MUCİZELERİ SAYMAK’IN YAZARINDAN
NEWYORK TIMES BESTSELLER
JULIA BOYUNUN KISA OLMASINDAN FAZLASIYLA DERTLİYDİ.
AMA OZ BÜYÜCÜSÜ HER ŞEYİ DEĞİŞTİRECEKTİ.
Annesinin ısrarını hiç anlamamıştı Julia. Dansta iyi değildi ve dürüst olmak gerekirse sesi de… Neyse! Oz Büyücüsü’nün seçmelerine katılmak ona ne katabilirdi ki? Ancak Julia’nın kafasındaki sorular yerini hızla tiyatronun büyüsüne bırakır. Başta kendi cüce ama özgüveni dev rol arkadaşı Olive ve sanatçı ruhlu eşsiz Bayan Chang olmak üzere, gösteri sayesinde tanıdığı tüm insanlar, hissettiği duygular, yaşadığı deneyimler sadece tiyatro değil kendisi hakkındaki düşüncelerini de değiştirir. Julia’nın boyu hâlâ aynı olsa da artık çok daha “uzun boylu” hayalleri vardır.
New York Times çoksatanlar listesine giren, pek çok dile çevrilen ve ülkemizde de büyük beğeni toplayan Mucizeleri Saymak’ın yazarı Holly Goldberg Sloan’dan muzip, duygusal, şaşırtıcı ve karşı konulamaz bir dönüşüm öyküsü.
“Sloan sempatik ve büyüleyici genç karakterler yaratmakta gerçek bir usta. Mucizeleri Saymak’ı yıldız yapan her şey bu kitapta da var.”
Entertainment Weekly
*
BİR
Zamanımın çoğu yukarı bakarak geçiyor. Anne ve babam kısa değil. Hatta annem uzun. Gel gör ki büyükannem Mittens minyon. Fen bilgisinde bilgiçlik taslayamam ama bazen başka bir kuşağın genleri gizlice süzülüp gelir ve işleri karıştırır. Bu belki de ailenizdeki yaşlılarla daha iyi bağ kurabilmeniz içindir. Üçüncü sınıftayken, bir gece boğazımda ağrı hissettim. Aspirin ya da en azından gargara için ılık tuzlu su istemeye aşağı indim. Tatlı tabağında fıstık ezmeli kurabiye kaldıysa onun da iyi gelebileceğini düşünüyordum. Annemle babam salonda oturuyordu, babamın, “Julia kız olduğu için şanslıyız doğrusu. Ya bu kısacık haliyle erkek olsaydı?” dediğini duydum. Donakaldım. Benim hakkımda konuşuyorlardı. Annemin, “Haydi ama Glen, o kadar da kısa değil!” demesini bekledim. Ama demedi. “Değil mi? Bu annemin hatası. Bunu ona Mittens yaptı,” dedi. Ve ardından her ikisi de güldü.
Bana bir şey yapılmıştı. Suç gibi. Bu, birinin hatasıydı. Beni delicesine sevdiklerini biliyorum ama ben kısayım, onlarsa değil. O ana dek boyumun onlar için bir sorun olduğunu fark etmemiştim. Sözlerinin ağırlığını omuzlarımda hissettim, oysa üstümde bornoz da yoktu. Bu sanki ıslak ayakkabının içine kum kaçması ya da sakız yapıştığı için düğüm haline gelmiş saç gibiydi. Ayrıca söyledikleri şeyin cinsiyetçi bir tarafının olması tuz biber ekti. Boğaz ağrım için bir şey istemeden odama döndüm. Yatağa çıkıp örtünün altına, köpeğim Ramon’un yanına kıvrıldım. Kafasını yastığıma koymuş uyuyordu. Evimize ilk geldiğinde yatağa çıkmasına izin yoktu. Ama kurallar köpeklerde insanlardaki gibi işlemiyor. Ramon’un kulağına, “Bir daha asla yüksek sesle ‘kısa’ demeyeceğim,” diye fısıldadım. Tabii bunun ne kadar zor olacağını bilmiyordum. Bu sözcük her yerdeydi. İşte, gerçekler: Okuldaki grup fotoğraflarında her zaman en ön sıradayım. Basketbol oynayacağımız zaman hiç kimse –en iyi arkadaşlarım bile– beni takımlarında istemiyor. Atışım iyi ama blok yapılması çok kolay. Ailecek seyahate çıktığımızda hep üçüncü sırada, arkaya bakan koltukta otururum. Bavulların yanına kıvrılmak benim için daha kolay, üstelik ters gitmek beni rahatsız etmiyor. Mutfağımızdaki su bardaklarına erişmek için tabureye çıkmam gerekiyor. Hatta kazara kapıda kaldığımız durumlarda, ki bu tahmin edebileceğinizden daha sık başımıza geliyor, köpek kapısından sığabilecek kadar da ufağım. Büyükanne Mittens bana ailenin teriyeri der. Teriyerlerin küçük ama aynı zamanda sağlam köpekler olduğunu söyler. Bu iyi mi kötü mü emin değilim çünkü tanıdığım tek teriyer Riptide’dı ve insanları ısırıyordu. Yedi hafta öncesine kadar Ramon’umuz vardı. Ramon teriyer değildi. Siyah-beyaz benekleri olan melez bir ırktandı. Ramon’u tarif etmenin başka bir yolu da kırma olduğunu söylemek. Ama bu sözcüğü sevmiyorum. “Olumsuz çağrışımlar” uyandırıp kötü düşüncelere yol açabilir. İnsanlar yarı pitbul olduğunu düşünüyordu çünkü kafası büyüktü, şekli de benziyordu. Ama onu etiketlemek istemem. Ramon’u, pazar günleri park yerine kurulan çiftçi pazarının yanındaki barınaktan sahiplendik. Sanki dünyanın en iyi köpeğiydi. Beş yıldan uzun bir süre bizimle kaldı ve babamın salondaki koltuğuna sadece son bir buçuk ayında tırmanıp oturdu. Bu arada neden “babamın koltuğu” diyoruz bilmiyorum. Çünkü kimse yokken Ramon da dahil hepimiz oraya oturuyoruz. Her neyse, Ramon oturmaması gereken tek yere, yani o koltuğa çıktı. Kanepeye izni vardı çünkü üzerine bir battaniye seriyoruz ve battaniye yıkanabiliyor. Ama babamın koltuğu deriden. Yaklaşıp, “Ramon, aşağı in!” dedim. “Ödül”, “otur”, “yürü”, “sincap” ve “aşağı” gibi birçok sözcüğü biliyordu ama o gün, hiçbirini daha önce duymamış gibi davrandı. Dosdoğru önüne bakmaya devam etti, ardından tüm bedeni şiddetle sarsılmaya başladı. Sanki elektriğe kapılmıştı. Sonra kalp sorunu olduğunu öğrendik. Olup bitenin nedeni buydu. Ramon o gece, veterinerde, en sevdiğim yeşil örtüye sarılı halde öldü. Sahiplenildiği için gerçek yaşını bilmiyorduk. Tek bildiğimiz, onu tüm kalbimizle sevdiğimizdi. Hâlâ gözlerim Ramon’u arıyor. Salona giriyorum ve onu kanapede görmeyi umuyorum. Ya da mutfakta, oturmayı en sevdiği yerde, buzdolabının önündeki küçük mavi kilimin üstünde. Ramon’un uzmanlık alanı ayak altında dolanmayı bilmesiydi ama bu arada evin tüm iyi yerlerini de keşfetmişti. Büyükanne Mittens ölüm ilanlarını, yani aslında ölülerle ilgili haberleri sever. Ne zaman ziyaretimize gelse bana ilanları sesli okur. Keşke ev hayvanları için de bir bölüm olsaydı. Şöyle ilginç hikâyelerle dolu olurdu:
MAHALLENİN KEDİSİ İKİ ARABANIN
ÇARPIŞTIĞI KAZADA ÖLDÜ
Ya da:
KÖPEĞİMİZ BİR DÜNYA GÜZELİYDİ
Ya da belki şu:
HAMSTERIMIZ EGZERSİZ ALANINDA
ÇIĞIR AÇAN BİR ÖNCÜYDÜ
Hatta belki de:
ÜNLÜ SÜS BALIĞI ÖNDERİNİN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜ
Büyükanne Mittens bu manşeti bana küçüklüğümde okumuştu, sonra hiç aklımdan çıkmadı. Gerçi ilan bir süs balığı hakkında değildi. Güney Amerika’daki askeri bir liderden söz ediyordu. Tarihi olayları aklımda tutmakta iyi olmadığımdan adını hatırlamıyorum. Yaşamın, beğeni toplamak için verilen büyük, uzun bir mücadele olduğuna karar vermiştim. İnsanlar öldüklerinde bile, birilerden başarılarının listesini yapmasını bekliyor. Ev hayvanları da övgüden hoşlanır. Tamam, belki kediler hoşlanmaz ama Ramon’a her “Aferin Ramon!” dediğimde, mutluluktan havaya uçtuğunu biliyorum. Ramon Marks’ın ölüm ilanı şöyle olurdu:
DÜNYANIN EN İYİ KÖPEĞİ GERİDE KIRIK KALPLER VE BOMBOŞ BİR EV BIRAKTI
Deri koltukta kalp krizi geçirdiği geceden beri Ramon’u kaybetmenin üstesinden gelmeye çalışıyorum. Anne babam şöyle söylüyor: Zaman her şeyin ilacıdır. Aslında bu doğru değil, çünkü zaman her şeyi iyileştirmez. Örneğin omurganızı kırarsanız, ki bu bir daha asla yürüyemeyeceğiniz anlamına gelir, zaman bunu iyileştirmez. O yüzden bence asıl söylemek istedikleri, çektiğin acının bir gün şimdiki kadar acıtmayacağı. Şu daha iyi bir anlatım olabilir: Zaman bir şekilde acının daha az hissedilmesini sağlar. Böylesi daha uygun bir ifade olabilirdi ama bu tip sözleri düzeltmek benim işim değil. Okul on gün önce bitti. Okul yılıyla normal yıl neden aynı zamanda başlayıp bitmez, bilmiyorum. Yeni yılın ocağın ilk günü başlaması baştan aşağı yanlış geliyor. Eğer bana yetki verselerdi, ki şimdiye dek öyle bir şey olmadı, yılı 15 Haziran’da başlatır, çocukların okulun kapalı olduğu günlerde iki ay boyunca kutlama yapmasına izin verirdim. Şimdi okul bittiğine göre, Ramon için duyduğum üzüntüden sıyrılmayı umuyorum çünkü bu acı beni hayattan alıkoyuyor sanırım.
Ama Ramon’u unutmayacağım. Asla. Anne babamdan tasmasını istedim ama onu yatağımın başucundaki lambaya astığımda pek de mutlu olmadıklarını hissettim. Yakından bakınca tasmanın iç kısmına yapışmış tüyleri hâlâ görünüyor. Üstelik onun gibi kokuyor. Harika bir koku değil ama onun kokusu, önemli olan da bu. Adının yazdığı metal parça, yastığıma dönük duruyor; böylece her sabah uyandığımda RAMON’u görebiliyorum. Güne onu hatırlayarak başlamak benim için önemli. Dürüst olmak gerekirse o, güne her zaman yemek kabını düşünerek başlardı sanırım. Yemek yemeyi gerçekten çok severdi. Onu ben beslerdim. En çok beni sevmesinin nedeni buydu demiyorum tabii ama büyük olasılıkla bir payı vardı. Tasmanın yanı sıra Jake Amca’mın bana yaptığı küçük ahşap bir heykelcik de var. O da aynı Ramon’a benziyor. Arizona’da Megan Teyze’yle yaşayan Jake Amca bir zamanlar sigortacıydı. Bir gün araba kazası geçirdiler. Jake Amca sırtını incitti ve uzun bir süre yatağa mahkûm oldu. Normalde hareketli biri olduğundan Megan Teyze onun delirmesinden korkuyordu o yüzden bir hobi dükkânına gidip amcama ahşap oyma seti aldı.
Yaptığı ilk şeyin adı İhtiyar Kaptan’dı. Setin içinde, elinizin ölçüsünde ve yapacağınız proje için uygun ahşap bir parça var. Size sadece aletle fazlalıkları yontmak kalıyor çünkü verdikleri şablon küçük bıçağı nereye koyacağınızı gösteriyor. Buna hile yapmak denmez. Bu iş böyle öğreniliyor. Jake Amca, İhtiyar Kaptan’dan sonra, bana daha zor görünen türlü şekiller yonttu. Ardından da bir kuş yontmaya karar verdi. Bunu yapıp yarışmalara katılan insanlar var, amcam da onlardan biri oldu. Artık su kuşları konusunda uzmanlaşmış dünya şampiyonu bir ahşap oymacısı. Anlaşılan, keskin bir bıçağı büyük bir dikkatle nasıl kullanılacağını bilmek onun gizli yeteneği. Tüm bunlar ben doğmadan önce olmuş, şimdi yaşamını sigorta satmak yerine heykel oymacılığından kazanıyor. İki buçuk yıl önce bana ahşaptan Ramon’u yaptı. Oyma heykelciğimi o zaman da beğenmiştim ama şimdi gerçekten seviyorum.
İKİ
Bu yaz için hedeflerim, tabii eğer varsa, boyumu kafaya takmamak ve Ramon’un ardından mutlu olmanın yeni yollarını bulmak. Ama planlı programlı biri sayılmam. Bunu genellikle en iyi iki arkadaşıma bırakırım. Kaylee ve Piper’ı yaşamımın yarısından uzun bir süredir tanıyorum. Paramız denkleştiğinde bovling oynamaya gideriz. Okul dönemi boyunca hafta sonları üçümüz otobüse biner; kütüphaneye, kitap seçmeye gideriz. Ben, Kaylee gibi her kitabı bitirmem. Kaylee tam bir kitap kurdu. Bu deyiş okumayı sevdiğini söylemenin tatsız bir yolu aslında; kim kitapların içinde kurt bulmak ister ki? En sevdiğimiz şeylerden biri, markete gidip dondurma almak çünkü sevdiğimiz birçok çeşidi burada ucuza bulabiliyoruz. Geçen yaz, tek top dondurma yerine kaplumbağa aldık. Kaplumbağalar kasanın yanında, koca bir kâse suyun içinde duruyordu. Kaplumbağamızı paylaşacaktık, yani her birimizin evinde ayda on gün kalacaktı. Ama ebeveynlerimiz bu fikri pek beğenmedi, biz de Petula’yı geri vermek zorunda kaldık. Paramızı geri vermediler, bu hiç de adil değildi. Onu özledik demek isterdim ama bu doğru değil çünkü altı üstü iki saat zaman geçirmiştik. Kaylee’nin pratisyen hemşire olan annesine göre, o sırada kendimizi riske atmışız, Salmonella bakterisi kapabilirmişiz. Bu yıl Piper, yaz kampına gönderildi. İki gün önce gitti. Annesi de çocukken her yaz oraya gidermiş ve sanırım bunu bir gelenek haline getirmek istiyor. Piper pek heyecanlı görünmüyordu. Ona her gün yazacağımı söyledim ama henüz yazmadım. Yaz kampında teknolojiden eser yok, o yüzden ona herhangi bir yolla mesaj yollayamıyorum. Kaylee kampa gitmedi ama geçen hafta beyzbol stadyumlarını görmek için ailesiyle birlikte bir seyahate çıktı. Uydurmuyorum. Bir arabanın içinde oturmuş sahalara bakıyor. Sporda iyi değildir, o yüzden epey sıkıldığına eminim. Onlar gittiğinden beri zamanımın çoğunu boş boş geçirdim, ama bu konuda çok başarılıyımdır. Evin etrafında asık suratla dolanıp durmuyorum. Ramon’u arıyorum ama bunu içimde yapıyorum, o yüzden kimse anlamıyor. Ama belki de anlıyorlardır, çünkü annem dün gidip üniversitedeki bir oyunun seçmelerine katılmamı istedi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKısa
- Sayfa Sayısı304
- YazarHolly Goldberg Sloan
- ISBN9786051981369
- Boyutlar, Kapak13,5x20,5 , Karton Kapak
- YayıneviDomingo Yayınevi / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yanılsamalar Atlası ~ Simon Van Booy
Yanılsamalar Atlası
Simon Van Booy
Açlığın kıyısında bir çocuk, ışığı arayan kör bir genç kız, zulme bilenmiş hançerinin gölgesinde bir Alman piyadesi, bir huzurevinin alçakgönüllü hademesi, gökyüzünden düşerken aşktan...
- Deniz İşçileri ~ Victor Hugo
Deniz İşçileri
Victor Hugo
Yazar, ilk kez 1866’da yayımlanan Deniz İşçileri romanını, sürgün gittiği ve sürgün kararı iptal edildikten sonra da ayrılmayıp 15 yılını geçirdiği Guernsey Adası’na ve...
- Düşüş ~ Albert Camus
Düşüş
Albert Camus
Bazı durumlarda devam etmek, yalnızca devam edebilmek insanüstü bir şeydir.Başarılı ve saygın bir avukat olan Jean-Baptiste Clamence, bir akşam evine dönmek için Seine Nehri üzerindeki bir köprüden geçerken...