Alcott’un Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın ikinci yarısında yazdığı büyük eseri Küçük Kadınlar’dan derlenen Kız Kardeşler, savaş nedeniyle maddi sıkıntılara düşen ve savaşa katılan babalarından ayrı kalan March ailesi kızlarının dünyasına konuk eder okuru. Eser aynı zamanda üç kız kardeşiyle zorlu ekonomik koşullar içinde büyüyen Alcott’un yaşamından da izler taşır.Güzel ve becerikli Meg, kimi zaman asabi ancak sevgi dolu Jo, yumuşak ve şefkatli Beth ve şımartılan en küçük kardeş Amy çocukluktan kadınlığa adım atarlarken değişmeyen tek şey birbirlerine duydukları bağlılık ve sevgi olur. Yoksulluk, kalp kırıklıkları, cinsiyet bunalımları, hastalıklar ve ayrılıklar yaşansa da ailenin evinde değişmeyen tek şey dört kızın susmayan kahkahalarıdır.
İÇİNDEKİLER
Çarmıh Yolcusu Oyunu……………………………………………… 11
Jo Apollyon ile Tanışıyor ……………………………………………. 27
Karanlık Günler ……………………………………………………….. 43
İlk Evlilik…………………………………………………………………. 55
ÇARMIH YOLCUSU OYUNU
Jo halının üzerine uzanıp, “Hediyesiz Noel, Noel sayılmaz ki,” diye homurdandı. Meg, “Yoksul olmak ne kötü!” diye iç geçirdi, üzerindeki eski elbiseye bakarak. “Bazı kızların bir sürü güzel eşyası varken, kimilerinin hiçbir şeyi olmaması bana hiç adil gelmiyor,” diye ekledi küçük Amy burnunu çekerek. Beth kendi köşesinden, “Annemiz, babamız var, biz varız,” dedi memnuniyetle. Şömine ateşinin vurduğu dört körpe surat bu güzel sözlerin üzerine aydınlandı fakat Jo, “Babamız yok, onu uzun bir süre daha göremeyeceğiz,” deyince yeniden hüzünlendi. Jo, “ve belki de bir daha göremeyeceğiz” dememişti ama her biri içinden babalarının uzakta, savaşta olduğunu düşünerek bunu ekledi. Bir an için hepsi sustu; sonra Meg sesini değiştirerek, “Annemin bu Noel neden hediye almayalım dediğini biliyorsunuz zira bu kış herkes için zor geçecek,” dedi.
“Ayrıca askerlerimiz orduda bunca sıkıntı içindeyken bizlerin burada keyfi para harcamaması gerektiğini düşünüyor. Elimizden fazla bir şey gelmez, ama yine de küçük fedakârlıklarda bulunabiliriz ve bunu memnuniyetle yerine getirmeliyiz. Ama korkarım ki yapamıyorum,” dedi üzüntüyle, istediği onca güzel şeyi düşünüp başını sallayarak. “Harcayacağımız küçücük miktarın bu duruma katkısını olacağını sanmıyorum ben. Sadece birer dolarımız var ve bunları orduya vermenin pek yararı yok. Annemden ya da sizden bir şey beklememeye razıyım ancak kendime Undine ve Sintram’ı1 almak istiyorum; ne zamandır istiyordum onları,” dedi tam bir kitapkurdu olan Jo. “Ben de yeni bir nota kitabı almayı planlıyordum,” dedi Beth ocak süpürgesi ve su ısıtıcısından başka kimsenin duymadığı hafif bir iç çekişle. “Ben de kendime bir kutu Faber resim kalemi alacağım, gerçekten ihtiyacım var onlara,” dedi Amy kararlılıkla. “Annem kendi paramızla ilgili bir şey söylemedi ki, her şeyden büsbütün vazgeçmemizi de istemez. İstediğimizi şeyi alalım ve biraz eğlenelim. Bunu hak etmek için çok çalıştığımıza eminim,” dedi Jo ayakkabısının topuklarını incelerken. “Biliyorum, evde vakit geçirmeye can atarken neredeyse gün boyu, o yorucu çocuklara ders veriyorum,” dedi Meg, yeniden şikâyetçi bir tonla. “Benim çektiklerimin yarısı bile değil,” dedi Jo. “Seni sürekli koşuşturan ve hiçbir şeyden memnun olmayan, en sonunda içinde kendini pencereden atma ya da ağlama isteği uyandıran gergin, müşkülpesent yaşlı bir kadınla saatlerce bir eve kapatılmaya ne dersin?” “Yakınmaktan hoşlanmam fakat, sanırım dünyadaki en berbat iş bulaşık yıkamak ve ortalığı toparlamak. Ellerim öyle kızarıyor ve sertleşiyor ki iyi çalışamıyorum,” dedi Beth yıpranmış ellerine bakıp herkesin duyabileceği şekilde iç çekerek. “Hiçbirinizin benim kadar acı çektiğini sanmıyorum,” dedi Amy, “çünkü derste bir şey bilemediğinizde sizi sürekli rahatsız eden, elbiselerinize gülen, burnunuz güzel değil diye aşağılayan ve babanızı yoksul olduğu için yalpalayan küstah kızlarla okula gitmek zorunda değilsiniz.” “Kastettiğin şey yaftalamak galiba, babam bir gemi olmadığına göre,” dedi Jo gülerek. “Ben ne demek istediğimin farkındayım, bu kadar ‘iyonik’ olmak zorunda değilsin. Düzgün kelimeler kullanarak sözcük ‘dağarcıkını’ geliştirmek iyi bir şey,” diye cevap verdi Amy ciddiyetle. “Birbirinizle didişmeyin kızlar. Babamızın biz küçükken kaybettiği para şu an elimizde olsun istemez miydiniz? Ah! Endişelerimizden kurtulsak ne kadar mutlu mesut yaşardık!” dedi o güzel zamanları hatırlayabilen Meg. Beth, “Paraları olmalarına rağmen, sürekli kavga edip tartıştıkları için King ailesinin çocuklarından çok daha mutlu olduğumuzu söylememiş miydin geçen gün?” diye sordu. “Evet söyledim Beth. Bence öyleyiz; her ne kadar çalışmak zorunda olsak da eğlenmeyi biliyoruz ve Jo’nun deyimiyle hayli kıyak bir takımız.” “Jo böyle argo sözcükler kullanıyor!” dedi Amy, halının üzerinde uzanan Jo’ya onaylamaz bir bakış atarak. Jo hemen doğruldu, ellerini ceplerine sokup ıslık çalmaya başladı.
“Yapma Jo, oğlan çocuklarına benziyorsun!” “O yüzden yapıyorum ya zaten.” “Kaba, zarafetten uzak kızlardan nefret ediyorum!” “Ben de yapmacık, çıtkırıldım kızlardan nefret ediyorum!” Barış yanlısı Beth komik bir ifade takınıp, “Aynı yuvadaki kuşlar ne kadar da iyi anlaşırlar,” diye şarkı söylemeye koyulunca iki kız kardeşin hiddetli sesi yumuşayıp kahkahaya dönüştü ve o an için “didişme” sona erdi. “İkinizin de yaptığı ayıp,” dedi Meg, büyük abla üslubuyla söylevine başlayarak. “Oğlanlara özgü numaraları bir kenara bırakıp daha usturuplu davranacak yaşa geldin Josephine. Küçük bir kızken o kadar mühim değildi fakat artık büyüdün, o yüzden saçlarını aç ve bir genç kız olduğunu hatırla.” “Hayır, ben genç kız falan değilim! Saçımı salmak beni öyle yapacaksa yirmi yaşıma dek iki örgüyle gezeceğim,” diye bağırdı Jo başındaki fileyi çıkarıp kestane rengi yelesini savurarak. “Büyüyüp Mrs. March olacağımı, uzun elbiseler giyip bir saraypatı1 kadar zarif görüneceğimi düşünmekten nefret ediyorum! Erkeklerin oyunlarını, tavırlarını sevdiğim halde kız olmak yeterince kötü zaten! Erkek olmadığım için duyduğum hayal kırıklığından kurtulamıyorum, bu his şimdi her zamankinden de kötü, çünkü babamla gidip savaşmak için can atarken bunak bir ihtiyar gibi evde oturmuş örgü örüyorum!” Ördüğü mavi asker çorabını, şişler birbirine kastanyet gibi vurana, yumak odanın diğer ucuna yuvarlanana dek salladı. “Zavallı Jo! Bu çok kötü ama yapacak bir şey yok. O yüzden adını erkek ismi gibi kısaltıp bizim yanımızdayken oğlan kardeşimiz gibi davranmakla yetinmelisin,” dedi Beth dünyanın bulaşığını yıkayıp tozunu almasına rağmen yumuşaklığından hiçbir şey kaybetmeyen elleriyle, dizinde yatan Jo’nun sert saçlarını okşayarak. “Sana gelince Amy,” diye devam etti Meg, “fazlasıyla müşkülpesent ve tahammülsüzsün. Tavırların gülünç kaçıyor, dikkat etmezsen büyüdüğünde mızmız, küçük bir kaza dönüşeceksin. Zarif olmak için çaba harcamadığın zamanlardaki tatlı tavırlarını ve kibar kibar konuşmanı seviyorum fakat kullandığın absürd sözcükler Jo’nun argosu kadar kötü.” “Jo oğlan gibi, Amy mızmız bir kaz, ben neyim acaba?” diye sordu Meg’in söylevinden payını almaya hazır olan Beth. “Sen bir tatlılık abidesisin,” diye yanıt verdi Meg içtenlikle; kimse de ona itiraz etmedi çünkü “Fare” ailenin biriciğiydi. Genç okurlar, “kişilerin nasıl göründüklerini” öğrenmekten hoşlandıkları için, dışarıda aralık ayının kar yağışı sessizce sürerken ve içeride şömine ateşi neşeyle çıtırdarken, alacakaranlıkta oturmuş örgü ören bu dört kız kardeşi kısaca tanıtalım. Rengi atmış halıya ve basit mobilyalara rağmen rahat, eski bir odaydı burası, duvarlarda birkaç güzel resim asılıydı, raflar kitap doluydu, pencere pervazlarında kasımpatılar, Noel gülleri açmıştı ve evin havasında tatlı bir huzur vardı. Dört kardeşin en büyüğü olan Margaret on altı yaşındaydı ve çok güzeldi, etine dolgun bir sarışındı, iri gözleri, yumuşacık ve gür kahverengi saçları, sevimli bir ağzı ve hayli gurur duyduğu bembeyaz elleri vardı. On beş yaşındaki Jo ise çok uzun boylu, ince ve esmerdi; uzun kolları ve bacaklarıyla ne yapacağını bilemeyen bir tayı andırıyordu. Kararlı bir ağzı, tuhaf bir burnu, her şeyi görüyormuş gibi görünen, duruma göre yırtıcı, komik ya da düşünceli bir ifadeye bürünen keskin, gri gözleri vardı. Tek güzelliği uzun, gür saçlarıydı fakat onları dizginlemek için genellikle saç filesinin içine tıkıştırırdı. Yuvarlak omuzları, büyük el ve ayaklarıyla Jo, kılık kıyafetine şöyle bir bakıldığında hızla bir kadına dönüşen ve bundan hoşlanmayan tedirgin bir kız görünümündeydi. Elizabeth ya da –herkesin dediği gibi– Beth, utangaç tavırları, ürkek sesi ve nadiren bozulan huzurlu ifadesiyle, pembe yanaklı, düz saçlı, parlak gözlü on üç yaşında bir kızdı. Babası ona “Bayan Dinginlik” derdi, bu isim onun için biçilmişti adeta çünkü yalnızca güvendiği ve sevdiği birkaç kişi için çıkmaya cesaret ettiği kendine ait mutlu bir dünyada yaşıyor gibiydi. En küçükleri Amy ise en önemli kişilikti – en azından o böyle düşünüyordu. Mavi gözleri, omuzlarına bukleler halinde dökülen sarı saçlarıyla, genç bir hanımefendi gibi görgü kurallarına her daim dikkat eden solgun ve narin bir kar perisiydi. Bu dört kız kardeşin karakterlerini daha sonra keşfedeceğiz. Saat altıyı vurdu; Beth ocağı süpürdükten sonra ısınması için önüne bir çift terlik koydu. Bu eski terliklerin görüntüsü kızları mutlu etti çünkü anneleri gelmek üzereydi ve hepsi onu karşılamak için can atıyordu. Meg okumayı bırakıp lambayı yaktı, Amy kimse bir şey söylemeden koltuğundan kalktı ve oturup terlikleri ateşe biraz daha yakın tutan Jo yorgunluğunu unuttu. “Bunlar çok yıpranmış; anneme yeni bir çift terlik lazım.” “Kendi paramla ona terlik almayı düşündüm,” dedi Beth. “Hayır, ben alacağım!” diye bağırdı Amy. “En büyüğünüz benim,” dedi Meg, fakat Jo kararlılıkla onun sözünü kesti: “Babamın yokluğunda ailenin erkeği benim, çünkü kendisi yokken anneme bilhassa iyi bakmamı tembihledi, bu durumda terlikleri ben almalıyım.”
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıKız Kardeşler
- Sayfa Sayısı64
- YazarLouisa May Alcott
- ISBN9789750758393
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- İkiz Gezginler Troya’da ~ Betül Avunç
İkiz Gezginler Troya’da
Betül Avunç
İkiz Gezginler Troya kentinin efsanelerini keşfediyor! Paris’in doğumundaki kehanet neydi? Troya savaşına neden olan güzeller güzeli Sparta’lı kadın kimdi? Akha’lılar Troya’yı ele geçirebilmek için...
- Bir Dükkânı Beklemek ~ Uğur Nazlıcan
Bir Dükkânı Beklemek
Uğur Nazlıcan
“Bir Dükkânı Beklemek” “… elimde filmler, cebimde kırıntılarla dolaşmasam, ben kendimin masal kuşu olmaktan, kendi yolumu kendime kaybettirmekten kurtulur muyum?” Uğur Nazlıcan ilk kitabı...
- Kırmızı Elma ~ Feridun Oral
Kırmızı Elma
Feridun Oral
Kırmızı Elma Sevimli tavşancık, soğuk ve karlı bir kış gününde karnını doyurmanın yollarını arıyor. Acaba ağaçta gördüğü kırmızı elmaya ulaşabilecek mi? Belki de kır...