Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kanki
Kanki

Kanki

Pieter Koolwijk

Neyin gerçek olduğuna kim karar veriyor? Ties’in bir sorunu vardır. En azından çoğu insan buna inanmaktadır. Oysa Ties için durum farklıdır. Müthiş bir arkadaşı…

Neyin gerçek olduğuna kim karar veriyor?

Ties’in bir sorunu vardır. En azından çoğu insan buna inanmaktadır. Oysa Ties için durum farklıdır. Müthiş bir arkadaşı vardır onun: Kanki! Hayal edebileceğiniz en iyi, en sağlam, en havalı arkadaş. Gelgelelim Kanki’yi görebilen ve duyabilen tek kişi Ties’dir. Ve Kanki’yle hayat öyle macera doludur ki Ties’in başı er ya da geç derde girer. Bu durumla baş edemeyen Ties’in annesiyle babası bir karar alırlar: Oğullarının Kanki’den tamamen kurtulması gerekmektedir artık. Oysa Ties bunu hiç istemez. Diğerleri onu göremiyor diye neden en iyi arkadaşından vazgeçmek zorundadır ki?

İçindekiler

Trol Avı……………………………………………………………………………9
Evde ………………………………………………………………………………22
Kuartet………………………………………………………………………… 30
Büyük Müze Soygunu…………………………………………………….38
Doktor Kees …………………………………………………………………. 50
El Bombası…………………………………………………………………….59
Kulüp…………………………………………………………………………….67
Süper Kahramanlar………………………………………………………. 77
Firar………………………………………………………………………………87
Umutlar Evi……………………………………………………………………96
Yemek Hayvanı…………………………………………………………….107
Kütüphane Sihirbazı …………………………………………………….119
Robotkafa……………………………………………………………………. 132
Ejderhalar Ormanı……………………………………………………….140
Sümüklüböcekler Kraliçesi Sonja…………………………………153
Ziyaret…………………………………………………………………………164
UFO Oğlan ve Gelecekten Gelen Çocuk………………………….171
Zombiler ……………………………………………………………………..183
Victor………………………………………………………………………….. 192
Yangın………………………………………………………………………….199
Bırak Beni ………………………………………………………………….. 208
Operasyon İptal…………………………………………………………… 218
Sıradan……………………………………………………………………….. 227
Tijs ………………………………………………………………………………236
Dönüş ………………………………………………………………………….247
Parmaklar…………………………………………………………………… 257
Trol ……………………………………………………………………………..267

Vosmar ve tüm diğer kankiler için

Trol Avı

Harika bir öğle vaktiydi. Yaz günlerini anımsatan bir bahar günüydü. Ve kesinlikle evde oturmak istemiyordum, çünkü cadoloz bir öğretmen her an annemle babamı arayabilirdi. Hayır, o aramadan önce hoş bir şeyler yapmayı tercih ederdim. Böylece trol avına çıktık! Kanki’yle birlikte hendeğin kıyısındaki ince kalası aramaya başladım. Kimseye görünmeden trol avlanacak en iyi yere, araba hurdalığına girmenin tek yolu buydu. “Buralarda bir yerde duruyor sanmıştım,” dedim. “Belki kaldırmışlardır.”

“Hayır, T.T.,” dedi Kanki. “Biraz daha ileride.” Kanki’nin giysileri ortama son derece uygundu. Kenarından sarkan iplere mantarlar asılı safari şapkası, yeşil gömleği ve aynı renkte kısa pantolonuyla gerçek bir avcıya benziyordu. Hatta baldırlarına kadar çektiği beyaz çorapları ve sağlam dağ ayakkabıları bile av kokuyordu. Boynunda taşıdığı dürbünü gözlerinin hizasında tutup bir süre baktıktan sonra, “Orada,” dedi. “Az ileride.” Ve hemen koşmaya başladı. Ve ben… Peşinden gittim, her zaman yaptığım gibi. Kalasın durduğu yere vardığımda Kanki çoktan hendeğin öbür tarafına geçmiş, bana el sallıyordu. Derin bir nefes alıp bir ayağımı kalasa koymak üzere kaldırdım, ama hemen geri indirdim. Önce biraz bekleyip cesaretimi topladım. Kalas hatırladığımdan daha inceydi. Ayrıca hendeğin suyu çok şiddetli fokurduyordu, sanki kaynıyormuş gibi, ama buhar çıkarmadan. “Gel T.T.,” dedi Kanki burnunu tıkayarak. “Trolün kokusunu buradan bile alabiliyorum.” Ayağımı kalasa koymak üzere tekrar kaldırdım, ama kaldırır kaldırmaz hendeğin suyu daha da şiddetli fokurdamaya başladı. Hatta bir girdap oluştu. İrkilip, “Bu da ne?” diye bağırarak geriye doğru sıçradım. “Ah, hayır…” dedi Kanki başını iki yana sallayarak. Ve kalasın üstüne çıkıp büyük adımlarla ortasına kadar gitti. Dengesini koruyabilmesi için pek fazla çaba sarf etmesine gerek yoktu. “Bay Nes!” diye seslendi. “Derhal ortaya çıkar mısınız?”

Birden suyun içinde dev bir kertenkele kafası belirdi. Hatta belki de bir dinozorun kafasıydı. Hayvanın müthiş bir boynu vardı ve suyun üzerinde yükselmeye, yükseldikçe de uzamaya başladı. Ve Kanki’nin başının üzerinde metrelerce yükseldikten sonra durdu. Her tarafından su damlıyordu. “Ben size daha önce ne dedim?” diye bağırdı Kanki. “T.T.’yi yemeniz yasak demedim mi?” Hayvan birden tuhaf, hırlar gibi bir ses çıkarınca her ihtimale karşı geriye doğru iki adım attım. “Hayır, sadece kolundan ya da başından bir parça koparmanız da yasak.

Hatta tadına bakmak için yakasını, ensesini yalamanız bile yasak,” dedi Kanki, işaret parmağını tehditkâr bir biçimde hayvanın başı yönünde kaldırarak. “Bu size son uyarım. T.T.’yi rahat bırakın. Aksi takdirde sizi cezalandırmak zorunda kalacağım.” Hayvan yine tuhaf bir ses çıkardı. Ama bu seferki kulağa daha az korkutucu geldi. “Benden özür dilemenize gerek yok,” dedi Kanki. “T.T.’den özür dileyin.” “Ah… Hayır… Buna hiç gerek yok…” dedim, geriye doğru çabucak birkaç adım daha atarak. “Gerçekten hiç gerek yok.” Hayvan uzun boynunu döndürüp iri başı yüzümün hizasına gelinceye kadar alçaldı. Gözümün önünde duran iki büyük burun deliğine baktım. Birden deliklerden çıkan sıcak hava saçlarımı uçuşturdu. Sonra hayvan uzun ve acıklı bir ses çıkardı. Büyük bir giysi yığınının altından yardım isteyen bir filin sesine benziyordu. “Ah, yok…” dedim. “Sizi çoktan affettim ben. Aynı şey benim de başıma gelebilirdi.” Burun deliklerinden bir kez daha çıkan sıcak hava yine saçlarımı uçuşturdu. Sonra hayvan suyun içinde alçalıp gözden kayboldu.

“Aslında Bay Nes’in pek de kusuruna bakmamak lazım,” dedi Kanki. Yanımdan ayrılıp tekrar hendeğin araba hurdalığı tarafına atladı. “Zavallı hayvan yasak olan ve olmayan şeyleri sürekli birbirine karıştırıyor. Gel de hak verme.” Sonra bana döndü. “Geliyor musun?” Ayağımı tekrar kalasa koyup ağırlığımı üzerine vererek dengemi bulmaya çalıştım. Sonra aceleyle diğer ayağımı koyup olabildiğince çabuk yürümeye başladım. Kalasın son kısmına geldiğimde birden dengemi kaybettim, ama çarpık bir sıçrayışla hendeğin karşı tarafına geçmeyi başardım. “Vay canına,” dedim. “Neredeyse düşe…” “Şşş,” diye lafımı kesti Kanki. “Bir trolun sesini duyuyorum.” Gerçekten de yakından bir ses geldi. Hayatımda duyduğum en çirkin ve en korkunç sesti. Çocukları canlı canlı midesine indiren birinin sesi. Bir araba yığınının arkasına saklanıp Kanki’ye dikkatli olmasını işaret ettim. Umursayacağından değil ya, neyse. “Burada değil,” dedi trol. Sanki ağzından çıkacak her kelimenin üzerine düşünüp taşınması gerekiyormuş gibi ağır ağır konuşuyordu. “Biraz ileriye bakayım mı?” Ardından derin bir iç çekti.

“Telefon ediyor,” diye fısıldadı Kanki, hurda arabalardan birinin kenarından trolü gözetleyerek. “Ve pek memnun görünmüyor.” “Troller hiçbir zaman memnun görünmez,” dedim. “Çocukları midelerine indirdikleri anlar dışında,” dedi Kanki. “Evet…” dedim başımla onaylayarak. “Çocukları midelerine indirdikleri anlar dışında.” “Belki birkaç tane daha vardır,” dedi trol. “Şöyle yapabiliriz…” Sonra sesi azaldı ve yanımızdan uzaklaştı.

Kanki hemen doğrulup, “Bir planım var,” dedi. “Ustaca bir plan.” Sonra sırıtmaya başladı. “Dolayısıyla bundan sonra artık bana üstadım diyebilirsin.” “Yok artık daha neler,” dedim gülerek. “Ben Kanki demeyi tercih ederim.” En iyi arkadaşım olmasına rağmen gerçek adının ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. Tabii ki bunu kendisine defalarca sordum ama her seferinde normal bir yanıt vermek yerine Kahraman, İmparator Peynir ve Kral gibi isimlerle geçiştirdi. Eskiden bir komşumuz vardı. Aslen Rotterdamlıydı ve isimleri aklında tutamadığı için hep Kanki derdi. “Anlat bakalım,” dedim, “neymiş bu müthiş plan.” “Ustaca…” diye düzeltti Kanki.

“Ustaca plan.” “Okey,” dedi Kanki. “Trollerin sudan hoşlanmadığını herkes bilir.” “Su mu?” dedim. “Güneş ışığı değil miydi?” “Abicim…” dedi Kanki hayır anlamında başını sallayarak. “Güneş ışığından hoşlanmayan normal troller. Ama bu hurda trolü. Bunlar pis olmayı sever.” Kulağa gayet mantıklı geldiği için bunun gerçekten doğru olabileceğine karar verdim. Hemen işe koyulduk. Bulabildiğimiz kadar araba lastiği toplayıp belli aralıklarla yere yatırdık. Sonra eski bir kovayla benzin bidonuna hendekten su doldurduk. Geriye bir tek tuzak kurmak kalmıştı. Ama artık geçti. Çok geçti. Trol bize doğru geliyordu. O iğrenç ses tonuyla, “İleride bir tane daha var,” dediğini duydum. Kanki koşarak gri bir arabanın açık duran penceresinden içeriye dalıp arka koltuğuna saklandı. Ben de hemen ön kapıyı açıp şoför koltuğu kısmına gizlenerek kapıyı kapattım. “Ama bu gerçekten sonuncusu,” dedi trol. “Başka yok.”

Görünmemeye dikkat ederek enstrüman panelinin üzerinden gözetlemeye başladım. Trol ayaklarını sürüye sürüye yürüyordu. İriyarı bir tipti. Kaşları tüylü tırtıllara benziyordu. Tombul, sarkık burnu kafamdan bile daha büyüktü ve muhtemelen dişlerini hiç fırçalamamıştı. Üzerinde gri bir işçi tulumu vardı ve leke içindeydi. Ceplerinden alet edevat sarkıyordu. Kulağına dayadığı cep telefonuyla konuşurken yere dizdiğimiz araba lastiklerine takılmamak için dikkatlice hareket ediyordu. “Yat!” diye payladı Kanki, alçak sesle arka koltuktan.

Yavaşça aşağıya kayarken son anda trolün saklandığımız yere geldiğini görebildim. Araba biraz sallandı ve paslı motor kapağının gıcırdadığını duydum. “Bunda var,” dedi trol. “Önce çıkarıp ne durumda olduğuna bir bakayım, sonra seni ararım.” Ve kısa bir sessizlikten sonra, “Tamam. Birazdan görüşmek üzere,” diye ekledi. Arabanın ön kısmından birbirine çarpan metal sesleri geldi ve araba yine hafifçe bir ileri bir geri sallandı. “Kornaya bas!” dedi Kanki, alçak sesle. “Başı yakınında.” Öfkeli öfkeli arkama bakarak hayır anlamında başımı salladım. “O zaman burada olduğumuzu anlar. Ve o zaman başımız dertte demektir.” “Hayır,” dedi Kanki. “Tam aksine plana tamamen uyuyor. Kornaya bastığında irkilecek ve biz kovayla bidonu kapıp üzerine fırlatacağız.” “Bunu asla başaramayız. Kovayla bidon dışarıda duruyor.” “Abicim…” dedi Kanki, gözlerinde yaramaz bir parıltıyla. “Cesaretin mi yok?” “Ne?” Buna izin veremezdim. Tabii ki cesaretim vardı. Korktuğumdan falan değildi. “Okey,” dedim alçak sesle. “Bir, iki, üç.” Ve olabildiğince sert bir biçimde direksiyonun ortasına bastım. Arabanın ön tarafından korkunç bir korna sesi geldi. Ardından sert bir trol küfürü, motor kapağına bir yumruk ve bir küfür daha! Bu seferki çok daha çirkindi. “Gel hadi, T.T.,” dedi Kanki, çoktan dışarıya çıkmış aceleyle benim de çıkmamı işaret ediyordu.

Hemen kapıyı iterek dışarıya fırladım. Kanki, “Trole hücum!” diye haykırarak içi hendek suyu dolu benzin bidonuna koştu. Ben de “Trole hücum!” diye bağırıp kovayı elime aldım. Trol gözlerini fal taşı gibi açarak bana baktı. “Ties?” Kanki, “Trol avı!” diye bağırarak bidonu trolün kafasına fırlattı. Ama bidon trolün iğrenç suratının yanından geçti. Iskalamıştı. Ben de “Trol avı!” diye bağırıp kovanın içindeki hendek suyunu trolün suratına fırlattım. Trol geriye doğru bir adım attı, ama ayağının yarısı yere dizdiğimiz araba lastiklerinden birine denk geldiği için dengesini kaybedip kesilmiş bir ağaç gibi ağır ağır arkaüstü araba lastiklerinin arasına devriliverdi. “Aferin!” diye bağırdı Kanki. “Taşlaştı mı?” “Bilmem…” dedim, daha iyi görebilmek için öne doğru bir adım atarak.

“Bence hayır.” Aslında bundan emindim. Trol haykırıyor, söyleniyor, küfrediyordu. Pek de taşlaşmışa benzemiyordu. Hatta doğrulup ayağa bile kalktı… Gözlerinde öldürücü bir bakışla. “Sana gününü gösteririm ben!” diye gürledi. Hurdalıktaki arabalar yerinden oynadı. “Operasyon iptal!” diye haykırdı Kanki. “Operasyon iptal.” Gerçekten de orayı derhal terk etmeliydim. Çabucak arkama dönüp koşmaya başladım. Trol arkamdan bağırıp çağırıyor, küfürler savuruyordu. Olduğum yerde kalmalıymışım. Bunu bana ödetecekmiş. Ve tüm bunlara evde söylememin yasak olduğu birtakım kelimeleri de ekleyerek. Tabii ki olduğum yerde kalmadım. Arabaların, hurda parçalarının arasından geçerek hendeğe varıncaya kadar koştum. “Çabuk ol! Trol arkanda!” diye bağırdı Kanki hendeğin öbür tarafından, olduğu yerde çılgınlar gibi zıplayıp acele etmemi işaret ederek. Omzumun üzerinden arkama bakınca artık sakin bir şekilde dengemi koruyarak kalasın üzerinde yürüyebilecek zamanım olmadığını gördüm. Trol çok yakınımdaydı.

Tek çarem hızlanmak, tüm gücümle koşmaktı. Birinci adım iyi gitti, ikincisi kalasın yarısına denk geldi ve üçüncüsü tamamen es geçti. Diğer bacağımla hendeğin kıyısına ulaşmaya çalıştım, ama kuvvetlice sıçrayamadığım için düşüp belime kadar suya battım. Ayaklarım çamura gömülüp batmaya başladı. Hendeğin kıyısında tiz bir kahkaha koptu. Kanki’ydi bu. Gülmekten gözlerinden yaşlar akıyordu. Dizlerinin üzerinde çöküp kendini yere bırakarak, “Ha-ri-ka!” diye bağırdı. Benimse hiç gülesim yoktu. Trol sudan hoşlanmıyor olabilirdi belki, ama hendek Bay Nes’in yaşadığı yerdi. Birazdan yine neyin yasak neyin yasak olmadığını karıştırıp benden bir lokma koparabilirdi. Hendeğin çamurlu suyunda kıyıya doğru ilerlemeye çalışarak, “Çıkmama yardım et!” diye bağırdım. “Buna hiç niyetim yok,” dedi trol. Lekeli tulumuyla arkamda bir dev gibi yükseliyordu. “Niye yardım edecek mişim? Kendi suçun.

Buraya gelmenin yasak olduğunu biliyorsun.” Anlaşılan trol ondan yardım istediğimi sanmıştı. “Rahat bırak onu, kokuşuk trol,” diye bağırdı Kanki sırıtarak. Kıyıya tutunarak kendimi sudan yukarıya çektim. Pantolonum ağırlaşmış, ayakkabımın teki çamura saplanıp kalmıştı. “Ben seni kaç defa uyardım, Ties Toesimint?” dedi trol, iki parmağıyla önce kendi gözlerini, sonra beni işaret ederek. “Buraya gelmenin yasak olduğunu kaç defa söyledim? Bu sefer seni annenle babana şikâyet edeceğim!” Sonra arkasına dönüp sallana sallana, söylene söylene araba hurdalığına geri döndü.

“Kim olduğunu biliyor,” dedi Kanki. Başımla onayladım. “Beni burada o kadar sık gördükten sonra bilmemesine imkân yok.” “Doğru…” dedi Kanki. “Ama onu yine yakalayamadık.” Omuz silkti. “Ah, umarım bir dahaki sefere bunu başarırız.” “Başaramazsak da ondan sonraki sefere,” dedim gülümseyerek. “Ya da ondan sonraki seferden sonrakine.” “Ya da ondan sonraki seferden sonrakinden sonrakine.” Hendeğin kıyısında yürümeye başladık; Kanki hoplaya zıplaya, bense üzerimden sular damlaya damlaya. Bir yandan da bu tehlikeli ve büyük hurdacı trolü nasıl yakalayacağımızı tartıştık. Günün birinde bunu başaracağımızdan emindik.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Çocuk Kitapları
  • Kitap AdıKanki
  • Sayfa Sayısı280
  • YazarPieter Koolwijk
  • ISBN9789750763366
  • Boyutlar, Kapak14x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Çocuk / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur