Romantik, özgürleştirici ve kesinlikle bağımlılık yaratıcı…
Bu roman dengenizi sarsacak, sizi ele geçirecek ve ebediyen sizinle kalacak
Ruhu yaralı genç girişimci Christian Grey’in karanlık sırlarının yıldırdığı Anastasia Steele, ilişkilerine son noktayı koyup bir yayınevinde çalışmaya başlar.
Ama Grey’e duyduğu karşı konulmaz çekim hâlâ etkisini sürdürmektedir. Grey yeni bir teklifle gelince ona karşı koyamaz. Nihayet her şey daha iyiye gidiyor gibi göründüğü sırada birden geçmişin hayaletleri ortaya çıkar. Anastasia, sorunlu, hırslı ve talepkâr Elli Ton’un sinir bozucu geçmişi hakkında, tahminlerinin çok ötesinde şeyler öğrenir ve ilişkileri bir kez daha tehdit altına girer.
Grey içindeki şeytanlarla savaşırken, Ana da hayatının en önemli seçimini yapmak zorunda kalır.
Ve bu kararı tek başına vermelidir…
***
GİRİŞ
Geri gelmişti. Annem ya uyuyordu ya da yine hastaydı.
Mutfaktaki masanın altına saklanıp kıvrıldım. Parmaklarımın arasından annemi görebiliyordum. Kanepede uyuyordu. Eli yapış yapış yeşil halıya düşmüştü. Adamın ayağında parlak tokalı kocaman çizmeler vardı ve annemin tepesine dikilmiş bağırıyordu.
Anneme bir kemerle vurdu. Kalk! Kalk dedim! Rezil kaltak. Rezil kaltak. Rezil kaltak. Rezil kaltak. Rezil kaltak.
Annem hıçkırığa benzer bir ses çıkardı. Dur. Lütfen dur. Annem çığlık atmıyordu. Kıvrılıp tortop oldu, küçücük kaldı.
Parmaklarım kulaklarımda, gözlerimi yumdum. Ses kesildi. Adam döndü ve mutfağın içinde gümbürdeyen çizmelerini gördüm. Kemer hâlâ elindeydi. Beni bulmaya çalışıyordu.
Tepeme dikilip sırıttı. Pis kokuyordu. Sigara ve içki.
Demek buradasın, seni küçük bok.
Ürpertici bir feryatla uyandı. Tanrım! Ter içinde kalmıştı ve kalbi deli gibi çarpıyordu. Bu da neydi böyle? Yattığı yerden hızla doğruldu ve başını ellerinin arasına aldı. Siktir. Geri geldiler. Ses bendim. Sakinleşmek için derin nefesler alarak ucuz burbon ve Camel sigaralarının kokusunu zihninden ve burun deliklerinden atmaya çalıştı.
BÖLÜM BİR
Christian’sız Üçüncü Gün’ü ve işteki ilk günümü atlatmayı başarmıştım. İş, hoş bir avuntu olmuştu. Zaman, yeni yüzler, yapılacak işler ve Bay Hyde karmaşasında akıp gitmişti. Bay Jack Hyde… Masama yaslanırken, bana gözlerinde ışıltılarla gülümseyerek bakıyordu.
“Kusursuz bir iş çıkarmışsın, Ana. Harika bir takım olacağımızı düşünüyorum.”
Nasıl olduysa, dudaklarıma gülümseme benzeri bir biçim vermeyi başardım.
“Sizin için de uygunsa çıkıyorum,’’ diye mırıldandım.
“Elbette, beş buçuk oldu. Yarın görüşürüz.”
“İyi akşamlar, Jack.”
“İyi akşamlar, Ana.”
Çantamı aldım, ceketimi üzerime geçirdim ve kapıya yöneldim. Seattle’ın akşamüstü havasından derin bir nefes aldım. Nefes, göğsümde cumartesi sabahı açılan, kaybımın acı verici anımsatıcısı boşluğu doldurmanın yakından bile geçmedi. Otobüs durağına başım önde, gözlerim ayaklarımda, aklım sevgili, yaşlı Kaplumbağam Wanda’da ve Audi’de yürüdüm.
Hemen bu düşünceyi kafamdan attım. Hayır. Bunu düşünme. Elbette yeni bir arabaya gücüm yeterdi; güzel, yeni bir arabaya. Yaptığı ödemede aşırı cömert davranmış olmasından şüpheleniyordum ve bu şüphe ağzımda buruk bir tat kalmasına neden oluyordu. Derhal bu düşünceyi zihnimden attım ve beynimi olabildiğince uyuşuk ve boş kıvama getirmeye çalıştım. Onu düşünemezdim. Tekrar ağlamaya başlamak istemiyordum… Hele de sokağın ortasında.
Ev boştu. Kate’i özlemiştim; onu Barbados’ta bir kumsalda, soğuk bir kokteyl yudumlarken hayal ettim. Boşluğu doldursun ve yalnız olmadığım hissi uyandırsın diye düz ekran televizyonu açtım, ama ne dinliyor ne de izliyordum. Boş gözlerimi tuğla duvara sabitledim. Uyuşmuştum. Acıdan başka hiçbir şey hissetmiyordum. Buna daha ne kadar katlanmam gerekecekti?
Kapı zili beni sıkıntımdan uyandırdı. Yüreğim tekledi. Kim olabilirdi ki? Diafonun düğmesine bastım.
“Bayan Steele için teslimat.” Sıkkın, metalik sesin cevabı, bütün bedenimin hayal kırıklığıyla sarsılmasına neden oldu. Umursamaz adımlarla alt kata indim ve karşımda sakızını ses çıkararak çiğneyen, kucağında büyük bir karton kutuyla ön kapıya yaslanmış, genç bir adam buldum. İmza karşılığı teslim aldığım paketle yukarı çıktım. Kutu büyük ve şaşırtıcı derecede hafifti. İçinde bir düzine uzun saplı, beyaz gül ve bir kart vardı.
İşteki ilk günün için tebrikler. Umarım iyi gitmiştir.
Ve planör için de teşekkür ederim. İnce bir düşünceydi.
Çalışma masamın en güzel köşesinde yer buldu.
Christian
Bilgisayarda yazılmış karta bakarken, göğsümdeki boşluk daha da genişledi. Asistanının gönderdiğine hiç şüphe yoktu. Büyük olasılıkla Christian’ın bu çiçeklerle pek alakası olmamıştı. Düşüncesi bile acı vericiydi. Gülleri inceledim, çok güzeldiler, çöpe atmaya kıyamadım. Görev bilinciyle, vazo bulmak için mutfağa yürüdüm.
Böylece bir döngü gelişti: uyanma, iş, ağlama, uyku. Daha doğrusu, uyumaya çalışmak. Ondan rüyalarımda bile kaçamıyordum. Gri yakıcı gözleri, kaybolmuş görüntüsü, parlak bakır rengi saçları, hiçbiri bana rahat vermiyordu. Ve müzik… çok fazla müzik… Artık müzik dinlemeye tahammülüm yoktu. Ne pahasına olursa olsun müzikten kaçınmaya özen gösteriyordum. Reklamlardaki jingle‘lar bile, içimi ürpertiyordu.
Annem ve Ray de dâhil olmak üzere, hiç kimseyle konuşmamıştım; şu aralar havadan sudan sohbet edecek halde değildim. Hayır, konuşmak bile istemiyordum. Kendi içime kapanmıştım. Hiçbir şeyin yetişmediği, ufkun bile kasvetli olduğu, harap, savaşla yakılıp yıkılmış ülkeye. Evet, ben buydum, işyerinde profesyonel iletişim kurmayı başarabiliyordum, ama hepsi o kadardı. Annemle konuşursam daha da fazla kırılacağımı biliyordum ve benden geriye kırılacak hiçbir şey kalmamıştı.
Yemek yemekte zorluk çekiyordum. Çarşamba günü öğle saatinde bir kâse yoğurt yemeyi başardım ve cuma gününden beri yediğim ilk şey bu oldu. Önceden çok hoşlanmadığım latte ve kola sayesinde sağ kalmıştım. Ayakta kalmamı sağlayan kafeindi, ama beni geriyordu.
Jack tepeme dikilmeye, canımı sıkmaya, özel sorular sormaya başlamıştı. Ne istiyordu ki? Nezaketimi koruyordum, ama onu kendimden uzakta tutmam gerekiyordu.
Oturdum ve ona gönderilmiş bir yazışma yığınını taramaya başladım. Basit angaryaların kafa dağıtıcılığı hoşuma gidiyordu. E-postamın uyarı sinyali öttü, hemen kimden geldiğini kontrol ettim.
Lanet olsun. Christian’dan bir e-posta. Ah, hayır, burada olmaz… İş yerinde olmaz.
*
——————————————
Kimden: Christian Grey
Konu: Yarın
Tarih: 8 Haziran 2011 14:05
Kime: Anastasia Steele
Sevgili Anastasia,
İşyerinde rahatsız ettiğim için beni affet. Umarım iyi gidiyordur.
Çiçeklerimi aldın mı?
Yarın arkadaşının sergi açılışının olduğun farkındayım ve bir araba alacak zamanının olmadığından eminim. Yol uzun. Arzu edersen, seni götürmekten büyük memnuniyet duyarım.
Haber verirsin.
Christian Grey
CEO, Grey Şirketler Topluluğu
*
Gözlerim yaşardı. Telaşla masamdan kalktım ve kendimi kabinlerden birine atmak için yıldırım hızıyla tuvaletlere gittim. José’nin sergisi. Tamamen unutmuştum ve gideceğime söz vermiştim. Lanet olsun. Christian haklıydı. Oraya nasıl gidecektim?
Elimi alnıma götürdüm. José neden aramamıştı ki? Şöyle bir düşününce, neden hiç kimse aramamıştı? O kadar dalgındım ki, cep telefonumun sessizliğinin farkına bile varmamıştım.
Siktir! Kelimenin tam anlamıyla aptalın tekiydim. Çağrıları BlackBerry’ye yönlendirmiştim. Lanet olsun. Çağrılarımı Christian alıyordu, tabii eğer BlackBerry’yi fırlatıp atmadıysa. E-posta adresimi nereden bulmuştu acaba?
Ayakkabı numaramı bile bildiğine göre e-posta adresimin ona sorun çıkaracağını pek sanmıyordum.
Onu yine görebilir miydim? Buna dayanabilir miydim? Onu görmek istiyor muydum? Gözlerimi yumdum, keder ve özlem içimi yakarken başımı arkaya attım. Elbette istiyordum.
Belki de… Belki de ona fikrimi değiştirdiğimi söyleyebilirdim… Hayır, hayır, hayır. Bana acı vermekten zevk alan ve beni sevemeyen biriyle birlikte olamazdım.
Acı veren anılar zihnimde belirmeye başlamıştı. Planör, el ele tutuşmalarımız, öpüşmemiz, küvet, nezaketi, esprileri ve karanlık, düşünceli, seksi bakışı. Onu özlüyordum. Beş gün olmuştu. Bana sonsuzluk kadar uzun gelen acı ve sıkıntı dolu beş gün. Geceleri ağlamaktan bitap düşerek; çekip gitmemiş olmayı, onun farklı olabilmesini ve birlikte olmamızı dileyerek uyuyakalıyordum. Beni allak bullak eden bu korkunç duygu daha ne kadar sürecekti? Bu Araf’ta kalma halim daha ne kadar sürecekti?
Dağılmamak için, kollarımla kendimi sıkıca sardım. Onu özlüyordum. Onu gerçekten özlüyordum… Onu seviyordum. Bu kadar basitti.
Anastasia Steele! İştesin. Güçlü olmalıydım, ama José’nin sergisine gitmek istiyordum ve içimdeki mazoşist için için Christian’ı görmek istiyordu. Derin bir nefes alıp tekrar masamın başına döndüm.
*
——————————————
Kimden: Anastasia Steele
Konu: Yarın
Tarih: 8 Haziran 2011 14:25
Kime: Christian Grey
Merhaba Christian,
Çiçekler için teşekkürler. Çok hoşlar. Evet beni götürürsen sevinirim.
Teşekkürler.
Anastasia Steele
Editör, Jack Hyde’ın Asistanı, SBY
*
Telefonumu kontrol edince, çağrıların hâlâ BlackBerry’ye yönlendirilmiş durumda olduklarını gördüm. Jack toplantıdaydı; kısa bir konuşma için José’yi aradım.
“Merhaba, José, benim, Ana.”
“Merhaba, yabancı.” Sesi o kadar sıcak ve hoştu ki beni tekrar uçurumun kıyısına getirmesi an meselesiydi.
“Çok konuşamam. Yarın sergin için kaçta orada olmalıyım?”
“Geliyorsun yani?” Heyecanlanmışa benziyordu.
“Evet, tabii ki.” José’nin yayvan sırıtışını düşününce, yüzüm beş gündür ilk defa samimi bir gülümsemeyle kaplandı.
“Yedi otuz.”
“Görüşürüz, o zaman. Hoşça kal, José.”
“Hoşça kal, Ana.”
*
——————————————
Kimden: Christian Grey
Konu: Yarın
Tarih: 8 Haziran 2011 14:27
Kime: Anastasia Steele
Sevgili Anastasia,
Seni saat kaçta alayım?
Christian Grey
CEO, Grey Şirketler Topluluğu
*
——————————————
Kimden: Anastasia Steele
Konu: Yarın
Tarih: 8 Haziran 2011 14:32
Kime: Christian Grey
José’nin sergisi 19:30’da başlıyor. Saat kaçta almayı öneriyorsun?
Anastasia Steele
Editör, Jack Hyde’ın Asistanı, SBY
*
——————————————
Kimden: Christian Grey
Konu: Yarın
Tarih: 8 Haziran 2011 14:34
Kime: Anastasia Steele
Sevgili Anastasia,
Portland bayağı uzak. Seni 17:45’te alayım. Seni görmek için sabırsızlanıyorum.
Christian Grey
CEO, Grey Şirketler Topluluğu
*
——————————————
Kimden: Anastasia Steele
Konu: Yarın
Tarih: 8 Haziran 2011 14:38
Kime: Christian Grey
O zaman görüşürüz.
Anastasia Steele
Editör, Jack Hyde’ın Asistanı, SBY
*
Ah, Tanrım. Christian’ı görecektim. Keyfim beş gündür ilk kez bir gıdım da olsa arttı ve kendime onun ne durumda olduğunu düşünme izni verdim.
Beni özlemiş miydi? Büyük olasılıkla benim onu özlediğim kadar özlememiştir. Yeni bir itaatkâr bulmuş muydu acaba? Düşünce o kadar acı vericiydi ki aklımdan derhal attım. Jack için ayıklamam gereken yazışma yığınına baktım ve Christian’ı aklımdan bir kez daha uzaklaştırmaya çalışarak işe koyuldum.
O gece yatakta bir sağa bir sola dönüp durarak uyumaya çalıştım ve ilk kez, uykuya ağlamaktan yorgun düşerek dalmadım.
Zihnimde Christian’ın yüzünü, evden ayrılırken gördüğüm son haliyle canlandırdım. Acı çeken ifadesi aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Gitmemi istemediğini hatırlıyordum; tuhaftı. Olaylar böyle bir çıkmaza girmişken, neden kalacaktım ki? İkimiz de kendi sorunlarımızdan kaçıyorduk: Ben, cezalandırılma korkumdan, o ise… Onunki ne korkusuydu? Sevme korkusu mu?
Yan dönüp yastığıma sarılırken güçlü bir hüzünle dolmuştum. O sevilmeyi hak etmediğini düşünüyordu. Neden böyle hissediyordu ki? Yetiştirilme tarzıyla bir alakası olabilir miydi? Biyolojik annesiyle, şu uyuşturucu bağımlısı fahişeyle? Düşüncelerim, bana sonunda kesintili ve bitkin bir uykuya daldığım sabahın erken saatlerine kadar bir an rahat vermedi.
Gün bitmek bilmiyordu ve Jack her zamankinden daha kibardı. Nedeninin Kate’in mürdüm eriği rengi elbisesi ve dolabından çaldığım yüksek topuklu siyah pabuçları olmasından şüphelensem de, fazla kafa yormadım. İlk maaş çekimle kıyafet alışverişine çıkmaya karar vermiştim. Elbise üzerime bol geliyordu, ama farkında değilmişim gibi davranıyordum.
Sonunda saat beş otuz oldu ve sinirlerimi yatıştırmaya çalışarak ceketimi ve çantamı aldım. Onu göreceğim!
“Karanlığın Elli Tonu (Elli Ton Üçlemesi İkinci Kitap)” için 9 yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKaranlığın Elli Tonu (Elli Ton Üçlemesi İkinci Kitap)
- Sayfa Sayısı640
- YazarE. L. James
- ÇevirmenSevinç S. Tezcan
- ISBN9786053430018
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviPegasus / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Otuzların Kadını ~ Tomris Uyar
Otuzların Kadını
Tomris Uyar
Kalabalık bir çarşıda, kızgın güneşin altında kalmış bir kedi yavrusu kadar çaresizim. Geçmişi silinmiş birini anlatmak zorundayım. Yeni çaresizliğim ondan. Ertelenmiş bir ceza olsa...
- Meyve Hırsızı ~ Peter Handke
Meyve Hırsızı
Peter Handke
Peter Handke, “Son Destan” adını verdiği bu romanı yazmaya 1 Ağustos 2016’da başlıyor. Yolculuk sahipsiz koydan çıkıp, dolambaçlı yolları takip ederek, arayarak seyrediyor ve...
- Kayıp Kız ~ Sophie McKenzie
Kayıp Kız
Sophie McKenzie
Lauren evlat edinildiğini biliyor ve gizemli geçmişini merak ediyor. Ama küçücük bir bebekken Amerikalı ailesinin yanından kaçırıldığını öğrendiğinde, tüm hayatı ona büyük bir yalanmış...
Lütfen Christian la devamı yaz meraktan ölürüm
Lütfen devamını yazın lütfen ya yalvarıyorum nolur :'(
bende cokmerak ettim..
lütfen devamını yazın cok merak ediyorummm kitabını alamıyorum lütfenn
azıcık yayınlamışsınız ayıptır yahu kitap alacak paramız yok korsana hayır!!!
lutfen devamını yazın rica ediyorum….Lütfeeeeeen
İlk kitap muhteşemdi bu da muhteşeme benziyo
Neden sadece kızlar yorum atmış ?
Ama güzel kitap sürükleyici