“Bugün âdemoğlu ruhundan kurtulmanın çaresini bulmuştur… Bugün âdemoğlu hayatı sade ve sade bir yığın ete bağlamanın yolunu bulmuştur. Kulakları olan beni dinlesin… Maskeler elem çekmez, gözyaşı dökmez, sevmez, nefret etmez! Maskeler ruhlara musallat olan gönül azabını bilmez. Maskeler mezardan sonraki meçhul âlemin hülyasıyla, fena rüyasıyla melül değildir. Maskeler fani, ruhlar ebedîdir. Maskelerin bir mabudu vardır. Kudret ve para! Bu mabut onları beşikten mezara kadar ellerinden tutup götürür ve akıbetleri ebedî bir hiçtir.”Ruhun ve bedenin şekillenmesinde savaşların yıkıcı etkisini bizzat yaşamış olan Halide Edib, insanların hem maddi hem manevi iki yönlü oluşlarını savaş ortamında yakından tecrübe etmiştir. Olgunluk yıllarında tercih ettiği gönüllü sürgün döneminde, Amerika ve Hindistan seyahatleriyle doğu ile batıyı da yerinde görmüş ve karşılaştırma yapmıştır. Etkilendiği yazar ve şahsiyetleri bir araya getirerek insanın maskeler arkasında gizlenmiş gerçek yüzünü ortaya çıkarmak ister. Çünkü iyi demek kötü demektir, kötü demekse iyi.Didem Ardalı Büyükarman
Yayıncının Notu
Bu kitabı hazırlarken yazarın diline, üslubuna, kelime tercihlerine müdahale etmedik; sadece imlasını günümüz kurallarına uyarladık. Artık pek kullanılmayan Arapça, Farsça kelimeler için kitabın sonunda bir sözlük hazırladık. Yabancı kelimeleri de özgün şekilleriyle yazmaya çalıştık. Gündelik hayata ve döneme dair gerekli bilgiler için sayfa sonlarına dipnot düştük. Yazarın 1914’te kaleme aldığı Kenan Çobanları, ilk olarak 1918’de basılmıştı. Elinizdeki kitabı, bu baskıdan günümüz harflerine aktardık. Maske ve Ruh’u hazırlarken de 1945’teki ilk baskıyı esas aldık. Perde, sahne numaralarındaki maddi hataları düzelttik. Her iki kitabın hazırlanmasında da gerek gördükçe diğer baskılara başvurduk.
Kenan Çobanları
Opera
Üç perde
Bestekârı: Vedi Sabra
Eşhas
Yusuf – Çoban
Yusuf – Mısır meliki
Asenat – Mısır melikinin zevcesi
– Yusuf’un biraderleri
Yahuda
Naftali
Ruben
Şimon
Gad
Dan
Yekşan – Mabeyinci
Rakkaseler, hizmetkâr, iki yelpazeci
BİRİNCİ PERDE
Gökte kızıl bir güneş. Yerde kızgın sıcaklığın bir nabız gibi atarak çatlattığı bir mera, Burası Dotan Merası1 . Şurada burada birkaç hurma ağacı var. Yakup’un çoban evlatları, altında dinleniyorlar. Sürüleri Şeria2 kenarında geviş getiriyor. Çıngıraklar susmuş. Mera, hilkatin ilk günleri kadar sessiz. Etrafta yuvarlak, nihayetsiz bir altın çöl. Ve onu örten kızıl güneşli, parlak, mavi bir kubbe. Bu muhteşem sıcaklık insanı, hayvanı ve çölün bütün zerratını yakıyor, kavuruyor. Belki de dinleseler kumların kavrulduğunu, suların kaynayıp kuruduğunu çobanlar duyabilirler fakat onlar ancak iki ses duyuyorlar. Biri ta uzaklardan gelen kaval. Biri de bu sema. Bu hararetle, bu ateşle kavrulan ihtirasın kaynayışı. Biraz sonra bu ihtiras, beşeriyetin ilk facialarından birinin ilk perdesini oynayacaktır.
GAD
Zannetme ki Yusuf sade sizin kabahatlerinizi söylüyor. Aynı zamanda bizim de cariyeden olduğumuzu unutmuyor.3 Lea’nın çocuklarına yapamadığını bize yapıyor.
NAFTALİ
Hayır! Hayır! O Rahel’in cariyesi Bilha’dan olduğumuz için kardeşler ve bütün kabile önünde bizi tezlil ediyor, yüzümüzü yere getiriyor. Her akşam sürülerle döndüğümüz vakit o tıpkı Rahel’in gözlerine benzeyen siyah gözleriyle babamızı herkesten evvel görüyor, yanına sokuluyor, Gilat Dağı’nın1 keçileri kadar siyah saçlarını2 babamın beyaz saçına karıştırıyor. Çölün ılık rüzgârları gibi nefesi babamın kulaklarından ta canına giriyor. Orada Rahel’nin eski kudreti, eski ateşiyle babamı aleyhimize tahrik ediyor. Merada sessiz, dalgın, bizi görmez gibi koyunların arasında dolaşan bu çocuk, görmüyor musunuz, nasıl akşamları ateşli, kudretli, azametli oluyor.
YAHUDA
Sizin gözleriniz akşam güneşleri gibi kızıl. Yüzünüz gazaplı, ağzınız köpürüyor, ne var?
HEPSİ
Biz ebediyen fakir, biz İsrail’in asil evlatları olduğumuz halde bizden sonra gelen bir küçük evladın kölesi. Rahel’ in zürriyeti önünde böcekler gibi yerlerde sürünüyoruz.
YAHUDA
Yusuf, Yusuf, o nedir ki, bir çocuk! Sonra onu İsrail seviyorsa ne olur!
DAN
Öyle ya, ne olur!
YAHUDA
Ne iyi hatırlarım. Bir gün akşam vakti, çok sene oluyor. Rahel’in çadırında bir kadının boğuk hıçkırıklarla ağladığını duydum. Sürümde ölen bir oğlağı babama haber vermek için gidiyordum. Hemen sürünerek çadırın arkasından bir yer bulup içeriyi gözetledim. Babam karanlıklaşan çadırın direğine dayanmış, Rahel yüzüstü, başı babamın ayakları üstünde ağlıyordu.
Alacakaranlıkta bütün gömleği üzerine yayılan saçları dalgalarıyla aysız, yıldızsız gecelerde Şeria’ya benziyordu. O zaman canımda biraz rahat hissettim. Annemin talihi için onun topraklarda süründüğünü görmek ne iyi bir şeydi. Birdenbire babamın ayaklarındaki siyahlıktan acı acı, “Bana bir evlat ver, yoksa öleceğim!” diye bir feryat yükseldi. O vakit sürülerde oğlakları haykıran koyunların seslerini işitir gibi canım karıştı. Babamın gözleri kırmızı, boynundaki damarlar şişmişti. “Kadın, ben Rab Yehova mıyım ki sana evlat verebileyim!” diye gürlediğini işittim. Ertesi gün ilk ışıkta biz sürülerle giderken babam Gilat Dağı’nın ta tepesinde elleri turuncu göklerde, yüksek sesle Rahel’i meyvedar etmesi için Rabb’e yalvarıyordu. Sonra Rab onun duasını kabul etti, Yusuf doğdu.
ŞİMON
Şimdi neredeyse, ne yaptığımızı görmek, kabahatlerimizi anlayıp babama söylemek için gelir.
NAFTALİ
Öyleyse yavaş konuşunuz. Hele Yahuda’nın sesi bütün çölü tutuyor.
YAHUDA
Nasıl yavaş konuşunuz! Çıkar Gilat Dağı’nın tepesinden Yusuf’a haykırırım. Daha dünkü çocuk! Sürünün koçları oğlaklardan mı kaçacak! Aslanlar tilki yavruları önünde titreyecekler mi!
ŞİMON
Naftali, biz Lea’nın oğulları sizler gibi cariye çocukları değiliz. Biz ilk kadının, Yehova’nın gözünde izzet ve lütuf bulan kadının evlatlarıyız. Biz gazaplanınca hükümdar oğullarını katletmedik mi! Biz hiddet edince sığırları parçalamadık mı! İsrail bile bizim kılıcımızı zulüm aleti diye tavsif etmedi mi! Biz yumuşak, siyah gözlü Yusuf’u istersek aynı kılıçla parçalarız.
DAN
Nasıl, Ruben hiç razı olur mu!
NAFTALİ
Evet, Ruben, Ruben daima Yusuf’a şefkat besler, Ruben, o bir kadın gibi yumuşak. O sade kaynaklarından su çeken kızların testilerine bağlı, o geceleri ayı, sabahları güneşi bekler. O, o çölün yıldızları, göğü, suları ve kaynakları bir de kadınlarına bağlanmış. Onu dinler miyiz!
DAN
Evet, bakın o hiç lakırdı söylüyor mu! Daha geçen gün rüyasında tarlada başakları bağlarken onun demeti dikilip durduğunu, bizim demetler onu kuşatıp arz-ı ubudiyet ettiğini görmemiş mi!
GAD
Babamın niyetini Yehova ona rüyasında göstermiş. Acele edip ortadan kaldırmazsanız…
YAHUDA
İbrahim Babamız namına yemin ederim ki onu hükümdar görmektense ellerimle öldürürüm.
GAD
Öldürelim!
NAFTALİ
Kuyuya atalım.
HEPSİ
Öldürelim!
ŞİMON
Kardeşler, Yusuf geliyor.
YUSUF
İki saattir sizi arıyorum. Sahralarda dolaştım dolaştım, nihayet bir adama rast geldim. Ne arıyorsun diye sordu. “Lütfen, biraderlerim sürülerini nerede otlatıyor?” diye sordum. “Buradan gittiler, Dotan’a gidelim dediklerini işittim,” dedi. Size bugün ne oldu, hepinizin kaşları çatık. Alnınız bulutlu, gözlerinizden gazap, hiddet akıyor.
YAHUDA
Sana ne oluyor! İstersek gazaplı, istersek hiddetli.
YUSUF
Pekâlâ! Zaten sizlerin yanınızda yabancı yalnız ben. Sade babama bakarım. Babamın muhabbeti beni ısıtır, gözleri kalbimi aydınlatır.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Oyun-Tiyatro
- Kitap AdıKenan Çobanları - Maske ve Ruh
- Sayfa Sayısı208
- YazarHalide Edib Adıvar
- ISBN9789750738043
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Julius Caesar ~ William Shakespeare
Julius Caesar
William Shakespeare
5 perde – KİŞİLER Julıus Caesar Octavıus Caesar Marcus Antonıus Caesar’dan sonra başa geçen üçler M. Aemılıus Lepıdus Cıcero Publıus Senatörler Popılıus Lena Marcus...
- Adiller Bütün Oyunları 5 ~ Albert Camus
Adiller Bütün Oyunları 5
Albert Camus
Camus 1949 yılında kaleme aldığı ve tarihî bir hadise üzerine inşa ettiği Adiller’de, yirminci yüzyıl başında, Moskova’da, devrimci bir örgütün Grandük Sergey’e suikast girişimini konu alır.
- Uzun Günden Geceye ~ Eugene O'Neill
Uzun Günden Geceye
Eugene O'Neill
Amerikan ve dünya edebiyatının en önemli oyun yazarlarından birisi olan, 1936’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan, dört kez de Pulitzer Ödülü’ne layık görülen Eugene O’Neill’ın...