Derin bir tatmin oluş, sonrasında kaygılı bakışlara bıraktı kendini. Her katilin yerde yatan maktulüne baktığı gibi. Ama onların bakışlarında bir şey daha gizliydi. Pişmanlık, intikam, kazanmış olmak, hırs, çaresizlik, rahatlık, korku, merak, endişe, sonrası… Belki hepsi, belki sadece güç.
“Annelik şefkati ve merhametinin bittiği yerde cinayet planları başlar.” Bu cümle şimdiye kadar sayısız cinayet zanlısıyla görüşmüş bir adli tıp uzmanının tecrübeleriyle ortaya koyduğu bir tespit… Türkiye’de son 10 yılda kadın cinayetlerinde yüzde 1400 artış gerçekleşti. Peki sadece erkekler mi öldürüyor? Hayır. Uzmanlar kadınların işlediği cinayet sayısının hiç de azımsanmayacak ölçüde arttığı görüşünde. İstatistiklere göre bu oran yüzde 10. Tabii erkeklerin işlediği cinayetlerin yanında okyanusta su damlası… Ancak yüzde 10 bile olsa neden artış yaşanıyor diye düşünmeden edemiyor insan. Adli tıpçılar için bu sorunun cevabı var. “Türkiye’de işlenen cinayetlerin büyük bir bölümü ekonomik nedenlerden kaynaklanıyor.”
Hicran Aygün bir kadını cinayete iten nedenleri araştırmak için yola çıktı ve on beş kadın katille görüştü. Sekizi dışında hikâyelerin aynı olduğunu fark etti. Bir solukta okuyacağınız bu kitap, “Bir kadın neden katil olur” sorusunun cevabını veriyor.
***
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR. …. 7
BAŞLARKEN …. 9
KADIN SUÇLULUĞU …. 13
“ÇIĞLIK ATTIM AMA KİMSE DUYMADI” …. 21
“YAPTIĞIMDAN HİÇ PİŞMANLIK DUYMADIM” …. 45
“İNTİKAM İÇİN 20 YIL BEKLEDİM” …. 69
“TESADÜF TANRININ TANIMSIZ KALMA YÖNTEMİDİR” …. 89
“BEN BİTTİM AMA EN AZINDAN KARDEŞİMİ KURTARDIM” …. 105
“PARA HIRSIMA YENİK DÜŞTÜM” …. 133
“BEN SADECE SONSUZ SESSİZLİK ISTEMlŞTİM” …. 157
“ANNEM TEMİZLİKÇİ, BABAM HIRSIZ BEN NE OLABİLİRDİM Kİ” …. 173
TEŞEKKÜR
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu, arkadaşlarım Hacı Mehmet Güner, Sevil Engin, meslektaşlarım Necla Bayraktar ve Atilla Akar, siz olmasaydınız bu kitap da olmazdı… Ve kitabın ortaya çıkmasında sonsuz sabır gösteren küçük kızım Veda ve babası Tarık Uzun’a sonsuz teşekkürler.
BAŞLARKEN
Kontes Elizabeth Bathory, namı diğer “Kanlı Kontes”, 1560-1614 yılları arasında yaşadı. Macaristan’ın en köklü ailelerinden birine mensup olan Elizabeth Bathory, dünyanın en tanınan ve ilk kadın seri katili. Hayatının büyük bir bölümünü Slovakya’daki Csejte Şatosu’nda geçiren Bathory’e “Kanlı Kontes” lakabı 650’ye yakın kişiyi öldürmesi nedeniyle takıldı. Şatosunda 4 “sadık” hizmetçisiyle birlikte genç kızlara ve delikanlılara işkence yapan Kanlı Kontes, kurbanlarının dövülerek öldürülmesinden büyük bir zevk alıyordu. Kollarını ısırarak etlerini kopartıyor, açlığa terk ediyor, işkence yapıyor, kışın karlı havada üzerlerine buzlu su döktürerek donarak ölmelerini izliyordu. Özellikle bakire kızların atardamarlarına iğne batırıp kanlarının akmasını sağlıyor, sonra da bu kanla banyo yapıyordu. Kanlı kontes, bu şekilde sonsuza kadar genç kalacağına inanıyordu.
Kontesin tüm bu yaptıklarından 1610 yılına kadar kimsenin haberi olmadı. Taa ki Kral Matthias’a kadar… Kral, Elizabeth Bathory’yi sorgulaması için adamlarını şatoya gönderdi. Adamlardan biri öldürüldü, diğeri ise canını zor kurtardı. Odalarda ölmek üzere olan birçok yaralı genç kızın olduğunu gören adam, şatodan kaçmayı başarıp durumu krala anlattı. Ancak Bathory, soylu bir aileye mensup olduğu için hiçbir zaman yargılanmadı, 1611 yılında yaşadığı şatoda küçük bir odaya kilitlendi. Bulunduğu odaya yemek için sadece küçük bir delik açıldı, etrafına ise tuğlalar örüldü. Kanlı Kontes, 3 yıl sonra odasında açlıktan ölmüş halde bulundu.
* * *
Asiye, Sultan, Aylin, Hürriyet, Sevim, Naile ve Eleni… Onlar da “bizim katillerimiz” ancak Kanlı Kontes Elizabeth Bathory’den farkları seri katil olmamaları… Türkiye’de her yıl ortalama 4 bin cinayet işleniyor. Bu cinayetlerin hiç de azımsanmayacak kadarı kadınlar tarafından işleniyor. Cinayetlerin çok büyük bir bölümü erkeklerin eşlerini, partnerlerini ya da sevgililerini öldürmeleriyle gerçekleşiyor. Ben de tersten bakmayı denedim. Acaba cinayet oranlarının bu kadar yükselmesine kadınlar da “yardımcı” oluyor mu diye… Ve öğrendiklerim karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim. Kadınların da hiç de azımsanmayacak artışla cinayet işlediğini öğrendim.
Bunun üzerine “Bir kadın neden ve nasıl katil olur” sorusunun cevabını bulmak için “katil kadınlar”ın kapısını çaldım. Kitap için yaklaşık 15 kadınla yüz yüze görüştüm. Birbirine çok benzeyen hikayelerle ve sonuçlarla karşılaştım. Katillerin çoğu Anadolu’dan gelmiş, köy ile kent arasında sıkışmış “varoş” diye tabir ettiğimiz yerlerde oturan kadınlar. Cinayet işlemek için birçok neden sayıyorlar. Uzmanlar ise bir kadının “annelik merhameti ve şefkati yani tamamen kadına özgü duyguların ortadan kalktığı ya da kaldırıldığı anda” cinayet işlediğini söylüyor. Ait olamama duygusu, kent ve köy arasında sıkışıp kalma, eşinin, ailesi ve kendisi üzerinde otoritesini yitirmesi, çevresine uyum sağlayamama ve “tutunamamayı” bir türlü kabullenememe ve aile içi şiddet katil olmak için diğer nedenlerden sayılıyor. Yani bir bakıma “Büyükşehir insanı katil ediyor”. Özellikle son 10 yılda “elini kana bulayan” kadınların sayısında gözle görülür bir artış var. Kadınlar daha çok eşlerini ya da partnerlerini öldürüyor. Uzmanlar cinayetleri “Eğer bir toplumda kadın eline silah veya bıçak alıyorsa alarm zilleri çalıyor demektir” diye yorumluyor.
Görüşme yaptığım kadınların büyük bir bölümü cinayeti planlayarak işledi. Yani kadınlar, yıllardır biriktirdiği kin ve nefreti eşine ya da partnerine “kanla” ödetti. Çünkü yine uzmanlara göre, kadınlar aslında erkekler kadar duygusal değil. Duygularını belli etmez ve planını yavaş yavaş hayata geçirir. Yani erkek katil adayı bir süre sonra bu fikrinden vazgeçebilir ancak kadınlar asla. Cinayet işledikten sonra kaçan bir kadının yakalanma süresi dünya genelinde 8.4 yıl olarak açıklanıyor. Erkek katiller ise ortalama 4 yılda yakalanıyor. Bu da sanıldığının aksine kadınların, çoğu erkek gibi cinnet cinayeti değil, tasarlayarak cinayet işlediğini gösteriyor. Araştırmalara göre kadın katillerin yüzde 9’unun kriminal geçmişi, yüzde 29’unun da kriminal soygeçmişi bulunuyor, yüzde 90’ı ise ilkokul mezunu. Üniversite mezunu katil sayısı ise istatistiklerde yer almayacak kadar az…
Türkiye’de bu kadar çok cinayet işlenmesinin nedenlerinden biri de “bir bilen”den yardım almamak ya da alamamak. Uzmanlara göre herhangi bir nedenle psikolojik sorunları olan insanlar profesyonellere danışmıyor. Alanların bir kısmı da psikolog ya da psikiyatristlere yalan söylüyor. Olmamış şeyleri olmuş gibi anlatıp karşı tarafı yanıltmaya, dolayısıyla kendisini haklı çıkartmaya çalışıyor. Yani işleri konuşarak çözmemek, istenmeyen sonuçlara neden oluyor.
Uzmanlar ayrıca cinayet işleyen kişilerin psikolojik muayeneden önce mutlaka biyolojik muayeneden geçirilmesi gerektiği görüşünde. Çünkü bazı fiziksel hastalıklar insanın psikolojisini etkiliyor. Özellikle tiroid ve böbrek üstü bezi gibi hormonlarla ilgili hastalıklar, kalp için kullanılan bazı ilaçlar, vücuttaki sıvı elektroidlerinin dengesizliği, kafa içi tümörler, uyuşturucu gibi nedenler psikolojiyi bozuyor ve kişinin akıl hastalarının gösterdiği davranışları sergilemesine ve hatta katil bile olmasına neden oluyor. Yani kişinin hormon düzeyi olay sırasında o cinayeti işleyip işlemeyeceği konusunda etkili olabiliyor. Hatta ABD ve Avrupa’da olduğu gibi ülkemizde de artık adli tıp bilimi uzmanları, sanığı önce biyolojik muayeneden geçirerek cezai sorumluluğu olup olmadığı konusunda bir karara varıyor. Ancak yine de tüm bu biyolojik rahatsızlıklar, hormonların anormal oluşu vs. kişinin cinayet işlemesini haklı göstermiyor.
Bu kitapta hikayelerini okuyacağınız kadınlar sıradan, ancak işledikleri cinayetler planlı. Kadınların bir kısmı eş ya da partnerlerini öldürdükten sonra cesetlere eziyet etti. Bunlardan sadece biri hipertiroidi hastası, ikisi ise çocukluğunda aile içi şiddete maruz kaldı. Diğer tüm kadınlar psikolojik ve biyolojik olarak sağlıklıydı… Ama hep daha fazlasını istedi!
Uzmanlar, bu durumu şöyle açıklıyor: “Öldürdükten sonra bile kinleri bitmiyor, içleri soğumuyor!” Burada amacım taraf tutmak değil, “Acaba suçlu kim” sorusunu sormak… Tüm bu soruların cevapları aslında uzmanlar tarafından verilecek yanıtlarda saklı. “Bir kadın, neden ve nasıl katil olur? Bir kadının başka bir kişinin hayatına kastedeceği daha önceden bilinebilir mi? Kadını katil olmaya götüren nedenler engellenebilir mi?”
Okuyacağınız hikayelerdeki kadınların yaşadıkları ve yaşattıkları tamamen gerçek olup, isimler, yerler ve mekanlar güvenlikleri açısından değiştirildi.
KADIN SUÇLULUĞU
Suç, toplum yasalarına yönelmiş saldırgan davranışlarla başlar, saldırının amaca ulaşması ile kesinleşir. Suç işlediği içindir ki faile ceza verilir ve suç işlememesini sağlamak içindir ki ceza yasası yapılır.
Suç işleme olgusunun evrensel yönü vardır ve eski tarihlere kadar uzanır. Haksızlıklar, sosyal çelişkiler, uyumsuzluklar var oldukça suç işleme devam edecektir. Kadın suçluluğu, kriminolojinin konuları arasında ilk sıradadır. Kadınlar adam öldürme ve yaralama suçları işler. Bunları çoğunlukla kendilerini korumak amacı ile gerçekleştirirler. Bu tip eylemleri gerçekleştiren kadınların kötü muamele gördükleri, dayak yedikleri, öncelen plan yapmadıkları tespit edilmiştir. Kadının rolünün ev işleri ile kısıtlı olması, diğer aile üyelerine yönelik şiddet eylemlerini artırdığı varsayılır. Kadınların şiddet ve saldırganlık öğesi içeren davranışlara hedef olma problemi kadın hareketleri ile gündeme gelmiştir. Bununla birlikte “kadın suçluluğu” gibi problem olarak tarih boyutu olan önemli bir hukuksal ve biyopsikososyal problem olarak kendisini göstermektedir.
Kadınların suç işlemesi erkeklere göre daha azdır. Bununla beraber ülkemizde ve dünyada her geçen gün artmaktadır. Sonuçta bu artış toplumsal bir problem haline gelmektedir. Gelişmiş ülkelerde kadınların suç işlemesi ve bunun sebepleri ile ilgili araştırmalar yapılmaktadır. Ancak ülkemizde bu konudaki çalışmalar yenidir ve biraz da geç kalmış sayılır. Bu toplumsal problemin çözümlenebilmesi için kadınlarda suç davranışı için risk faktörlerinin belirlenmesi gereklidir. Risk etkenleri arasında sosyoekonomik zayıflık, bireysel etkenler, alkol ve madde kullanımıdır.
Suç ve madde deyince akla psikiyatrik problemler, toplumsal meseleler gelir. Madde kullananların suç işlemeye eğilimleri olduğunu biliyoruz. Esasen bu konudaki bilgiler çok eskidir. Suça karışan kadınlarda yasadışı madde kullanımı oranının yüksek olduğu biliniyor. Bu oran göçen kadınlarda (suç işlemişse) daha yüksektir. Erkeklerin bütün suçlular içindeki oranları yüzde 88-90 civarındadır. Kadınların cezacvindeki oranları bütün mahkumlar nispeti yüzde 5 olarak belirlenmiştir. Kadın suçlu sayısının en yüksek olduğu ülkelerde bile, kadın suçlu sayısının tüm suçlu sayısına oranı yüzde 20’yi aşmaz. Ülkemizde bu oranın yüzde 2.5-3.5 civarında olduğu belirtilmektedir. Ülkemizde kadınların suç işleme oranları düşüktür. Bunun sebepleri konusunda kafa yormak gerekir. Her ülkenin kendisine özgü sosyokültürel şartları vardır. Ülkemizde aile bağları çok güçlüdür ve dolayısıyla kadınlar aileleriyle çok kuvvetli bağlar kurar. Kadınlar ülkemizde “annelik” ve “eşlik” rollerine kuvvetli biçimde bağlıdır.
Ayrıca ülkemizde kadınların madde kullanım oranları düşüktür.kadınlar fiziksel sebeplere cebir ve şiddete yönelemezler. Kadınların öfke ve dürtüsel eylemleri daha azdır. Kadınlardaki suç oranları erkeklerde olduğu gibi çocukluk ağı boyunca artarak ergenlikte zirve yapar. Ancak bu oran daha sonra azalır. Kadınların menopoza girdiği dönemlerde (40-50 yaşlarında) suç işleme oranları tekrar yükselir. Bu ikinci yükselme dönemini tanımlar. Suç şekilleri de cinsiyet ve yaşla değişim gösterir. Erkek çocuklar sıklıkla mala, mülkiyete ait suçlar işler. Daha ileri yaşlarda erkekler daha hunharca suçlar; hırsızlık, soygunculuk gibi mülkiyete ilişkin suçlar işler. Bunun açıklaması mümkündür. Çünkü ülkemizde kız çocukları edilgen yetiştirilir.
Kadınlar şehre göçtükçe suç işleme oranlan artar. Suç çeşitliliği de değişir. Kadınlar mağaza hırsızlı, fuhuş gibi suçlar işler. Kadınların kentte suç işleme oranlarının arttığından söz etmiştik. Bunun nedenleri konusunda çeşitli görüşler vardır. Bunlar arasında aile bağlarının zayıflaması, toplumsal yapının yozlaşması, sosyoekonomik sıkıntılar, kadının ezilip şiddete maruz kalması kadının suç işlemesi ve çeşitliliğini artırır.
1970 yılından bu yana yapılana araştırmalar birçok durumu gözler önüne sermiştir. Bunlardan birisi kadınlarda madde kullanımına bağlı suç işlemenin arttığı ve ayrıca toplam kadın suç oranlarının da hızla yükseldiği tespit edilmiştir.
Kadınlarda kendi kendisini denetlemenin az olduğunu ileri sürenler vardır. Buna karşı görüş belirtenler de mevcuttur. Bu öz denetim azlının suça, madde kullanımına ve zorbalığa benzer davranışlara eğilim oluşturduğunu iler sürmek mümkün. Sık karşılaşılan suçlar genellikle hunharca değildir. Madde ve para için seks ticareti, kredi kartı ve çek dolandırıcılığı, mağaza hırsızlığı ve uyuşturucu madde dağıtımı ve satışına dahil olma gibi suçları sayabiliriz. Kadın madde kullanıcıları genellikle sosyoekonomik düzeyi düşük, fiziksel, sosyal alt yapının zayıf, kaynakların yetersiz olduğu kent-içi toplumlarda yaşarlar. Yakın zamanda şiddete maruz kalma ve madde kullanımı, problemlerin ciddiyeti, psikiyatrik hastalıklar, saldırgan kişilik özellikleri, olumsuz aile ve çocukluk hikayesi gibi geçmiş olaylar suç işleme riskini artırır.
Daha önce ülkemizde kadın suçlulardaki nedenleri araştıran çalışmayı Dr. Levent Ortaköylü ve arkadaşları yapmıştır. Suç sebepleri arasında en sık olarak, adam öldürme (yüzde 57.5), adam öldürmeye teşebbüs ve yaralama (yüzde 14.4), yangın çıkarma (yüzde 6.3), gasp ve hırsızlık (yüzde 6.2) uyuşturucu kullanımı-imalatı-satımı (yüzde 2.5), cinsel suçlar (yüzde 2), olarak bulunmuştur.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Feminizm İnceleme-Araştırma
- Kitap AdıKanlı Kontesler
- Sayfa Sayısı192
- YazarHicran Aygün
- ISBN9789759963545
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviProfil Yayıncılık / 2012