Mavisel Yener ve Aytül Akal’ın yayımlandığı günden bu yana on binlerce çocuk tarafından ilgiyle okunan Kayıp Kitaplıktaki İskelet kitabının sabırsızlıkla beklenen devam macerası üç yıllık bir sürenin ardından edebiyatseverlerin beğenisine sunuluyor.
Serinin ilk kitabında kendilerini Efes harabelerinde nefes kesici bir serüvende bulan Ceylan ve dostlarını bu defa Efes Antik Kenti’nde yeni keşifler bekliyor. Binlerce yıl önce ölmüş olsalar da, öyküleriyle Efes’te sonsuza dek yaşamayı sürdüren kentin “yaşayan ölüler”inin söyleyecekleri önemli şeyler var…
Efes’in bilim ve kültürünü gelecek kuşaklara taşımak amacıyla inşa edilen görkemli Selsus Kütüphanesi’nden Antik Tiyatro’ya uzanan gizemli geçidin ardında yatan sır ne? Kütüphanenin ön cephesinde yer alan sütunların arasında sergilenen dört kadın heykeli neyi simgeliyor? Yer altındaki mahzende saklı kalan kedi ve kaplumbağa heykellerinin kaidelerinde neler gizli? Efes Antik Kenti’nin altında var olduğuna inanılan altın duvar efsanesi gerçek mi?
İki kişinin bildiği sır değildir. Efes’in tarihinde yatan sırların açığa çıkma zamanı geldi de geçiyor çoktan. Sokaklara dökülen asırlık kaplumbağalar, irili ufaklı kediler ve zehirli yılanlar kentlerine sahip çıkmak için harekete geçtiler bile… Ceylan’ın tesadüfen keşfettiği gizli geçidin gizemi usta arkeologlar tarafından aydınlatılırken yeni sırlar bir bir gün yüzüne çıkarılıyor. Tüm bunlar yaşanırken, geçitte bulunan kimliği belirsiz bir iskelet yüzünden cinayetle suçlanan babasını aklama yolunda Ceylan’ı, yakın arkadaşı Ali’yi ve hayvan dostlarını zorlu bir mücadele bekliyor…
Found in Translation tarafından dünya çocuk edebiyatının en başarılı kitaplarının yer aldığı uluslararası antolojiye seçilen Kayıp Kitaplıktaki İskelet’in ikinci macerasında heyecan doruk noktasına ulaşıyor. Mavisel Yener ve Aytül Akal, okurlarını, tarih, gizem, merak dolu bir serüvene davet ederken kültür bilincini ve insani değerleri sorgulamaya yöneltiyor.
Harabelerde Bir Sabah
“Yemek zamanı geldi!” dedi Kapkap, keyifle. Efes de çok acıkmıştı. Hevesle atıldı: “Miyavvv… Haydi çabuk olalım. Ceylan kabımızı çoktan doldurmuştur.” Selsus Kitaplığı’nda tanıştıkları ilk günlerde iyi anlaşamasalar da, Kapkap artık onun en yakın arkadaşıydı. Efes yemeğini Kapkap’la paylaşmaktan hoşnuttu. Ceylan, iki arkadaşın birlikte yediğini bildiği için kabı tepeleme dolduruyordu zaten. Efes’in kırılan seramik kabının yerine daha büyük bir kap alınmıştı, mamalar iki arkadaşa yetiyor da artıyordu.
Kapkap keyifliydi. Yüz elli yaşındaydı; harabelerdeki ömrünü, yiyeceğini bulmaya çalışarak geçirmişti. Yaşamının kalan yıllarında kendine hem iyi bir arkadaş bulmuştu, hem de leziz yemekler… Hayat güzeldi! Efes, harabeler içindeki bekçi kulübesinin ardında bulunan begonvil, yasemin, incir ağaçlarıyla çevrili alana bir an önce ulaşmak için sabırsız adımlarla koşuyor, sonra arkadaşını ardında bıraktığını anımsayıp geri dönüyordu. Ama Kapkap da öylesine yavaş yürüyordu ki Efes onu beklediği zamanlarda sabır madalyalı biri gibi hissediyordu kendini! Sevgili arkadaşı biraz daha hızlı yürüyebilseydi ne iyi olurdu. Şöyle, arkasından dolanıp var gücüyle kabuğundan itse?
Yok, olası değildi. Efes henüz yavru bir kedi sayılırdı. Yüz elli yıldır yeryüzünde gezinip duran koca kaplumbağayı itmeye gücü yetmezdi. Acaba Ceylan’a söylese, Kapkap’ın altına tekerlekli araba mı yaptırsa… Bir de motor taktı mı, düğmeye bastığı anda hızına yetişmek için Efes bile nefes nefese kalabilirdi. Düşünmeye öylesine dalmıştı ki, arkasından gelen sesle irkildi. “Heeeey, bencil kedi! Beklesene biraz. Sen yetişmezsen mamalar ayaklanıp kaçacak mı? Bu ne acele?” Efes adımlarını hızlandırıp yine öne geçmiş, Kapkap’ın epey geride kaldığını fark edememişti. Durdu, bekledi. Acıkınca sabretmek ne zordu. Midesi sanki ayaklanmış, boş karnında yiyebileceği bir şeyler bulmak için sağa sola saldırıyormuş gibi hissediyordu. “Güneşleneceğim diye harabelerin orada yayılıp kalmasaydın sabahtan beri. İşte bak, geciktik senin yüzünden. Turist otobüsleri bile akın akın gelmeye başladılar miyavvv.” “Kim, ben mi güneşleniyordum? Mırıl mırıl gerinip taşların oraya yayılan asıl sendin. Uyuyakaldın diye ses etmedim, bekledim.”
“Yalancılığa başlama yine Kapkap! Mırrnavvv…”
“Yalancı mı? Aşk olsun!”
“Çevreye turistler dolmadan seni uyandırabilmek için kabuğuna kaç kez patimle vurdum, biliyor musun? Tırnaklarım sökülecekti neredeyse. Miyavvv…”
“Amaaan, sen de aç karnına çekilmez oluyorsun Esef,” diye mırıldandı Kapkap.
“Duydum işte!”
“Ne duydun?”
“Bana Esef dedin!”
“Yooo demedim. Kabuğum çatlasın ki demedim.”
“Yalancı! Gırrrnavvv…”
“Bencil!”
Atışa atışa Ceylan’ın babası Hilmi Efendi’nin harabeler içindeki bekçi kulübesine ulaştılar. Ceylan her sabah kabı mamayla tıka basa doldurup onlar için avluya bırakırdı. Kapkap gevrek gevrek güldü.
“Bak gördün mü? Seni lafa tutup oyalamasam, buraya çoktaaan benden önce ulaşmış,
kaptakileri silip süpürmüştün.”
Aynı anda yemek kabına uzandılar. Ama o
da ne! Kap boştu… Bomboş!
İkisi de düş kırıklığı içinde haykırdı.
“Olamaaaz! Meyovvv…”
“Nasıl olur?”
“Ceylan unutmuş yemeğimizi koymayı.” Kapkap sinirle mırıldandı: “Âşık oldu bu kız, bak söylemedi deme!” “Âşık olmakla bizim mama kabının ne ilgisi var Kapkap, saçmalıyorsun. Miyavvv…” “Sen anlamazsın, daha küçüksün. Âşık olunca aklı böyle bir karış havaya uçar işte insanın, dostlarını falan gözü görmez.” Efes şaşkındı. “Mırrr… navvv… O zaman niye âşık oldu ki?” dedi. “Madem aklı uçacaktı…”
“Ha ha ha!” diye güldü Kapkap. “Dedim ya! Sen anlamazsın…” Aklı birden yüzyıl öncesine gitti; kabuğunda yeşil benekler olan, uzun boyunlu, keskin tırnaklı kaplumbağaya… Adı Ponpol idi. Yalnızca güzelliği değil, zekâsıyla da Kapkap’ın kalbine girmişti. O yazı birlikte mutlulukla geçirmiş, kış uykusuna dalmadan az önce, birbirlerinden hiç ayrılmayacaklarına dair söz vermişlerdi. Kapkap, Ponpol ile bir sürü yavruları olacağını düşlüyordu. Ancak havalar ısınmaya başlayıp kış uykusundan uyandığında, Ponpol’u yanında görememişti. Bir daha da ondan hiç haber alamamış, ne olduğunu öğrenememişti. O yaz, Kapkap’ın hayatındaki en güzel yazdı… “Miyauvvv… Şimdi ne yapacağız?” dedi Efes. “Ceylan evlenip çocukları olursa, bizi hepten unutur.” Kapkap birden düşüncelerinden sıyrıldı. “Saçmalama Efes. Ceylan henüz çocuk. Büyüyecek, daha ne duygular, ne heyecanlar yaşayacak… İnsanlar yetişkin olunca evlenir ancak.”
Haaa, bu iyi,” dedi Efes. “Peki ama öyleyse neden âşık oldu, olmasaydı ya! Miyavvv…” “Offf,” diye bıkkınlıkla iç geçirdi Kapkap. “Sen de iyice toysun be minik kedicik. Aşk heyecanı gelir geçer. Yetişkin olduğunda bir de bakarsın ki, ömrünü birlikte geçirmek istediğin eşini bulmuşsun. Sen de deneyimleyeceksin bunları.” Efes’in kaplana benzeyen postundaki çizgili desenler sanki daha da gözalıcı oldu, tüyleri bir anda rüzgâr geçmiş gibi dalgalandı, yemyeşil gözlerini Kapkap’a dikti: “Yok, ben âşık olmam!” diye tepki verdi.
“Asla! Mırrrnavvv!” Kapkap alaylı bir tavırla güldü. “Hah haaa, böyle büyük konuşanları çok gördük. Bundan yirmi yıl önce olsa, ‘ufak at da civcivler yesin,’ derdim ama artık modası geçti bu lafın.” Efes boş mama kabına hüzünle baktı. Kabın sağına soluna dökülen şeyler birden dikkatini çekti. Mama değil miydi onlar? Nasıl olur? Genellikle ikisi de, yemeği son kırıntısına kadar yiyip kabı iyice temizlerlerdi. Önceki gün dökmüş ama fark etmemiş olabilirler miydi? Kapkap da görmüştü kırıntıları.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Öykü
- Kitap AdıKayıp Kitaplıktaki İskelet - 2 Yaşayan Ölüler
- Sayfa Sayısı224
- YazarAytül Akal & Mavisel Yener
- ISBN9789944699457
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Perili Köşk ve Seçme Hikâyeler ~ Ömer Seyfettin
Perili Köşk ve Seçme Hikâyeler
Ömer Seyfettin
O gece hiç uyuyamadım. Dalar dalmaz Hasan’ın hayali gözümün önüne geliyor, “İftiracı, iftiracı!” diye karşımda ağlıyordu. Küçük hayal gücüm o vakitki dinî terbiyenin dehşetleriyle...
- Beyaz Benekli At ~ Ayla Çınaroğlu
Beyaz Benekli At
Ayla Çınaroğlu
Demek ki bu küçücük renkli sevimli insancıklar, tıpkı şeker gibi, akide şekeri gibi eriyip yok olacaklardı. Çok duygulanmıştım. Onların böyle, küçük bebekler gibi ağlaşmalarına...
- Yoksunlar ~ Ferhat Özkan
Yoksunlar
Ferhat Özkan
Ferhat Özkan’ın öyküleri günümüzde revaçta olan çizginin uzağına düşüyor. Bunun nedeni, yazarın, kullanılagelen öykü kalıplarından, dil ve anlatım biçimlerinden uzak durması; biçim oyunlarının, duygu...