Çağımızın usta romancılarından Lawrence Durrell, Akdeniz romanları serisinde bize bu kez Girit’i anlatıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra Girit’e gelen bir İngiliz turist grubu, adanın ünlü labirentini gezmek için yola çıkıyor. Kafiledekiler kişilikleri, sosyal yapıları, geçmişleri açısından birbirlerine hiç benzemeyen insanlar. Onlarla birlikte bu serüvene çıktığımızda her birinin yaşamöyküsünü olduğu kadar Girit’in savaş sırasında ve savaş ertesindeki ortamını da öğreniyor, dahası Akdeniz ve Yunan coğrafyasıyla yakından tanışıyoruz. Durrell, soluksuz okunan bu romanında, renkli üslubu, ayrıntılardaki titizliğiyle Girit’teki koca bir kaya kütlesine oyulmuş labirentin çıkmazlarıyla, insanların kendi yaşamları konusunda aldıkları kararlar sonucunda saptıkları labirentler arasında görkemli bir koşutluk kuruyor.
*
Giriş
Yıl 1947, Haziran’ın ilk yarısında küçük bir gezi grubu Girit Adası’nda yeni keşfedilen Cefalù labirentinde yolunu yitirdi. İç içe geçmiş mağaralarla dehlizlere, seyahat acentesinin görevlendirdiği rehber eşliğinde girmişlerdi; amaçları “Kaya Kent”i incelemekti, Sir Juan Axelos uzun yıllardır yürüttüğü arkeolojik çalışmalarına damgasını vuracak bir keşif yapmıştı önceki yıl bu kenti ortaya çıkarmakla. Ansızın oluveren beklenmedik bir kaza sonucunda gruptan sorumlu rehber can vermişti. Devrilen kayalar grubun bazı üyelerini ötekilerden ayırdı; şimdi o küçük grubun, yolu bulma umudu tümüyle Lord Graecen’a bağlıydı.
Romancı böyle biçimsel bir temayı seçme gerekçesini açıklamayı gerekli görürken, gazeteci böyle bir baskı duymaz. Bu alışılmadık öykü Londra gazetelerinin ilk sayfalarında yer bulmuştu. Kurgudan da tuhaf olan Gerçeğin o parçasını temsil etmesi bakımından, Amerikan basınında da benzer bir ilgi görecek, alt başlıklara de acı bir not eklenecekti: “Lord Labirentte Kayboldu”. The Times fırsatı değerlendirmiş ve öteden beri sadece söylence olduğuna inanılan labirentin, Axelos tarafından başarılı keşfine bir kez daha çekmişti dikkatleri. Ayın on beşinde Daily Mirror gazetesinin bulmacasında “labyrinthos” ve “minotauros” sözcükleri kullanıldı. Atina’daki Yunan basını özel bir muhabir görevlendirecek parası olmadığından, haberi Amerikan gazetelerine dayanarak vermişti. Bunlardan biri iyice abartıya kaçarak labirentte bugün hâlâ canavar yaratıklar -daha açıkçası minotauros’lar yaşadığını, masum köylülerin ölümlerinden sorumlu olduklarını ileri sürdürmeye kadar vardırmıştı işi. Lord Graecen’in kendi ağzından anlattığı kazadan talihinin yardımıyla yolunu bularak kurtulduğu öyküyle konu kapanmıştı. Amerikalı genç, dördüncü fincan çayını içerken defterini kapadı. Gazeteci, Graecen’ın çocuksu vakarından olduğu kadar, güzel evinde, güneş saatinin yanında oturmuş kayıtsızca sigarasını tellendiren ve genç gazetecinin sorularına aldırış etmeyen iriyarı arkadaşı Axelos’tan da ürkmüştü biraz. Hava durgundu, bir tek sık çalıları budayan makasın şakırtıları duyuluyordu. “Cefalù” kocaman beyaz bir taş evdi, zakkum ağaçlarının arasında denizden biraz gerideydi. Alacakaranlıkta Ak Dağlar’ın karla kaplı doruklarını yalayan güneş ışınları gözüne çarptı Amerikalı gencin. İçini çekti.
“Peki, Lord Graecen,” dedi. “Sanırım, hepsi bu kadar.” Evinin eşsiz durumu ve konumu için Sir Juan’ı kutlayacak sözcükler geçiyordu zihninden ancak nedense bir türlü dile dökemedi. Axelos ürkütücü bir tipti, çarpık bacakları, orağı andıran burnu vardı, keldi. Gözleri sürüngenlerinkine benziyordu, ağır ağır açılıp kapanıyordu, uyuşuk. Güneş saatinin kenarına ilişmiş purosunu tüttürüyordu. “Ben artık gideyim,” dedi Amerikalı genç. Otomobili köyde bekliyordu onu. Hanya’ya kadar uzundu yolu. Lord Graecen şaşırtıcı bir alçakgönüllülükle onun elini sıktı. Genç gazeteci, “Teşekkür ederim, efendim,” diyerek Cefalù’ya giden katır yoluna doğru çakıltaşli patikaya inen basamaklara yöneldi. Pek bir öykü çıkaramamıştı burada.
Defterini sehpada bırakmıştı. Gerisingeri basamakları çıktı, kestirmeden giderek taraçayı ve araba yolunu geçti. Axelos şezlongda oturuyordu. Az önce masada duran tabaktan bir şeftali seçmişti kendine. Graecen bacak bacak üstüne atmış oturuyordu, kolunu da bir sandalyeye dolamıştı. Genç adamın kırma taşlardaki ayak seslerini duyunca başlarını kaldırıp baktılar. Amerikalı genç, affedersiniz, diyerek köşeleri kıvrık defterini aldı.
“Mr. Howe,” diye seslendi Axelos, sesi yeraltından gelircesine boğuktu. Bir yandan da elindeki gümüş çakıyla şeftaliyi soymaya koyulmuştu. Aşağılarcasına bağırması duyulmadık bir seslenişti ama kasıtlı değildi. Doğa ona yoz bir papayla uyuşuk bir timsahın özelliklerini bir arada vermiş, bir de bunlara ölçüsüzce gür bir ses eklemişti. Gülümsediğini görünce Amerikalı genç onun kabalık yapmak istemediğini hemen anladı. “Labirentin girişi düşen bir kayayla kapandı. Orası açılana dek ötekilerden haber almamız olanaksız. Bu konuyu daha fazla kurcalamaman için seni uyarmam gerektiğini düşünüyorum, ne dersin, Dicky?”
Graecen’ın yüzünde her zamanki çocuksu bir azametli ifade vardı. Uysal bir tavırla kafa salladı. “Çok tehlikeli.” Amerikalı genç ne zaman İngilizlerle görüşse içini kaplayan belli belirsiz gerginliği duydu yine. “R” seslerini dilinin altında döndürdüğü tatlı bir şurup gibi abartıyla vurgulayarak, “Grupta kaç kişi olduğunu söyleyememeniz tedirginlik yaratıyor efendim,” dedi. “Haberler çelişkili. Örneğin, siz bana Mr. Campion adında birinden söz ettiniz.”
“Ah, evet. Aynen öyle. Daha doğrusu,” diye geveledi Graecen. “O da oradaydı.”
“Peki ama Europa gemisinin yolcu listesinde adı geçmiyor. Öte yandan, Yüzbaşı Baird…”
“Yüzbaşı Baird burada,” dedi Axelos. “O labirente girmemişti.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKaranlık Labirent
- Sayfa Sayısı288
- YazarLawrence Durrell
- ISBN9789750708947
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2007
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Arsen Lüpen – Sekiz Yüz On Üç ~ Maurice Leblanc
Arsen Lüpen – Sekiz Yüz On Üç
Maurice Leblanc
Paris’te esrarengiz bir adamın peşine düşen “Pırlanta Kralı” Rudolf Kesselbach, bir sabah otel odasında ölü bulunur. Cesedin üzerinde Arsen Lüpen’in kartviziti vardır.
- Ölü Ozanlar Derneği ~ N. H. Kleinbaum
Ölü Ozanlar Derneği
N. H. Kleinbaum
Geleneklere olan bağlılığı ve katı disiplin kurallarıyla ünlü Welton Akademisi’nin öğrencilerinin okul ve yatakhane arasında geçen tekdüze hayatları yeni İngilizce öğretmenleri John Keating’in okullarına...
- Direksiyon Adam ~ Duane Swierczynski
Direksiyon Adam
Duane Swierczynski
TÜM ZAMANLARIN EN İYİ ROMANLARINDAN BİRİ… SIRADIŞI VE İNANILMAZ HEYECENLI ADRENALİN YÜKLÜ, BİTMEK BİLMEYEN BİR MACERA “Sıkı durun! Sizi heyecan dolu bir gerilim bekliyor....