Derviş ve Ölüm adlı eseri ile dünya çapında haklı bir şöhrete sahip olan Balkanlar’ın büyük yazarı Meşa Selimoviç’in ilk kitabı Kızıl Saçlı Kız kendi dilinden çevrilerek ilk kez Türkçeye kazandırıldı. 1945 sonrası beş yıllık bir süre zarfında yazılmış, arka planında savaş atmosferi olan bu öyküler ünlü yazarın edebiyat sahnesine çıkışını da temsil ediyor. İnsanlığın ebedi temaları olan iyilik, kötülük ve özgürlük meselesi, Kızıl Saçlı Kız’da yer alan öykülerin ana eksenini oluşturmakta. İnsan ruhunun en grift noktalarını son derece yalın bir dille anlatabilen bir üslup ustasını okumak farklı düşünsel deneyimlere de kapı aralamakta. Kızıl Saçlı Kız, insanın iç zamanı ile tarihsel deneyiminin ne ölçüde örtüşebileceğini merak edenler için bir anlam eşiği inşa ediyor.
İçindekiler
Birinci Bölük / 7
Kırgın Adam / 20
Yaralı / 41
İskeleci / 45
Büyük Kalp / 50
Trende / 67
Düşman / 78
Fırtınalı Gece / 84
Okuka Muhtarı / 112
Yasenovats’ın Altı Voyvodası / 124
Kızıl Saçlı Kız / 138
Yabancı Ülke / 150
Çopra / 206
Hayata Seyahat / 218
Orman / 233
Birinci Bölük
SS taburu, ilkbaharda küçük bir Partizan birliğiyle çatıştı. Birlik, dağın yamacındaki iki ev ve birkaç sığınakta kalan üç yüz kadar hastanın bulunduğu sahra hastanesinin yegâne müdafisiydi.
SS’lerin doğrudan Mayevisa eteklerine ilerlediğini gören birlik, Almanların yarı insan yarı makine taburuna saldırmaya başladı. Ani hücumlarla, pusuda bekleyerek ve gece baskınlarıyla taburu şaşırtarak diğer tarafa yönlendirmeye çalışıyorlardı.
Lakin Almanlar görünüşe göre nereye gittiklerini biliyorlardı (kendilerine yardım eden yerli işbirlikçiler olmasaydı bize edecekleri kötülüklerin çoğunu yapamazlardı) ve bu zayıf birliğin kendilerini yollarından çevirmesine müsaade etmediler.
Partizanlar, tıpkı bir sivrisineğin bir insana ya da hiddetli bir yavru köpeğin bir kurda saldırması gibi tabura yaklaşmaktan vazgeçmiyordu.
Nisan ayı başında bu can sıkıcı keneden kurtulmak ve Mayevisa sıradağlarına daha hızlı ulaşmak isteyen Almanlar, daha kararlı bir taarruz başlattı ve üç gün içerisinde birliği dağın yamacında sıkıştırdı. Üçüncü günün gecesinde komutan, hasta ve yaralıların dağın derinliklerine taşınmaları emrini verdi. Çünkü onların da kendi sığınaklarında katledilen ve diri diri yakılan Trnava’daki tifüs hastalarının kaderini paylaşmalarını istemiyordu.
Savaşçılar, yüksüzken dahi çıkması meşakkatli olan sarp ve taşlı yokuş boyunca karanlıkta birkaç saat boyunca takatsiz yoldaşlarını çektiler. Bu, hem yiyecek sıkıntısı ve durmaksızın süren harp nedeniyle bitkin düşmüş savaşçılar ve hem de uzun ve sarp yokuştaki her tümsek ve her türlü temastan canları yanan yaralılar için zahmetli bir yolculuk oldu. Lakin gece yarısına doğru tüm yaralılar, soğuk nisan rüzgârından mahfuz bir dağ kuytusuna yerleştirildi.
Düşman topçusu, sabahın erken saatlerinde Vakufska Glavitsa mevkiinden Yablanitsa’daki erik bahçeleri ve çayırları, köyün üst kısmındaki sarı kumlu araziyi ve henüz yeşillenmiş kayın ormanı ile örtülü dağın eteklerini dövmeye başladı. Düşmanın gerisinden bir yerlerden uzun menzilli toplar da ağır ve rahatsız edici bir uğultuyla uçuşmaya ve dağın bayırlarındaki çayırlara, yamaçlara ve devasa kayın ağaçlarının üstlerine düşmeye başladı. Atışlar, ormanın derinliklerinde yüzlerce kez yankılanıyordu.
Bu korkunç ateşin tamamı, aç, bitap ve yeterince silahlandırılmamış üç yüz kadar insan tarafından korunan araziye düşüyordu. Dağda düşmanın eline geçmemesi gereken aynı sayıdaki yaralı da onların korumasındaydı.
Düşman hücumunu beklerken ormanın uç kısmındaki çalılıktan olanları izleyen birinci bölüğün savaşçıları, Vakuf ve Maçkovats’ta yanan evlerin dumanlarını gördü. Top mermisi sesleri arasında duydukları tek tük silah atışlarının ise Yablanitsa sakinlerinin infaz edilişleri olduğundan emindiler.
Ne nisan ayının alacalı açık mavi gökyüzüne, ne kayın ağaçlarının narin ilk yapraklarına ne de çürük yapraklar arasında çizmelerle ezilmiş kardelen çiçeklerine bakmaya değerdi. Bunlar düne ve yarına ait düşüncelerdi.
Savaşçılar bekliyordu.
Bombardımandan tam iki saat sonra, saat dokuzda topçu ateşi ani bir şekilde kesildi. Sessizlik hayata döndü ve rahatsız edici bir şekilde ormanı kaplayarak askerleri sağır bıraktı. Bu, onları huzursuz etti. Şimdi hücum başlayacak.
Düşmanın gelebileceği kum arazi ve çevresindeki yamaç gözlerine batıyor, eller ceplerdeki mermileri yokluyor, gazete kâğıdına sarılmış sigaralar çarçabuk yakılıyor ve şaykaçalar başa daha sıkı yerleştiriliyor.
Komutan Ratko savaşçılara seslendi:
“Sadece vuracağınızdan emin olduğunuzda ateş edin! Mitralyöz de sadece aralıklarla!”
Vuracağından emin olarak ateş etmek demek, düşman yoğun ve nizamlı şekilde üstüne gelirken titrememek, seni arayan gözleri görüp soluduğu nefesi duyana kadar ateş açmamaktı. Çünkü yeterince mermi yok. İhtiyacın olduğunda bulamayacaksın. Düşmandan çalarsan veya ölü düşman askerinden alabilirsen başka.
Lakin yeşil-gri üniformalar ortada yok. Kum arazi tenha ve mahzun. Siper almış yatan askerlerin sağından akan dağ nehri, şaha kalkarak aşağıdaki kayalara sıçrıyor. Maçkovats’da evlerden hâlâ kara dumanlar yükseliyor. Ağaçların tepesinde bir yerlerde bir kuş cıvıldıyor.
“Neden gelmiyorlar?”
Birileri bağırdı ve tümü, köyü ormandan ayıran kum araziye daha keskin gözlerle bakmaya başladılar.
Bir çığlık ve silah sesleri duyuldu. Hemen ardından köyün aşağısındaki açıklıktan beyaz gömlekli, ak yazmasının iki ucu birbirine bağlı olmayan bir köylü kadını, kolunda taşıdığı bir
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıKızıl Saçlı Kız
- Sayfa Sayısı248
- YazarMeşa Selimoviç
- ISBN9786057949868
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviKetebe Yayınevi / 2019
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Çıplakları Giydir ~ Ricardo Piglia
Çıplakları Giydir
Ricardo Piglia
Mağrurları ters köşeye yatıran öyküler… Sivri dili ve esprili tarzıyla Caz Çağı’nın adından en çok söz ettiren yazarlarından Dorothy Parker, Türkçeye ilk kez çevrilen...
- Kazanana Ödül Yok ~ Ernest Hemingway
Kazanana Ödül Yok
Ernest Hemingway
Ernest Hemingway, Kazanana Ödül Yok kitabındaki öykülerini, yaratıcılığının doruğundayken kaleme aldı. Avcılar, eşler, bilge yaşlı adamlar, garsonlar, boğa güreşçileri, sevilen kadınlar, kaybedilen kadınlar; hepsi,...
- Emily’ye Bir Gül ~ William Faulkner
Emily’ye Bir Gül
William Faulkner
Yirminci yüzyıl dünya edebiyatının tartışmasız en büyük yaratıcılarından biri olan Faulkner’dan, her biri roman derinliğinde, akıldan çıkmayacak öyküler. William Faulkner, Amerikan Güneyi’ni romanlarında destanlaştırmakla...