Rüyanda hiç karakuralarla karşılaştın mı? Bak, duvarın içinden sesler geliyor… Halının ortasında küçük bir sirk mi beliriyor yoksa? Komşu kadının gördüğü hortlak olabilir mi? Sen sen ol hiçbir zaman doğum gününü erken kutlama! Neden mi? Çünkü kapalı kapıların ardında neler olduğunu asla bilemezsin…
Genç yaşında Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı Çocuk Romanı Ödülü dâhil pek çok ödüle değer görülerek edebiyatımızın gelecek vadeden yazarları arasında gösterilen Hanzade Servi’den, karanlıkta el feneriyle okunması tavsiye edilen yedi ürperten öykü…
Kitaplarını, ayrım yapmaksızın “her yaştan ruhlar” için kaleme aldığını belirten Servi, okurlarını şaşırtmadaki ustalığını Karakura’nın Düşleri adlı öykü kitabında bambaşka bir boyuta taşıyarak, çocuk edebiyatımızda pek de alışık olmadığımız korku türüne çarpıcı bir eser kazandırıyor.
2014 Tudem Edebiyat Birincilik Ödülü’yle taçlanan Karakura’nın Düşleri, Volkan Korkmaz’ın özgün çizimleri eşliğinde, lanetli bir kitaptan fırlayan karakterlerden duvarın içinden gelen gizemli seslerin sırrına kadar uzanan gizem dozu yüksek bir hikâye seçkisi sunarak, insanın aklını başından alan sıra dışı bir okuma deneyimi yaşatıyor.
Korku türünde eserler okumaktan keyif alan her yaştan kitapseverin ilgisini çekmeyi başaran bu ödüllü yapıt, mizahı ve korkuyu aynı potada eritme yeteneğine sahip, kalemi cesur bir yazarın edebiyatımıza kazandırdığı gerçek bir korku klasiği olmaya aday.
Unutmayın, kapıyı kilitleyebilirsiniz ama evin içindekilerden asla kurtulamazsınız!..
“Kocaman bir pasta hazırlatıyoruz. Müzik olarak tabii ki One Direction çalacak. Bir haftada silinen geçici dövme standı da kurulacak. Ayrıca garsonlar, vampir gibi giyinecek.” “Palyaço da olacak mı?” “On iki yaşına giriyorum, altı yaşına değil.” Aslım, Sündüs’ün az önce eline tutuşturduğu davetiyeyi yüksek sesle okudu: “Doğum günü kızı Sündüs Doruk, on iki mumla aydınlanacak partisinde sizi de yanında görmekten mutluluk duyar. 9 Mart 2014 Pazar. Saat: 14.00. Mendirek Kafe.” “Müthiş, değil mi? Annem her ayrıntıyla ilgileniyor. Çikolataya alerjisi olan Demet için vanilyalı pasta bile sipariş etti.” Aslım, tüm bu cümbüşü abartılı bulmuştu. Ama düşündüklerini dile getirirse, kıskanıyor gibi görünebilirdi. Neyse ki o an Efza Hoca okula girdi ve Sündüs koşarak yanından uzaklaştı.
“Hocam! Efza Hocam!” Sündüs, öğretmenlerinin içinde en çok Efza Yağız’ı seviyordu. Fakat annesi, ayıp olmasın diye parti için okuldaki tüm öğretmenlere davetiye göndermişti. “Doğum günüme geliyorsunuz, değil mi?” Genç kadının bakışlarının buğulandığını görünce, Sündüs’ün içinden bir endişe rüzgârı geçti. “Ben de seninle o konuyu konuşacaktım.” Bahçeye çıkıp yürümeye başladılar. Efza Hoca yirmi dört yaşındaydı ve okul üniforması giyse, herkes onu öğrenci sanırdı. Sündüs, yirmi dört yaşındayken on altı yaşında gibi görünmenin müthiş olduğunu düşünüyordu.
“Dün davetiyeyi aldıktan sonra, okuldaki dosyana baktım,” dedi Efza Hoca. Sündüs, okul dosyasında kadını kızdıracak bir şey olup olmadığını düşündü. Hiç ceza almamıştı, devamsızlığı sadece iki gündü ve dersleri de çok iyiydi. “Doğum günün 9 Mart Pazar değil, 10 Mart Pazartesiymiş,” diye ekledi Efza Hoca. Sündüs, “Ah, evet!” dedi rahat bir nefes alarak. “Doğum günüm 10 Mart. Ama sizin de dediğiniz gibi, pazartesiye geliyor. Annem hafta içi okul olduğundan parti yapamayacağımızı söyledi. Biz de kutlamayı bir gün önceye aldık.” Kafasına takılan şeyi öğrendiği halde, Efza Hoca’nın yüzündeki bulutlar hâlâ dağılmamıştı.
“Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum,” dedi genç kadın, Sündüs’ün canını yine sıkarak. “Bak aklıma ne geldi,” diye devam etti, “doğum gününü haftaya pazar kutlasak olmaz mı?” “Bu pazar işiniz mi var?” “Şey, hayır. Bunu on iki yaşında bir kıza nasıl anlatabilirim bilmiyorum.” “Aslında henüz on bir buçuk.” “Evet! Söylemeye çalıştığım tam da bu. On iki yaşına pazartesi gireceksin.” Efza Hoca aniden gülümsedi.
“Doğum gününü pazartesi sabahı, benim dersimde kutlamaya ne dersin?” Sündüs, pazartesi sabahı matematik dersinin arasına sıkıştırılmış, okul üniformalı doğum gününü hayal edince, yüzünü buruşturarak, “Annem her şeyi ayarladı,” dedi. “Sanırım artık değiştiremeyiz. Niçin bu kadar huzursuzsunuz?” Aslında şu an Sündüs de huzursuzdu. Okulun en havalı öğretmeninin, partisine gelemeyecek olması canını sıkmıştı. Efza Hoca Aslım’ın geçen ayki doğum gününde gitar çalıp şarkı söyleyerek tüm konukları büyülemişti. Ayrıca Aslım’a, Hanzade Servi’nin imzaladığı Hayalet Tozu romanını hediye etmişti. Sündüs’ün de o yazara hayran olduğunu biliyordu ve bu da, büyük bir sürprizin ayak sesleri demekti. Sündüs, imzalı Kumdan Salıncak kitabını öğretmeninin elinden alkışlarla alırkenki fotoğraflarının, Mendirek Kafe’de, havuz başında çekilmesini istiyordu.
Genç kadın iç çekerek durdu ve Sündüs’ün gözlerine baktı. “Doğum günlerinin önceden kutlanmaması gerektiğine dair bir inanış vardır. Beni hurafelere inanmakla suçlayabilirsin ama erken doğum günü kutlamaları, uğursuzluk getirir.” Sündüs o kadar şaşırmıştı ki, ne söyleyeceğini bilemedi. Efza Yağız gibi genç, eğlenceli, çocukların yanında onlardan daha çocuk olabilen bir öğretmen böyle saçmalıklara niye inanıyordu ki? Sündüs’ün içini yeni bir huzursuzluk kapladı. “Şey… doğum günleri erken kutlanırsa ne olurmuş?”
O an zil çaldı. Efza Hoca, sanki cevap bulutların üzerinde yazıyormuş gibi bir süre gökyüzüne baktıktan sonra, “Kimse bilemez tabii,” dedi. “Ama öyle söylerler.” “Kimse bilmiyorsa, uğursuzluk olduğunu kim uydurmuş?” “Hadi, derse geç kalma.” Sündüs, hayatının en kötü cuma gününü geçirdi. Efza Hoca’nın partisine gelmeyeceği yetmiyormuş gibi, başına bir de uğursuzluk belası çıkmıştı. Üstelik, en sevdiği öğretmeninin kafa dengi olmadığını öğrenmenin hayal kırıklığını da yaşıyordu. Yetişkinlere özgü saçmalıklar, genç kadını ele geçirmeye başlamıştı bile. Sündüs eve döndüğünde, annesi Mendirek Kafe’nin işletmecisiyle telefonda konuşuyordu.
“Evet, elli kişi olacağız. Siz yine de mönüleri altmış kişilik hazırlayın ki, birileri son anda kardeşini, arkadaşını falan getirmeye kalkarsa mahcup olmayalım. Kostümlü fotoğraf çekimi standını ayarlamak için yarın sabah geleceğim.” “Kostümlü fotoğraf çekimi mi?” diye bağırdı Sündüs heyecanla. Annesi telefonu kapatırken, “Ah, sürpriz olacaktı!” dedi. “İnanılmaz güzel kostümler ayarladım. Eğlenceli olmaz mı?”
“Hem de nasıl!” Sündüs, annesine sarıldı. Ama içindeki sıkıntıyı ondan saklayamadı. “Neyin var senin? Sanki çok sevinmemiş gibisin.” “Şey… doğum günü partimi haftaya pazara alabilir miyiz anne?” “Ne!? Elbette alamayız. Niye böyle bir şey istiyorsun? Haftaya pazar, doğum günün çoktan bitmiş olacak.” “Bu pazar da daha başlamamış olacak.” “Evet. Böylece tam iki gün boyunca, doğum gününün tadını çıkaracaksın.” Sündüs, “Efza Hoca’nın…” deyip sustu. Uğursuzluktan bahsetmenin, annesini kızdıracağını hissetmişti. Cümlesini, “Pazar günü işi varmış,” diye bitirdi. “Gelememesine üzüldüm. Ama sırf bir kişi gelemeyecek diye tüm organizasyonu iptal edemeyiz. Efza Hoca da hediyesini pazartesi verir. Hadi üstünü değiştir.
Ben de, yanlışlıkla anaokulu ölçülerinde kıyafetler yollamasın diye, kostümcüyle tekrar konuşacağım.” Sündüs akşam yemeğinden sonra odasına çekilince, internette doğum gününü erken kutlamakla ilgili bir araştırma yapmaya koyuldu. Bulduğu şeyler, sıkıntısını dağıtmak yerine daha da arttırmıştı. Gerçekten de böyle bir inanış vardı. Ama kimse, doğum günü erken kutlandığında ne olacağını bilmiyordu. Sündüs, tüm batıl inançların zaten böyle işlediğini düşündü. Merdiven altından geçmek, ayna kırmak, terliğini kapı eşiğinde ters bırakmak da uğursuzluk getirirdi. Fakat ‘şöyle olur, böyle olur’ diye kesin bir uğursuzluk yoktu.
Herhalde herkesin başına farklı şeyler geliyordu. Acaba batıl inançları umursamamak, onları ortadan kaldırır mıydı? Belki uğursuzluk sadece, geleceğine inanıp ondan korktuğunuzda geliyordu. Sündüs gerçekten sıkılmıştı. Bilgisayarını kapatıp yatağa uzandı. Rüyasında Mendirek Kafe’deydi. Tam doğum günü mumlarını üflerken pastanın içinden bir zombi çıkıyordu. Sündüs uyandığında, bir daha geceleri zombi dizisi izlememeye karar vermişti. Batıl inançların saçma olduğunu düşündüğü halde, içindeki huzursuzluğun niçin hâlâ sürdüğü konusunda hiçbir fikri yoktu. Annesi haklıydı. Pazar günkü partide çok eğlenecekti. Pazartesi de Facebook duvarı kutlamalarla dolacak; dayısı, teyzesi, kuzenleri ona telefon açacaktı. Doğum günü coşkusunu iki gün boyunca yaşamak, kesinlikle tek günden daha iyiydi.
Annesinden, Aslım’la alışveriş merkezinde buluşmak için izin istedi. Buluşalı daha on dakika olmadan, arkadaşı da ondaki huzursuzluğu hissetmişti. Efza Hoca’nın partiye gelmemesi yüzünden üzüldüğünü söylerse, Aslım’ın geçen ayki doğum gününü kıskanıyor gibi görünecekti. Sündüs, içindeki endişenin gerçek sebebini anlatmayı seçti. ‘Bu, dünyanın en saçma şeyi’ cümlesini duymaya ihtiyacı vardı.
Ama onun yerine Aslım, “Anneannem de hep öyle söylerdi,” diyerek Sündüs’ün endişesinin artmasına ve sinirlenmesine yol açtı. “Yani sen hiç doğum gününü erken kutlamadın mı?” “Hayır. Anneannem asla izin vermezdi. Bırak parti yapmayı, doğum gününün sabahı gelmeden ‘iyi ki doğdun’ bile demezdi.” Sündüs’ün, doğum gününü önceden kutlamış ve hâlâ hayatına normal bir şekilde devam eden biriyle konuşmaya ihtiyacı vardı. Alışveriş merkezinde karşılaştığı iki arkadaşının söyledikleri de hiç yardımcı olmadı: “Babam bir keresinde hediyemi iş seyahatinden önce vermişti. Ama ‘doğum günün kutlu olsun’ dememişti.” “Teyzem bir gün önceden ‘doğum günün kutlu olsun’ demişti, ama mum üflememiştim.” “Sence abartmıyor musun?” dedi Aslım, tekrar yalnız kaldıklarında. “Yani ne olabilir ki?”
Sündüs, Efza Hoca’nın evine gidip kadına bu soruyu sormayı düşündü. Sonra, büyük doğum günü heyecanını uğursuzluk saçmalığıyla gölgelediği için ona kızdığını fark etti. Partiyi yapacak ve pazartesi sabahı her şeyin yolunda olduğunu Efza Hoca’ya gösterirken, ‘ah siz büyükler’ diyerek gülümseyecekti.
***
“Veee pasta geliyor!” Sündüs o kadar eğleniyordu ki, diken üstünde geçirdiği cuma ve cumartesi, sanki asırlar öncesinde kalmış gibiydi. Topuz yaptırdığı saçı, süslü elbisesi, yeni ayakkabılarıyla Mendirek Kafe’nin kalabalık bahçesinde kutlamaları kabul ediyor; arkadaşlarının kahkahalarını duydukça, bundan daha güzel bir doğum günü partisi olamayacağını düşünüyordu. Harika hediyeler almıştı. Gözü sık sık, son anda fikrini değiştirip gelir mi diye etrafta Efza Hoca’yı arasa da, hiçbir şeyin keyfini kaçırmasına izin vermiyordu. Beş katlı pasta, alkışlarla havuz başına getirildi. Sündüs, on iki yaşına bastığını gösteren mumları üflerken, yarın sabah Efza Hoca’nın ‘keşke partine gelebilseydim’ demesini diledi.
***
10 Mart sabahı Sündüs, uyandığı gibi heyecanla ayağa fırladı. Gece yarısından itibaren kimlerin Facebook duvarına kutlama yazdığını ve annesiyle babasının bugüne sakladığı sürprizleri çok merak ediyordu. Odası gözüne değişik görününce, rüya görüp görmediğini anlamak için birkaç dakika halının üzerinde öylece durdu. Bu, onun odasındaki halı değildi. Annesi o uyuduktan sonra halıyı mı değiştirmişti? Kitaplığının olması gereken köşedeki kocaman televizyonu görünce, içini bir sevinç kapladı. Asıl doğum günü hediyesini demek bu sabaha saklamışlardı. Ama sonra, demin üzerinden fırladığı şeyin, yatağının yerinde duran bir kanepe olduğunu fark etti.
Onu uyandırmadan yatağını nasıl götürmüşlerdi? Masası ve sandalyesi de yoktu. Perdeler değişmiş; duvarındaki posterler indirilmişti. Burası kendi odası değil, sıradan bir oturma odasıydı. Sündüs, paniğe kapılmaya başladığını hissetti. Duvardaki saat küçük bir çınlamayla sekizi gösterince, ‘okula geç kaldım’ diye düşündü. Annesinin şimdiye kadar onu çoktan uyandırması gerekirdi. Forması, çantası, kitapları kim bilir neredeydi? Sündüs odadan çıktı ve mutfağa koştu. Anne babasını kahvaltı masasında görünce, rahat bir nefes aldı. “Anne? Baba? Neler oluyor? Odam değişmiş. Eşyalarım nerede? Siz onca şeyi yaparken niye uyanmadım? Okula da geç kaldım.” Annesi cevap vermek yerine, çayından bir yudum alıp dalgınca masa örtüsüne bakmayı sürdürdü. Masaya Sündüs için tabak koymamışlardı. Annesiyle babasınınkinden başka sandalye de yoktu.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıKarakura'nın Düşleri
- Sayfa Sayısı200
- YazarHanzade Servi
- ISBN9786059153669
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Beşinci Kol – Ve İspanya İç Savaşı’nın Dört Öyküsü ~ Ernest Hemingway
Beşinci Kol – Ve İspanya İç Savaşı’nın Dört Öyküsü
Ernest Hemingway
The New York Times Book Review’den Philip Young: “Bu, dolaysız, apaçık Hemingway.” Hemingway’in tek tiyatro oyunu Beşinci Kol ile birlikte dört öykünün yer aldığı...
- Gizli Başyapıt ~ Honore de Balzac
Gizli Başyapıt
Honore de Balzac
Balzac, en ünlü yapıtlarından biri olan Gizli Başyapıt’ta, kusursuzluğu arayan ressam Frenhofer’in olağandışı öyküsünü anlatır. Başyapıtının üstünde tam on yıl çalışan bu 17. yüzyıl...
- Dizboyu Papatyalar ~ Tomris Uyar
Dizboyu Papatyalar
Tomris Uyar
Evet, iyi bildin. Hep kapalı yere veririm sırtımı otururken. Tezgâha, varsa. Çünkü çok tattık arkadan gelen serseri kurşunları, çok gördük sarhoşluk numarasına vurup bıçağı...