Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün
Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün

Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün

Murat Gülsoy

Geleceğin yok olmasıymış kıyamet, bunu anladığım anda geçmişin de yok olduğunu fark ettim. Ne de olsa gelecek geçmişin intikamını alırken onu ayakta tutar. Oysa…

Geleceğin yok olmasıymış kıyamet, bunu anladığım anda geçmişin de yok olduğunu fark ettim. Ne de olsa gelecek geçmişin intikamını alırken onu ayakta tutar. Oysa şimdi zaman akmıyor. Gelecek yok. Düşmanını kaybeden geçmiş de kendiliğinden solup gidiyor.

Zamanın durduğu, hep aynı günde, belki de hep aynı gecede devam eden hayat. Kıyamet sonrası o günde anıların belirsizleştiği, yaşamla ölümün birbirine geçtiği, eşyanın anlamsızlaştığı bir dünya. Umudun belki de sadece zeytin ağacının dalında, zeytin yaprağını çiğneyen bir kadının göbek kordonunda saklandığı bulutsu bir evren.

Türler arasında salınan Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün’de Murat Gülsoy, geçmiş, şimdi ve geleceği insanla insan dışının belirsiz çizgisinde dolaşarak ince ince işliyor.

*

“Cevap nedir?”
[sessizlik]
“O halde, soru nedir?”
Gertrude Stein’ın ölümünden önceki son sözleri.

Artık Özgürüm

Bir zeytin ağacının dibinde buldum onu. Yanına gittim. Şaşırdı:
“Beni nasıl tanıdın?”
“Bana bir sır ver.”
“Bilmiyorum, hiçbir şey bilmiyorum.”
“Melek değil misin, bilmelisin.”
Büyümeden yaşlanmış bir çocuk yüzüne sahipti.
“Öyle miyim? Emin değilim. Hiçbir şey bilmiyorum. Sadece burada bekliyorum.”
“O’nun öldüğünü duymadın o halde?”
Korkuyla baktı.
“Nasıl olur? O… öldüyse biz nasıl var olmaya devam
edebiliriz?”
“Evlatların kaderidir bu.”
“İnanmıyorum sana.”
“Bana yalancı mı diyorsun?”
“Bazen insanlar doğru olmayan şeyler söyler.”
“İşte bazı şeyleri hatırlıyorsun.”
Umutsuzca yere çevirdi bakışlarını, konuşmak istemiyor gibiydi yaşlı melek. Üsteledim.
“O’nu biliyorsun. İnsanları biliyorsun. Kim bilir
daha neler biliyorsun da saklıyorsun.”
“Hayır. Sadece bekliyorum.”
“Bekleyişinin bittiğini söylesem?”
“Öyle mi?”
Umutla doldu. Yaşlanmak saflığını hiç bozmamış.
“Evet. Gidiyoruz.”
“Nereye?”
“Diğerlerini bulmaya.”
“Diğerleri?”
“Diğer kayıp melekler… Belleğini yitirmiş yaşlı melekler.”
“Sonra?”
“Sonra hepiniz benimle geleceksiniz.”
“Sen kötülüksün.”
Kıkırdadım. Kötülüğün hakkını veren bir sırıtış yüzüme yapışıp kaldı.
“Bizi yok edeceksin.”
“Siz zaten… çoktan yok oldunuz. Artık bizim zamanımız hüküm sürüyor.”
“Hayır. Bunu yapamam. Buradan ayrılamam.”
“Buna sen karar veremezsin.”
“Neden?”
“Unutmuş olmalısın. İraden yok ki.”
Yaşlı melek birden ayağa kalktı. Külden kanatları
parıltılar saçtı. Korktum. Yanlış bir hamle yapmış olmalıydım.
“O öldüyse artık özgürüm.”
Baş döndürücü bir rüzgâr çıktı kanatlarını açınca.
Yüzümdeki kötülüğün maskesi paramparça olup boşluğa saçıldı. Güneşe doğru uçuşunu izlerken ağlamak istedim. Ama bu mümkün değildi. Çaresiz zeytin ağacının altına oturup beklemeye başladım.

Zeytin Ağacı

Kıyıda durdum, yüzeyine baktım, göl kör olmuştu, hiçbir şeyi yansıtmıyordu. Ne bulutlar ne dağlar… İyice yaklaştım, yüzümü görmeye çalıştım, boz bulanık yüzeyde hiçbir değişiklik olmadı. Bir şeyler yapmak için buradaydım, yapabilirdim, ne olur ne olmaz diye sakladığım zeytin ağacının yapraklarını serpmeye başladım suyun üzerine. Bazılarını ufaladım, bazılarını sipsivri batırdım suya.
Ve oldu.
Yavaş yavaş aydınlanmaya başladı göl, önce bulutlar belirdi, ardından sert kayalıklarla nihayetlenen dağın silueti düştü suya. Kendimi görmek için eğildim. Fakat yüzümün olması gereken yerde zeytin ağacının dalları usul usul salınıyordu.

Doğum

Karnımın üzerindeki çıkıntıları yokladı.
“Çok acıtıyor olmalı.”
Yalan söyledim.
“Yok.”
Dişlerimi sıktım. İnanmadı. Çıkıntıların bazıları incecik çatlaklar oluşturmuştu karnımın üzerinde.
“Onu çıkarmamız gerekli, biliyorsunuz.”
Biliyordum.
“Biraz daha kalamaz mı? Henüz hazır değilim.”
“Ne yazık ki elimizden gelen sadece bu…”
Masanın üzerindeki renkli otlarla dolu cam kavanozları gösterdi.
“Sonucun da ne olacağını bilemiyoruz. Her doğum ayrı bir vaka artık.”
Sipsivri bir tırnak karnımın içini paraladı. İstemsizce bir çığlık attım. Acıyla kendimden geçerken ebe olduğunu sandığım kişinin son sözlerini duydum.
“Buna daha fazla izin veremem.”

Gözlerimi açtığımda bacaklarımın arasında yaprakların hışırdadığını fark ettim. Kuru yapraklarla sarılı kocaman göbeğim gerginliğini yitirmiş gibiydi. Başımın çevresinde taze nane, kekik, fesleğen, lavantadan yapılmış bir sargı vardı. Kokusu başımı döndürüyordu.
“En kötüsü geride kaldı.”
“Bir şey hissetmiyorum, hiçbir hareket yok.”
“Uzun süre çırpındı, neyse ki otların etkisi kuvvetliydi.”
Ebenin baktığı yere, kuru yaprakların altında delik deşik olmuş karnıma çevirdim bakışlarımı.
“Son aşamaya geldik. Biraz bulantı yapabilir, sakin olun.”
Sözleri bir kehanet gibi bedenimde karşılığını buldu. Öğürmek istiyordum ama olmuyordu. Bacaklarımın arasından kıvamlı bir sıvı boşalıyordu bakır leğenin içine.
“Bakmak zorunda değilsiniz.”
Leğenin içinde yüzen kırmızı siyah doku parçaları, upuzun tırnaklı parmaklar, minik şeytanminarelerine benzeyen boynuzlar yeniden gözümün kararmasına neden oldu. Son hatırladığım lavanta kokusuydu.

Uçuş

Artık uyumuyorum. Hiç. Bitti. Gecenin olmadığı bir yerde uykunun ne işi var? Tabii rüya da yok. Rüya ortadan kaybolunca gerçeklik de yok oldu; ama bunun farkına varamıyoruz bir türlü çünkü gerçekliğe göre şekillenmiş zihinsel yeteneklerimiz işe yaramıyor.
Eve giden yolda kendi kendime konuşuyorum:
“Bütün mesele evle ilgili, şimdi çok daha iyi anlıyorum. İnsanın evi, sokağı, en iyi bildiği yerler olmalı, en tanıdık yerler. Ama bak şimdi değişmiş, başka bir yer olmuş. Üstelik bu deniz buraya nasıl geldi diye üzerine düşünemiyoruz bile. İşte bu tekinsizliğin tanımı.”
Ağzımdan çıkanları duyuyorum ama tepki veremiyorum, yürümeye devam ediyorum.
“Bütün mesele evle ilgili. Ev kadar tanıdık bir yerin değişmiş artık yabancı bir yer haline gelmesi ve yine de tanıdık olması… Evet bu ancak bir rüyada olabilir.” O halde… Gerçekliğin bildiğimiz tüm sınırları ortadan kalktıysa… Uçabilmem lazım. Evet, artık bunun önünde sahici bir engel yok diyerek kendimi boşluğa bırakıyorum.
Düşüyorum ancak uçtuğumu sanıyorum.


Sonuçta yere çarpana dek her düşüş aynı zamanda bir uçuştur.

Hepimiz Gördük, Onlar Anlatabildi

Okulun yıkık duvarı, patlamış tuğlalar, dikenler, aralarında olağanüstü hızla dönüp duran sürüngenler. Bir kaplumbağa, uzun keçeleşmiş saçlarıyla bir adam, dazlak bir kadın, asla büyümeyecek bir çocuk ve bir atadam.
Eski dilde konuşuyorlardı. Birden çok anlama gelen kelimelerle yapılan bu konuşmayı tercüme etmek mümkün değil. Rüyaların anlatılabildiği bir dil. Çok boyutlu. Birçok noktadan uzayın her yanına yayılan küresel dalgalar gibi, birbirlerini kestikleri yerlerde oluşan çoklu anlamların baş döndürücü etkisi.
Onları dinledim.
Her seferinde aynı şey oluyor. Ne vakit eski dile maruz kalsam… Asıl olanı hatırlıyor, diğerini küçümsüyorum. Ama sonra çaresiz bugünün eksik diline geri dönüyorum.
Kaplumbağanın sırtındaki desenlerden medet umdum boş yere.
Kimsenin kimseyi kurtaracak gücü yok.
Gündüz olmasına rağmen gökyüzünde bir yıldız kaydı. Hepimiz gördük, onlar anlatabildi.

Çizgi

Gündüze bakan gözümü kapatıp diğeriyle gecenin içine doğru bakmaya çalıştım. Karanlıkta çürüyen ağaçlardan başka bir şey göremedim. Tam sınırda duruyordum. Yüzümün yarısı aydınlıkta diğer yarısı karanlıktaydı. Bedenim gece ve gündüz arasında ortadan ikiye ayrılmıştı. Evrensel kum saatini çeviren kimse olmadığından zaman tam bu anda durmuştu. Gece ile gündüzü birbirinden ayıran çizgi daha önce olmadığı kadar belirgindi artık.
Geleceğin yok olmasıymış kıyamet, bunu anladığım anda geçmişin de yok olduğunu fark ettim. Ne de olsa gelecek geçmişin intikamını alırken onu ayakta tutar.
Oysa şimdi zaman akmıyor. Gelecek yok. Düşmanını kaybeden geçmiş de kendiliğinden solup gidiyor.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıKıyamet Sonrası Olağan Bir Gün
  • Sayfa Sayısı128
  • YazarMurat Gülsoy
  • ISBN9789750764493
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Sevgilinin Geciken Ölümü ~ Murat GülsoySevgilinin Geciken Ölümü

    Sevgilinin Geciken Ölümü

    Murat Gülsoy

    Hazır yanıtların değil soruların yazarı olmayı seçen Murat Gülsoy, Sevgilinin Geciken Ölümü’nde aşkın büyübozumuna kalkışıyor. Bu Kitabı Çalın’dan tanıdığımız gazeteci Cem, bitkisel hayata girmiş...

  2. Ve Ateş Bizi Tüketiyor ~ Murat GülsoyVe Ateş Bizi Tüketiyor

    Ve Ateş Bizi Tüketiyor

    Murat Gülsoy

    Sokak lambasının aydınlattığı girişte, gemi tarifesinin yanında asılı olan semt haritası dikkatimi çekti. Kırmızı bir noktanın yanında “Buradasınız” yazılıydı. Ağır ceza reisinin titreyen parmaklarıyla...

  3. Baba, Oğul ve Kutsal Roman ~ Murat GülsoyBaba, Oğul ve Kutsal Roman

    Baba, Oğul ve Kutsal Roman

    Murat Gülsoy

    Yüzü olmayan adam rollerine çıkıyorum artık. Bu saatten sonra, karanlıkta her şey, her şeye dönüşebilir. Ay ışığı vurduğunda bir garip Âdem. Karanlıkta yüzü olmayan...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Ninatta’nın Bileziği ~ Ahmet ÜmitNinatta’nın Bileziği

    Ninatta’nın Bileziği

    Ahmet Ümit

    Bir Hitit Destanı Anadolu’daki ilk büyük devlet: Hititler. Yeryüzündeki ilk büyük savaş: Kadeş. Kadeş’e giden sevgilisini 3 300 yıldır bekleyen Hititli bir kadın: Ninatta....

  2. Ayrı Dünyalar ~ Hüsnan ŞekerAyrı Dünyalar

    Ayrı Dünyalar

    Hüsnan Şeker

    Dilşan ve Sinem… Farklı şehirlerde, farklı yaşamları olan iki kız. Bir gün iki farklı yaşamın yolları kesişti. İki “ayrı dünya” iç içe girdi ve birbirini...

  3. Kafes – Bir Konstantinopolisiye ~ Özlem KumrularKafes – Bir Konstantinopolisiye

    Kafes – Bir Konstantinopolisiye

    Özlem Kumrular

    İstanbul’da vahşi cinayetler işlenir. Erkek kurbanlar vahşi olduğu kadar tuhaf yöntemlerle öldürülürler. Başkomiser Nosta ve ekip arkadaşları soruşturmalarını yürütürken bir başka erkek Cihangir’de okla...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur