Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kendi Gerçeğine Uyan!
Kendi Gerçeğine Uyan!

Kendi Gerçeğine Uyan!

Serdar Yeşilyurt

Bu bir “gizem” ve “kuantum bilinç” romanıdır. Sahi, ben mi hayatı yaşıyorum, yoksa hayat mı bende var oluyor? Ben mi zamanı tüketiyorum, yoksa zaman…

Bu bir “gizem” ve “kuantum bilinç” romanıdır.

Sahi, ben mi hayatı yaşıyorum, yoksa hayat mı bende var oluyor?
Ben mi zamanı tüketiyorum, yoksa zaman mı beni kullanıyor?
Ben miydim gerçeği var eden, yoksa gerçek, var olduğu an yalana mı dönüyor?
Var mı aranızda bir anlayan?
Var mı sahiden de, şu hayatı kavrayan?

Neydi mesela yaşamak?
Var olmak ve yaşam sahnesinde boy göstermek, niyeydi?
Nefes alıp vermek, yaşamak mı?
Yoksa güneşli bir havada, bir gölgen olduğunu görmek, kanıt mıydı var olduğuna?
Bir unvan, bir etiket, bir kimlik edinmek…
Güç sahibi olmak, paraya hükmetmek, herkese kendini kanıtlamak!
Bu kadar mı yani, bu muydu gerçekten de yaşamak?
Varlık bundan ibaret mi yani?
Birilerine bir gösteri sunmak mı sadece “bakın, ben başardım işte böyle!” dercesine…
“Ben yaptım, ben kazandım, ben ettim, ben, ben ben…” diye diye…
Bu muydu varlığımızı anlamlandıran?
Hep kendini göstermek mi?

Yoksa bunlar birer illüzyon mu?
Bunların hepsi sahte bir dünyada varlığını kanıtlayan, sahte bir benliğin rolleri mi?
Arka planda başka bir hakikat olmasın sakın!
Başka bir boyut, başka bir alem ve başka bir benlik…
Asıl keşfedilmesi ve ulaşılması gereken yüksek bir bilinç…
Tüm bu etiketlerden çok daha öte, tüm bu gösteriş çabasından çok daha kutsal olan…
Asıl olan, öz olan, tek gerçek olan ve bulunmayı ve bilinmeyi bekleyen başka bir alem…
Orada, taa yükseklerde ve aslında içimizde, derinliklerimizde…
Girip bakmak istemediğimiz ya da akıl edemediğimiz veya cesaret edemediğimiz “kendimizde”…
Öyle ya, hayat, içimizin dışa yansıması değil miydi?
Dışında olan her şeyin kaynağı, aslında kendi içinde gizlenmemiş miydi?
Ve asıl keşfedilecek olan, insanın kendisi değil miydi?
Peki neden hep yanlış yerde arar insan?
Tüm yaşamı boyunca bulamaması, bundan değil miydi?

Giriş

Hayattaki her şey sana göre, senden ötürü, senin için ve amadedir senin varlığına..

Çünkü sen varsan, var bu dünya!

İçine yönel!

Aradığını, dışında bulamadığın zamanlarda..

Kalabalıklar, kendi dünyalarında tokuştururken kahkahalarla maskelenmiş acılarını,

Kimliksiz ve başıboş dolaşırken kelimelerin cümlesi dillerde, Gözlerindeki fer’in sönüklüğünü saklarcasına sahte gülümsemelerin ardına,

Yüzüne zoraki tebessümü konduranların “suni” varlıklarında bulamıyorsan “muhabbetin hası”nı,

Ve ruhunu doyurmuyorsa önüne sunulanlar..!

Tut elinden usulca yalnızlığının..

Ve içindeki kendinin, ışıl ışıl gülümseyen gözlerine bak, en sevecen halinle…

Yaklaş biraz daha ona.

Ellerinle okşa yanağını, senden şefkat bekleyen küçük bir çocu-

ğu sever gibi…

Eğil ve usuulca öp alnından..

Başını hafifçe değdirerek başına ve okşayarak saçlarını,

Gülümse ona..

Sımsıkı sarıl sonra, “içindeki kendine”..

Teksindir zaten, “kendileri bile olamayan” bu sözde kalabalıklarda..

Her ne ararsan, değil onda, şunda ya da bunda;

Dön bak içine ve kendinde ara!

Çünkü içindeki “yaratıcının” sirn var, sen olarak görünen surette! Ve unutma!

Susuzların suyu araması gibi..

Su da, bu alemde susuzlan arar! -Mevlana-

Kaç Mecnun doğdu..

Ve kaç Mecnun öldürdüm içimde şimdiye dek! Kaç Leylayı “Leyla” sandım da yandım!

Aşkların peşinden koştum her sanışımda!

Oysa “ask” zaten “ben”mişim; İçimdeymiş aşk, anladım!.

*

Kendi Gerçeğine UYAN!

Bölüm 1 Düşüşteki Yükseliş!

Siz her düşeni “düştü” mü sanarsınız?

Dışında sendeleyip düşerken insan, içinde toparlanıp yükselmektedir de, siz onu anlayamazsınız!

Parmaklarımın arasına sıkıştırdığım sigaramı sık sık ağzıma götürüp derüiin derin çekerken dumanını içime, orada olup da aslında orada olmadan, hep bir geçmişte ya da hep bir gelecekte gezinir gibi oradan oraya savrulurcasına, meydanı süsleyen kaldırım taşlarının üzerinde yürüyorum..

Mevsim sonbahar..

Hava güneşli gibi görünse de, hafif sert bir soğuğun esiri altındaydı yeryüzü.. Güneşin önünde küme küme akıp giden gri beyaz bulutlar kendi hallerindeydi, her şeyden umursuz parkta oynayan çocuklar gibi. Onlar, akıp gitmenin derdindeydi sadece. Tipki, nasıl da akıp geçtiğini bilemediğimiz şu ömür gibi… Akıp gidiyordu öylesine.. Ve etrafta, sahneyi yavaş yavaş kışa bırakan sonbaharın kuru soğuk poyrazının esintisiyle dans edercesine oradaaaan oraya savrulan sararmış kuru yaprakları eşliğinde kendimi arıyorum.. Gece karanlığında el fenerlerinin işığında, havlayan köpeklerle kaybolan birini ararlar ya dağda bayırda, ben de öylece arıyorum kendi iç düzlüklerimde, kendi kuytu köşelerimde ve sisle ve pusla kaplanmış çalılıkların arasında, kaybettiğim kendimi…

Rüzgârda savrulan yapraklardan herhangi biri gibiydim. Amaçsız, sebepsiz ve varlığı belli bile olmayan, kendini rüzgâra teslim etmiş, nereye savurursa rüzgâr, oraya savrulan kuru yapraklar misali. Kalabalığın içinde, sağımdan solumdan koşuştururken bana çarpan insanların farkında bile olmadan.. Ya da umursamadan. Umurumda mıydı ki dünya, ben kendimde değilken? Düşünüyorum da, hayat mı beni yok sayıyordu, yoksa ben mi hayatı farkedememiştim? Kendisi hayatın içinde, ama içinde “hayat”tan eser olmayan ruhsuz bir beden!

Böyleydim işte…

Bedenen her ne kadar iyi ve sağlam gözüksem de, ruhumun nabzı düşmüş, dengemi kaybetmişçesine sendelediğim görülmeksizin, ruhumu yere düşürmemek için son bir gayretle kendimi zaptetmeye ve ayakta tutmaya çalışıyordum. Aldığı kılıç darbelerinin acısıyla ve kan kaybının verdiği halsizliğe rağmen, kan ter içinde kalmış bir halde, ölüme direnmeye çalışan ve terleye terleye, dişlerini sika sıka ayağa kalkmaya uğraşan yaralı ve yorgun bir savaşçı gibi..

Biraz dumura uğramış beynim… Tüm görüntüler donuklaşmış, tüm renkleri canlılığını yitirmiş, silik, mat ve bulanıktı iç dünyamın tablosu. Sesler şimdi bir garip dokunuyor kulağıma! Dram çalıyordu artık, yaşamın senfoni orkestrası.. Notalar hüzünle kolkola… Dedim ya, buradayım ama aslında burada değilim! Dalgınım..

Nasıl da bağrışarak koşuşuyor çocuklar ve bir telaşla nasıl da arkalarınca koşuyor anne babaları? Nasıl da önlerine atılan yemden nasiplenmek için birbirleriyle yarışırcasına ama hiç kavga etmeden serpilen yemlerden nasiplenme telaşında güvercinler.? Belli ki boğaz derdindeler.. Ve etraftaki sevgililer. Dışarıdaki kuru soğuğa aldırış etmeden ve sanki etraflarında kendilerinden başka kimse yokmuş gibi el ele tutuşarak sarmaş dolaş nasıl da sevişiyorlar? Peki ya, benim gibi, havuzun başındaki banklara oturmuş ve kendi iç dünyalarına dalıp gitmiş şu birkaç kişiye ne demeli? Onlarda da hayat belirtisi yok gibi.. Ne tuhaf değil mi? Hala nefes alıp veriyorken insan, o nefes hayat veremiyor ona. İçi boş bir ev gibi.. Kapı pencereleriyle ve duvarlarıyla o ev orada var evet ama içinde oturan yok! Yıllardır kimse yaşamıyor içinde.. Hal böyleyken, o ev, ev midir gerçekten de? Yoksa boş ve anlamsız duvarlar yükseltisi mi? Sahi, içinde yaşayan olmayınca, o evin kalır mı bir anlamı ve bir hükmü?

İşte şurada oturup, benim gibi dalıp gitmiş ve elindeki sigaranın külü kendiliğinden dökülürken yere, o sigaranın yandığını bile unutmuş birkaç kişinin dışında hayat capcanlı ve heyecanlı. Ama ne var ki bendeki anlamı çok farklı, hayat denen bilmecenin şimdi.. Sanki bende hükmü kalmamış gibi.. İktidarı elinden alınarak tahtından uzaklaştırılmış ve sürgüne gönderilmiş, devrik bir kral gibiydim! Artık, krallığı olmayan bir kral.. Hih… Ne komik ama değil mi?

Hayat var evet, ama sanki bende tükenmiş, bitmiş, yok artık.. Dışta var, bende yok! Ve kafamın içinde o kadar çok düşünce var ki..

Kapağı renkli ve parlak olsa da, okunmayacak kadar silik ve belirsiz, yaşam kitabımdaki bazı sayfalar..

Belki de, geçmişe dair hatırlamak istemediğim satırlar onlar! Hiç yaşanmamış saydığım, hayatıma yakıştırmadığım paragraflar..

Ve bazı sayfalarım var ki, hem altı çizili ve hem de sağında solunda renkli kalemlerle not edilmiş karalamalar..

Çocuksu resimlere benzer; Biraz masalsı, biraz hayali…

Sanırım, hayatımın “hatırlanası” en güzel ve en renkli bölümleri sadece bunlar..

Tekrar tekrar okumayı istediğim, okurken yaşadığımı hissettiğim tek satırlar; İşte bu altı çizili olanlar!

Hih! Diğerleriyse “silmelik” anlar…

Nice insanlar var ki, kahkahalarıyla beslediği yüzlerinden adeta mutluluk aksa da, kalpleri buruktur aslında, bilemezsin!

Yaraları içten içe, usuul usul ve damla damla kanar..

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Kişisel Gelişim
  • Kitap AdıKendi Gerçeğine Uyan!
  • Sayfa Sayısı499
  • YazarSerdar Yeşilyurt
  • ISBN9786257097093
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviLikya Kitap / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur