Gözlerimizi kimsenin gelmeyeceğini bildiğimiz alacakaranlık yola dikmiş bekliyoruz. Akşam. Güneşin hükmü artık hiçbir yerde geçmiyor. Gölgeler uzun ve koyu. Kuytular gitgide daha serin. Acıkmış kediler çöp eşeliyor karşı arsada. Bulduklarından mutsuz, çekip gidiyorlar sonra.Arsa, çocukluğumun arsasına benziyor: Top koşturduğumuz, çelik çomak oynadığımız, kızları kızdırıp saçlarını çektiğimiz. Her gün bir başkasına âşık olduğumuz…Çok yaşlıyız, diyor sevgilim, vakit çok geç.Gitmek için mi, kalmak için mi?Beklemek için.Kadri Öztopçu yeni öykü kitabında toplumun kıyısındakilerin peşine takılıyor. Belki fazlasıyla alışkın olduğumuz için görmediğimiz, belki bile isteye görmezden geldiğimiz bu insanların yaşantılarına ve iç dünyalarına bambaşka bir derinlik katan hüzünlü, derin hikâyeler yer alıyor Kimsenin Bilmediği İnsanlar’da.
İÇİNDEKİLER
KÖR KUYULARDA
Bir Naftalin Hikâyesi ……………………………………………. 13
Bir Daha Çal, S. …………………………………………………… 25
Piç Bir Yas…………………………………………………………… 31
Aykut Olmak………………………………………………………. 35
Bir Zamanlar Bizim Oralarda…………………………………. 45
Bozgun ………………………………………………………………. 49
Hayret Bi’şey ………………………………………………………. 55
KISA BİR ARA
Kül…………………………………………………………………….. 65
Yol …………………………………………………………………….. 67
Ezber…………………………………………………………………. 69
Siyah………………………………………………………………….. 71
Sis……………………………………………………………………… 73
İncesaz……………………………………………………………….. 75
İz ………………………………………………………………………. 77
Su ……………………………………………………………………… 79
Zamansız ……………………………………………………………. 81
Hücre ………………………………………………………………… 83
İÇİNDEKİLER
Çıt …………………………………………………………………….. 85
Aşk ……………………………………………………………………. 87
Gece ………………………………………………………………….. 89
Ağıt …………………………………………………………………… 91
KİMSESİZ YOLLARDA
Issız……………………………………………………………………. 95
Nihavent…………………………………………………………….. 99
Hikâyesi Kayıp…………………………………………………… 101
Kapı…………………………………………………………………. 107
Hoca’nımın Gazetesi ………………………………………….. 113
Müjgân …………………………………………………………….. 119
Veda ………………………………………………………………… 121
Vakitsiz Üsküdarlı………………………………………………. 123
Çivileme …………………………………………………………… 127
Kör Kuyularda
BİR NAFTALİN HİKÂYESİ
Kim bilir kaç günlük çamaşırlar yeniden ıslanıyor balkonda, unutulmuşlar, valide ağlıyor, kız kardeşlerimle yeğenlerim şaşkın ve suskun. Ara sıra Kuran okuyor mahallenin sofuları, bizim evdeler, doluşmuş hepsi sağ olsunlar, sesleri odaları dolanıyor, sokağa taşıyor, Allah günahlarımı bağışlıyor, bağışlamıyor belki de. Mahalle camisinin imamı bu konuda yorum yapmıyor, çağırdığı halde hiçbir cumaya gitmeyişime kızgın olsa da üzülüyor başıma gelene, beş vakit namazında dualarına beni de katıyor, durumu Allah’a havale ediyor, doğal olarak. Zeki’nin evden yükselense, kimi kimsesi olmadığından, sadece sessizlik elbet, belki naftalin kokusu, belli belirsiz. Olacak şey miydi, diyor annem, iki hıçkırık arasında. Ziftin pekini içesice, diyor, beddualar ediyor, ağız dolusu. Bir sokak ötedeki mekânında Aram Usta suskun, garson Nevzat’ın eli işe varmıyor, müdavimler de öyle, kederli hepsi, şişenin dibine vuruyorlar akşamdan akşama, Bok yoluna, diyorlar, lanet olsun. Bayatlamış mezelere çatallar uzanmıyor, dillerin anıları tazelemeye takati yok, kimsenin canı eve gitmek istemiyor.
Aram Usta hep yaptığını yapmıyor; on ikiye beş kala ışıkları yakıp söndürse de alışkanlıkla, saatli maarif takviminden günün yaprağını koparmıyor. Saat on ikiyi vurduğundaysa, Vakittir beyler, demiyor, boş gözlerle önündeki kadehe bakıyor. Bizim masa boş, hep boş, kimse oturmuyor. Dönüp o yana bakmayı bile kimsenin yüreği kaldırmıyor. Taş plakta Münir Nurettin, ara sıra, “Dönülmez Akşamın Ufkundayız”ı söylüyor, plak bitince uzun zaman susuyor. Plağı değiştirmeye eli varmıyor Aram Usta’nın. Bu benim hikâyem değil, diyorum, gözleri ağlamaktan kızarıp şişmiş anneme, duymuyor beni, Bu Zeki’nin hikâyesi, diyorum – fakat Zeki’nin bundan haberi olmuyor. Mustafa perişan, üstü başı dağılmış, saçı sakalına karışmış, annemin ellerini öpüyor ikide bir, Affet Makbule Teyze, diyor, erken davranamadım, tutamadım elini.
Sen de beş para etmezsin, gâvur parasıyla, diyor annem, küskün, seni adam sanırdım, değilmişsin, adam olsaydın, bari sen adam olsaydın bunlar olmazdı, diyor. Sahip çıkmadın kardeşine, he mi, kardeşten öteydiniz güya, he mi. İçip durduuz, içip durduuz, al işte! Mustafa çaresiz, He, deyip bir köşeye büzülüyor, sigara üstüne sigara içiyor, Ölsem, diyor kendi kendine, her nefeste, ulan geberip gitsem keşke. Bu benim hikâyem değil, diyorum ben yine, bu yeni bir hikâye, Zeki’nin hikâyesi, akla ziyan hikâyesinde Zeki’nin, yeni bir cüz bu, benimkiyse bitti, son cümlenin mürekkebi Aram’ın mekânda, yerde, yavaş yavaş kuruyor. Yağmur yağıyor. Yağmur yağıyordu kaç gündür; sonyazın o meşhur yağmurları, başladı mı bitmez, Sami’nin kahvede ellibir oynuyoruz, sıkılınca çıkıp saçak altlarında laflıyoruz, sonra derken, yapacak başka ne var, başka neyle avunur insan, dükkân önlerine atılmış boş boş oturduğumuz iskemlelerden kalkıyor, gidip içiyoruz.
Gel zaman git zaman, o yağmurlu günlerden birinde üstat zuhur ediyor Aram’ın mekânda, sesi önceleri arada bir çıkıyor, birkaç şarkı, eyvallah, seve seve dinliyoruz biz de. Lakin sonraları bütün akşamüstlerini, bütün geceleri işgal ediyor, dön baba dönelim misali sürekli başa dönüyor plaklar, aynı ses, aynı şarkılar, bıkıyoruz. Yahu, başka kimse yok mu memlekette, diyorsak da Aram Usta’yı ikna etmek ne mümkün. Nuh diyor peygamber demiyor, varsa yoksa Münir Nurettin. Cızırtılı bir ses üstelik, kimden bulup getirdiyse taş plaklarla koca kurmalı gramofonu…
Kesintisiz ve çaresiz, dinliyoruz: Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın… Dedikçe bu, biz de, iki yudum arasında dalıp kör kuyularda merdivensiz bırakıldığımız zamanları düşünüyoruz. Kör kuyularda merdivensiz bırakanları, çekip gidenleri, dönmeyenleri. Belki dönemeyenleri, istese de. İşsiz güçsüzlüğümüzü, parasız pulsuzluğumuzu, bir baltaya sap olamayışımızı. Futbolcu olmak isteyip olamayışımızı mesela. Doktor olmak isteyip, avukat olmak isteyip çocukluğumuzda… hatta bir ara kendi çapımızda mafya bile olmaya niyetlenip… kim bilir belki de götümüz yemediğinden… ulan bizden bir bok olmaz diyerek… olamayışımızı… Batırdığımız işleri: Zeki’nin bakkal dükkânını, Mustafa’yla benim Spor Toto bayiliğimizi, Aram Usta’nın, Sizden ortak olmaz, müşteri kalın, beni daha az batırırsınız, deyip teklifimizi reddedişini… Sonra batırdığımız aşkları, evlilikleri hatta. Kalplerimizin ıssızlığını ve yataklarımızın soğukluğunu…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıKimsenin Bilmediği İnsanlar
- Sayfa Sayısı136
- YazarKadri Öztopçu
- ISBN9789750740916
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2019
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Anonslu Kaset Doldurulur ~ Engin Barış Kalkan
Anonslu Kaset Doldurulur
Engin Barış Kalkan
İşti güçtü, haramdı küfürdü, Fener’di Cimbom’du derken unutulup gidiyor… Sağ, sol, sermaye, Komünist Manifesto… Hiçbiri umurumda değil. Ben oldum olası yorulmaktan şikâyetçiyim. Hiçbirimizin, enerjisini...
- Çelişki ~ Barış İnce
Çelişki
Barış İnce
Çelişki’yi okudum ve bitirdim bu sabah. İçimde Cemal Süreya’nın kuşları. Havalı, esrik, fırlama ve canımı yakan bir dille yazmış Barış. “Kafamdan atamadığım soruları yüzüme...
- Aldatmak ~ Ahmet Altan
Aldatmak
Ahmet Altan
“Onunla bir kere daha buluşması, yaşadıklarını bir kaçamak olmaktan çıkaracak, kendisini bir labirent gibi içine alıp bu yaşananları bir daha kolay kolay dışına çıkılamayacak...