“Hikâye hep aynı aslında doktor. Fakir oğlan, kızı sever. Kavuşamaz. Çaresiz terk eder, ayrılır oradan. Kız başkasıyla evlenir. Oğlan döndüğünde zengin ve güçlüdür. İntikamı korkunç olur. Dünyada tüm filmler hâlâ aynı konuyla çekiliyor. Benim ‘Acı Hayat’ da böyle değil midir Allah aşkına?”
METİN ERKSAN
Susuz Yaz ve Sevmek Zamanı gibi iki kült filmin yaratıcısı olan, sinema tarihimizin en üretken ve özgün yönetmenlerinden Metin Erksan hakkında bir küçük kitap…
Ercan Kesal, usta yönetmenin hayatının son demlerine eşlik edişini, onunla arkadaşlıklarını, yaptıkları sohbetleri anlatıyor. Sadece sinema değil, insan halleri, memleket, İstanbul, her şey hakkındaki sohbetleri… Meslektaşlarına ve “sektöre” kızgın, zaten “huysuzluğuyla” maruf ama aklıyla, enerjisiyle hemfikir olmayanlara bile ilham ve can veren bir adam. Kesal, Erksan’ı adeta bir roman kahramanı gibi tasvir ediyor.
Kitabın sonunda Erksan’la yapılmış son mülakat yer alıyor – Sevmek Zamanı üzerine.
Ercan Kesal, “Abim, dostum, yad ellerde babam, arkadaşım, şahidim, hastam, hocam ve ustamdı” diyor Erksan hakkında. Bu kitap, aynı zamanda bir yarenlik, bir dostluk, bir muhabbet hikâyesi.
İÇİNDEKİLER
Metin Abi…………………………………………………………………………………………………………………9
İlk Temas……………………………………………………………………………………………………………….13
Vatan Hainliği Meselesi…………………………………………………………………………….15
Sevmek Zamanı ve Aşk Üzerine…………………………………………………………19
Gül Gibi Mesleğin Var!………………………………………………………………………………….25
Dürbün…………………………………………………………………………………………………………………….29
Said Duhanî’nin Evi………………………………………………………………………………………33
Lüks Nermin……………………………………………………………………………………………………….35
Serkildoryan Hayali………………………………………………………………………………………37
Sahaflar…………………………………………………………………………………………………………………..39
Cemil Filmer…………………………………………………………………………………………………………..41
Susuz Yaz ve Bizim Oğlanın İsmi Ne Olacak? ……………………………47
Halide Edip Büstü………………………………………………………………………………………….51
Hastaneye İsim Meselesi………………………………………………………………………….53
İyiliği Kötülükten Ayırt Etme Ağacı………………………………………………57
Cumhuriyet Yazıları………………………………………………………………………………………61
Motor Demesini Biliyor musun?…………………………………………………………….63
Senaryonun Kehaneti………………………………………………………………………………….65
İstanbul’un Logosu……………………………………………………………………………………….67
Sahiden Senaryo mu Yazdın Sen? ……………………………………………………….69
Nikâh Şahidim…………………………………………………………………………………………………..71
Beyti mi, Ocakbaşı mı?…………………………………………………………………………………73
Bir Tepsi Köfte………………………………………………………………………………………………….75
Türk Ortodoks Kilisesi………………………………………………………………………………..77
Tanıyamadım………………………………………………………………………………………………………81
Tabutumu Parçaladın Sen!………………………………………………………………………..83
Leyla’nın Kardeşi……………………………………………………………………………………………85
Yapılamayan Söyleşi…………………………………………………………………………………….87
Preveze’nin Sponsoru…………………………………………………………………………………….89
Bozcaada Kralı……………………………………………………………………………………………………..93
Seferberlik Durumu………………………………………………………………………………………95
Çanakkaleli Melahat’ın Heykeli!………………………………………………………….97
İmparator İbn-i Sina…………………………………………………………………………………. 101
Ercan Arıklı… Espri mi Yoksa?………………………………………………………….. 105
Son Mülakat…………………………………………………………………………………………………….. 107
Albüm…………………………………………………………………………………………………………………….. 131
Metin Abi…
“Herkes kendi ışığıyla ışıldar. Hiçbir alev öbürüne benzemez. Büyük alevler vardır; küçük alevler, her renkten alev. Kimi insanların alevi öyle durağandır ki rüzgârda bile dalgalanmaz, kimi insanlarınsa havayı kıvılcıma boğan çılgın alevleri vardır. Kimi saçma alevler ne tutuşur ne de ışık serperler; kimileri de öyle bir canlılıkla yalazlanırlar ki onlara bakınca gözlerimiz kamaşır, yaklaşırsak üstümüze ateş vurmuş gibi parlarız.” (Galeano)
Metin Erksan’a ilk yaklaştığımda üstüme ateş vurmuş gibi parlamıştım! Abim, dostum, yad ellerde babam, arkadaşım, şahidim, hastam, hocam ve ustamdı. Çok özgün bir yönetmendi. Türkiye Sinemasının yüz akı ve köşe taşı filmler yaptı. Keloğlanlı, Emel Sayınlı filmler de. Kadın Hamlet de. Korku filmi Şeytan da! 1964 yılında Susuz Yaz filmiyle Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü aldı. Sinemamızın gelmiş geçmiş en büyük uluslararası ödüllerindendi ve dünya bu filmle birlikte Türkiye sinemasından haberdar oldu. Yeşilçam’ın canına okuyan star sistemini yıkan odur, Hülya Koçyiğit’i, Türkan Şoray’ı, Hayati Hamzaoğlu’nu, Erol Taş’ı ve başka birçok ismi sinemaya kazandıran da. Oyuncularıyla ilişkisi Hitchook gibiydi. Hitchkook’un “Oyuncuların hepsi de sığırdır,” ifadesine benzeyen bir cümlesini duymadım ama onlardan muhabbetle söz ettiğini de hatırlamıyorum.
Ölünceye kadar kirada oturdu. İlyas Çelebi Sokak’taki evinde sohbet ederken, gitti içeriden eski bir banka hesap cüzdanı getirdi. Öfkeyle açtığı defterin sayfalarındaki bol sıfırlı rakamları göstererek sordu: “O zamanlar bu parayla neler yapabilirdim, tahmin et!” dedi. Nerden bilebilirdim? “Şu sokağın başından sonuna kadar tüm evleri alabiliyordum!” dedi kırık bir sesle. Döneminin çok kazanan ve etkili bir yönetmeni olmasına rağmen, inanç ve düşüncelerinden hiç taviz vermedi. Türkiye Sinema Sanatçıları Derneği’nin, Türkiye Sinema İşçileri Sendikası’nın ve Film Rejisörleri Derneği’nin kuruluşlarında yer aldı, öncülük yaptı.
Ö. L. Akad şöyle anlatıyor bir tanesini:
“1959 yılının Ocak ayının bir günüydü. Metin Erksan aradı telefonla. İşimi bıraktım çıktık, buluştuk. Tünel’den Galatasaray’a doğru yürürken sinemadaki düzensizliklerden bahsediyorduk. Metin, yapımcıların az önce kendisini aradıklarını ve bir birlik kurma önerisinde bulunduklarını söyledi. ‘Çalışanlardan bir tek beni çağırdıkları için kızdım, ayrıldım onlardan, hemen seni aradım,’ dedi.”
O gün Türkiye Sinema Sanatçıları Derneği’nin kurulduğu gündür. Bazı konuşmalarından yola çıkılarak son yıllarında özellikle Türkçü, milliyetçi çizgide yer almakla eleştirildi. Lanetlendiği filmi “Sevmek Zamanı” Fransız sinema tarihçisi Sadoul tarafından “Sinemada sert sınıf çatışmasının en net göründüğü metin” olarak nitelendirilmiştir. İlk filmi Karanlık Dünya’nın çekimlerinde tamamı TKP’li olan bir oyuncu kadrosuyla çalışan da odur, filme çekmek istediği Beyaz Cehennem romanı için sağcı Peyami Safa’yla konuşurken “Beni solcu bilirler. Bi mahzuru var mı sizin için?” diyerek izin alan da. Tüm sinema hayatı sansürle boğuşmakla geçti. Yaşadığı yılların yönetim erki tarafından en fazla sansürlenen ve önü kesilen sinemacılarındandır. 1950’li yıllarda TSP ve Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun sosyalist fikirlerine yakın olmuştur. 1965 yılında TİP listesinden Çanakkale Bağımsız Milletvekili adayı olan da odur, “Asıl devrimciler Türkiye meselelerine Türkiyeli gibi bakanlardır. İnananlar, bilenlerdir. Türk gibi düşünerek, Türk gibi bilerek, Türk gibi inanarak ömürlerini tüketenlerdir,” diyen de. “Yalnız kendim için film çekerim,” diyen de odur, başladığı filmi bitirebilmek için evini ve evinin tüm eşyalarını satan da! Metin Abi, başka hiç kimseye benzemeyen biriydi. Kendi ışığıyla parladı hep. Öyle bir canlılıkla yalazlanıyordu ki ona her baktığımda gözlerim kamaşıyor, ucu bucağı olmayan öfkesinin harıyla körüklenen ateşi, havayı kıvılcımlara boğuyordu.
Küllenene kadar yanında oldum.
Erksan’ın yokluğuyla biraz daha soğumuştur şu lanet yeryüzü, eminim!
Eylül 2018
İlk Temas…
“Adresini, telefonunu kimse bilmezmiş. Kimseyle de konuşmaz, görüşmez, ters adamın biriymiş,” dedi Fatih tuhaf bir gülümsemeyle. Odada bulunanlar… Erdoğan, Hakan, Peykan, Güno… Birbirimize bakıştık öylece. “Ben bulur getiririm merak etmeyin!” dedim. Metin Erksan’ı bulacak, konuşacak, yeni kurduğumuz psikiyatri merkezinde Sevmek Zamanı filmini seyrettikten sonra söyleşi de yapmak için Teşvikiye’deki mekânımıza getirecektim. Şöyle bir baktılar. Eh, yani. Bu kadar özgüven! Orada bulunanlar arasında bunu söyleyebilecek en son adamdım belki de. Yıl 1992 idi. İstanbul’a birkaç sene önce gelmiştim. Arkamda bitmeyen bir mecburi hizmet serencamı, kırık dökük anılar, yitirilmiş taşra hekimi masumiyeti, erken kaybedilmiş kara gözlü bir yeğen, kalp çarpıntıları, ölüm endişesi, çaresizlik ve parasızlık. Taşıdığım onca ağırlığın İstanbul’un kendi ağırlığının yanında esamesinin bile okunamayacağını hızla öğrenmiştim ama. Çok görmüştü İstanbul benimki gibilerini. Erksan’a ulaşmak için basit bir yola başvurdum. Kitaplarını yayımlayan yayınevinin Beyoğlu’ndaki mekânına gittim. Hil Yayınları Hüseyin Sönmez ve oradan da Pandora Kitabevi. Hil’in H’sinin Hüseyin olduğunu duymuştum bir yerlerden. Vardım durdum Hüseyin’in karşısına. Bir psikiyartri merkezimiz olduğunu, hafta sonları ücretsiz seminer ve konferanslar tertiplediğimizi, konuklardan biri olarak da Metin Erksan’ı düşündüğümüzü, ona ulaşmanın bir yolunu aradığımızı söyledim. Hüseyin, elindeki cihaza kitap barkodlarını okuturken ara sıra yüzüme bakıp nasıl birisi olduğumu da tartıyordu anladığım kadarıyla. Tatmin olmuş olacak ki, biraz ilerde duran genç bir kadına seslendi, “Buraya bakar mısın biraz!” İyi… Hocaya yaklaşıyorduk yavaş yavaş.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı Çağdaş Türkiye Edebiyatı
- Kitap AdıKendi Işığında Yanan Adam - Tanıdığım Metin Erksan
- Sayfa Sayısı139
- YazarErcan Kesal
- ISBN9789750525285
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2018
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Domaniç Dağlarının Yolcusu ~ Şukufe Nihal
Domaniç Dağlarının Yolcusu
Şukufe Nihal
Şukufe Nihal çeşitli gazetelerde, çıktığı yurt gezilerine dair izlenimlerini yayımlardı. Bu yazlarda, ülkenin ilerlemesi bakımından aydınlara çok görev düştüğünden, aydınların memleketle barışarak gezmeleri gerektiğinden...
- Tuhaf Günler Peşimizde ~ Halil Turhanlı
Tuhaf Günler Peşimizde
Halil Turhanlı
“Müjdeyi çocuklar verdiler. Yarın burada olacakmış. Dr. John nihayet kasabaya geliyor. Sapkın zevkli, çılgın bir oyuncakçının elinden çıkmış irili ufaklı vudu bebekleri, ürkütücü maskeler,...
- Bozkırın Uzak Bahçeleri ~ Ethem Baran
Bozkırın Uzak Bahçeleri
Ethem Baran
Son sigaranın kendi kendini içişine bakıyor. Ferdi Tayfur’un son sigarayla ilgili şarkısının sözlerini düşünüyor, hatırlayamıyor. Asuman hiç sevmezmiş Ferdi Tayfur’u. Ferdi’nin ne zorluklarla buralara...