimin aklına gelirdi ki? Ben küçük bir oğlanken, hava güzel olduğunda San Francisco’dan buraya on binlerce erkek, kadın ve çocuk gelirdi Edwin. O zamanlar hiç ayı yoktu. Hayır efendim. Ayılara o kadar nadir rastlanırdı ki insanlar onları kafeslerin içinde görmek için para öderlerdi.”
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKızıl Veba
- Sayfa Sayısı80
- YazarJack London
- ISBN9789750745966
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Saptırılmış Vasiyetler ~ Milan Kundera
Saptırılmış Vasiyetler
Milan Kundera
Şaka, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Ayrılık Valsi, Ölümsüzlük gibi romanlarıyla dünya edebiyatının en seçkin yazarları arasında yer alan Milan Kundera’nın edebiyat, özellikle roman sanatı üstüne...
- Diri Gömülen ~ Sadık Hidayet
Diri Gömülen
Sadık Hidayet
Sadık Hidayet’in (1903-1951) öyküleri, hem onun kendi yapıtına hem de modern İran edebiyatına giriş için mükemmel birer anahtar niteliği taşır. Özellikle ilk öykü kitabı...
- Boksör Böcek ~ Ned Beauman
Boksör Böcek
Ned Beauman
2010 Guardian ilk Roman Ödülü Finalisti 2011 Desmond Elliot Ödülü Finalisti 2011 V&A En iyi Kapak Tasarımı Ödülü Bu yeni edebiyat gücü karşısında hayranlıktan...