Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kemik Büyüsü
Kemik Büyüsü

Kemik Büyüsü

Laden İldeniz, Yasmine Galenorn

Seattle’da heyecan dinmek bilmiyor… Yakınlarda bir ekinoks olacak, bu nedenle hayat bizler için gittikçe zorlaşacak gibi görünüyor… Geçmiş, arkadaşlarımız İris re Chase’in peşini bırakmamakta…

Seattle’da heyecan dinmek bilmiyor…

Yakınlarda bir ekinoks olacak, bu nedenle hayat bizler için gittikçe zorlaşacak gibi görünüyor… Geçmiş, arkadaşlarımız İris re Chase’in peşini bırakmamakta kararlı. Rüyalarımın ejderhası Dumanlı ise ailesi ile benim aramda bir tercih yapmak zorunda.

Bütün bu sorunlara bir de şehre sızmış rütbeli bir iblisi eklediğinizde nasıl bir karmaşayla karşı karşıya olduğumuzu tahmin edebilirsiniz.

Camille ve arkadaşlarını tehlikeli yolculuklar, esrarengiz ziyaretçiler ve tüyler ürpertici bir savaş bekliyor. Camille yaşadığı değişikliklere tümüyle ayak uydurmaya çalışırken, o ve arkadaşları oldukça zorlu günler geçirecek gibi görünüyor.

***

1. Bölüm

“Koş! Çık git buradan!” Morio beni demir kapıya doğru itti.

Nedenini sormadan kapıya doğru koşup demirlerin yanından dikkatlice geçtim. Mezarın dışına açılan merdivenlere yaklaşırken, Morio’dan gelen diğer bir haykırışla durup ona döndüm. İçinde kafataslarının bulunduğu çantasını yere koymuştu ve her iki elinde de çantasından çıkardığı kıvrık uçlu birer hançer vardı. Bunlar benim düğün hediyemdi fakat Morio hançerlerin oymalı boynuz kollarına hiç hayranlık duyuyormuş gibi bakmıyordu.

Şimdi gösteri zamanıydı.

İki insan diğer bir deyişle iki beden, uzun dolambaçlı adımlarla Morio’ya doğru yöneldi.

“Şunların ellerini kesebilir misin?”

Morio öfkeyle homurdandı. “Ah tabii. Hançerleri saplayıp, kafalarını keserim onların. Gerçekçi ol, kadın. Zor bir görevimiz var.”

“Hey, bu şekilde hayat daha kolay olurdu,” diye bağırdım fakat haklı olduğu bir nokta vardı. Morio’nun savaşamadığından değil, aslında inanılmaz bir savaşçıydı, ancak ufak bir problemle karşı karşıyaydık. Düşmanlarımız tam anlamıyla canlı değillerdi. Ölü ve tehlikelilerdi.

Bir tanesi göründüğü gibi yürüyen bir et yığınıydı. Normalde bir zombiyi mezara götürmek pek zor sayılmazdı çünkü zombiler sürünen beyinsiz yaratıklardı. Bu da diğerleri gibi çok zorluk teşkil etmiyordu. Fakat biz muhtemelen ölümcül bir hata yapmıştık. Diğeri bizim amacımızın farkındaydı ve bir şeyler fısıldıyordu. Deney için bir şeytanın cesedini seçmemiz veya bedenin içine bir ruh çağırmış olmamız ve bu ruhun büyü kullanmayı bilmesi, pek işe yarar bir durum değildi. Evet, ciddi şekilde mahvolmuştuk. Ben Morio’nun yanına doğru koşarken, o havaya sıçrayıp döndü ve birinci cesedin doğrudan göğsüne bir tekme indirdi. Yaratık sendeleyerek geri düştü ve duvara çarpıp yere yığıldı. Halen kıpırdamasına rağmen, eğer işimizi doğru yapmışsak, bir dakikaya kadar tekrar harekete geçecekti. Görünüşe bakılırsa detaylara gösterdiğimiz dikkatten dolayı bir A+’yı hak ediyorduk. Zombi yerden kalkmak için çırpınıyordu.

“İşte bu. Büyümüz işe yarıyor,” dedim, başarmanın verdiği gururla. Büyü listemi gözden geçirerek yardım alabileceğim bir şeyler bulmaya çalıştım. Çağırma büyüsünü bozmak zorundaydım; fakat bu sırada bir şeytanın bedenini, vals yapmakta olan sinirli bir ruhu kim durdurabilirdi?

Morio hızla uzanarak yaratığın kolunu yakaladı ve etinden bir parça koparmayı başardı. Şeytanın kolundan kopan et yere düşerken yüzümü buruşturdum. Morio çenesine yumruk atınca zombi sendeledi. Onu birkaç adım geriye fırlatmasına rağmen hızını neredeyse hiç etkileyemedi.

Deneyimiz kesinlikle bu şekilde sonuçlanmamalıydı.

Çabuk olmalıydım. Onu durdurmak için ne kullanabilirdim? Ateş mi? Hayır, o kahrolasıca şey bir şeytandı ve büyük olasılıkla ateşe karşı bağışıklığı vardı. Ya şimşek? Gülümsedim. Elektrik, muhtemelen işe yarayacaktı.

Kollarımı havaya doğru uzatıp gözlerimi kapattım. Anne Ay’ı çağırarak ondan şimşek yollamasını istedim. Fırtına yaklaşmaktaydı, dolayısıyla yıldırım çok da uzak değildi.

Şimşek hemen karşılık verdi. Bulutlar hızla hareket ederek şimşeği bana doğru taşırken, ben, beş mil öteden onun çatırdamasını duyabiliyordum. Enerji ellerimden halkalar halinde yükselerek yoğunlaştı ve tıpkı bir sis perdesi gibi beni gizledi. Güç gözeneklerimden içeri girerken, yükselen buhar ciğerlerime doldu. Enerji kuyruk kemiğimden başlayarak, tıpkı bir yılan gibi omurgam boyunca büklüm büklüm yükseldi ve sanki binlerce iğne batarcasına bir karıncalanma hissettim. Duyduğum acı, keskin ve zarif bir biçimde duygusaldı. Bir arzu hissi şimşekle birlikte hızla harekete geçti; seks ve büyü, tamamlayıcı bir biçimde benim için bir araya gelmişlerdi. Büyü içime işlerken derin bir nefes aldım, sırtımı eğdim ve kollarımı iki yana açarak avuç içlerimi şeytanın bedenine doğrulttum.

Morio bana doğru bakarken homurdanmasını duydum. “Ah kahretsin!” Bakışları oldukça sertti. Şeytana son bir tekme daha vurup sıçradı ve takla atarak kenara çekildi. O, zombiyi ortadan kaldırdığı anda parmaklarımı gerdim ve enerjinin akmasına izin verdim. Enerji, bir ejderha şeklini alarak yükseldi ve on bin voltluk bir kıvılcımlanma yaratarak şeytana doğru atıldı.

Çağırmış olduğumuz ruh çığlıklar atarak bedenini terk ederken ceset yere düştü. Dizlerimin üzerine çöker çökmez mideme çok kötü bir sancı saplandı. Fakat Morio bağırdığında yukarıya baktım ve bir yıldırımın büküldüğünü, hemen ardından ters yönde hızla bana doğru geldiğini gördüm. Çığlık atarak Siyah Tek Boynuzlu At’ın boynuzunu kaldırdım.

“Yön değiştir!”

Boynuzun içindeki Rüzgârın Efendisi yükseldi ve yıldırım çarparak inerken Morio kılıcını önüme fırlattı. Yıldırım kılıca kenetlenerek Element’in vücuduna doğru ilerledi, fakat herhangi bir zarar vermeden toprağa geri çakıldı. Morio ikinci zombiyi de bizi artık rahatsız edemeyeceği kadar küçük parçalara ayırırken ben de yerde oluşan siyah noktadan uzaklaştım.

“Evet,” dedim soluk soluğa duvara yaslanırken. Yine ucuz atlatmıştık. “Bunu yapılmaması gerekenler listesine eklemeliyiz. Zaten bu parlak fikir kimden çıktı, merak ediyorum.”

Morio omzunu silkerek, “Demek ki yanlış bedeni seçmişiz, olur böyle şeyler…” dedi.

“Olur mu? Bir şeytan bedeni bulmayı ve bunun farkına bile varmamayı nasıl başardık?” Bir an için ona baktığımda gülümsediğini gördüm. “Ah Tanrım, biliyordun. Çağırdığımız ruhu bir şeytan bedenine yerleştireceğimizi biliyordun ve gayet memnun bir şekilde bana devam etmemi söyledin. Bunu yaparken ne düşünüyordun? Çıldırdın mı sen?”

“Anlayacağını zannetmiştim,” dedi kahkahalarla. Bu fiyasko biraz fazla hoşuna gitmiş gibi görünüyordu. “Hâlâ hayatta olduğumuza göre bunu bir başarı olarak değerlendirebiliriz. Eğer sen bir büyücünün ruhunu çağırmasaydın, herhangi bir problemimiz olmayacaktı. Eğer Joe Schmoe’nun ruhunu çağırmış olsaydın büyü kullanamayacaktı ve biz de onu kontrol edebilecektik. Bir şeytanın, zombinin savaş alanındayken bizim için neler yapabileceğini hayal edebiliyor musun? Öldürmesi, devirmesi oldukça zor. Gulyabaniler, troller, hatta diğer şeytanlar bile onunla savaşmak zorunda kalacaklardı.”

Gözlerimi kırpıştırdım. “Yani bu benim suçum mu?” dedi Morio tekrar gülerek. Ben ise kekelemeye başladım, “Bana hangi hayaleti çağıracağımı söylemedin, ben de rastgele birini seçtim. Onun büyücü olduğunu bilmiyordum.”

“Camille, bebeğim, her şey yolunda.” Morio bana doğru eğildi ve eliyle yüzümü okşadı. Cildi yumuşacıktı. “Zarar, ziyan olmadı. Bununla baş edebiliyoruz, yani problem yok. Şimdi, harekete geç kadın. Bu ruhu Ölüler Diyarı’na geri göndermemiz gerekiyor.” Mezarlığın duvarını işaret etti.

Neredeyse dokunabileceğimiz kadar yakında, hayalete benzeyen beyaz bir siluet -şeytanın bedenine çağırdığımız ruh- dolaşıyordu. Fakat onu bedenden geri çıkardığımız için hiçbir şey yapamıyordu. Bu büyücü hayattayken dünya büyüleri yapıyordu, bu yüzden de kendine bir beden verilmediği sürece mezardan saldıramazdı ve ben az önce onu parçalara ayırıp bir daha tamir edilemez hale sokmuştum.

Eteğimin üzerindeki tozları temizleyeceğim bir şey olmadığı için eteği elimle silkeledim.

“İyi. Nereye gidiyoruz?” Topallayarak Morio’nun yanına gittim. Dizim ağrıyordu. Patlamayı engellemeye çalışırken dizimi çok kötü incitmiştim.

“Canın yanıyor mu?” Kolunu omuzlarıma sarıp, dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Beni öperken dili, dilimle oyunlar oynuyordu. Morio zayıf olabilirdi, sevgililerim arasında en uzun olanı da değildi; fakat oldukça seksi bir vücuda sahipti.

“Sen öpünce geçmeyecek kadar değil.” diye fısıldadım, parmaklarımı onun vücudunun alt bölgelerinde gezdirerek. Elimi pantolonunun ön kısmında dolaştırırken, onun bundan keyif aldığını görünce derin bir nefes aldım.

“Yapma,” diye fısıldadı gülümseyerek. “Daha çok işimiz var.”

“Sana ihtiyacım var,” dedim sessizce. Büyü ve ölümden dönmek, en sevdiğim afrodizyaklardı. İkisi birleştiğinde, üzerimdekileri çıkarıp yatağı kıracak kadar çıldırabiliyordum.

“Sabırlı ol,” dedi kulağımı okşayarak. “Eve vardığımızda Dumanlı ve ben sana istediğini vereceğiz, aşkım.”

Kıvranarak ondan uzaklaştım. “O halde bir an önce şu işi sonlandıralım. İşimiz ne kadar erken biterse siz ikiniz benimle o kadar erken ilgilenmeye başlarsınız.” Kocalarımın ikisini de seviyordum, ikisi birlikte beni kendimden geçirecek şeyler yapıyorlardı. Seks benim için zevklerin doruğuydu ve güçlü sevgilim Trillian her geri döndüğünde, bu Dünya ve Öteki Dünya’daki en mutlu kadın olmayı umuyordum. Tabii Trillian, benim Dumanlı ve Morio’yla evli olduğumu öğrenip her şeyi mahvetmediği sürece. Trillian, oların benim sevgilim olduklarını biliyordu, fakat ilişkinin resmiyeti onu şok etmeye yeterli olabilirdi; özellikle Dumanlı’yla evlenmiş olmam kesin bu etkiyi yaratırdı. Trillian, çağırıldığı zaman, yatakta inanılmaz testosteron savaşları meydana gelmekteydi.

“Anlaştık,” dedi Morio.

Kahkahalar atarak mezarlıktan çıkana kadar Morio’yu takip ettim. Ruh arkadaşımız bu kez peşimizden gelmiyor, arkamızda durmuş, hangi yöne kaçacağına karar vermek istercesine sağa sola bakınıyordu.

“Peki ya, hayalet? O olmazsa ritüel de olmaz.”

Morio omuzlarını silkti. “Merak etme. Orada olacak. Bundan kaçamaz.”

Morio konuşurken, ruh köşeyi dönüp Wedgewood Mezarlığı’na açılan dar koridora girerek gözden kaybolduğunda, arkasından bakakaldık.

Kafamı salladım. “Gerçekten bu kadar kolay kaçabileceğini mi zannediyor? Burada bulunmasının tek sebebi, bizim onu çağırmış olmamız. Bunu bilmesi gerekir. Bu yüzden de onunla işimiz bitene kadar veya biz ona etrafta gezinebileceği başka bir beden verene kadar, bize bağlı kalmalı.”

“Belki de iyi biridir,” dedi Morio. “Hadi, dışarı çıkıp onu ait olduğu yere geri gönderelim.” Soğuk esintiyi hissedince titredi. “Henüz ayaz için erken, daha ekinoks bile değil”

“Neredeyse sonbahar geliyor,” dedim. “Güven bana. Kış olağanüstü soğuk geçecek.”

Mezarlıktan çıktığımızda, ay ışığı yürüdüğümüz yolu aydınlatıyordu. Rüzgâr vardı ama soğuk hava, rüzgârı olduğundan daha soğuk hissettiriyordu. Sıcaklık en fazla yedi sekiz dereceydi ve havada ağır bir nem kokusu vardı. Fırtına hızla yaklaşıyordu. Sonbahar yağmurları Seattle’ı vuruyordu; bir saat içinde biz de bir sağanak yağmur bekliyorduk. İçimde büyü isteği uyandıran toprak ve yosun kokusu ciğerlerime dolarken, sakinleşmek için uzun ve derin bir nefes aldım. Toprak Ana gece boyunca hiç susmadı. Yavaş ve durağan kalp atışlarının, ayaklarımın altındaki hareketli ritmini hissedebiliyordum.

Ormangüllerinin arkasındaki taş sıranın üzerine kurduğumuz sunağa doğru zar zor yürüdük. Mezarlıktan birkaç metre uzakta, yerden kırk beş santimetre yüksekte duran dikdörtgen gölgelik mevcuttu. Morio taş sıranın sol tarafına siyah, sağ tarafına ise fildişi mum sütunlar yerleştirmişti. Mumların ateşi esen rüzgârla titreşiyordu. Yokluğumuzda eriyen mumlar akarak granitin üzerinde halkalar oluşturmuştu. Evet, pek de temiz ve düzenli olduğumuz söylenemezdi. Kendim için bir not: Bir dahaki sefere şamdan getir.

Siyah mumun yanında volkan taşından, parıldayan bir hançer vardı. Etrafında eflatun bir ışık halesi titreşen hançerin kabzası porsuk ağacından yontulmuştu.

Fildişi mumun yanında koyu renk şarapla dolu kristal bir kadeh duruyordu. Kan gibi görünüyordu ama aslında sert bir merlottu.

“Vay, vay, vay! Demek şımarık şeytan ve kaltak peri sonunda beni hatırlayıp, tıpkı bir şovdaymışçasına dans ederek geri geldi. Kıçlarınızı toplayıp, buraya bir daha gelemeyeceğinizi sanmıştım.” Ormangüllerinin dalından zayıf bir ses yankılandı. “Siz iki kuş beyinli hangi cehennemdeydiniz?”

Yüzümü ekşittim. İskelet en fazla otuz santimetreydi. Ormangülünün dalına tünemişti ve yanındaki yaprağa tutunuyordu. Onu Morio’ya Büyükanne Coyote vermişti. Yaratık aslında küçük kemik parçacıklarından meydana gelmiş, hareket kabiliyeti ve zekâya sahip bir adamdı. Onu Büyükanne Coyote onu kendi mi yapmıştı, yoksa bir yerden mi bulmuştu bilmiyordum. Sormaya da niyetim yoktu. Kader Büyücülerinin özel meselelerine burnumu sokmak mı? Bunu yapacağımı hiç sanmıyorum.

“Kapa çeneni, Rodney.” Morio kaşlarını çattı. Bu min-

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıKemik Büyüsü
  • Sayfa Sayısı456
  • YazarYasmine Galenorn
  • ÇevirmenLaden İldeniz
  • ISBN6053480150
  • Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
  • YayıneviMartı Yayınevi / 2012

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Hasat Avı ~ Yasmine GalenornHasat Avı

    Hasat Avı

    Yasmine Galenorn

    Seattle’da işler beklenmedik şekilde karışır… D’Artigo kardeşler, Gölge Kanat’ın ordusunu Öteki Dünya’yı ele geçirmeden durdurmaya çalışırken, kurt adamlar esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmaya başlar....

  2. Cadı ~ Yasmine GalenornCadı

    Cadı

    Yasmine Galenorn

    “Hayat dolu, seksi ve büyüleyici.” Romantic Times “Kesinlikle muhteşem.” Mary Janice Davidson “İlgi uyandıran, esprili bir kitap. Elimden bırakamadım.” Condace Havens “Cadı, seksi, fantastik,...

  3. Karanlık ~ Yasmine GalenornKaranlık

    Karanlık

    Yasmine Galenorn

    Dünyalar Savaşı yeniden başlıyor… Karanlık Gölgeler yükseliyor… Öteki dünyanın gizemli karakterleri bu sefer aramıza karışıyor… Bu dünyadaki en zor şey içinde yaşamaktır. BUFFY “En...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Harika Çocuk ~ Roy JacobsenHarika Çocuk

    Harika Çocuk

    Roy Jacobsen

    Mutfak masasında oturmuş kızartmanın soğuyan yağlarını kemiriyoruz, bütün dişlerimiz gıcırdıyor. Ardından kâğıt oyunları oynuyoruz; Linda kazanması için hiçbir şey yapmamıza gerek kalmadan kazanıyor. Masanın...

  2. Panik ~ Jeff AbbottPanik

    Panik

    Jeff Abbott

    “PANİK, zekice ve ince düşünülerek yazılmış, göz alıcı bir macera romanı. Jeff Abbott hiç şüphesiz gerilim romanlarının yeni ismi.” Harlan Coben “Şok edici… Sayfalarını...

  3. İnsanın Taşrası ~ Elias Canettiİnsanın Taşrası

    İnsanın Taşrası

    Elias Canetti

    “Bu notların güçlüğü, kişisel olmalarından kaynaklanıyor. İnsan, özellikle kişisel olandan uzaklaşmak istiyor; sanki daha sonra artık değişemeyeceğinden korkarcasına, kişisel olanı kâğıda dökmekten korkuyor. Gerçekte...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur