Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kalıntı 2
Kalıntı 2

Kalıntı 2

Ceren Melek

Karanlığın kanlı kalbi, bir elmas gibi parlamaktadır sonsuz döngünün içinde. Haris’in lanetinden kurtulmasıyla birlikte dünyayaemsalsiz bir sis çökmüştür. Özgürlüğüne kavuşan Haris,daha da güçlenmiş ve…

Karanlığın kanlı kalbi, bir elmas gibi parlamaktadır sonsuz döngünün içinde.

Haris’in lanetinden kurtulmasıyla birlikte dünyayaemsalsiz bir sis çökmüştür. Özgürlüğüne kavuşan Haris,daha da güçlenmiş ve kötülüğünü evreneyaymaya çoktan başlamıştır. Gerçekliğine aslainanmayacağı bu savaşta Ezel de yerini almıştır. Yaşadığı vahşetlerin içine şimdi biraz dahaimkânsızlık eklenmiştir.

Ezel artık sadece Karmen’e olan aşkı için değil,insanlık için de savaşacaktır. Haris her geçen gün dipsiz karanlığa daha da sahip olurken Ezel’in tek amacı onu kendi karanlığında boğmaktır.Ancak Ezel bu amaç uğruna neleri kaybedeceğinin farkında bile değildir. Karanlığın kanlı kalbine ulaştığında kendi ellerinin de temiz kalamayacağını henüz bilmiyordur. Öğrendiğinde ise o kalbi çoktan ellerinde tutuyor olacaktır.

Kalıntılar, karanlığı tamamen ele geçirmeye başlamıştır.

“Ya ben kazanacaktım ya evren ama her ikisinin sonunda da kaybeden ben olacaktım.”

***

1.Bölüm: KARA LORD

Karmen Özekli

Karanlıkta kaybolmuştum, önümü göremiyordum. En ufak bir ışık bile yoktu. Belki de kör olmuştum. Doğaüstü olaylar silsilesi içerisindeydim. Ben bu metafizik olayları yaşayarak büyümüştüm ancak artık yolumu kaybetmiştim. Bu dünyada gerçekten bir amacım var mıydı? Yoksa doğaüstü bir varlığın karnını doyurmak mıydı tek vazifem?

Hayır, benim vazifem bu değildi. Bende bir insandım. Tıpkı diğerleri gibi, eğlenmek ve okumak isteyen bir insandım. Ben, insan olmaya özenen bir insandım.

Bir adam tanımıştım, aniden girmişti hayatıma. Beni karanlığın büyüsüyle değil, insani bir şefkatle sevmişti. Ancak benim bu adamdan vazgeçmem gerekiyordu. Onun için ondan geçmeliydim. Haris’i tanıyordum, o blöf yapmazdı. Ben seçimimi yapmıştım: Hayatıma ansızın giren, gece mavisi gözlerine yanık olduğum adamı seçiyordum.

“Ben ilk defa âşık oldum Ezel.” Senin deyiminle, bu çok efsanevi oldu Ezel Asral.

Uzaklaştım ondan. Yer sallanırken tanıdık bir el çekti beni kendine. İtiraz etmedim, sadece güçsüzce birkaç yaş döktüm.

“Karmen!” diye bağırdı acıyla Ezel.

“E-ezel,” dedim ancak sesim duyulmamış gibiydi. Bir girdapta sürükleniyordum ve sonumu bilmiyordum.

“Sen seçimini yaptın Karmen,” dedi Haris o korkunç sesiyle. Karanlıktı, her yer karanlıktı.

Sarsıntı durdu, dış kapı yavaşça açıldı. “Karmen!” dedi bir kez daha Ezel. Haris tuttuğu kolumu bıraktı. Aydınlanan salonda, Ezel’e yakınlaştım. Beni görmüyordu!

“Ezel,” dedim ancak kimse beni duymadı.

“Karmen gitmiş Ezel.” Hayır! Buradayım işte.

“Gidemez.”

“Çıkmamız gerek Ezel, onlar gitmişler.” Ben hep buradayım Ezel.

Dışarı çıktılar. Haris’i arkamda bıraktım ve bende çıktım. Çıkmamış olmayı diledim. Her yerde kan vardı, ağır kan kokusu her yanı sarmıştı. Ve iki minik bedenin parçaları, her yerdeydi.

Her daha fazlası olamaz dediğimde daha fazlasıyla sınanıyordum. Burnum sızladı, o bebeğin temiz kokusu hâlâ burnumdaydı ama artık kan kokuyordu. Hıçkırıklarım arasında yere düştüm, bacaklarım beni artık taşıyamıyordu. Ezel de hemen yanımda, dizleri üstüne çöktü yorgunca.

“Ezel,” dedim gözyaşlarım arasından ama duymadı.

“Boşuna uğraşma, başka bir boyuttayız. Bizi göremezler, duyamazlar.” Ona bakmadım, kızmadım, nefret etmedim. Çünkü artık ona karşı korkudan başka bir şey beslemiyordum. Artık onun gerçekten de bir yaratık olduğunu biliyordum. Çok uğraşmıştım aksine inanmak için ama o her seferinde bana gerçek yüzünü göstermişti.

O kadar zavallıydım ki bir canavarı en yakınım yapmıştım ve bunu hiçbir zaman yadırgamamıştım. Şimdiyse yaptığım hatanın diyetini en ağır şekilde ödüyordum. Artık ne gücüm ne de hâlim kalmıştı.

“Buradan hemen gitmemiz gerek Ezel,” dedi Eren korku dolu sesiyle.

Ezel, yorgunca kaldırdı kafasını. “Karmen’i almadan hiçbir yere gitmiyorum.”

“Karmen yok! Gitti, onu seçti. Burada kalırsan çok daha kötü şeyler olacak,” dedi Melih bağırarak fakat Ezel onları duymuyor gibiydi. Ben zaten hep buraya hapsolmuştum, biraz da senin için olurum. Git sevgilim.

“Gelmeyeceğim!” dedi, kasılmış çenesini biraz daha sıkarak.

“Görünmez olmak çok eğlenceli, değil mi?” dedi Haris, keyifli bir sesle.

“Ezel lütfen, sonra tekrar geliriz ama şimdi gitmemiz gerek. Yoksa hepimizi öldürecek,” dedi Yasema ama Ezel onu da duymadı.

Ezel ayağa kalktı, hâlâ güçlü duruyordu. Daha ne kadar yıpratacaksın kendini benim için?

Eve döndü. Gözlerindeki düşmanca bakışı bilecek kadar iyi tanıyordum onu. Eve yürüdü, gözlerine bir perde inmişti sanki. Öfkeliydi.Eve varacaktı ki Kerem yaklaştı arkasından. Kerem’in elinde, Ezel’in silahı vardı.

“Ezel!” Bağırdım ancak yine duymadı.

Kerem silahın arkasıyla Ezel’in kafasının arkasına sertçe vurdu. O kadar sert vurmuştu ki bir kez daha bağırdım acıyla. Ezel yere düşmeden Kerem onu tuttu, bayıltmıştı. Eren ve Melih de yardım etti ve Ezel’i arabaya taşıdılar. Sonra hep birlikte, arabalara binip gittiler. Yüreğimdeki acı nefesimi kesiyordu.

Hoşça kal sevgilim.

“Artık tekiz, eskisi gibi,” dedi Haris ve ona baktım. Kana aç, canavar…

“Hiçbir şey eskisi gibi değil, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” O masum bebek vücutlarına baktım çok kısa bir an. Dayanamıyordum. “Bunu nasıl yaptın?”

“Bunu ben yapmadım, bunu içimdeki şeytan yaptı. Yapmak zorundayım Karmen. Bu benim doğam, zevk alıyorum. Ve artık özgürüm. Artık gücümün bir sınırı yok! Bu dünyaya hükmedeceğim, her şey avuçlarım arasında.” Zevkle konuşuyordu, büyük bir hevesle. Sadece bir an üzgün gözükse belki de isteyerek yapmadığına inanabilirdim ancak öyle bir şey olmadı.

“Düşün! Sen ve ben sonsuza dek bu dünyaya hükmedeceğiz.”

“Sen hastasın!” Güldü, yaklaştı. Hemen arkamdaki manzaraya, eserine baktı.

“Ben artık çok güçlüyüm Karmen. Artık özgürüm. Sende bunu istemiyor muydun? Sen hep benim bu evden çıkmamı isterdin. Artık kurtuldum işte.” Sesi yumuşaktı, eski Haris gibi.

“Bu şekilde değil,” dedim artık çıkmayan sesimle. “Keşke seninle hiç tanışmamış olsaydım Haris. Keşke, hiç seninle kalmak istemeseydim. Keşke kuruyup gitseydin.” Acıyla iç çektim, artık nefes alamıyordum. Bu çok fazlaydı. “Sen beni hiç sevmedin. Ben senin için her zaman kurumanı engelleyen bir kan kaynağıydım. Bu yüzden bana şefkat gösterdin, beni kullandın. Senden başka kimsenin beni istemediğine beni ikna ettin. Benim sayemde, bu eve girenlerin kanını tükettin. Tanrım, çok aptalmışım.”

“Hayır! Yıllar sonra benim tek değer verdiğim şey sendin! Ve sen onu seçtin.” Zaten her şey Ezel’in bu eve gelişiyle başlamıştı. Her şey Haris’in kıskançlıklarının sonucunda doğmuştu ve sadece bir kıskançlık tüm dünyanın karanlığa gömülmesine neden olacaktı.

“Evet, onu seçtim. Çünkü o bir insan! Merhametli, sevgi dolu, düşünceli ve senin olamadığın her şey. Onu sevdim, onu seni sevdiğimden çok daha sevdim.” Bağırıyordum ve ben konuştukça rüzgârın şiddeti artıyordu. Haris’in bakışları daha da koyulaşıyordu ancak susmuyordum ve susmayacaktım. “Ona âşığım! Onun için kendimden vazgeçecek kadar çok hem de. Seni hiçbir zaman sevmeyeceğim. Sen kana aç, insanları gözünü kırpmadan katleden bir canavarsın.”

Rüzgâr daha da arttı, artık kulaklarım uğulduyordu. Arkamı döndüm, eve yürüdüm. “Bu evden, benden hiçbir zaman gidemeyeceksin,” diye bağırdı, bu şiddetli rüzgâr bile büyük bir öfkeyle çıkan sesini kısamamıştı. “Şayet kurtulursan gerçek bir deli olacaksın.”

Eve girdim, artık ev diyemediğim kaleye. Soğuk ve kasvetliydi ama bu kasvet öncekilerden farklıydı. Benden çok şey alan, lanet bir yerdi artık kale. Son âna kadar Haris’e inanmıştım, son ana dek. O son an bir yılan olup boynuma dolanmıştı ve ben artık nefes alamıyordum.

Yavaş adımlarla salona yürüdüm. Tüm perdeler açılmıştı. Yavaş adımlarla salonu gezdim. Belki ilk gelişim değildi ama ilk defa nefret ettiğim bir yerdi. Gözlerim şöminenin ateşine tutuldu. Bugüne kadar yaşadıklarım bir bir belirdi gözlerim önünde: Benim kısa ve boş hayatım!

İçimdeki kasvetli düşünceler her geçen saniye katlanarak artıyordu. Yaşadıklarımı artık hazmedemiyordum, yorulmuştum. Belki en yorucu kısmı, hepsinin benim suçum olmasıydı. Saf Karmen. Bir yaratığa bağlanan, onun iyi olabileceğine inanan Karmen. Ne kadar aptalmışsın Karmen.

Şöminenin ateşi harlandı.

Keşke hiç buraya gelmemiş olsaydı, o zaman hayat onun için hep daha pembe olacaktı. Ancak gelmişti ve ben bencilce bundan haz alıyordum. Her şeye rağmen, ben onun varlığını çok sevmiştim.Çaresiz bir kabullenişin içerisindeydim. Aksi de olamazdı zaten, aksine inanmak aptallıktı. Ve ben daha fazla aptal olmayacaktım. Haris, beni bırakmayacaktı. Bıraksa bile hiçbir şey aynı olmayacaktı.

Karmen ölüyordu.

“Kolyeyi çıkar,” dedi birden yanımda beliren Haris. Karanlığının kanıtı gibi olan kara gözlerine baktım hissizce.

“Hayır, zaten kanımda süsen var.”

“Kolyeyi çıkar,” dedi sahte bir tebessümle. “Hesaplamalarıma göre, süsen kanından iki saat içerisinde çıkacak. Belki de daha kısa.”

Alayla güldüm. “Çıkınca ne olacak? Ezel’i mi unutturacaksın? Yoksa kendine mi bağlayacaksın? Daha ne kadar düşeceksin?”

“Hiçbirini yapmayacağım,” dedi ancak gözlerinden çok tehlikeli bir ışık geldi geçti. Biliyordum, çok daha kötüsünü yapacaktı. Fakat daha kötüsü ne olurdu bilmiyordum. “Git ve üstünü değiştir, kendi kıyafetlerini giyin.” Üstümde bir tayt ve kazak vardı.

“Bunlar benim kıyafetlerim zaten.” Elbise giyinmemi istiyordu, tıpkı eskisi gibi.

“Git ve duş al, sonra üstünü giyin. Ardından yanıma gel. Seni bekliyorum.”

“Giyinmeyeceğim,” dedim öfkeyle. Sırıtışı genişledi, yakınlaştı. Elleri havalandı ve geri çekilmeme fırsat tanımadan kazağımı ikiye ayırdı.

Çıplak tenime iştahla baktı, bu bakışı çok iyi biliyordum, acıkmıştı. Eli uzandı ve kolyemin ucuna dokunmadan sertçe çekti. Boynumda hissettiğim acı, düşen kolyeye karıştı. Göğsüm zorla aldığım nefesle birlikte şişti. Kolyeyi, şöminenin içine fırlattı.

“Git ve elbiseni giyin. Aksi hâlde çıplak dolaşacaksın.” Onun karşısında böyle durmak istemiyordum. Zorlukla nefes aldım, arkamı döndüm. “Duş almayı unutma,” diye söylendi arkamdan.

Üst kata çıktım, odama girdim. Banyoya girdim, üzerimdekileri teker teker çıkardım. Suyu açtım, sesim duyulmasın diye. Ve daha fazla ayaklarım üstünde duramayarak yere çöktüm. Damla, Murat, bebekler, Ezel’in gidişi… Dayanamıyordum. Dudaklarımdan çıkan hıçkırıkları, ellerimle örtmeye çalıştım ancak başarısızdım.

Süsen kanımdan çıkacaktı, o zaman bana neler yapacaktı? Zihnime ne tür oyunlar oynayacaktı?

Suyun altına girdim, sakinleşmeye çalıştım.

Uzun bir süre suyun altında öylece durdum ama sonsuza kadar burada kalamazdım. Havlu sardım bedenime, çıktım banyodan. Dolabımı açacaktım ki yatağın üstüne özenle bırakılmış elbiseyi gördüm. Kırmızı, saten ve uzun geceliğe benzeyen elbiselerimden biriydi. Demek bunu giyinmemi istiyordu.

Giyindim, ona direnmek anlamsızdı. Bir elbise giyinmiyordum, bir kefeni üstüme geçiriyordum kendi isteğimle ama bu kefeni zaten ilk giyişim değildi. Uzun zamandır giyiniyordum.

Dediğini yaptım, çıktım odadan. Çıplak ayaklarımla, artık yabancısı olduğum koridorlarda yürüdüm. Ezel’in odasına girdim. Her yerde çaresizce süsen aradım ama bir toz bile yoktu. Haris önlemini almıştı anlaşılan.

İndim aşağı, sessiz sedasız.

Oradaydı, şöminenin karşısına kurulmuştu. “Uslu hâllerine bayılıyorum.” Almam gereken cevaplar vardı.

“Hâlâ başka bir boyutta mıyız?” Yakınlaştım.

“Hayır, kısa süreliydi o.” Karşısında durdum. Bir süre hiçbir şey demeden gözlerime baktı. Eliyle, yanındaki boşluğa iki kere vurdu. İtirazsız yanına oturdum.

“Artık özgürsün, neden hâlâ buradayız?”

“Bilirsin, alışkanlıklar çok çabuk bırakılmıyor.” Yutkundu. “Hissediyorum.”

“Neyi hissediyorsun?”

“Her bir zerremin, evrene yayıldığını hissediyorum. Bu iyi geldi, sanki içimdeki karanlık hafiflemiş gibi.” Karanlık yeni başlıyordu ve bu sefer çok daha ölümcül olacaktı. İkimizde biliyorduk bunu. “Süsen kanından çıkmak üzere,” dedi saate bakarken.

“Kokusunu alamıyor musun? Kanımda.”

“Hayır, olayda bu. Kendini benden gizleyen tek şey süsen.” Bir süre yüzümü seyretti. “Bana bir şarkı söyler misin?” Tüm hastalıklı ifadesini ardında masum bir ifadeye bürünmeye çalıştı ama o zaten hiç masum olmamıştı.

“Sana şarkı söylemem için sana karşı bir duygu beslemem gerek. Ben sana karşı hiçbir şey hissedemiyorum Haris.”

Kafamı ona doğru çevirdim. Bana bakıyordu, tıpkı eskisi gibi. Hiçbir şey olmamış gibi ama olmuştu.

“Bizden bu kadar çabuk mu vazgeçiyorsun?”

“Yaptıklarını unuttun sanırım. Ben asla unutmayacağım.” Yutkundu.

“Bilerek yapmadığımı biliyorsun.” Gözlerimdeki bakışa dayanamıyormuş gibi bakışlarını yine şöminenin ateşine çevirdi.

“Bilerek yaptın! Senden iğreniyorum.” Ayağa kalktım.

“Eğer o hayatımıza gir-” diye başladı ancak sözünü kestim.

“Ezel hayatımıza girmeseydi de sen bir canavardın. Ezel sadece gözlerimi açtı.” Öfkeleniyordu, bunu bakışlarından hissetmiyordum, bunu evin içindeki havadan hissediyordum. Üşüyordum.

Daha da karardı gözleri. Yüzünde yine pis bir sırıtış belirdi ve parmağını şaklattı. Yerin ayağımdan kaydığını hissettim, her taraf karardı. Düşüyor gibiydim ama hareket etmiyordum. Kalbim korkuyla çarpıyordu. Karanlık gözümü kör etmiş gibiydi. Ve derin karanlık yavaşça yarıldı. Görüntüm aydınlandı, aynı yerdeydim.

Ancak açtım, çok açtım. Boğazım kuruydu, nefes alamıyor gibiydim. Ve karşımda bir kadın vardı, saçlarını sıkıca topuz yapmış olgun bir kadın. Bana korkuyla bakıyordu ve ben bundan zevk alıyordum. Dişlerim uzadı ve etine geçirdim. Kanını içime çektim, içtikçe içimdeki yangın sönüyordu. Doymuyordum, çok daha fazlasını hissediyordum.

Evin merdivenlerinde onu gördüm, Karmen’i. Küçük Karmen. Korkuyla bakıyordu bana küçüklüğüm. Bu ben değildim! İçime dolan acı ve pişmanlığın hemen ardından görüntüm yine karardı.

Ve bu sefer çok daha derin bir acıyla aydınlandı. Nefes alamıyordum, yerdeydim. Tüm vücudumdaki kan çekilmiş gibiydi. Acı dayanılmaz derecedeydi. Önümde gri bir kedi durdu. Bu kedi, tanıdıktı.

Acıya ve içimdeki kan arzusuna daha fazla dayanamadım. Karşımdaki kediyi kendime çektim, dişlerimi tüylü derisine geçirdim. Küçük kedi acıyla hırlarken içimdeki şey daha da acıkıyordu.

Tek bir damla kalmayana kadar içtim kedinin kanını. Dişlerimi geriye geçtiğimde ise içimde büyük bir vicdan azabı vardı.

Görüntüm yine karardı. Bahçedeydim bu sefer. Karşımda orta yaşın üstünde bir adam vardı, bahçeyle ilgileniyordu. Ben bu adamı da tanıyordum. Bu sefer içimde büyük bir açlık yoktu. Ancak bu sefer içimde büyük bir arzu vardı. Etine dişimi geçirmek ve o eşsiz kırmızı sıvıdan içmek istiyordum. Hatta etlerini parçalamak ve haykırışlarını işitmek istiyordum.

Ve yaptım da ama onun kanını bitirmedim. Çünkü daha tazesi karşımda çığlık atıyordu, bu sefer kadındı. Onun da kanını tükettim.

Ve farkındaydım ki bu sefer içimde en ufak bir pişmanlık dahi yoktu. Daha çok kan arzusu, daha çok ölüm hazzı vardı.

Yine ve yine karardı görüntüm. Hiç tanımadığım bedenleri yoldan çekiyor ve kanlarını tüketiyordum. Bir arabanın önündeydim ve araba tanıdıktı, Ezel’in arabası. Önüne aniden çıktığım araba, sağa kırdı ve büyük ağaca çarptı. Karlı yolda, arabaya büyük adımlarla yaklaştım. Karşımda Murat ve Damla vardı. Murat korkuyla Damla’ya bakıyor ve iyi olup olmadığını kontrol ediyordu. Güldüm, birazdan hiç de iyi olmayacaktı.

Önce Damla’nın kapısına yürüdüm. Kapısını açtım. Beni fark ettiklerinde gözleri korkuyla irileşti, afalladılar ve bildikleri duaları sıralamaya başladılar. Damla’yı kolundan çekerek çıkardım arabadan. Kanlarında süsen vardı, içemezdim ancak parçalardım.

“Tanrım, yardım et,” diye yalvarıyordu Damla. Sana burada tanrı bile yardım edemez. Sen benim kusursuz planımın, en önemli parçasısın.

“Bırak onu! Yalvarırım bırak onu, beni al,” diye bağırıyordu Murat. Endişelenme, ikinizi de alacağım. Çıplak ellerimle vücutlarını parçaladım, bazen dişlerim geçirdim ama içmedim. Her bir saniyesinden zevk aldım ve anne karnından da bebekleri çıplak ellerimle söküp çıkardım.

Görüntü karardı bir kez daha. Bu sefer diz çökmüştüm. Altı köşeli bir yıldızın ortasındaydım. Önümde son demlerini yaşayan iki küçük can vardı. Ağlıyorlardı, geceyi ve ormanı yarıyordu haykırışları. Belki de hissediyorlardı.

Ellerimi kaldırdım. Önce birini aldım elime. Küçük sağ bacağını kopardım önce çıplak elimle pek de zorlanmadan. Sonra sol bacağını, sonra kollarını ve en sonda kafasını. Ardından diğer bebeği aldım elime ve buna devam ettim. Her saniye daha çok haz aldım, her saniye daha da güçlendim ve evrendeki tüm gücü ellerimde hissettim.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü Roman (Yerli)
  • Kitap AdıKalıntı 2
  • Sayfa Sayısı400
  • YazarCeren Melek
  • ISBN9786258133226
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviEphesus / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Ateşpare 1 ~ Ceren MelekAteşpare 1

    Ateşpare 1

    Ceren Melek

    Adalet peşinde koşarken kendi kimliğini kaybeden bir seri katil: Aşkın. Üstün zekâsı ve kan dondurucu oyunlarıyla yıllardır yakalanmayan, kimliği bilinmeyen, tüm dünyanın aradığı bu...

  2. Ateşpare 3 ~ Ceren MelekAteşpare 3

    Ateşpare 3

    Ceren Melek

    Kendi “doğrusu” olarak gördüğü meşakkatli yoluna kötülerin hayatlarını alarak devam eden Aşkın yepyeni bir duyguyla tanışır: Aşk. Aşkın bu derin hislerden kaçmak için elinden...

  3. Ateşpare 4 ~ Ceren MelekAteşpare 4

    Ateşpare 4

    Ceren Melek

    Ateş’in ailesinin teknolojisi, büyük gizemini hâlâ korurken akıllara durgunluk veren bir savaşın çanları çoktan çalmaya başlamıştır. Aşkın artık Ateş’e duyduğu aşkı kabullenmiştir ama yaklaşan...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Sihri Su ~ Hatice ÜzgülSihri Su

    Sihri Su

    Hatice Üzgül

    Suyun seyri, gökten ve yerden, buluttan ve gözyaşından aktı geçti, sihirli cümlelere doldu taştı, bir romanda vücut buldu. Damlaya damlaya akan bir hikâye, yeri geldi çağladı.

  2. Hayatı Sevme Hastalığı ~ Sibel K. TürkerHayatı Sevme Hastalığı

    Hayatı Sevme Hastalığı

    Sibel K. Türker

    Hey kadınlar! Akşamın bu saatinde, bir yer altı treninin içinde aslında birer aşk yolcusu olduğunuzu bilmiyor muydunuz? Hepimiz, istisnasız hepimiz biraz dövülüp ezileceğiz. Yolculuğumuz...

  3. Mai ve Siyah ~ Halit Ziya UşaklıgilMai ve Siyah

    Mai ve Siyah

    Halit Ziya Uşaklıgil

    Halit Ziya, ustalık döneminin ilk romanı kabul edilen Mai ve Siyah’ta, dönemin basın dünyasını matbaacısından yayın yönetmenine, yazarından eleştirmenine özgün karakterlerle betimlerken, hikâyesini sızılı...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur