Psikolojik Gerilimde Çarpıcı Bir Başarı
On altı yaşındaki Sayers Wayte her şeye sahiptir. Popülerlik, yakışıklılık, mükemmel notlar… Sayers’ın ailesinin parasının satın alamayacağı hiçbir şey yoktur.
Ta ki yaşadığı ayrıcalıklı hayatın bir yalan üzerine kurulu olduğunu söyleyen bir adam tarafından kaçırılana kadar.
Penceresiz bir odada mahsur kalan Sayers, neden götürüldüğünü veya adamın onu ne kadar süre kapalı tutmayı planladığını bilmeden, korkunç yeni bir gerçekle yüzleşir. Hayatta kalmak için, bir zamanlar bildiği dünyayı unutmalı ve onu kaçıran kişinin kendisi için yarattığı rolü oynamalıdır.
Ancak zaman geçtikçe gerçek ile kurgu arasındaki çizgi bulanıklaşır ve Sayers aklını kaybetmeden önce buradan kurtulup kurtulamayacağını merak etmeye başlar.
GİRİŞ
Heykel arkadaşımla kahve içiyordum.
“Bu çok da kötü sayılmaz, öyle değil mi?” dedim. “Belki Amerikano kadar iyi değil ama…”
Arkadaşım gülmedi. Zaten iyi bir espri anlayışı yoktu.
İç çekerek elimdeki karton bardağı masaya indirdim. Tam karşımda eski moda -hani şu ekranı şişkin olanlardan bir televizyon vardı. İçinden tüm odayı görebiliyordum: harap haldeki ahşap panelleri, parlak gümüş kapıyı, eski desenli kanepeyi ve kendimi: tam ortadaki yuvarlak masada oturan kendimi. Eğer hiç kıpırdamadan durursam, yansımam taşa benziyordu.
El salladım. Bulanık bir el de bana salladı.
Evet. Çok fazla vakti olan insan işte bu hale geliyordu: kendi kendine konuşup, kendi yansımasıyla arkadaş oluyordu.
Başımı iki yana sallayarak bardağımdaki suya kahve muamelesi yapmayı bıraktım ve bir boya fırçası kaptım. Bugün kendi portremi ya da en azından insana benzeyen bu tabloyu tamamlamaYA kararlıydım. Ekrandan yüzümü inceledim ama lunaparktaki gülünç aynalar gibiydi. Bu nedenle çizimim apki yeşil gözlü bir gölge gibi, dalgalı ve hatsızdı.
Belki de iyi olduğum bir konuya yoğunlaşmalıydım.
Fırçamı suya batırdım. temizlemek için iyice çevirdim ve ardından mavi boyaya daldırıp gölge oğlanı kısa okyanus dalgalarıyla kaplamaya başladım. O kadar odaklanmıştım ki arkamdaki gümüş kapının yana kayarak açıldığını fark etmedim.
Gözlerim yine televizyon ekranına döndü ve bir an için eşikte heykel bir babanın dikildiğini sandım. Ancak sonra hareket etti ve odaya girerek illüzyonu bozdu. Sulu boyalarımın yanına termosunu koydu. Başımı kaldırıp bakınca motor yağı gibi kokan koca eliyle saçlarımı karıştırdı.
“Tüm gün bunu mu yaptın?” diye sordu ince gömleğinin en üst düğmesini açarak.
“Evet efendim, öyle sayılır.”
Gülümseyerek omzumu sıktı ve kahverengi bir kese kâğıdını gösterdi.
“Yoksa bu…” Ses tonumu elimden geldiğince ayarlamaya çalıştım. “Yoksa bu benim sürprizim mi?”
Yüzündeki neşeli ifade sanki yeterince düzgün sormadığımı net şekilde ortaya koyar gibi yok oldu. “Sorun nedir? Daha bunun ne olduğunu bile bilmiyorsun.”
“Sen bu sabah sürpriz deyince… Ben de sandım ki…” “Dışarıya çıkmak mı istiyorsun?”
Cevap vermedim ama bu evet demekle aynı şeydi.
İliklerine kadar bitkin bir halde kese kâğıdını masaya bıraktı ve karşımda duran boş sandalyeye oturdu. “Biliyorsun, güvenli değil.”
“Sadece birkaç dakika.” Mızmızlanmamaya çalışıyordum ama beceremiyordum. “Hiç kimsenin beni görmeyeceğine bahse girerim.”
“Bunu göze alamayız.”
“Ama…”
“Sana hayır dedim.”
Masanın üzerine dik dik baktım. Kendimi tutamadım.
“Surat mi asacaksın?”
“Asmayacağım.”
“O halde yüz ifadeni değiştir.”
Bazen bu emri yerine getirmek bana imkânsız gibi geliyordu. Sanki bana şekil değiştirmemi emretmiş gibi. Ancak odaklandım ve kaşlarımı gevşettim, böylece dudaklarım da gevşedi. Bütün hücrelerimi yeniden ayarlıyor ve üzgün bir çocuğun yüzünü yaratıyordum.
İki parmağıyla kese kâğıdının kenarına vurdu. “Bunu umursamıyor musun?”
“Umursuyorum efendim. Ben sadece…”
“Yeter.” diye çıkıştı. “Her zaman istediğini elde edemezsin. Şimdi bana ayağını ver.”
Belli belirsiz bir nefes aldım ve yüzümdeki ifadeyi silmeye çalıştım.
Oturduğum yerde dönüp prangalı bacağımı uzattım. Babamın parmakları tenime değerken yüzümde boş bir ifade vardı. Anahtarlığı cebinden çıkarıp salladı ve bir anahtarla pranganın kilidini açtı. Artık ayağım serbest kaldığı için bileğimi ovuşturdum. Etim biraz şişmişti.
Hâlâ beni izliyordu -bunu hissedebiliyordumbu nedenle gizlice nefes aldım ve yüzümü minnet ifadesiyle doldurarak, “Teşekkür ederim,” dedim.
“Yavaşla.”
Sinirli bir şekilde ofladım ve hız göstergeme baktım. O kadar da hızlı gitmiyordum, hem gitsem bile Lex’in bana kendi arabamda emir verdiği bir dünya var mıydı?
Cevap vermemeye karar verip, sanki üçüncü yılın ilk günü yerine bir partiye gidiyormuşuz gibi yanımdaki koltukta kendinden geçmiş bir halde oturan Bria’ya gülümsedim.
Uzun bacaklarını üst üste atmıştı. Tamamen estetik amaçlı taktığı siyah çerçeveli gözlüğünü düzeltirken, kahverengi saçları omuzlarına dökülüyordu. Gözlüğünü bir anda çıkarıp güzelliği ile aklınızı almaya bayılırdı. Bu biraz komikti çünkü gözlüksüz hali ile gözlüklü hali arasında çok da bir fark yoktu ama bir fotoğraf çekimindeki tüm Amerikalı kızlar gibi o da dikkat çekiyordu.
“Heyecanlı mısınız?” dedi.
Luke sarı kafasını aramıza uzattı. “Ben heyecanlıyım!”
“Anlayabiliyoruz,” diye dalga geçtim. “En güzel Star Wars tişörtünü falan da giymişsin.”
Neşeyle başını salladı ve sonra eski pozisyonunu alıp arka koltuktaki Lex’e sarıldı.
“Buna inanabiliyor musun Saye?” Bria kolumu tuttu. “Nihayet meclis önüne çıkmaya hak kazandık!”
“Meclis mi?”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKaranlık Oda Kuralları
- Sayfa Sayısı472
- YazarRobin Roe
- ISBN9786053048978
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviArtemis Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Larten Crepsley Efsanesi 2: Kan Denizi ~ Darren Shan
Larten Crepsley Efsanesi 2: Kan Denizi
Darren Shan
On iki kitaplık Ucubeler Sirki’ne doyamadınız mı? Öyleyse zamanda yolculuk ederek geçmişe gitmeye ne dersiniz? 33 ülkede, 30 dile çevrilen Ucubeler Sirki dizisi ile dünya çapında büyük...
- Bilinmeyen Ülkede Yolculuk ~ David Park
Bilinmeyen Ülkede Yolculuk
David Park
Dünyanın kardan bir pelerine büründüğü, yolların uçsuz bucaksız bir beyazlıkta kaybolduğu bir kış gününde karşılaşabileceği tüm tehlikeleri göze alan Tom, Sunderland’daki öğrenci evinde mahsur...
- Camdan Kalp ~ Robyn Dehart
Camdan Kalp
Robyn Dehart
Camdan Kalp Etrafındaki güzelliklere karşı -henüz kendi güzelliğinden habersiz- keskin bir sanatçı gözüne sahip Claudia, kendini babasına adamış bir evlat olarak onun seçtiği erkekle...