Toprak Işık’ın Kime Göre, Neye Göre?’sini okuduktan sonra, görelilik teoremi de hikâyeymiş diyeceksiniz!
İlk gençlik dönemi arifesindeki Beril, sıkıntılı ruh hali yetmezmiş gibi bir de bir ay sonra bütün okulun huzurunda yapacağı sunuma hazırlanıyor. Seçtiği konu ise oldukça cesur:
Einstein’ın görelilik teoremleri!
Evet, yanlış okumadınız. Hani şu hız, sürat, ivme ile ilgili olan meşhur fizik kuramı.
Peki, 13 yaşındaki bir kız çocuğu neden böylesine ilginç(!) bir sunum konusu seçmiş olabilir?
a. İleride fizikçi olmak istediği için,
b. Einstein’a hayran olduğu için,
c. Vereceği konferansla unutulmazlar arasına girebilmek için,
d. Hepsi.
Harbi kişiliğiyle tanınan ve aslında çok da parlak bir öğrenci olmayan Beril’in işi bir hayli zor görünüyor. Üstelik internet kazan o kepçe, araştırma yapıp günlerce çalışması gerekiyor. Ama o kararlı. Ve aklında tek bir şey var: Kimse hatta Einstein bile, görelilik teoremiyle ilgili anlatacaklarıyla kendisi kadar ilgi çekemez!
Popüler bilim konularını eğlenceli ve sürükleyici hikâyelerle buluşturma konusundaki yeteneğiyle tanınan Toprak Işık, araştırmacı yazar kişiliğini şimdi de zamanın ve mekânın bilimsel tuhaflıkları üzerine konuşturuyor. Bilimle hiç alakası olmayan bir çocuğun adım adım bilime yakınlaşmasını, üstüne üstlük bir de duygu evrenindeki çok güçlü bir kara delikle yüzleşip hesaplaşmasını sağlayan Işık, usta bir manevra ile Beril’in, kolay yoldan ve hiç unutamayacağı biçimde, özel ve genel görelilik teoremlerini öğrenmesini başarıyor.
Kime Göre, Neye Göre?, görelilik teoremini, tam da, ben bunu hayatta anlamam, diyenlerin yüreğine su serpecek kadar eğlenceli ve basit bir dille anlatıyor. Unutmayın, Beril anladıysa siz de anlarsınız.
Yoksa siz, nicedir köylerdeki kadınların evrenimizin ortasındaki kara delikten bahsedip durduklarını, geçen seneyse, ışık hızı ve zaman konusunda anlaşamayınca Türkiye Dolmuşçular Odası’nın resmen ikiye ayrıldığını ve iki odanın üyelerinin trafikte karşılaşınca birbirlerine imalı içerikli selektör yaptıklarını duymamış mıydınız?!
Bölümler
Bu İşte Bir Tuhaflık Var ……………………………………………………7
Harbi Kız İş Başında ………………………………………………………16
İnternet Kazan Beril Kepçe ………………………………………….23
Dördün İkisi ………………………………………………………………………32
Bu Doktor Tam Beril’e Göre ………………………………………..43
Yolculuk Yoksa Teorem Beril’in Neyine …………………53
Bir Teoremin İkinci Yarısı ……………………………………………65
O Ağacın Altı ve Işığın Acayiplikleri ……………………….76
Genelde Zor, Özelde Kolay ………………………………………….84
Bu İşte Bir Denklik Var ………………………………………………….86
İvme Deyip Geçme …………………………………………………………88
Bu Kuvvetin Çekiciliği Dünyaya Bedel …………………..92
Işığın Başına Gelenler …………………………………………………..95
Çekim Etkisi Altında Beril …………………………………………100
Gün Bugündür ………………………………………………………………..105
Gerçeklerle Göğüs Göğüse ……………………………………….107
BU İŞTE BİR TUHAFLIK VAR
1. gün Engin Öğretmen çok abartılı bir tepki vermedi. Ben buna şaşırdım mı? Hayır tabii. Onun hiçbir şeye abartılı tepki verdiğini görmedim ki şimdiye kadar. Neden bahsettiğimi anlamadın değil mi? Ben olsam ben de anlamazdım. Aslında sana anlatacaklarımın en basit kısmındayız. Burada anlaşamazsak bundan sonrasında başımıza neler gelir düşünmek bile istemiyorum. Ne gelebilir ki? En fazla birbirimizi anlayamayız ve sorunlu bir iletişimimiz olur. Zaten genelde olan bu değil mi? Etrafıma baktığımda birbirlerini mükemmel anlayanları değil, Hanya’da buluşmak üzere konuşup biri Konya’ya öteki Japonya’ya giden insanlar görüyorum. Yine de bir biçimde devam ediyor ilişkileri.
İşte bu da bana kuantum fiziğinden bile daha gizemli geliyor. Yani insanların birbirlerini hiç anlamıyorken ilişkilerini sürdürebilmeleri… Uzattım, biliyorum. Kısa konuşmak konusunda beceriksiz bir kızım ben. İşte, ilk bilgi geldi. Ben bir kızım. Yaşım on üç… Anneme soracak olursanız bu zor bir yaşmış. Aramızdaki bazı anlaşmazlıklar bundan kaynaklanıyormuş. Bazen onu, babamı ve Ateş’i terk edip dünyanın öteki ucunda tek başıma yaşamak istemem güya içinde bulunduğum dönemle ilgiliymiş. Bu arada Ateş benim kardeşim. Dokuz yaşında. Sen hâlâ Engin Öğretmen’in neye şaşırmadığını merak ediyorsun, değil mi? Sol başparmağının tırnağını bıyığının üzerinde gezdirdi ve “Becerebileceğine inanıyorsan neden olmasın?” dedi. Bence içimizden birisi gidip, “Öğretmenim ben Mars’ta organik tarım yapmaya karar verdim.” deseydi de aynı yanıtı alırdı. Biliyorum biliyorum, hâlâ neden bahsettiğimi anlamadın. Ama şu kadarını anladın: Ben, Engin Öğretmen’e bir şey yapacağımı söyledim, o da becerebileceğime inanıyorsam bunun son derece ilginç olacağı yönünde görüş bildirdi.
İlginç olacağı konusundaki görüşünü yeni ekledim. Konuşmanın ilerleyen kısımlarında anlattı bunu. Peki, tamam, her şeyi daha açık bir şekilde aktarıyorum: Bu sene okulda hepimizden konferans salonunda bir sunum yapmamız bekleniyor. Bütün okulun huzurunda gerçekleştiriyoruz bu havalı ve stres yüklü eylemi. Böylelikle medeni cesaretimiz gelişecekmiş. Hatice Hanım şöyle diyor: “Bizim size vermek istediğimiz medeni cesaret şu seviyededir:
Mezun olduğunuzda Birleşmiş Milletler sizden bir konuşma istese, ‘ne yaparım, ne ederim; utanırım, korkarım, beceremem’ diye endişelenmek aklınızın ucundan bile geçmeyecek. Tek sözcükle yanıtlayacaksınız teklifi. Elbette, diyeceksiniz ve tek soru soracaksınız: Mevzu nedir?” Zaten ben de konferans konumu belirlerken Hatice Hanım’ın söylediklerinden ilham aldım. Bu arada Hatice Hanım okul müdürümüz. Size onun yönetmek konusundaki kendine güvenini şöyle anlatayım: Benden konuşma isteyen Birleşmiş Milletler ona da şöyle bir teklif götürse: “Birleşmiş Milletleri bundan sonra sizin yönetmenizi rica etsek kabul eder misiniz?”
Hatice Hanım tek sözcükle yanıtlar: “Elbette…” Ve tek soru sorar: “Birleşmiş Milletlerde hangi ülkeler var?” Hâlâ kritik konuya gelmedik. Benim konferans konum nedir? Engin Bey’e gittim, “Ben Einstein’ın görelilik teoremleri üzerine bir konferans vermek istiyorum.” dedim. Çok cesur bir kız olduğumu düşünüyorsun, değil mi? Öyleyim tabii de bence bu yaptığım için cesaret gerekli değil. Beceremezsem ne olacak?
Konferansta beni domates yağmuruna mı tutacaklar? Yapmazlar. Geçen yıllarda ne konferanslar gördüm ben. Kimsenin başına kötü bir şey gelmiyor. Bu yüzden Birleşmiş Milletlerde konuşmak konusunda cesaretim tam. Teklifi düşünmeden kabul ederim ve onlara tek bir soru sorarım: “Dinleyicilerde domates olacak mı?” Peki, ben neden böyle bir konu seçtim? On üç yaşındaki kız çocukları görelilik teoremiyle ilgilenmezler. Onların Justin Bieber’a hayran olmaları, face’te abuk sabuk fotolar paylaşmaları ve sınıftaki oğlanların hangisinin daha yakışıklı olduğu üzerine bol kıkırdamalı sohbetler etmeleri beklenir. Abuk sabuk foto derken Ecem’inkiler gibi olanları kastediyorum. Girin onun face’ine bakın,neden bahsettiğimi şıp diye anlayacaksınız. Arkadaşı olmanıza da gerek yok. O saçmalıkları herkese açık paylaşmış. Zaten ben de onunla arkadaş değilim. Bütün fotoğraflarda yüzündeki ifade aynı. Fotoğrafı çeken, tam düğmeye bastığı anda canavara dönüşmüş de, bu da çığlık atmaya bile zaman bulamamış; ancak gözlerini kocaman açabilmiş gibi… Gözleri renkli ya… Onları milletin gözüne sokmak için yapıyor. “Öğretmenim benim gözlerim ne renk?”
Prizmadan geçen ışığı işlerken fen bilimleri öğretmenine bunu sordu. Hanımefendinin gözlerinin rengi, havanın durumuna ya da giydiklerine göre değişiyormuş. Bazen gök mavisi, bazen Nil yeşili, bazen de kül grisi oluyormuş. Benim gözlerimin rengi de giydiklerime ve hava durumuna göre bazen bildiğin kahverengi, bazen sıradan kahverengi, bazen de çok bulunan kahverengi oluyor ama bununla ilgi çekmeye çalışmıyorum. Nil yeşili de ne? Şimdi içimden geçenleri söylerim de annemin kulağına gitmesinden korkuyorum. Annem başkalarının kendisi ve aile bireyleri hakkında ne düşündüğüne çok önem verir. Hep bir rezil olma korkusu içinde yaşar. Ama trafikte tam bir canavardır. Geçen hafta bir kere beni arabayla okula bıraktı. Makas atıp tehlikeli biçimde önümüze geçen sürücüye savurduğu tehdit ve hakaretleri buraya yazsam inan bana bir haftaya kalmaz kapımıza sosyal hizmet görevlisi iki Alman dayanır.
Niye diye sorma. Elbette ki beni ve Ateş’i bir sosyal hizmet kurumuna alıp annemin eğitiminden kurtarmak için. “İyi de neden Almanlar geliyor?’’ diyorsun. Çünkü bizde sosyal hizmet görevlileri o kadar müdahaleci değil. Dayım anlatmıştı; orada, yani Almanya’da, kötü davrandığı için çocukları elinden alınan aileler varmış. Dayım otuz senedir Almanya’da yaşıyor. İleride belki sana ondan bahsederim; Münih’te gecekondu yapmayı deneyecek kadar eğlenceli bir insandır. Bu girişimi Almanları hiç eğlendirmemiş, o ayrı bir hikâye tabii. Ben ve Ateş, Alman sosyal hizmet görevlileri ile gittikten sonra da bizim zili iki İtalyan çalardı. Sence onlar niçin gelmiş olabilir? İpucu veriyorum: Siyah gözlüklü ve siyah takımlı bu iki yakışıklı adam ülkenin Sicilya bölgesinden… Hâlâ anlamadın mı? Sicilya, mafyasıyla meşhur. Anneme iş teklifi için gelmişler. Ne diye mi yakışıklılar? İtalyan oldukları için elbette. İtalyanlar hep yakışıklı olur. Neden mi? Ne bileyim, belki ben on üç yaşında olduğum içindir. Ama sen her şeyi merak edersen ben konuyu toparlayamam ki. Bak, saat oldu on bir buçuk ve hâlâ meseleye giriş yapamadım. Birazdan yatmam gerekiyor. Buraya nereden geldik? Niçin sıradan bir konu seçmediğimi anlatacaktım. Örneğin teknolojinin hayatımızdaki yeri…
Bu konuda ne anlatırsın ki? Teknolojinin hayatımızda girmediği bir yer kalmamıştır, dersin; konu kapanır. Ya da modanın insan hayatındaki yeri… Moda, insanı Ecem’e çevirir, dersin; o da biter. Bu arada, çok komik ama Ecem gerçekten bu konuyu seçmiş. Aşkın hayatımızdaki yeri?.. O konuda bir şey söylemek istemiyorum. Hayır, yani konferansta değil, şu an bir şey söylemek istemiyorum. Bunlar çok özel konular. Olur olmaz konuşulmasını yanlış buluyorum. Göreliliği seçmemin nedeni, bu konunun çok popüler olmasıdır.
Artık köylerde bile kadınlar evrenimizin ortasındaki kara delikten bahsediyorlar. Geçen sene ışık hızı ve zaman konusunda anlaşamayınca Türkiye Dolmuşçular Odası resmen ikiye ayrıldı. İki odanın üyeleri trafikte karşılaşınca birbirlerine ayıp içerikli selektör yapıyorlarmış. Gördüğün gibi, böyle saçma espriler yapabilen bir kızım ben. Görelilik teoremiyle kimsenin ilgilenmediğini biliyorum elbette. Bu konuyu seçmemin nedeni, verdiğim konferansla unutulmazlar arasına girmektir. Seviyorum ben insanları şaşırtmayı. Her ne kadar Engin Öğretmen’den beklediğim tepkiyi alamasam da diğer insanların onun gibi karşılamayacaklarını düşünüyorum.
Anlattıklarımı duyunca sen de çok şaşıracaksın. Einstein bile teoremiyle benim kadar ilgi çekemez. Nasıl çeksin ki? O, Einstein zaten. Bizim okula gelip görelilik teoremini anlatsa kendinden umulanı yapmış olur. Oysa kimse Beril’den böyle bir şey beklemez. Aa, bunu yazınca fark ettim. Adımı yeni söyledim, değil mi? Evet, Beril ben. Ve Beril’in yatma saati geliyor. O zaman kısaca özetliyorum: Bir ay sonra görelilik teoremi üzerine bir konferans vereceğim. Engin Öğretmen teklifimi hiç uçuk bulmadı. Annem öfkelendiğinde annem olmaktan çıkıyor. Dayım Münih’te gecekondu yapmayı denedi. İtalyanlar yakışıklıdır. Ecem’in ne renk olduğu bilinmeyen tuhaf gözleri var. Yarın görüşmek üzere.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yerli)
- Kitap AdıKime Göre, Neye Göre?
- Sayfa Sayısı120
- YazarToprak Işık
- ISBN9786059493734
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Tansel Tozan Serüvenleri: Havlayan Harfler ~ Mehmet Atilla
Tansel Tozan Serüvenleri: Havlayan Harfler
Mehmet Atilla
Tansel Tozan arkadaşı Kayra Oğuz ile birlikte bir doğa kampına katılmıştır. On beş gün süreli bu kampta Kıvırcık Ender sorumluluğunda doğanın gizlerini gözlemleyeceklerdir. Kampta...
- Aşk Köpekliktir ~ Ahmet Ümit
Aşk Köpekliktir
Ahmet Ümit
“Aşk Köpekliktir” Ben de en az aşk kadar saçmayım… Aşkın kaç yüzü, kaç hali vardır? Stefan’la Ayşe’nin aşkı gibi bir çeşit köpeklik midir, yoksa...
- Teori ~ Aydın Hanif
Teori
Aydın Hanif
Sen aslında olduğunu sandığın kişi değilsin. Ne yaşadığın çocukluk ne hatıraların, biriktirdiğin pullar ne de okuduğun okul… Hiçbiri gerçekte yoktu. Ne işin ne araban...