Mamaloukas, 2017’de Yunanistan’ın prestijli ödüllerinden Anagnostis dergisinin “En İyi Roman Ödülü”ne layık görülen kitabında Avrupa’da sol silahlı mücadele geleneğinin “efsanevi” örgütlerinden Kızıl Tugaylar’ın dünyasını ve trajedisini anlatıyor. Üniversite öğrencisi Alessandro Fontana Bologna’da birdenbire ortadan kaybolur. Annesi, eski arkadaşı bir özel dedektif ve onun arkadaşı bohem havalı bir sahaf hep birlikte kayıp öğrenciyi aramaya koyulurlar.
Alessandro’nun çalışma masasında açık duran eski basım bir Che Guevara kitabı… Evde parke altından çıkan bir silah… Tesadüfen bulunan bir müsevedde sayfasının polisiye bir kitapta yer alması… Git gide derinleşen bir muamma, artan bir gizem… Bu ipuçları onları ucu Kızıl Tugaylar’a çıkan bir yola sokar. Farklı anlatıcıların söz aldığı dinamik kurgusuyla, son derece sürükleyici bir siyasi polisiye.
“Yazar olay akışının saçaklanmasıyla, sırrın açığa çıkmasıyla ve anlatım temposuyla ustaca baş ediyor.”
Elisavet Kotzia
BİRİNCİ KISIM
BÖLÜM 1
“Francesco Larusso” Örgütü
I
Milano, 20 Mart 1979, Salı
06:01
Dondurucu gece yavaş yavaş çözülüyor ve gün ağarmaya başlıyor. Apartman dairesine tam bir sessizlik hâkim. Yalnızca mutfaktaki saatin sesi işitiliyor. Tik tak. Hiçbir ısıtma yok ve lanet bir soğuk var. Küçük balkonda bir termometre asılı. Sıfırın altında dört dereceyi gösteriyor. Bütün camlar buğulu.
Milano, Lambrate semti.
Daha sonradan yatak odasına dönüştürülmüş salonuyla, iki oda bir salon geniş bir apartman dairesi. Oldukça geniş mutfaktaki büyük, yuvarlak masanın çevresinde dört sandalye ve iki tabure var. Balkon kapısından giren gün ışığı mekânı ürkekçe aydınlatıyor. Beyaz fayanslar, bej dolaplar, beyaz eşyalar. Çamaşır makinesi, mutfak. Zeminde mozaikler. Bir kenarda bir çift bot. Her köşede kıl yumaklarına karışmış tozlar. Kahve lekesi, her yerde ekmek kırıntıları. Masada önceki günkü makarna yemeğinden kalan kirli tabaklar. Üç tane ucuz şarap şişesi. Hepsi de boş. Bir dilim kuru ekmek, boş bir sigara paketi, lekeli bir peçete, izmarit dolu iki kül tablası. Evye tıka basa bulaşık dolu, ocağın gözlerinde ayların yağı birikmiş.
İlk alarm çaldığında… Toplamda üç kez çalacak. Evdekiler yavaş yavaş kalkıyor. Üzerlerindeki örtüleri açıyorlar. Hiç konuşma işitilmiyor. Yalnızca fısıldaşmalar.
“Zaman geldi mi?”
“Evet.”
Yalnızca bir banyo var. Kimse oyalanmıyor. İki kahve makinesi göze çarpıyor. Evin içi soğuk. Nefes alışverişleri görülebiliyor. Uykusuz, kırmızı gözler. En ufak bir diyalog yok. Herkes hazır hissediyor. Biri yalnızca kalp atışlarını işitiyor. Diğeri akşam iki kadeh şarap içtikleri sırada her şeyin daha kolay göründüğünü düşünüyor. Sabah olunca daha zor görünmeye başladı. Neredeyse olanaksız.
Polisler böylesi bir evi hücre evi diye yaftalardı. İçeridekilerse sığınak diye tabir ederdi. Hırsızlar ve polisler. Ya da hemen hemen o türdekiler.
Aşağıdan çalan zilin sesi sessizliği kırıyor, sinirleri geriyor. Bir parola işitiliyor ve kapıyı açıyorlar. Gelen bir yoldaş. Tam da bekledikleri saatte geliyor. Birkaç saniye içinde bir adam elinde büyük gri bir torbayla mutfağa giriyor. İçinde kullanacakları silahlar var.
“Her şey yolunda mı?”
“Yolunda.”
Telefon çalıyor. Şifreli birkaç söz… Bunlar iki gözcü.
“Gidiyor muyuz?” diye sordular.
“Gidiyoruz,” diye yanıtladı diğerleri.
Kapıyı kapatıp çıktılar. Kolay bir görev. Sadece her şeyin plana göre işleyip işlemediğine bakacaklar. Hedefin evden çıkıp çıkmadığına. Tıpkı her sabah evinden çıktığı gibi. Hayır, aslında bu iş başından beri zor.
Tekrar mutfağa dönüyoruz. Şimdi herkes masanın etrafında oturmuş kahve içiyor. Hepsi yirmi yedi yaşın altında ama yüzleri yorgun ve yaşlı görünüyor. Kiminin yüzünde sakal niyetine saçma sapan kıllar var. Hâlâ öğrenci olabilecek yaştalar. Onlar birdenbire büyüyüveren çocuklar. Ya da en azından büyüdüklerine inanmak isteyen. Erkek olduklarına. Uzun saçları var, bitpazarından aldıkları ucuz giysiler giymişler. Boğazlı kazaklar, balıkçı yaka koyu renk kazaklar, yıpranmış ceketler, eğri büğrü, delinmeye yüz tutmuş kösele tabanlı ayakkabılar.
Şimdi ikisi sohbet ediyor. Alçak sesle alakasız konulardan konuşuyorlar. Biri annesinin hazırladığı sütü anımsıyor, diğeri bir kızı düşünüyor. Birden silahları getiren kişi yüksek sesle konuşmaya başlıyor.
“Herkes hazır mı?”
Birbirlerine bakıyorlar. Konuşan diğer iki kişi birden susuyor.
Önce sen konuş. Hayır, sen. Hadi, biri konuşsun.
“Hazırız.”
Adam kalanlara bakıyor.
“Hazır mısınız?” diye yeniden soruyor.
Bir başkası “hazırız” diye tekrarlıyor. İki kişi de bunu tekrarlıyor ama buna inanmıyorlar. Bir tanesi titremesine engel olmaya çalışıyor. Mutfaktaki saat rutin bir şekilde saniyeleri ilerletiyor. Saat tam altı yirmi üç. Liderlerinin bir işaretiyle fincanlarını boşaltıp masayı temizliyorlar.
Az sonra lider, torbayı açıp silahları dağıtıyor. Metalik sesler odaya yayılıyor. Beretta tabancalar ve bir Scorpion otomatik tüfek. Bir tane Çek üretimi tabanca. Hepsi dolu. Hepsi tabancalarını inceliyor. Hepsi kendini deneyimli göstermeye çabalıyor, tedirgin bakışlarını ya da yardıma gereksinim duyduklarını gizlemeye çalışıyorlar.
Kalkıp ceketlerini ya da kabanlarını giyiyor, silahlarını saklıyorlar. Saat yediye yirmi var.
Bir saatten daha kısa bir süre içinde liderleri ölmüş olacak.
II
06:53
Jean Pierre de Santis ağır tahta kapıyı arkasından kapatıp villasının bahçesine çıkıyor. Garajına kadar birkaç metre yürüyor. Ayağında el yapımı deri ayakkabılar var, yün bir pantolon, bej gabardinden pa….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Dünya Edebiyatı Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKızıl Tugaylar’ın Gizli Örgütü
- Sayfa Sayısı459
- YazarDimitris Mamaloukas
- ISBN9789750528651
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Riko, Oskar ve Çalıntı Taş ~ Andreas Steinhöfel
Riko, Oskar ve Çalıntı Taş
Andreas Steinhöfel
“Bu öyküde çok güzel bir mesaj daha var. Bazen tek umudunuz sizi seven, sizi sevdiği için pes etmeyecek olan o tek kişidir. Böyle tek...
- Altın Adam ~ Mor Jokai
Altın Adam
Mor Jokai
Tuna Nehri kıyısında küçük bir kasaba olan Komarom’lu bir gemi reisidir Mihaly Timar. Bu kez öncekilerden farklı olarak gemisinde tahıl yükünün yanı sıra iki...
- Mort ~ Terry Pratchett
Mort
Terry Pratchett
Ysabell gülmeye çalıştı. İşe yaramadı. “Sen Ölüm değilsin,” dedi, “yalnızca onun işini yapıyorsun.” ÖLÜM’ÜN İŞİNİ HER KİM YAPIYORSA O ÖLÜM’DÜR. (…) ADALET YOK, dedi...