28 Şubat’tan kısa bir süre önce, Çevik Bir ve Mehmet Ağar’ın katıldığı toplantıda hangi kararlar alındı? Cumhuriyet tarihine damgasını vuran gizli toplantıda başka kimler vardı?
Hüseyin Kıvrıkoğlu’na düzenlenen suikast girişimini soruşturan Eyüp Aşık’ı Genelkurmay’a çağırıp, “Bu işi araştırmayı bırakın!” talimatı veren komutan kimdi? Ordudaki saflaşmanın perde arkasında hangi mücadele yatıyordu?
Mesut Yılmaz, Çevik Bir’den gelen “Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller’i hapse atmak için neden vakit kaybediyorsunuz!” tehdidine karşı ne yaptı?
Mehmet Ağar, “Söyleyin Mehmet’e, bir ülkede iki ordu olmaz!” haberini gönderen komutana ne cevap verdi? Emniyetle Genelkurmay arasındaki gerilimde neler yaşandı?
27 Nisan muhtırasından sonra Bakan Hüseyin Çelikle görüşen Yaşar Büyükanıt, “Bu muhtırayı sadece hükümete karşı yayınlanmış bir muhtıra olarak görmeyin!” derken neyi ima etti?
Şamil Tayyar, ilk kez yayınlanan belgelerle, 28 Şubat’tan 27 Nisan’a uzanan süreçte yaşanan iktidar kavgasını tartışmaya açıyor…
ÖNSÖZ
Ergenekon davasıyla ilgili olarak yazdığım yazılar ve kitaplar, beni ağırlıklı olarak genç okuyucu kitlesiyle tanıştırdı. Her eğitim düzeyinden ve toplumsal kesimden okuyucumuz vardı ama ağırlık gençlerdeydi. Ya da zihinlerini kurcalayan sorulara cevap arayan kesim daha çok gençlerdi. Her gün elektronik posta adresime düsen maillerden vardığım sonuç buydu.
Bu mesajları okurken sunu fark ettim: Yakın siyasi tarihle ilgili bilgi açlığı içindeler. Ergenekon’la birlikte özellikle asker-sivil ilişkilerindeki derin oyunlara merak salmışlar. “28 Şubat süreci nedir?” diyerek kaynak soran çok oldu. 27 Nisan sürecinin gizli kalmış bölümlerini öğrenmek istiyorlardı.
30’un üzerinde 28 Şubat kitabı piyasadaydı ama her biri farklı bir perspektiften daha özel konuları üzerine odaklanmıştı. Ayrıca, yıllar sonra gelen bazı itiraflar o günün konjonktürel tartışma konularının gölgesinde kalmıştı.
Yeni kitap projesini zihnimde tartmaya başladığım o dönemde, değerli meslektaşım Ahmet Kekeç aradı. Sincan’daki tankların Hürriyet için iki defa yürütüldüğü bilgisine yer verdiğim yazımı hatırlatarak, “Hafızam çok iyidir. 28 Şubat’la ilgili her kitabı okudum ama bu anekdota ilk defa rastladım, neden 28 Şubat kitabı yazmıyorsun?” diye sordu.
Bu soru, yeni kitap projesinin fitilini ateşledi.
O dönemden kalan ve yazılmayan belgeleri arşivden çıkardık. Hafızamızı tekrar yokladık, yeni arşiv taradık, piyasadaki 28 Şubat kitaplarını gözden geçirdik, dönemin kimi aktörleriyle görüştük ve o dönemdeki derin oyunu yeniden değerlendirdik. 12 yıl önce sahnelenen oyun, geçen yıl Cumhurbaşkanlı-ğı seçimiyle sürüklendiğimiz 27 Nisan süreciyle tıpa tıp aynıydı. Tanklı, toplu, tüfekli ihtilalleri geride bıraktığımız, Mesut Yılmaz’ın deyimiyle başında silahlı kuvvetlerin sonunda silahsız kuvvetlerin yer aldığı 28 Şubat’taki “post modern darbe” projesi, 27 Nisan’a çok benziyordu.
Farklı karakterler vardı. Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz gibi kimi zaman aynı aktörlerin sahne aldığı anlar da yaşandı. Ama oyun aynı oyundu. Sadece final, planlandığı gibi sonuçlanmadı. Tecrübe kazanan Türkiye, 27 Nisan’da uygulanmak istenen 28 Şubatın kötü kopyasına prim vermedi.
AK Parti, bazı hatalarına rağmen RP-DYP koalisyonuna göre süreci daha başarılı yönetti. Susurluk 28 Şubat’ta hükümetin yumuşak karnı haline gelirken, Ergenekon 27 Nisan’da hükümetin en güçlü silahı oldu. Siyasi irade zaafı gösterilmedi.
Komuta kademesiyle daha sağlıklı ilişkiler kurulurken, AK Parti’nin kapatılmasıyla doğacak sonuçların ne kadar vahim olacağı sorusu, ilgili ilgisiz herkesin kafasına sokuldu. Kapatma davasının açıldığı ilk günlerdeki “kesin kapatılacak” fikri, dava tarihi yaklaştıkça yerini daha iyimser tahminlere bıraktı. Kapatılma ihtimalini yüksek gören bir yazar olarak, bu farklılığı 4 Temmuz 2007 tarihli Stardaki köşemde kaleme aldım.
28 Şubat’ta kaybeden Türkiye, 27 Nisan’da tecrübesiyle kazanmayı bildi.
Bu kitapla, 28 Şubat’tan 27 Nisana uzanan son 12 yılda Ankara satrancındaki derin hamleleri ve ilginç anekdotları belgesel niteliğinde arşive dönüştürdük, toplum hafızasına yeniden nakşetmeyi amaçladık.
Katkılarından dolayı Star Ankara Bürosu’ndaki tüm çalışma arkadaşlarıma, mesajlarıyla beni her zaman teşvik eden değerli gönül dostu okuyucularıma, öneri sahibi Ahmet Kekeç’e ve aileme çok teşekkür ediyorum.
1 Eylül 2008
GİRİŞ
1994 yılı Mart ayındaki yerel seçimlerde büyük sürpriz yaparı Refah Partisi, tırmanışını 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde de sürdürdü. Milli Görüş’ün vücut bulduğu bu siyasi parti, ilk kez sandıktan birinci olarak çıktı.
RP, yüzde 21.38 oyla 158 milletvekili çıkardı. Merkez sağ partiler ANAP ve DYP ise büyük şoktaydı. BBP ile ittifak yaparak seçime giren ANAR aldığı yüzde 19.65 oyla ikinci sıraya yerleşti. Yüzde 19.18 oy alan DYP üçüncü oldu ama 135 milletvekili çıkararak meclisteki sandalye dağılımında ANAP’ı (132) geçti.
Sol partiler DSP ve CHP de barajı akmışlardı ama hükümet kurma çoğunluğundan uzaklardı. DSP yüzde 14.64 oyla 76 milletvekili, CHP yüzde 10.71 oyla 49 milletvekili çıkardı.
Milli İradenin sandıkta bu şekilde tecelli etmesi, müesses nizam açısından ürkütücüydü. RP’nin iktidara gelmesi, hele Necmettin Erbakan’ın başbakanlık koltuğuna oturması kabul edilebilir değildi. Onlar için tek teselli, RP dışında koalisyon seçeneklerinin bulunmasıydı.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 9 Ocak 1996 günü siyasi teamüllere uygun olarak RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’a hükümeti kurma görevini verdi. Erbakan’ın bu yetkiyi olumlu so-nuçlandıracağına ihtimal vermiyordu; amaç prosedürü yerine getirmekti. Öyle de oldu. Seçim öncesi Erbakan ve arkadaşlarına çok ağır eleştirilerde bulunan muhalefet liderleri koalisyon teklifini reddettiler.
7 arkadaşıyla birlikte ANAP listelerinden seçilen BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlun’un RP-ANAP koalisyonu için Yılmaz’a yaptığı baskılar da sonuç vermedi. Yazıcıoğlu, Yılmaz’ın yanma gidip şöyle dedi:
“Anlaşılan Çiller, Erbakan ile hükümeti kuracak. Eğer Çiller, Erbakan’ın koalisyon teklifini kabul ederse, Türkiye’de büyük sıkıntılar doğabilir. Çillere böyle bir imkânı vermemek lazım. Daha önce böyle bir fırsatı kaçırdınız. Erbakan’la hükümeti siz kurun. Türkiye için de partiniz için de hayırlısı bu olur.”
Yılmaz kendinden çok emindi: “Erbakan hükümet kuramaz. Çiller de teklifini kabul edemez. Hele Erbakan bir dolaşsın, hükümet kuramayacağını anlayınca cumhurbaşkanına görevi iade eder. Ondan sonra bakarız.”
İyi bir poker oyuncusu gibi masada başarılı olan Yılmaz’ın bir hesabı vardı. Hükümeti kurma yetkisi kendisine verildiğinde tüm hünerini sergileme niyetindeydi.
Erbakan, liderler turundan umduğunu bulamayınca 10 gün sonra hükümeti kurmakla DYP Lideri Tansu Çiller görevlendirildi. Çiller’in yeni hükümet turları da sonuçsuz kaldı. Bu kez görev sırası ANAP Lideri Mesut Yılmaz’daydı.
3 Şubat 1996 günü Çankaya’dan hükümeti kurma görevini devralan Yılmaz, milletvekili sayısı bakımından üçüncü sırada bulunmasına rağmen hükümeti kurmayı başardı. Bu başarı, onun ne kadar iyi bir masa oyuncusu olduğunu gösterdi. Planı tutmuştu.
Yılmaz, Çilleri koalisyona ikna edebilmek için önce RP ile pazarlık masasına oturdu. RP ile ANAP arasındaki sıcak temasta müteahhit Hasan Kalyoncu ile Abdülkadir Aksu (O dönemde ANAP milletvekili) önemli rol oynadı.
Yeni hükümet için protokol hazırlanması kararı alındı ve dönüşümlü başbakanlık modelinde anlaşma sağlandı. RP, ilk dönem Yılmaz’ın başbakanlığını kabul etti. iki parti arasında programın ayrıntıları bile konuşulmaya başlandı.
Hürriyet Yazarı Şükrü Küçükşahin’in aktardığına (1 Mart 2008) göre, bir ara Yılmaz, Erbakan’ın bu konudaki talepleri karşısında “Türkiye’de bazı çevreleri rahatsız eder, iyi düşündünüz mü?” diye sordu. Erbakan: “Eğer askerleri kast ediyorsanız, as-kerler bizi tutuyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek’in apartmanında oturan bir albay var, onun vasıtasıyla askerleri takip ediyoruz, onlar bizi çok seviyor, destekliyor” dedi.
iki parti arasındaki trafiği yakından takip eden Çiller yine de ortaklığa yanaşmıyordu. Hükümeti kurmakla görevlendirildiği sırada kendisini reddeden Yılmaza, şimdi “evet” demeyi içine sindiremiyordu.
Zaman içinde Çiller’in kendine yanaşacağını düşünen Yılmaz, bu hesabı tutmayınca başka bir kozunu masaya sürdü.
O kritik günlerde Mustafa Taşar, Çiller ailesine yakınlığıyla bilinen Mehmet Ağar’ı aradı; “Tansu Hanımla acele görüşmem lazım. Mesut Bey Erbakan’la koalisyonu kuruyor, İş bitti. Tansu Hanım kabul ederse bu işi bozabiliriz.”
Ağar şaşkındı: “Olabilir ama bu gece çok zor. Tansu Hanım’a ulaşamam.”
Taşar, sonra bir numara daha çevirdi, karşısındaki Arif Yüksel’di. “Tansu Hanım’a çok acil ulaşmam lazım. Nasıl görüşebilirim?” diye sordu. O da “imkânsız” dedi.
Taşar, son umut, ailenin avukatlarından Recep Özcan’ı aradı. Özcan, arandığında İstanbul Hilton’da kalıyordu.
Taşar: Avukat uyuyor muydun?
Özcan: Sayın bakanım tabi ki uyumuyordum.
Taşar: Uyuyorsun, uyuyorsun, o halde neden uyuyorum de-miyorsun?
Özcan: Uyuyan hangi insan evet diyebilir sayın bakanım. (Karşılıktı gülüşmeler) Hayırdır, niye aradınız?
Taşar: Çok önemli. Benim en geç iki saat için Tansu Hanımla görüşmem gerekiyor. Özcan: Bu saatte nasıl bulabilirim ki? Yarın olmaz mı?
Taşar: Biliyorsun RP ile koalisyon pazarlığı bitti. Bayramın birinci günü yeni hükümet kurulmuş olacak. Mesut Bey, başbakanlık dönüşümlü sistemde ilk sırayı aldı. Benim bakan olmam da kesin. Buna rağmen RP ile koalisyon kurulmasını içime sindire-miyorum.
Özcan: Sizin bu telefonunuzdan Mesut Bey’in haberi var mı?
Taşar: Hayır, hayır. Bu tamamen benim düşüncem, benim isteğim. Senin ne demek istediğini anlıyorum. Mesut Bey, Erbakan’la koalisyon görüşmelerinden pişman olmuş değil. Ha… Az önce Mehmet Ağar İle Arif Yüksel’i de aradım, onlar da bu saatte gö-rüştüremeyeceklerini söylediler.
Özcan: Peki sayın bakanım. Yarım saat içinde size dönerim, “Uyuyor musunuz?” diye de sormam.
Karşılıklı gülüşmelerle telefonu kapattılar. Recep Bey, Tansu Hanıma en kolay Özer Çiller üzerinden ulaşacağını düşünüyordu. Özer Bey o sırada bayram tatili için gittiği Uludağ’daydı. Tansu Hanım ise ANAP ile RP’nin hükümet kurmasını an meselesi olarak gördüğü için makam ve konuttaki özel eşyalarını toplatmakla meşguldü. O da bayramın birinci günü eşinin yanına Uludağ’a gidecekti.
Özer Bey, Özcan’a; “Tansu ile konuşup sana döneceğim” dedi. 15 dakika sonra aradı: “Başbakan, Sayın Taşarı 05.00’de konutta bekliyor.”
Sabah, gün ağarırken başbakanlık konutunda hareketlilik başlamıştı. Taşar konuta ilerlerken Tansu Hanım, Yalım Erez’e de haber verdi. Konutta Çiller, Erez ve Taşar yaklaşık 1.5 saat ANAYOL projesini görüştüler. Çiller, Yılmaza kırgındı. Toplantının sonunda Taşar’a şöyle dedi: “Etraflıca bir düşünelim. Kararımızı ondan sonra veririz.”
Taşar, Özcan’a ANAP ile DYP’yi bir araya getirme projesinden Yılmaz’ın haberdar olmadığını söylemişti ama Çiller ile masaya oturduğunda genel başkanının bilgisi dâhilinde arabuluculuğa soyunduğu anlaşılıyordu.
“Bilinmeyen güç”, ANAP ile RP’nin muhtemel koalisyonundan rahatsız olmuş ve son anda devreye girmişti. Yeni proje ANAYOLdu.
Çiller, ANAP’a kararını bildirmeden önce bayram tatili için gittiği Uludağ’da dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın kapısını çaldı. Çillerin niyeti, ANAP ile hükümet kurulacaksa dönüşümlü sistemde ilk sıranın kendisine verilmesiydi. Karadayı’ya bu niyetini açtı.
Yavuz Gökmen, “Sarışın Güzel Kadın” isimli kitabında (sayfa 58) Karadayı’nın Çiller’den “özveri” istediğini yazdı. Gökmene göre, Çiller’in cevabı şöyle oldu: “Benden özveri isteyeceğinize Mesut Yılmaz’dan isteyin.”
Anlaşılıyor ki; Karadayı, Çiller’in dönüşümlü sistemde ilk sıranın kendisine verilmesi talebini geri çevirmişti. Üstelik Çiller’den, Yılmaz’a razı olmasını istemişti.
Görüşmedeki asıl garabet, kimin ne cevap verdiğinden öte koalisyon pazarlığına genelkurmay başkanının dâhil edilmesiydi. Siyasette askerin gölgesinden şikâyet eden sivillerin, sıkıştığında askerin hakemliğine başvurması ibret vericiydi.
Hadisenin vahim tarafı; Karadayı da oyunun içindeydi. Bayramın birinci günü GATA ziyareti sırasında TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’yi aradı: “Sayın başkan bu koalisyon kurulursa hiç hoş olmayan şeyler olur.”
Karadayı, Çiller’le görüştükten sonra Kalemli’yi evinden tekrar aradı: “Üstüme düşeni ben yaptım…” dedi.
Medya da bir taraftan, RP’siz ancak Yılmaz başkanlığındaki yeni bir hükümet için alt yapıyı oluşturmaya başladı. Ali Sirmen, 16 Şubat 1996 tarihli Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde şöyle di-yordu: “Kendi cumhuriyetini çok daha güç koşullar altında kur-
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Aktüel Siyaset Siyasal Düşünce Siyasal Hayat Siyasal Yazılar-Tezler
- Kitap Adı Kıt'a Dur!- 28 Şubat'tan 27 Nisan'a İktidar Kavgası
- Sayfa Sayısı320
- YazarŞamil Tayyar
- ISBN9752638952
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviTimaş / 2009