Anne Rice vampirleri için neyse, Gerritsen de tıbbi gerilim romanları konusunda odur… Palmer’dan iyi, Cook’tan iyi… Evet, hatta Crichton’dan bile daha iyi…
Stephen King
Dekor olarak Stephen King’in arka bahçesini kullanan, Crichton tarzı tıbbi bir gerilim romanı. Kan Gölü, gerilim ve bilimin mükemmel bir karışımı.
People
Michael Palmer ve Robin Cook’un bütün eserlerine meydan okuyan bir başyapıt. Tess Gerritsen’in şimdiye kadar yazmış olduğu en iyi kitap.
GİRİŞ
TRANQUILITY, MAINE, 1946
Yeteri kadar sessiz, yeleri kadar hareketsiz kalmayı başarabilirce onu asta bulamazdı. Bütün saklanma yerlerini bildiğini sanıyor olabilirdi, ama hayır, kiler duvarındaki bu gizli oyuğu hiç keşfedememişti. Oyuğun önünü, annesinin konserve kavanozlarını koyduğu raflar kapatıyordu.
Küçük bir çocukken de sürekli buraya girerdi. Oynadıkları her saklambaç oyununda kendini buraya atar, onun homurdana homurdana odadan odaya koşarak kendisini bulmaya çalışan haline neşeyle kıkırdayarak gülerdi. Bazı zamanlar oyun o kadar uzardı ki kıvrıldığı yerde uyuyakalır. birkaç saat sonra endişeyle kendisine seslenen annesinin sesiyle uyanırdı ancak.
Yine kilerdeki gizli yerinde saklanmıştı. Ama küçük bir çocuk değildi şimdi: tanı on dön yaşındaydı ve bu küçük deliğe artık zar zor sığıyordu. Eskiden oynadıkları o neşeli bir saklambaç oyunlarından çok farklı, çok daha korkunç bir sebeple girmişti buraya. Yakalanırsa öleceğini bitiyordu.
Üst katta bağıra çağıra kendini arayan sesini duyabiliyordu onun. Öfkeyle bağırarak, küfürler savurarak odadan odaya dalıyor, tüm mobilyaları yerlere fırlatıyordu.
Lütfen, lütfen, lütfen. Biri bize yardım etsin. Biri onu buradan uzaklaştırsın.
Yukarıdan kendisine bağırdığını duydu. “İRİS!”
Ayak sesleri mutfağa geldiğini haber veriyordu. Şimdi dekiler kapısındaydı. Ki/, yumruklarını son gücüyle sıkıyor, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu.
Burada değilim. Çok uzaklardayım, simsiyah gökyüzüne süzülüp kurtuldum…
Kilerin kapısı arkasındaki duvara çarparak şiddetle açıldı. Üst katlan süzülen altınımsı ışık süzmeleri, merdivenlerin başında duranın siluetini çıkarıyordu kilerin yerinde.
Tavandaki ipi çekmesiyle yanan ampul, loş odayı biraz aydınlattı. İris. ev yapımı domates ve salatalık konservelerinin kapattığı duvarın arkasında bağırmamak için dudaklarını ısırırken, merdivenleri inmeye başladığını duyabiliyordu. Basamaklardan çıkan her bir gıcırtı onu kendine biraz daha yaklaştırıyordu. Sırlını arka duvara yapıştırarak, deliğinde iyice büzüştü. Görünmez olabilmeyi o kadar islerdi ki…
Kalbinin kulak tırmandıran sesine rağmen merdivenin son basamaklarını da indiğini duydu.
Beni görme. Lütfen beni görme.
Adımlar, konserve kumlarını geverek kilerin diğer ucuna yöneldi. Kutulardan birine (ekme savurduğunu duydu; boş kavanozlar yerde tuzla bu? oldu. Şimdi geri dönüyordu.
İris. hayvani hırıltılarla kesilip duran nefesini duyabiliyordu onun. Kendi neresi de iyice hızlanmıştı. Yumruklarını öyle kuvvetlice sıkıyordu ki kemiklerinin kırılmasından korkuyordu. Ayak sesleri, konservelerin dizili durduğu rafa doğru yaklaştı ve tanı önünde durdu.
Kız, gözlerini açtı ve biraz, ayrık duran iki kavanozun arasından bakarak onların önünde dikilirken gördü. Büzülerek, görüş hizasını kemerine kadar indirmişti. Şimdi onun görüş alanından elinden geldiğince uzaklaşabilmek için daha ela küçülmeye çalışıyordu. Ü, raftan bir kavanoz alarak hızla yere fırlatıl. Salatalık turşusunun keskin, sirkeli kokusu yükselmeye başladı yerden. Tam ikinci kavanoza uzanmıştı ki, sanki bir anda aklına daha iyi bir şey gelmiş gibi onu kırmaktan vazgeçti. Arkasını döndü, merdivenlere yöneldi, ışığı kapatarak üst kata çıktı.
Yeniden karanlığın güvenli kollarındaydı.
Ağlamış olduğunu fark etli. Yüzü ıpıslak, teri ve gözyaşları birbirine karışıyordu ama en ufak bir inilti dahi çıkartmaya cesaret edemiyordu.
Üst katta duyulan ayak sesleri evin çıkış kısmına doğru ilerledi. Sonrası sessizlikti.
Gitti mi? Gerçekten gitmiş miydi’.’
Hâlâ kaskatıydı, parmağını oynatmaya bile cesareti yoktu. On dakika geçti. Saniyeleri aklında teker teker sayıp dakikaları hesaplamaya çalışıyordu. On. Yirmi. Her yerine kramplar girmeye başlamıştı; kasılmalar o kadar acı veriyordu ki bağırmamak için kendini zor tutuyordu.
Bir saat geçti.
İki saat.
Üst kattan en ufak bir ses bile gelmiyordu.
Çok yavaş bir şekilde saklandığı delikten çıktı. Karanlıkla dikili duruyor, bacaklarını tekrar hissetmeyi, kan dolaşımının normal seyrine dönmesini bekliyordu. Dinliyordu… yukarıdan gelecek en ulak sesi yakalayabilmek için dikkatle dinliyordu.
Hiçbir şey yoktu.
Kilerin penceresi olmadığı için dışarısının hâlâ karanlık olup olmadığını bilemiyordu. Yerlerdeki kırık camların üstünden allayarak merdivenlere ulaştı. Basamakları teker teker çıkıp, her adımdan sonra bir süre durup yukarıyı dinlemeye koyuluyordu. Sonunda en üst basamağa varıp
çıkış kapısına geldiğinde elleri terden öyle kayganlaşmıştı ki kapıyı açabilmek için onları önce bulüzüne silerek kurulamak /orunda kaldı.
Mutlağın ışıkları açıktı. İlk başta her şey normal gözüküyordu. Neredeyse dün gece olanların kötü bir rüya olduğunu düşünmeye başlayacaktı. Duvardaki saat gürültülü bir şekilde çalışmaya devam ediyordu. Saat sabahın beşiydi ve hava hâlâ karanlıktı. Parmak uçlarında mutfaktan çıkarak hole çıktı. Parçalanmış mobilyalar ve duvardaki kan izlerini görür görmez dün gecenin sadece bir rüya olmadığını iyice anladı. Avuç içleri tekrar terlemeye başlamıştı.
Tüm hol boyunca ortalıkta hiç kimse yoklu ve ön kapı açık duruyordu.
Bu evden hemen çıkmalıydı. Komşulara, polise kaçmalıydı.
Her bir adımla kurtuluşuna yaklaştığını bilerek kapıya doğru yürümeye başladı. Korku, duyularım öyle hassas kılmıştı ki parçalanmış mobilyalardan halının üzerine saçılmış olan her bir sanki kıymık parçası hafızasına kazınıyor, mutfaktaki saatten çıkan her ses beyninde yankılanıyordu. Neredeyse dış kapıya varmıştı.
Yanından başlayıp üst kata çıkan merdiven görüş alanına girince, annesini gördü. Merdivenlerden aşağı itilmiş, başı aşağıya doğru sarkıyordu. Cesetten: annesinin, dağlardan kıvrıla kıvrıla akan kara nehirler gibi merdivene yayılmış siyah saçlarından gözlerini ayıramıyordu bir türlü.
Midesi ağzına gelmiş bir halde tekimön kapıya yöneldi.
Memen önünde bel iri vermişti yeniden, elinde bir balta vardı.
İris. çığlık alarak merdivenlere alıldı. Yukarı çıkmaya çalışırken neredeyse annesinin kanına basarak kayıyordu. Tırmanırken, hemen arkasından geldiğini duyabiliyordu onun. İris eskiden beri hep ondan hızlı olmuştu ve korkusunun verdiği güç de hızına katılınca, panik halindeki bir kekliğin çevikliğine kavuştu. İkinci kaim döşemelerinde bahasının cesediyle karşılaştı, yatak odasının kapı eşiğinde yatıyordu. Bunu düşünmeye, olayın dehşetini algılamaya vakit….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKan Gölü - Cep Boy
- Sayfa Sayısı488
- YazarTess Gerritsen
- ISBN6055872588
- Boyutlar, Kapak10,5x17 cm, Karton Kapak
- YayıneviMartı Yayınevi / 2009
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kazanan Yalnızdır ~ Paulo Coelho
Kazanan Yalnızdır
Paulo Coelho
Kazanan Yalnızdır’da Paulo Coelho, On Bir Dakika ve Zahir’de öne çıkan temalara geri dönüyor. İçinde yaşadığımız dünyada, lükse ve ne pahasına olursa olsun başarıya...
- Madenci ~ Natsume Soseki
Madenci
Natsume Soseki
“İnsanların olmadığı bir yere gidip bir başıma yaşamak istiyorum.” Japonya’nın en tanınmış ve en saygı duyulan yazarlarından biri olan, Üç Köşeli Dünya, Gönül ve Ardından gibi eserlerin yazarı Natsume...
- Büyük Hizmetkâr ~ Dimitris Sotakis
Büyük Hizmetkâr
Dimitris Sotakis
“Kesinlikle bir şeye ihtiyacım vardı, belki de yeni bir hayata…” Çağdaş Yunanca edebiyatın önemli temsilcilerinden Dimitris Sotakis’in kaleminden çıkan Büyük Hizmetkâr, kaderin oyunuyla birbirine bağlanan iki...