Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kalküta
Kalküta

Kalküta

Kaan Murat Yanık

Tunçtan yağmurlar dürttü şehri Ölü baykuş dirildi Tapınağın tüm beşikleri ıslandı Gri elmalarla mumyaladılar prensi Böğründeki dövmeyi öpüp, okşadılar Gövdesinden yemişler döken ağacın, Tepesine…

Tunçtan yağmurlar dürttü şehri
Ölü baykuş dirildi
Tapınağın tüm beşikleri ıslandı
Gri elmalarla mumyaladılar prensi
Böğründeki dövmeyi öpüp, okşadılar
Gövdesinden yemişler döken ağacın,
Tepesine uzattılar.
Sarı sarnıçtan su içen her kadını
Kaplanlara attılar.
Ölü baykuş uçtu.
İki at girdi avluya
Kişnemeleri beşikleri kuruttu.
Samanalar yürüdü önden
Bellerinde mandarin kemerleri.
Ellerinde; şankha, tanpura, şehnayi, sitar…
Kanatlarına inci dizilmiş turnayı vurdular,
Şekere, safrana buladılar.
İki çocuk yoka çekildi.
Ağaç yalazlara teslim etti, kendini.
Kalküta’yı yanık sedef kokusu kuşattı.
Ölü baykuş, düştü.

***

ÖNSÖZ

Üniversite yıllarımda daha çok Fransız ve Kadim Fars şiirine merak sardım; hem Mallerme’den, hem Hâfız’dan, RudekTden beslendim, bazen o kadar kayboldum ki şiirin o büyülü deh­lizlerinde Sebk-i Hindi’nin bahçesinde salman kristal dut ağaç­larının içinden geçip. Eski Çin şiirlerinde dan toplayan çekik gözlü kızların yanına vardım. Üniversite 1.sınıfta yazdığım şiir­leri çok değerli hocam İskender Pala’ya okutmak istedim, büyük bir cesaretti bu, zira yazdığım şiirler önemsenmeyebilir, yazma eylemiyle aramda olan bağ zedelenebilirdi. Şiir defterimi önüne bıraktıktan sonra öylece bir göz atıp bir kenara bırakacağını san­mıştım, hayır! Şiir defterimde şiirlerimin bittiği sayfada bir not vardı, defteri geri aldığımda;

‘Sevgili Murat!

Şiirlerin yan yatırılmış bir Rodin heykeli gibi, mesele o heykeli ayağa kaldırabilmekte.’

O günden sonra daha çok yazdım; sonra hep yazdım, yukarıda­ki notu okuduğum gün, günün birinde şiir kitabım olursa, bu notla başlayacağım demiştim; kendime, yedi yıl sonra sözümü tutuyorum.

Şimdi..

Güzel dostlarım;

Beni okuyan herkesi dost bildim kendime, her yeni okuyucuyu yeni bir dost edinmenin neşesiyle karşıladım. Yazdığım her söz canımdan döküldü, kağıda, kağıt tebessüm etti.

Sözü uzatıp kafanızı şişirmek niyetinde değilim, madem her söze canımdan dedim, o halde canımı okuyun.

Ne diyeyim, güzel insanlarsınız vesselam..

İçindekiler

Güneş Kınası • 11
Büyü • 13
Kum • 14
Gecenin Doğusu • 15
Bu Gece Filistin Say Beni •16
Nar Lekesi • 17
Majolika • 18
ögût • 19
Koyu Siyah • 20
Sicilya 1978 • 22
Kâfidir • 23
Kehribar • 24
Şıra • 26
Dostum • 27
Ekinezya • 29
Düş • 31
Aşti • 32
Yiva • 33
Dünyaya Nazar Değmiş Dediler • 35
Masal • 36
Bir Gece Rapsodisi • 37
Anti- Komitem • 38
Bende Kaybolsan • 39
Masiva • 40
Sihr-i Helal • 43
Korkma İstanbul! • 44
Bag Bozumu • 45
Ey Yolcu, Kalbe Yürtl! • 47
Sarıl • 48
Babil • 49
İkiz Dertler • 50
Anlaşılmasın• 51
Fânus• 53
-571- • 54
Sır Sarnıcı • 55
Hepsi Hepsi • 57
Sakız • 58
Mandalina Balesi • 60
Buz Buharı • 61
Marakeş • 62
Filistinli Çocuklar • 65
Dua • 66
Bugün Dünden Daha Yaşlıyız • 67
Armonika • 68
Hüzün • 71
Yakınız • 73
Annem • 74
Kara Karınca Mezarlığı, San Fısıltılar • 75
Sfenks • 78
1988 • 79
Gelecek istasyon Sultanahmet, Next Station Sultanahmet Blue Mosq • 80
Buz Beyazı • 82
Yeryüzü Ayet Dolu • 83
Kalküta • 84
Şüşe • 85
Baba- Oğul • 87
Jakoben • 88
Şu Dakikalarda • 89
Kırmızı; Ancak Elma Şekeri • 90
Diyorum ki; • 91

***

GÜNEŞ KINASI

Dûn gece uyumadan evvel düşündüm;
Babam OsmanlI’da paşa,
Sakal da bırakmış,
Yavruağzı kaftan giymiş.
Sürme çekmiş çizmelerine.
Domates bulunmamış daha.
Evlenmek isteyen Ermeni kızı Çeyiz düzüyor, İsevi olduğu için,
Müselmana aşık olması günah.
Ama kumaşçının çırağı.
Pek bir yanık bakıyor.
Savaş çıkıyor üstlerde,
Sefere gidiyor babam,
Sakalında aklar karalan kovalıyor.
Ermeni kızının saçlarında,
Doğmamış çocuklarının kokusu…
Bir rahlenin kenarından akıyor hayat.
Neden sonra kırlangıcın kanatlarında lavanta düğünü, Özbek pilavı öksüz doyuran boy tabaklardan.
Ermeni kızını gelin yapmışlar.
Bir fistan giymiş bademden..
Vezinsiz kafiyesiz şiir yazarken Yakalanmış iki kör şair..
Bileğindeki bilezik Habeş diyarından gelinin.
Kandil gecesi Galata’da yangın çıkıyor.
Tulumbacı ocağından Mahmud Ağa da yanıyor Helvasına dan koyuyorlar en çok.
Malım mülküm hokka divit.
Kız biliyor bunu,
Buna rağmen geliyor bana.
Saçlarında sallandırdığı,
Nice yiğiıin ahıyla beraber.
Şecer-i vakvak o vakitler fidan.
Yanağındaki bene İsfahan nısf-ı cihan feda Lale şerbeti pişiriyorlar Sırf bunun çün,
Gelişi üç gün üç gece…
Gözlerinin anız örtüsü;
Tundra maki bozkır orman.
Beyzade dese bana Beyzadem de olur.
Kahveni nasıl istersin diye soruyor.
Elinden diyorum.
Arz sallanıyor kulaklarından,
Omzumun adem elmama yakın bronzluğunda Zelzele veş sarsıntı…
Güneş kınası yakıyoruz birbirimize.
Babam seferden dönüyor,
Sakalında üç tel siyah..

***

BÜYÜ

Gün ışırken
Eski bir dert çizdi kaburgamı
İsmet şiiri bırakmamış olsaydı
Gülüp geçerdim
Ayçiçeğinin boynunu büktüğü
O hazin saatlerde
Toprağın bize duyumsattığı
Toprağın bize doldurduğu
Kâinatın her zerresini tutuşturan
Bu koyu anlaşılmazlık
Ve buhran
Ve nazar.
Üzerlik yaksak.
Kaç üzerlik yaksak nafile.
Dibek taşında dövülmüş,
Öğütülmüş yedi kat büyü var.

***

KUM

Yağacak olan tüm yağmurlardan sonra,
bir şiir daha koyacağım kucağına,
bir bebeğin uyurken el parmaklarının aldığı hâllere benzeyecek bu şiirin satırları..
Ve o zaman adı konulmamış bir adam olarak, bana bir isim vermeni isteyeceğim senden.
Bana vereceğin isim, gülüşünle alakalı olmalı bunu hakettigimi düşünüyorum, ziyadesiyle…
Çünkü sana olan kırmızı zaafımı,
bu işveli dünyanın bana olan zaafından üstün tuttum daima.
Ben gerçekleri severim bilirsin, büyülü gerçekler de dahil bu sevgiye.
Mesela seni anlatırken hiç cimrilik yapmıyorum, yazmak bedava, düşünmek bedava nasıl olsa, ee Allah biraz akıl da vermiş çok şükür daha ne olsun.
Ama senin gerçekle hayal arasında tamamlanmamışlığın var ya, o beni müşküle sokuyor biraz.
O yüzden şöyle tanımlıyorum seni iyi dinle;
Eğer sen gerçeksen,
ki, herkes gerçek olduğunu söylüyor,
o zaman şiir diye açıklayabilirim mevcudiyetini.
Sen de bilirsin ki, gerçekliğin son noktası şiirdir ve ben şiiri pek severim.
Ötesi, hayal meyal…
Ne diyeyim,
güzel şiirsin vesselam.,.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Şiir
  • Kitap AdıKalküta
  • Sayfa Sayısı104
  • YazarKaan Murat Yanık
  • ISBN9786054804085
  • Boyutlar, Kapak13 x 20 cm , Karton Kapak
  • YayıneviKoyu Kitap / 2013-11

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Sıradan Şeylere Övgüler ~ Pablo NerudaSıradan Şeylere Övgüler

    Sıradan Şeylere Övgüler

    Pablo Neruda

    O müşfik yüreğiyle bir savaşçı gibi giyinmiştir enginar, dimdik, alçacık bir kubbe de inşa etmiştir, yapraklarının altında içine bir şey işlemeden durur öylece “Yirminci...

  2. İstanbul’da Kedi ~ Gündüz Vassafİstanbul’da Kedi

    İstanbul’da Kedi

    Gündüz Vassaf

    Yeryüzünde 600 milyon kedi Dilleri belli Sürtündüğünde Otomobile, çöp kutusuna, insana Hepsine egemenlik kurup “Bunlar benim!” diye bakmakta. Yeryüzünde yedi milyar insan Tek anladıkları...

  3. Üvercinka ~ Cemal SüreyaÜvercinka

    Üvercinka

    Cemal Süreya

    Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar Zaten bizi...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur