Stephen King, Dashiell Hammett, Lawrence Block, Agatha Christie, Georges Simenon, Dorothy L. Sayers, P. G. Wodehouse ve çok daha fazlasından kafa karıştırıcı gizemlerle dolu, kilitli oda muammaları ve imkânsız suç öyküleri…
Polisiyede suçlar, şans eseri ya da beklenmedik bir itirafla değil, dikkatli bir gözlem ve keskin bir tümdengelim yoluyla aydınlatılmalıdır. Peki, bu yöntemlerin bile kifayetsiz kaldığı, işlenmesi ya da çözülmesi imkânsız gibi görünen suçlar varsa? Birdenbire sırra kadem basanlar, içinden çıkmanın mümkün olmadığı odalardan çıkan katiller, etrafında hiçbir iz bırakılmayan cinayetler, hiçbir mahkûmun kaçamayacağı iddia edilen hapishanelerden firar edenler, kaynağı belirsiz tabanca sesleri ve düzineyle muhafızın gözü önünde çalınan mücevherler…
Edgar Ödüllü Otto Penzler’in turun yaklaşık iki yüz yıllık geçmişinden derlediği bu kitap, yazılmış en iyi elli yedi imkânsız suç öyküsüyle, suç öykücülüğünün iskeletini karanlıklardan ortaya çıkaran bir el feneri. Sayfaları arasında “Uçan Ölüm”, “Geçmişi Olmayan Adam”, “Çok Acayip Bir Yatak” ve “Görünmez Silah” gibi unutulmayacak öykülerin yanı sıra, Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes’ü, Georges Simenon’un Jules Maigret’si, Agatha Christie’nin Hercule Poirot’su, Dashiell Hammett’ın Continental Op’u ve suç dünyasının daha nice fazla zeki karakterine rastlayabileceğiniz, kafa çalıştıran polisiyenin son noktası Kilitli Oda Muammaları, Katilin Şeyi ve Kavgaz serilerinin yazarı Algan Sezgintüredi’nin tercümesiyle polisiye okurları için kaçırılmaz bir maden.
Issız bir çöl, kimsenin ayak basmadığı bir kayak pisti, bir beyefendinin çalışma odası, bir asansör kabini: Suç işlemek hiçbir yerde tamamen imkânsız değildir.
*
SUNUŞ
OTTO PENZLER
“Kilitli Oda Muamması” polisiye meraklıları arasında, imkânsız görünen bir suçu kasteden, yanlış ama kullanışlı bir terime dönüşmüştür. Bu öyküler esasen tümüyle kapalı, kilitlenmiş bir ortamdan çok, tamamıyla erişilemez bir maktul gerektirir. Pürüzsüz karla kaplı bir alanda bulunan bıçaklanmış, kunt bir cisimle kafasına vurulmuş veya boğazlanmış bir ceset, bir teknede, uçakta veya klasik bir kilitli odada tek başına bulunmuş bir kurban kadar kafa karıştırıcıdır.
Okurlar, polisiye-gerilim dünyasının diğer pek çok şeyi gibi, yazılmış ilk saf polisiye öykü “Morg Sokağı Cinayetleri”nin ürkütücü ana unsuru olan kilitli oda muammasını da Edgar Allan Poe’ya borçludur. İlk defa Graham’s Magazine’in Nisan 1841 sayısında yayımlanmış, çığır açan bu öyküde iki kadının haykırışları duyulur ve bir grup komşu, merdivenlerden çıkarak kadınların oturduğu daireye ulaşır. Kilitli ve anahtarı iç tarafta, delikte duran kapıyı kırıp içeri daldıklarında vahşice katledilmiş anneyle kızını bulurlar. Pencereler kapalı ve kilitli, şömine bacasıysa girip çıkılamayacak kadar dardır; gevşek parkeler veya gizli geçitler de söz konusu değildir. Elbette polisin kafası karışır (tıpkı o zamanlarda okurların kafasının karıştığı ve öykünün ilk çıkışından yüz seksen iki yıl sonra hâlâ karışmaya devam ettiği gibi). Sadece dedektif C. Auguste Dupin çözümü görerek polisiyenin bir diğer ana unsurunu ortaya çıkarır: Suçludan ve resmî polisten daha zeki bir amatör (izleyen öykülerde yerine sıklıkla özel dedektif geçmiştir).
Kilitli oda muamması veya imkânsız suç öyküsü, kafa işlettiren polisiyenin son noktasıdır. Okuru, bir sihirbazın seyircilerini düşürdüğü hayret için kullandığı yolun tamı tamına aynısını kullanarak büyüler. Sihirbazın yaptığı numara izleyiciye imkânsız görünür. Sonuçta ne kadar çekici ve az giyimliyseler de genç hanımlar öylece ortadan kaybolmaz, kaplana dönüşmez veya ortadan ikiye bölünmezler. Gene de öyle şeylerin, dikkatle bakan gözlerimizin önünde gerçekleşmesini izleriz.
Demedi demeyin: Bu muazzam yaratıcı öyküleri okurken, tıpkı imkânsızın gerçekleşmesini izlerken kapıldığımız büyünün, numaranın açıklanmasıyla kayboluvermesindeki gibi, hayal kırıklığına uğramanız kaçınılmazdır. İşlenmesi imkânsız suçlar, dedektifin derhal işaret edeceği üzere, imkânsız değildirler çünkü işlenmişlerdir. Eğitimli polislerin kesintisiz gözetimine rağmen korumalı bir odadan, müzeden veya kütüphaneden servet değerinde bir şey çalınır. Katilin gece yarısı öleceği uyarısı üzerine dehşete kapılmış kurban evine kapatılır, girişlerin tamamı kilitlenir, sürgülenir ve evin etrafını saran bir müfreze dolusu polis memuru cinayeti engelleyemez.
Şeytani bir dâhinin aklı çözülemez görünen bir soygun veya cinayet yöntemi icat edebiliyorsa planı çözüp her ayrıntısını açıklayabilecek, eşit parlaklıkta bir zekâ da illa olmalıdır. Dedektifin rolü budur ve her şeyi polise ve diğer ilgililere anlatıyor görünse de aslında senaryoyu okura tarif etmektedir elbette. Sihri saklayan, yanılsamayı koruyan perde kalkar ve her şey sıradan mekanizmalara, fiziğe ve psikolojiye, gündelik hayatın unsurlarına döner.
Dolayısıyla bir sihir gösterisinin güzelliğini korumak istiyorsanız gözbağcılığını nasıl yaptığını açıklamaya niyetli sihirbazları dinlemeyi reddedin. Aynı şekilde, bu kilitli oda öykülerindeki durumlar lezzetli bir ürperti veriyorsa sona varir varmaz okumayı bırakın.
Hayır, elbette öyle yapamazsınız. Öğrenmeyi, bilmeyi istemek, insanın doğasındadır ve her şeyin açıklandığı aydınlanma anı, farklı bir tatmin getirir. Hayranlık, hayretin yerini alır. Bu kitaptaki yazarların eriştiği el çabukluğu marifeti, aşırı kullanımdan dolayı ucuzlamış bir sıfatla tarif edelim, muhteşemdir.
Poe’nun kilitli oda öyküsünü icat ettiği doğru olmakla beraber (gerçi Robert Adey muazzam kitabı Locked Room Murders’ın [Kilitli Oda Cinayetleri] sunuş yazısında ilk öykü şerefini, büyük İrlandalı romancı Sheridan Le Fanu’nun ilk kez Dublin University Magazine’in Kasım 1838 sayısında yayımlanmış ve ölümünden sonra, The Purcell Papers’ın içinde 1880’de tekrar basılmış öncü öyküsü “A Passage in the Secret History of an Irish Countess❞e vermiştir) bu zahmetli öykü tarzının en müthiş ustasının John Dickson Carr olduğuna kuşku yoktur.
Carr kendi adı ve Carter Dickson mahlasını kullanarak yüz yirmi altı roman, öykü ve oyun yazmıştır. Öyle geniş yelpazede ve çeşitte “görünürde imkânsız” cinayet yöntemleri yaratmıştır ki sırf düşünmesi bile beyni dondurur. Kilitli oda muammalarına hâkimiyetinin belki de en kibirli gösterisini yaptığı 1935 tarihli romanı Üç Tabut’ta (“The Three Coffins” İngiltere’de “The Hollow Man” adıyla yayımlanmıştır) dedektifi Dr. Gideon Fell, hayranlıkla dinleyen izleyicilere bir nutuk çeker. Fell bu bilgelik gösterisinde kilitli bir odanın girilemez olmadığını ortaya çıkaran ve imkânsızı açıklayan tüm yolları on beş sayfa boyunca sıralar. Çoğu polisiye yazarının ömürleri boyunca tasarlayabileceğinden çok daha bereketli bir icatlar silsilesini art arda, hızla dizerek polisiye tarzının en zorlu bulmacalarına yönelik sayısız çözüm fikri sunar. Müthiş kapsamlı görünen dersini bitirdiğindeyse dinleyicilere bu açıklamaların hiçbirinin mevcut vakayla ilgili olmadığını söyler ve soruşturmayı sonuçlandırmak için işe girişir.
Bu derlemedeki gözbağcılık numaralarına yönelik çoğu çözüm Fell’in nutkunda yer alıyor ama pek çok yazarın katışıksız dehası Carr’ın güç gösterisini bile aşmıştır. Howard Haycraft, harika polisiye tarihi kitabı Murder for Pleasure’da (1941, “Zevk İçin Cinayet”) polisiye yazarlarını, “bugün artık sadece bir dâhi yenilik getirebilecek ve ilgi çekebilecek şekilde yazabileceğinden” kilitli oda bulmacalarından uzak durmaları yönünde uyarmıştı. Ancak uyarı ne kadar iyi niyetli olursa olsun bu kitaptaki öykülerin neredeyse yarısının, söz konusu mihenk taşı tarihçenin yayımlanmasından sonra yazıldığını da belirtmek gerekiyor.
Kilitli oda muammaları, iki dünya savaşı arasında yer alan polisiyenin Altın Çağı sırasında zirveye çıktı. Agatha Christie, Dorothy L. Sayers, Ellery Queen, Clayton Rawson, R. Austin Freeman, Margery Allingham ve elbette Carr’ın serpildiği dönem budur. O yıllarda önem, özellikle İngiltere’de, bulmacanın yaratılışı ve çözümüne veriliyordu. Modern dönemde neden yaptı sorusu üzerine daha çok gidilirken o zamanın okurları daha çok, kim yaptı ve nasıl yaptı meseleleriyle ilgileniyorlardı. Cinayet (bir insanın canına kıymak) özel bir meseleydi ve çözümü, çoğu yazarın büyük ölçüde takip ettiği bir ritüel istiyordu. Roman veya öykü genellikle ilgili herkesin birbirini tanıdığı, epey sakin bir yerde (söz konusu topluluk Londra veya New York gibi büyük bir şehirde yer alsa bile) başlardı. Feci bir suç, genellikle bir cinayet, toplumsal dokuyu parçalardı. Polis ve bütün bir adli uzman ekibinden çok, genelde tek bir dedektif soruşturmaya gelir ve muammayı ya o çözer (o dönemin polisiyelerinde kadın polislere nadiren rastlanır) ya da yetenekli, sıklıkla marjinal bir amatörün çözüme ulaşmasına bel bağlayan akılsızın teki olduğunu ortaya koyardı. Yazar okura, çözüme kahramanından önce ulaşma konusunda meydan okuduğundan, ipuçları öyküye makul bir şekilde serpiştirilirdi. Ardından en az şüpheli görünen kişinin gerçek yüzü ortaya çıkarılır, bu kişi gözaltına alınır ve ahali eski huzuruna kavuşurdu.
Günümüzde birçok okur, polisiyelerde cinayet sırasında başka yerde bulunduklarına dair, maktulle ilişkileri ve motivasyonları muğlak tüm şüphelilerle görüşülen (sorgulama sözcüğü daha sonraki polisiyelerde çıktı), sonunda ilgili herkesin suçun nasıl, kim tarafından ve neden işlendiğine dair açıklama için bir araya getirildiği “ipuçlarını takip etme” yoluna sabredemiyor. Bu izlek gerçekçi değildir ve hiçbir zaman da gerçekçi olması amaçlanmamıştır. Tüm kurmacalar gibi ya da tüm kurmacaların olması gerektiği gibi, öncelikli amaç, eğlencedir. Dorothy L. Sayers insanların, sırf bir çözümü çıkarsamanın tatmini için kendilerini her türden bilmece, açmaz ve bulmaca yaratarak eğlediklerine dikkat çekmişti. Rubik Küpü’yle uğraşmak, çözüldüğünde muazzam başarı ve coşku hissi yaratan bir işkence çeşididir. Aynısı, kilitli oda muammalarının zirvesinde durduğu polisiyenin iyi bir eserini okurken de benzer ölçüde, üstelik büyüleyici ve bazen unutulmaz karakterlerle, sıradışı arka planlarla ve şanslıysak kimi zaman hayranlık uyandırıcı bir yazım tarzıyla kaleme alınmış öyküye kendimizi kaptırdığımızda da geçerlidir.
Bu öyküleri metroda ya da bir arabanın arka koltuğunda okumayın. Bu öyküler rahat bir koltuğa kurulmuş veya bol yastıkla desteklenmiş bir yatağa uzanmış, belki bir fincan çay yahut bir kadeh şarap eşliğinde okunmak istiyorlar. Ah, ne güzel!
MORGUE SOKAĞI CİNAYETLERİ
EDGAR ALLAN POE
“Morgue Sokağı Cinayetleri” polisiye yazınının kuşkusuz en önemli öyküsüdür. Edgar Allan Poe (1809-1849) bir edebiyat türünün yüz yetmiş yıl boyunca bel bağlayacağı şablonun en önemli öğelerini bu bir avuç sayfada icat etmiştir: keskin zekâlı dedektif, daha az zeki yardımcısı, daha da az zeki polis, görünürde imkânsız suç, yanıltıcı ipuçları, birbirinden çok farklı bilgi parçalarının gözlemlenmesi sonucunda gelen yaratıcı çıkarım ve her şeyin açıklandığı çözüm.
Boston’da doğan, anne babasının tüberkülozdan ölümüyle iki yaşında yetim ve öksüz kalan Poe’nun bakımını zengin tacir John Allan’la eşi üstlenmişti. Poe, resmen evlat edinilmemesine rağmen Allan soyadını kendi adına ekledi. 1815 ile 1820 arasında İskoçya ve İngiltere’de klasik eğitim gördü. Amerika Birleşik Devletleri’ne döndükten sonra ilk kitabı Tamarlane and Other Poems’u (1827) yayımladı. Bu kitap ve ardından gelen diğer iki şiir kitabı ticari açıdan faciayla sonuçlandı. “Şişede Bulunan Not” öyküsü ödül kazandı (1833), birtakım dergilerde editörlük ve eleştirmenlik yaptı. Katkıları sayesinde dergilerin satışında ciddi artış görülürken alkolizmi, sivri görüşleri ve küstahlığının işverenlerinde yarattığı öfke, girdiği işlerden art arda çıkarılmasına yol açtı. On üç yaşındaki kuzeni Virginia’yla evlendi; eşi ve kayınvalidesiyle yıllar boyunca müthiş bir yoksulluk içinde yaşadı. Eşinin yirmi dört yaşında hayatını kaybetmesinde parasızlığın büyük rol oynadığı kesindir. Çağının en parlak edebiyat eleştirmeni, korku öykülerinin üstadı, eserleri bugün hâlâ tanınan, sevilen şair ve dedektif anlatısının mucidi Poe, yokluk içinde öldü.
“Morgue Sokağı Cinayetleri” ilk defa Graham’s Magazine’in Nisan 1841 tarihli sayısında yayımlandı. Kitap biçimindeyse ilk defa (kırk sekiz sayfalık bir kitapçık, kitap olarak kabul edilirse), içinde ayrıca “Bitmiş Adam”ın da yer aldığı, Prose Romances başlığıyla yayımlandı. (Bu eserin koleksiyon nüshası son derece nadirdir ve en az iki yüz elli bin dolar değerindedir.) Öykü daha sonra Tales (New York, Wiley & Putnam, 1845) adlı derlemede yer aldı.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKilitli Oda Muammaları - Yazılmış En İyi İmkansız Suç Öyküleri
- Sayfa Sayısı988
- YazarOtto Penzler
- ISBN9786051983523
- Boyutlar, Kapak15 x 23 cm, Karton Kapak
- YayıneviDomingo Yayınevi / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti ~ Honore de Balzac
Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti
Honore de Balzac
Klasik Fransız edebiyatının büyük yazarı Honoré de Balzac’ın dev yapıtı “İnsanlık Komedyası”nın “Paris Hayatından Sahneler” bölümünde yer alan Kibar Fahişelerin İhtişamı ve Sefaleti, yazarın...
- Ademoğlu Nerdeydin ~ Heinrich Böll
Ademoğlu Nerdeydin
Heinrich Böll
Mermiler vınlayarak kıl payı farkla yanından, üzerinden geçiyordu. Arkasında camlar şangırdıyor, ahşap binalar parçalanıp birbirinden ayrılıyor, evin birinde bir kadın haykırıyor, çevresinde sıva topakları...
- İtaat Etüdü ~ Sarah Bernstein
İtaat Etüdü
Sarah Bernstein
Genç bir kadın, eşi tarafından terk edilen abisine hizmet etmek için, doğduğu yerden uzak bir kuzey ülkesine, bir zamanlar atalarının yaşadığı küçük kasabaya taşınır....