Eserin kahramanı Zehra olmaz denilen şeyi oldurmak üzere, büyük şehir batağından kaçıp evine, baba ocağına döner. Orada yeni ve temiz bir hayat kurmak için mücadele verir. Yazar fonda son elli yılın Türkiye’sinde, kıyı kasabalarında vücut bulan sosyal değişimi kırık bir aşk hikâyesi etrafında işliyor.
*
Yağmur ince ince yağıyor. Saatlerdir yağıyor.
Bir şehirlerarası otobüs gecenin ıslak karanlığını yara yara gidiyor.
Saatlerdir gidiyor. Ses yok.
Sanki hemen herkes uyuyor.
Arada hafif horultular, alçak sesle konuşanların mırıltıları.
Sürücü kasetçalardaki arabesk parçanın sesini iyicene kısmış, belki de sadece kendisi işitiyor. Bir de yanındaki koltuğa yığılmış, başı önüne düşmüş genç irisi muavin.
Sürücü sigaranın birini söndürüp, ötekini yakıyor. Yol tehna, gözler uykusuzluktan kızarmış.
Zehra başını cama dayamış. Ateş gibi yanan alnını camin serinliğine bırakmış.
Dalmış.
Gelip geçen telgraf direklerine. Arada sırada uzaklarda pir-pir eden bir iki işığa. Çok seyrek geçen arabalara. Arabalardan biri bir kırmızı dan biri bir kumiz Mersedes.
Bu Mersedes onu İstanbul’a, İstanbul’da Harem İskelesi’ne götürüyor. Aynı pavyonda çalıştıkları Gül’ün dostu Hurdacı Rasim’in arabasına.
Hurdacı Rasim guya araba hurdacısı. Yani kâğıt üstünde böyle. Aslında basbayağı hırsız, kaçakçı, tefeci, adamda ne ararsan var. Ama adam gariptir Gül’e çok iyi davranıyor, bir dediğini iki etmiyor. Gül ile evli gibiler sanki. Aslında evli değiller, gibi de değiller, basbayağı arkadaşlar. Adam o sert, sert ve acımasız hayatın içinde bir kadın eli, bir şefkat eli, yumuşak bir şeyler aramış. Başını dizine koyup yüzüne bakacağı, gözlerine dalacağı bir dost. Kimbilir belki de bir ana. Bu adam nasıl büyümüş, başından neler geçmiş? Bir ara çekinerek de olsa sormuştu: “Ara sıra yatıyor musunuz kız?” Gül, o kaşarlanmış konsomatris utanarak başını öte çevirmiş ve: “Hayır, o benim dostum. Hayattaki tek dayanağım. Biz onunla baba-kız gibiyiz veya ana-oğul.” Sonra yüzünü Zehra’ya çevirerek: “Ama kimse inanmıyor, çünkü inanılır gibi değil.”
Harem İskelesi rüzgârlıydı. Denizde küçük, köpüklü dalgalar. Martıların inip kalkışları. Kızkulesi. Karşıda Sarayburnu. Kubbeler ve minareler.
“İstanbul… Güzel şehir, mübarek şehir. Bir tek bana yar olmadın ne çare.”
Böyle düşünüp sessizce dikilirken, Gül onlarca kez tekrar ettiği cümleleri yine öyle hızlı hızlı, birbiri peşisıra tekrarlıyor:
Bu senin yaptığın düpedüz delilik. Olmaz bir iş.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye
- Kitap AdıKapıları Açmak
- Sayfa Sayısı182
- YazarMustafa Kutlu
- ISBN9789759953355
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDergah Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ay Hırsızı ~ Sunay Akın
Ay Hırsızı
Sunay Akın
Sunay Akın yeni kitabı Ay Hırsızı‘nda gözünü Ay’a dikiyor ve bir arkeoloğun sabrıyla kazıyor insanlığın ortak birikiminin üzerine çöken tozu toprağı… Ortaya çıkardığı bilgiyi...
- Kürar ~ Melike Uzun
Kürar
Melike Uzun
Kürar: i. Felç olma hali, curare; hareket edememe ama hissetme, refleks gösterememe. ii. Güney Amerika’da avcıların oklarına sürdükleri felç edici zehirli bitki. iii. Kızılderililerin...
- Yağmur Kesiği ~ Uğur Yücel
Yağmur Kesiği
Uğur Yücel
Lefteri üç gün toprak altında kalmıştı… Sırtında kırbaç izleri. Sırtı paramparça. Karnını deşip kemiğe saplanmış lakerda bıçağı. Köpekler burunlarını toprağa vermiş, en pes seslerden...