Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kendime Düşünceler
Kendime Düşünceler

Kendime Düşünceler

Marcus Aurelius

Marcus Aurelius (MS 121-MS 180): MS 121 yılında Roma’da doğdu. Fronto, Apollonius Chalcedonius gibi döneminin önde gelen hatip ve filozoflarından özel dersler aldı. MS…

Marcus Aurelius (MS 121-MS 180): MS 121 yılında Roma’da doğdu. Fronto, Apollonius Chalcedonius gibi döneminin önde gelen hatip ve filozoflarından özel dersler aldı. MS 161-180 yılları arasında Roma İmparatoru olarak hüküm sürdü. “Stoacı İmparator”, “Filozof İmparator” gibi sıfatlarla anılan Marcus Aurelius, barışçı bir insan olmasına rağmen hükümdarlığının çoğunu seferlerde geçirdi. MS 169 yılı sonlarında Germen kavimlerine karşı düzenlenen bir sefer esnasında yazmaya başladığı Kendime Düşünceler, Stoacılık özellikle de Roma Stoası açısından büyük bir öneme sahiptir.Sağlam bir eşitlik ve özgürlük inancına sahip olan Marcus Aurelius imparatorluğu boyunca doğayı bilip anlayarak yaşamaya çalışmış, her şeyin ortasına insanı koymuştur. Günlük olarak kaleme alınmış bir özdeyişler ve düşünceler derlemesi denebilecek Kendime Düşünceler eserinde kendinden önceki caesarları ve filozofları eleştirmekle kalmayıp, kendi kendini de sorguya çekerek bir vicdan muhasebesi de yapar. Sonraki kuşaklara, kilise düşünürlerine, Rönesans’a da temel olan Kendime Düşünceler, Stoa felsefesinin anlaşılması açısından günümüzde de çok değerli bir kaynaktır.

Sunuş

“Stoacı İmparator”, “Filozof İmparator” gibi sıfatlarla anılan Marcus Aurelius Antoninus Augustus’un 169 sonları 170 başlarında kuzeye, özellikle Tuna Nehri boylarındaki Germen ve Marcomanni kavimleri üzerine çıktığı seferde yazmaya başladığı ve içselleştirdiği, kendisine yön veren düşünceleri dışa vurduğu bir eser olan Kendime Düşünceler, Stoacı düşüncenin en tanınmış eserlerinden biridir. Özellikle Roma Stoası açısından büyük bir öneme sahiptir. Eserde imparatorun, Stoacılara “farz” bilinen şeyleri yapmadığına yönelik özeleştirileriyle dolaylı yoldan karşılaşırız. Kimi zaman da dolaylı aktarımla tavsiyelerini ve kendi düşünce yapısını görürüz. Kendinden çok sonraki kuşaklara, kilise düşünürlerine ve Rönesans’a da temel olacak bu metin, Stoa felsefesinin anlaşılması açısından günümüzde de çok değerli bir kaynak sayılmaktadır. Marcus Aurelius’un yaşadığı dönemdeyse, eserin yazılmasının ardından pek çok Romalı hatip ve yazar ona “Philosophus” lakabını yakıştırır.

Niccolò Machiavelli’nin deyişiyle, “Beş iyi Roma İmparatorundan sonuncusu” sayılan Marcus Aurelius Antoninus, ya da imparator olduktan sonraki ismiyle Marcus Aurelius Antoninus Augustus MS 121’de Roma’da doğdu.

Daha küçük yaşta, praetor❜ken ölen Annius Verus’un oğluydu. Hayatının başlarında Marcus Antoninus, Catilius Severus olarak adlandırıldı. Babasını kaybettikten sonra büyükbabası Marcius Annius Verus tarafından yetiştirildi. Hem anne, hem de baba tarafından soylu bir ailedendi. Daha sonra dönemin imparatoru Hadrianus tarafından da korunup kollandı. Toga virilis,” giyecek yaşa geldikten sonra Annius Verus ismi verildi. Dönemin önde gelen hatiplerinden olan Fronto’dan, ünlü hatip Aelius Aristides’in de hocası olan Aleksandros Cotiaeus gibi bir gramerciden, Stoacı bir filozof olan Apollonius Chalcedonius’dan, Plutarkhos’un da yeğeni ya da torunu olan Chaeroneali Sextus’tan ve döneminin önde gelen diğer eğitmenlerinden özel dersler aldı.

Varisi Commodus’un ani ölümü üzerine Hadrianus, Antoninus Pius’u evlat edindi. Fakat Hadrianus, Antoninus Pius’un, Lucius Commodus’un oğlu Commodus’u ve Marcus Aurelius’u evlat edinmesini şart koşmuştu. Hadrianus’un MS 138’de hayatını kaybetmesinin ardından Roma tahtına Antoninus Pius çıktı. Antoninus Pius da Marcus Aurelius’u koruyup kolladı, onu önemli görevlere getirdi. Bu görevlere getirildiğinde henüz 18 yaşında olan Marcus Aurelius, Antoninus’un isteğiyle kızı Annia Galeria Faustina ile nişanlandı. MS 161’de Antoninus Pius’un hayatını kaybetmesinin ardından tahta geçen Marcus Aurelius, manevi kardeşi Lucius Ceionius Commodus’u tahta ortak ilan etti. Ona Verus ismini verdi kendisi de Antoninus ismini aldı. Manevi kardeşi Lucius Verus ile birlikte Roma’yı yönettiler.

Germen kabilelerinin MS 166-167 yıllarında Roma topraklarına saldırdığı haberi üzerine, ortak imparatorlar Lucius Verus ve Marcus Aurelius Antoninus savaş hazırlığı yaptılar ve MS 168 baharında sefere çıktılar. Aquileia’ya vardıktan sonra Germen kabilelerinin korkup geri çekildikleri haberini aldılar ve kışı Aquileia’da geçirme kararı aldılar. Kışın ardından Roma’ya hareket etmek için yola koyulduklarında Lucius Verus felç geçirdi ve birkaç gün içerisinde hayatını kaybetti.

Lucius Verus’un ölümünün ardından, Marcus Aurelius Antoninus tekrar kuzeye yöneldi ve Germen kabilelerine karşı MS 169 yılı sonlarında sefere çıktı. Stoacı felsefenin Romalı başyapıtlarından sayılan eserini bu sefer sırasında yazmaya başladığı bilinmektedir. Seferler sebebiyle yaklaşık sekiz yıl Roma’dan uzak kalan imparator, o sıralar 16 yaşlarında olan öz oğlu Commodus’u ortak imparator ilan etti.

Tuna Nehri yakınlarındaki ayaklanmaların son bulmaması üzerine, bölgeyi kontrol altında tutmak için oğlu Commodus’u da yanına alarak tekrar kuzeye sefere çıktı. Savaşta Roma üstünlüğü varken geçirdiği hastalık sebebiyle zor durumda kalan Marcus Aurelius Antoninus, Commodus’u derhal varisi ilan etti. “Yedinci günde bitap düşmüştü ve yalnızca oğlunu kabul etti, ama hastalık bulaşmaması için derhal gönderdi. Oğlu gittiğinde başını örttü ve uyumak istedi, ama gece son nefesini verdi.”* MS 17 Mart 180’de Sirmium yakınlarında hayatını kaybeden imparator, Hadrianus Mausoleumu’na gömüldü.

Kendime Düşünceler

12 kitaptan oluşan Ta Eis Heauton’da Marcus Aurelius’un kendine özgü Stoacı görüşleri, Stoa felsefesinin genel hatları, imparatorun kendi kişisel gelişimi ve bu gelişim sonucu edindiği düşünceler aktarılır. Marcus Aurelius eserinde bazen tek cümlelik ifadeler, bazen de uzun paragraflar kullanır; bir imparatorun ağzından yazmak yerine sıradan bir yurttaş gibi yazar. Kitap, Eski Yunancanın Koine diyalektiyle yazılmıştır.

Stoa felsefesi Roma’daki en etkili felsefe okullarındandır. Kitionlu Zenon Stoa okulunun kurucusu sayılır. “Atina’ya geldiğinde kinik Krates’in ve Stilpon’un öğrencisi olan Zenon, MÖ yaklaşık 30 yılında Atina’daki Stoa Poikile’de (Resimli Revak) kendi okulunu kurmuş ve okulunun da Stoa okulu olarak tanınmasına, sayısız öğrenciyle dolmasına yol açmıştır.” Tarihlendirme açısından üç ana döneme ayrılır. İlk dönemi Eski Stoa olarak bilinmektedir; başlıca temsilcileri arasında Zenon, Kleanthes ve Khrysippos yer alır. İkinci dönemi ise, Platon ve Aristoteles düşüncelerinin daha ağırlık kazandığı Orta Stoa’dır. Bu dönem katı ahlak kurallarının törpülendiği ve Stoa’nın Roma dünyasına aktarılmaya başlandığı dönem olarak da bilinir. En tanınmış temsilcileri Poseidonios ve Panaitios’tur. Son dönem ise Roma Stoası veya Geç Dönem Stoası olarak anılır. Roma Stoası’nın en ünlü temsilcileri Romalı Genç Seneca, Epiktetos ve İmparator Marcus Aurelius’tur. MS 2 yüzyıl civarında etkisi azalan felsefe, ileriki dönemlerde Hristiyan teolojisiyle birlikte tekrar hayat bulmuştur.

“Stoacılar Felsefeyi üçe ayırır: Mantık, Fizik ve Ahlak.”” Stoacılara göre felsefe yaşayan bir canlıdır. Mantık, bu canlının kemiklerini ve sinirlerini, Fizik etli bölgelerini, ahlaksa ruhunu oluşturur. Stoacılar bunlar arasındaki ilişkiyi şöyle ifade eder: “En üstün iyi (Summum bonum), erdemdir; erdem, doğayla uyumlu yaşamaktır (to homologoumenon têi physei zên), doğayla uyumlu yaşama, doğanın doğru bilgisini edinmekle mümkündür. Bu bilgiye de belirli bir yöntemle ya da bir ölçütle ulaşılır. İyinin bilimi ahlaktır. Doğanın bilimi fiziktir. Bilginin ölçütü ise mantıktır.”*** Fakat biri olmadan hiç biri tam olarak görevini yerine getiremez.

İmparatorluğu sırasında Marcus Aurelius Antoninus, halka ve kendisinden olmayana, yani ötekine yaklaşımında hoşgörüyü benimsedi. Herkesin eşit ve özgür olduğu inancı ve hepsinden çok doğayı bilip anlayarak yaşamaya çalışmasıyla, her şeyin değişiminin, gelişiminin ve var oluşunun ortasına insanı koymasıyla, gösterişten uzak sade bir hayat yaşamasıyla bir Stoacı olarak yaşadığı söylenebilir.

Ayrıca eserde Marcus Aurelius’un yönetim açısından kendini, hatta önceki caesarları ve yöneticileri de eleştirdiğini, tahayyül ettiği ideal devlet yapısını da görürüz. Kendisinden önceki filozofları da yer yer övüp yer yer eleştirmiş, fakat bunu boş bir kibirle değil, içselleştirdiği Stoacı bakışıyla yapmıştır.

“Tarih üzerine çalışmakla iyi bir yönetimin nasıl olması gerektiğini öğrenebiliriz: Bir süre için tahta kan bağıyla hak kazanmış, Titus hariç bütün imparatorlar kötüydü. İyilerin hepsi, Nerva’dan Marcus’a kadar olanlarsa evlatlıktılar ve başarılı oldular. İmparatorluk bir kez daha kan bağıyla varis seçtiğinde yıkılması kaçınılmazdı… Titus, Nerva, Hadrianus, Antoninus ve Marcus’un, praetor cohortes’ine veya sayısız lejyonun korumasına ihtiyacı yoktu. İyi yaşamlarıyla, halka karşı dürüstlükleriyle ve Senato’nun bağlılığıyla korundular.”*

Çeviri Yöntemi

Ta Eis Heauton’un çevirisinde kaynak metin olarak Marcus Aurelius, Ta Eis Heauton, The Communings with Himself of Marcus Aurelius, Emperor of Rome (translated and revised by C.R. Haines, Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1916) eseri temel alınmıştır.

Ayrıca antik yazarlardan yapılan alıntılarda da aksi belirtilmediği müddetçe Loeb Classical Library metinlerinden. faydalanılmıştır. Çeviride kullandığım Eski Yunanca Sözlük, LSJ olarak bilinen, Liddle-Scott-Jones Greek-English Lexicon’dur. Marcus Aurelius’un yaptığı alıntılarda, şayet varsa İş Bankası Kültür Yayınları Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi’ndeki çevirilerden yararlanılmıştır. İş Bankası Kültür Yayınları’ndan olmayan fakat dilimize çevrilmiş eserlerde de kitabın ismi Türkçe veya yayımlanmış adıyla anılmış, fakat çeviriler tarafımdan yapılmıştır. Çeviride geçen kişi, yer ve eser adları Latince veya Eski Yunanca asıllarından verilmiştir. Yer isimleri için The Princeton Encyclopedia of Classical Sites (Richard Stilwell, W. L. Macdonald) adlı eser kullanılmıştır. Kişi ve mitolojik karakterler için bahsi geçen kişilerin kendi eserlerinin haricinde A Dictionary of Greek and Roman Biography and Mythology (William Smith) ve A Dictionary of Greek and Roman Antiquities (Ed. William Smith) adlı eserlerden de faydalandım. İmparatorluk tarihleri ve süreleri için Oğuz Tekin’in Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş kitabındaki kronolojiyi esas aldım.

Latince ve Eski Yunanca eserlerin kaynak dillerinden dilimize kazandırılmasına büyük özen gösteren İş Bankası Kültür Yayınları’na, çeviri sürecinde ve sonrasında bana her türlü desteği sağlayan eşim İlayda Sanin’e ve beni bu kitabı çevirmeye yönlendiren C. Cengiz Çevik’e teşekkürü borç bilirim.

İstanbul, 2017

Emre Ceren

1.Kitap

[1] Büyükbabam Verus’tan1 lütufkâr mizacı ve öfkeden uzak olmayı öğrendim.

[2] Babamdan2 duyduklarımdan ve onunla ilgili hatıralarımdan, yiğitliği ve mütevazılığı öğrendim.

[3] Annemden Tanrı korkusunu ve cömertliği, yalnızca zarar vermekten kaçınmayı değil, böyle bir şeyi aklıma bile getirmemeye özen göstermeyi, basit bir yaşam sürmeyi ve zengin birine özgü alışkanlıklardan mümkün olduğunca uzak durmayı öğrendim.

[4] Büyük büyükbabamdan halk okullarına sık sık gidip gelmekten imtina etmeyi, faydası dokunacak öğretmenlerden evde eğitim almayı ve bu gibi şeylere harcama yaparken özenli olmayı öğrendim.

[5] Bana bakıp büyütenden, ne yeşilden ne maviden, ne Parmularius’tan ne de Scutarius’tan yana olmayı, çaba sarf etmekten kaçınmamayı, azla yetinmeyi, kendi işimi kendi başıma görmeyi, her işe burnumu sokmamayı ve iftiraya kulak asmamayı öğrendim.

[6] Diognetus’tan beyhude uğraşlardan sakınmayı, mucize simsarları ve büyücülerin, büyüler, şeytan çıkarma ve bu gibi şeyler hakkında söylediklerine inanmamayı; dövüştürmek için sülün beslememeyi ve bu tip konularda heyecanlanmamayı; açıksözlülüğü desteklemeyi, felsefeyle ilgilenmeyi ve elbette ilkin Bakkheius’un, sonra da Tandasis ile Marcianus’un dinleyicisi olmayı, çocukluğumda diyalogları bir kenara yazmayı, bir sedire, bir posta değer vermeyi ve Yunan yaşamının bunlar gibi mükemmel özelliklerine sahip olmayı öğrendim.

[7] Rusticus’tan kişiliğimin ihtiyaç duyduğu değişikliğe ve davranışlarımın terbiyesine olanak tanımayı; retorikten tat alma eğiliminde olmamayı, kendime ait küçük ahlak konuşmaları yaparak salt varsayımlarımı yazmamayı; sofulara ve hayırseverlere özgü şişkin bir karakter sergilememeyi, retorikten, şiirden ve ince sözlerden uzak durmayı, evde cüppeyle dolaşmamayı ve bu gibi şeyleri yapmamayı; Rusticus’un, Sinuessa’dan1o anneme yazdığı mektuplar gibi sade bir dille mektup yazmayı; gücendiğim ya da gücendirdiğim insanlara karşı, onlar yeniden barışmak istediklerinde sakinleşmeyi ve onları kolaylıkla affetmeye hazır olmayı; çok dikkatli ve titizlikle okumayı, kendi yüzeysel düşüncelerimle tatmin olmamayı ya da başkalarının sıradan görüşlerini hemen kabul etmemeyi; beni kendi kopyalarıyla tanıştıran Epiktetos’un11 Söylevler’iyle yüzleşmeyi öğrendim.

[8] Apollonius’tan12 ahlaken özgür olmayı, talihin zarını görmezden gelen kesinliği, bir an için bile akıl haricinde başka bir bakış açısına sahip olmamayı; şiddetli acılarda, çocuğumu kaybettiğimde, geçmek bilmeyen hastalıklarda daima aynı kalabilmeyi; coşkunluğu ve rahatlığı bağdaştırabilen bir adamın yaşayan örneğini açıkça görebilmeyi; bir şeyi açıklarken sabırlı olmayı; felsefi ilkeleri iletme becerisi yanında, deneyimini de kendisine bahşedilen armağanlar arasında gösterdiği anlaşılan birini tanımayı; arkadaşlardan apaçık lütufların nasıl kabul edileceğini, bu lütuflar yüzünden ödün vermemeyi ve onları reddederken katı olmamayı öğrendim.

[9] Sextus’tan13 şefkatli olmayı ve bir evin aile reisi tarafından yönetilme örneğini; doğaya uygun yaşama fikrini, yapmacıksız asaleti, arkadaşlara sezgiyle yaklaşmayı, sıradan ve boş düşünceleri olan insanlara sabretmeyi, herkesle daha uyumlu olmayı, böyle bir muhabbetin dalkavukluktan daha yüce olduğunu, bu kişilerin şahsıma çok büyük saygı duyarak benimle zaman geçireceğini; bir şeyi doğrudan aktarabilmeyi ve yöntemde mahir olmayı ve bu yüzden de kaçınılmaz olan ilkeleri yaşama göre düzenlenmeyi; öfkenin ya da başka bir duygunun herhangi bir şekilde açığa çıkmasına izin vermemeyi, buna karşın tutkudan azade özgürlüğü en büyük insani hassasiyetle bağdaştırmayı; abartmadan övmeyi ve böbürlenmeksizin sağlam bir eğitimden geçmeyi öğrendim.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur