Genç psikiyatrist Ezel Asral bir gün tümhayatını değiştirecek bir iş teklifi alır.Ünlü iş adamı Barbaros Özekli, Ezel’den şizofren hastası kızını tedavi etmesini istemektedir. Ezel bu küçük kıza yani Karmen’e yardım etmeyikabul eder ancak bilmediği bazı şeyler vardır. Karmen’in yaşadığı ürkütücü kaleye taşınan Ezel,günler geçtikçe evde farklı bir gücünhüküm sürmekte olduğunu fark eder.Kanlı bir labirentin girdabının içine çekilirkenhayatında gerçek sandığı her şeyinaslındagerçek olmadığını öğrenir.Ezel, artık aşk ve korku dolu birçıkmazın içindedir.
Karanlığın içindeki kalıntılar,kendini yeniden inşa etmeye başlamıştır.
“Bu bir peri masalı değildi,mutlu bir roman hiç değildi; bu sadecebir lanete kurban gitmiş tutkulu bedenlerinesaretini anlatan bir dramaydı.”
*
1. Bölüm: BAŞLANGIÇ
Karanlık şahlandı, aydınlık yok oldu. Çıkış yolu yoktu, çıkmak isteyen de yoktu. Çıkmak istediğinde her şey için çok geç olacaktı. Gecenin peydahladığı acıların içinde oturdu, karanlığa gözlerini açtı. Hem yaşadı hem yok oldu. Sessizlik çınladı kulaklarında, asılsız bir hiçlikte kaybetmişti benliğini. Ruhunu ele geçirmiş kıvrak yılanı hissedebiliyordu ama bir şey yapamıyordu çünkü çoktan boynuna dolanmıştı zehirli yılan.
Bir kafesteydi sanki ve çıkışı yoktu. Daha önce hiç bu kafesten çıkmak istememişti ve çıkmak istediğinde kafesin onu boğacağından haberi yoktu.
Merakla ve bilinmezlikle harmanlanmış duygularıyla gözlerini kırpıştırdı genç adam. Çamurda oluşan ayak izlerine baktı, ardından karşısındaki eve. Bir şatoyu andırıyordu büyük ev, eski zamandan kalan kalelere benziyordu. Havada kara bulutlar toplanmıştı. Kasvetli ve soğuk hava çökmüştü karşısındaki ürkütücü kalenin üstüne. Neden burada olduğunu sorguladı bir kez daha. Adımlarını sıklaştırdı, çift taraflı eski kapının önünde durdu. Elini yumruk yaptı ve kapıya vurdu. O kapı açıldığında, içeri girdiğinde hayatının değişeceğini bilmiyordu, bilemezdi. O kaderin ona kurduğu dolambaçlı labirente adım atmıştı tam da kapının açıldığı an. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
1 Hafta Önce
Genç adam yorgunlukla gözlerini yumdu. Ülkesine yeni dönmüştü ancak taşınma işleri onu gereğinden fazla uğraştırmıştı. Yeni evinin dar koridorlarında yürüdü, ayakları boş zeminde sert sesler çıkarıyordu. Rahatsız edici bir melodiyle çalan telefonunu eline aldı. Arayan kişiye baktı, sevgilisiydi. Telefonu açmadı, o an konuşamayacak kadar doluydu kafası.
Gür saçlarından geçirdi ellerini, kahve tonlarındaki masasına yürüdü. Bilgisayarını kapatacaktı ki bir e-posta dikkatini çekti. Bizzat Barbaros Özekli’den gelmiş bir maildi bu. Özekli’nin büyük bir iş adamı olduğunu biliyordu sadece, ancak bir iş adamının onunla ne işi olduğunu anlayamadı. Belki de seansa gelmek istiyordu.
E-postayı açtı ve bir süre okudu. Kısa yazıdan sadece Barbaros Özekli’nin kendisini holdingine davet ettiğini çıkarmıştı. Genç adamın kaşları çatıldı. Barbaros Özekli neden bir psikiyatrisi şirketine davet ediyordu ki? Gözleri saate kaydı, epey geç olmuştu. Bilgisayarını kapattı ve yeni evindeki odasına girdi. Yorgunlukla yatağına uzandı ve gözlerini yumdu. Ülkeye döner dönmez ünlü bir iş adamının psikolojik danışmanı olmak, ülkesinde de adını daha fazla duyurabilirdi.
***
Genç adam her sabah olduğu gibi erkenden uyandı. Sabah sporunu yaptı; spor onun için önemliydi. Kaslı ve heybetli bir vücudu vardı ancak o, sporu daha çok sağlık için yapıyordu. Yorucu bir antrenmanın ardından kendisine güzel bir kahvaltı hazırladı. Yıllardır yurt dışında tek yaşamak onu iyi bir aşçı yapmıştı. Protein ağırlıklı kahvaltısını yaparken telefonunu eline aldı, o an önceki akşam gelen e-postayı hatırladı. Gidip gitmemek arasında bir an kararsız kalsa da gitmeye karar verdi. Gözleri saate uğradı ve banyoya geçti. Kıyafetlerini seri hareketlerle çıkardı. Ilık duşun altına girdi. Su kaslı vücudundan yavaşça akıyordu.
Şüphesiz ki o fazlasıyla can yakıcı yakışıklılığı olan bir adamdı. O da bunun farkındaydı. Etrafında çok fazla kadın vardı ancak o sevgilisine sadık bir adamdı, sözlere değer veriyordu. Yıllardır süren uzun mesafe ilişkileri vardı.
Su koyu saçlarını daha da koyulaştırmıştı, vücudu daha da dinçleşmişti. Suyun altından çıktığında ferahlamış hissediyordu. Beline siyah, yumuşak bir havlu sardı, aynada yansımasına baktı bir süre. Neredeyse otuz yaşına girecekti ama bundan çok daha olgun hissediyordu.
Banyodan çıktı, üzerini hızla giyindi. Kumaş pantolonu ve siyah gömleği vücuduna tamamen oturmuştu. Islak saçlarını kısa sürede kuruttu. Yeni aldığı saatlerinden birini koluna taktı ve çok oyalanmadan evinden çıktı.
Binadan çıktığında kasvetli hava ona sonbahar olduğunu hatırlattı. Cam gibi berrak gözleri öylece gökyüzünde takılı kaldı. Derin bir nefes çekti içine; evet, ülkesini özlemişti. Ne yazık ki kaçmak bir çözüm yolu değildi. Ülkesine döner dönmez aldığı siyah ve lüks arabasına bindi, bu arabayı kesinlikle bayılarak almıştı.
Trafiğe girse de çok sürmeden adrese ulaşmıştı. Karşısındaki büyük binada gezindi gözleri, beklediği kadar büyük bir şirketti. Arabasının anahtarını cebine attı ve binanın merdivenlerini çıktı. Büyük kapıdan içeri girdi, içi de en az dışı kadar büyüktü. İlerisinde duran danışmaya yöneldi, danışmadaki genç kadın adamı fark ettiğinde süzmeden edemedi.
“Merhaba, Barbaros Özekli’yle görüşmek istiyorum.” Adamın sözleriyle genç kadın adamın gözlerine daldı.
“Randevunuz var mı?”
“Evet, olması gerek.” Barbaros Özekli büyük ve önemli bir adamdı. Onu sürekli gazetelerin ekonomi sayfasında görmek mümkündü.
“İsminiz neydi?”
“Ezel Asral.”
“Hemen haber veriyorum,” dedi genç kadın. Karşısındaki kadın telefonla konuşurken Ezel de etrafı incelemeye devam etti. Mesleği gereği mi bilmiyordu ama etrafı ve insanları gereğinden fazla inceliyordu.
“Barbaros Bey sizi bekliyor. Otuz üçüncü kat.”
“Teşekkürler,” demekle yetindi Ezel, arkasını dönüp gittiğinde ise kadının iç geçirdiğinden habersizdi.
Asansöre bindi ve kısa süre içinde kata çıktı. Barbaros Özekli’nin kapısının önünde yine bir kadına daha ismini verdi, ancak öyle içeriye girebildi. Büyük odaya adım attı Ezel, karşısında kimse yoktu.
Birkaç adım atmıştı ki odada tek olmadığını anladı. Barbaros Özekli’nin koltuğu ters dönmüştü, Barbaros Özekli yavaşça kendisinde doğru döndü.
Ezel bir süre karşısındaki adamı inceledi. Dinç, ellili yaşlarında olan bir adamdı. Yaşına rağmen gür saçları vardı ancak o gür saçlarının arasındaki kırlar siyahlardan daha fazlaydı. Yerinden kalktı Barbaros Özekli, önce Ezel’in elini sıktı, ardından oturması için toplantı masasını işaret etti.
“Buraya geldiğiniz için teşekkür ederim,” dedi tok ve olgun sesiyle Özekli. Karşılıklı oturdular.
“Açıkçası benimle neden görüşmek istediğinizi merak ettim.”
Barbaros karşısındaki genç adamı izledi bir süre ardından derin bir nefes aldı.
“Bir iş teklifi sunmak istiyorum.” Ezel yerinde dikleşti, merak içindeydi. “Benim bir kızım var.” Adam yutkundu, zorlanıyor gibiydi. Bu kadar çabuk konuya girmesi Ezel’i bir an şaşırttı. “O şizofren. Yıllardır götürmediğim psikolog ve psikiyatrist, yatırmadığım klinik kalmadı. Geçenlerde ise isminizi duydum, özellikle şizofren hastaları üzerinde yaptığınız makaleler, araştırmalar ilgimi çekti. Sizi biraz araştırdım ve hastalarınızın büyük oranda iyileştiğini duydum, geneli de şizofren hastaları.” Ezel sessizliğini korudu, karşısındaki adamı bir kez daha inceledi. İşte ne kadar paran olursa olsun, öyle hastalıklar vardı ki kızına bile yardım edemiyordun.
Şizofren, lanet bir hastalıktı. Bunu en iyi Ezel biliyordu zaten hem yaşayarak hem de okuyarak görmüştü. İyileştirilebilecek bir hastalık da değildi, Ezel sadece hastalarının en sağlıklı hâlini alması için uğraşıyordu ve bugüne kadar pek başarısız olduğu da görülmemişti. Hastalarını bu hastalıkla yaşamaya alıştırıyor, kendine has tedavi yöntemleri geliştirerek atak dönemlerini kontrol altında başarıyla tutuyordu, tabii bu her vakada aynı olmuyordu.
“Kızınız adına üzgünüm. Bir hastanede çalışmak yerine yakında bir klinik açmayı düşünüyorum, kızınıza yardım etmekten de zevk duyarım.” Barbaros Özekli sanki bunu bekliyormuş gibi kafasını iki yana salladı.
“Ben daha değişik bir şey isteyeceğim sizden. Kızım annesini kaybettiğinde henüz çok küçüktü ve hastalığı annesinin vefatından sonra başladı. Şehrin hemen dışında bir evim var, ne olduysa orada oldu. Kızım annesinden sonra büyük bir çöküş yaşadı, onu defalarca kliniğe yatırdım ancak her defasında kendine zarar vermeye çalıştı. Tedaviyi kabul ediyordu ancak evden çıkmayı kabul etmiyordu. Onlarca doktor götürdüm o eve ama düzelmedi.” Ezel karşısında çaresizlikle konuşan adama üzüldü elinde olmadan. Kızı elleri arasından kayıyordu ve o bir şey yapamıyordu. Bu çaresizlik çok tanıdıktı. “Senin başarını görmek beni umutlandırdı. Kızımı tedavi etmeni istiyorum ancak başka bir hastayla değil, sadece kızımla ilgilenmeni istiyorum. Kızımın çıkmak istemediği evde onunla, tedavi boyunca kalmanı istiyorum.” Ezel böyle bir teklifi kesinlikle beklemiyordu. Bir an düşündü, sonuçta genç bir kadının sağlığı söz konusuydu ama daha yeni bir düzen oturtmuştu kendisine.
“Bunun mümkün olacağını düşünmüyorum Barbaros Bey,” dedi ifadesini koruyarak.
“Cömert bir meblağda anlaşabileceğimizi düşünüyorum.” Ezel için para hayatının merkezinde olan bir obje değildi aslında. Ezel için para amaç değil araçtı sadece.
“Sıkıntı meblağ değil Barbaros Bey, ülkeme daha yeni döndüm. Onunla o evde kalmak yerine, haftada belli bir saatte kliniğime gelmesi daha uygun olacaktır.” Barbaros kafasını iki yana doğru salladı, gözleri, hiçbir şey bilmiyorsun, diyordu.
“Bunu daha önce defalarca kez denedim, emin olun bir şey değişmiyor ve eve saatlik giden doktorlar da aynı şekilde başarılı olamıyor. Evet, iyi bir namınız var ve eğer benim kızıma yardımcı olursan namın çok daha büyüyecek. Lütfen teklifimi iyi düşün, haber bekliyor olacağım.” Barbaros Özekli’nin uzattığı kartı aldı. Siyah kartı bir süre inceleyip, cebine koydu.
“İyi günler,” diyerek odadan çıktı. Bu teklifi kabul edeceğini hiç düşünmüyordu.
Arabasına bindiği gibi sevgilisi aramaya başlamıştı. Doğru ya, onunla buluşacaktı, nasıl unutmuştu? Arabayı sözleştikleri yere sürdü.
Yıllar sonra yine aynı yollarda araba sürmek ona tuhaf hissettirmişti. Mazi canlanmıştı gözlerinde ve mazi pek de güzel değildi. Acı vardı, çaresizlik vardı, kan vardı, ölüm vardı ve her gözlerini yumduğunda bu anlara geri dönüyormuş gibiydi.
Yıllar sonra yine buradaydı, arkadaşlarıyla her okul çıkışı geldiği kafe. Pek bir değişiklik yoktu etrafta, en çok kendisi değişmişti şüphesiz. Birkaç masa ilerisinde duran sarışın sevgilisini gördü. Oturduğu masa genç adamın yüzünde bir tebessüm belirmesine neden oldu. Bu masa ilk tanıştıkları masaydı.
Yasema onu fark etti, kıvırcık saçlarını geriye atarak gülümsedi. Ezel adımlarını sıklaştırarak sevgilisinin yanına vardı, ayağa kalkan sevgilisine sıkıca sarıldı.
“Dünyalar yakışıklısı sevgilim gelmiş.” Yasema, Ezel’i insanların içinde hiç çekinmeden büyük bir tutkuyla öptü. Ezel, sevgilisinin bu hâllerine alışık olduğu için sadece kısa bir karşılık verdi ve çok sürmeden sevgilisinden ayrıldı. Birlikte oturdular.
“Taşınma işi nasıl gidiyor?” Arkasına yaslandı Ezel, dışarıyı seyretti bir süre.
“İyi, her şey yolunda. Senin defilen ne oldu?” Yasema başarılı bir moda tasarımcısıydı.
“Defile konusunu açmak istemiyorum,” dedi sitemli bir şekilde Yasema. “Hem sen beni boş ver de söyle hastanede çalışmamakta kararlı mısın? Eren’in hastanesi senin için çok heyecanlı.” Ezel çok iyi hastanelerden teklif almıştı ancak artık kendi yerini açmak istiyordu.
“Evet,” dedi sadece. Ezel, Yasema’nın masanın üstündeki elini tuttu. “Hadi iç de kahveni bana gidelim.” Yasema şaşkınlıkla yutkundu. Normalde Yasema evde takılmak isterdi ve Ezel reddederdi. “Evimin son hâlini gör.” Yasema öne doğru eğildi, Ezel’in sakallarını okşadı.
“Seni çok seviyorum,” dedi fısıldarcasına. Ezel de gülümsedi.
“Ben de seni.” Yasema’nın masada duran elini avuçları arasına aldı ardından elinin üstüne bir öpücük bıraktı. Her şey iyi gidiyordu ancak Ezel’in bilmediği bir şey vardı, bu huzur kısa sürecekti.
***
Yasema’yla güzel vakit geçiriyorlardı. Ezel, Yasema’nın artık bir evlenme teklifi beklediğini biliyordu ancak cesaret edemiyordu bir türlü. Evlilik ciddi bir işti ama Yasema’yı oyalamak da istemiyordu. Dizlerinin üstündeki sarı saçlarını okşadı sevgilisinin. Yasema’nın yüzünde güzel bir gülümseme belirdi.
“Alttan bile yakışıklısın,” dedi Yasema iç çekerek sevgilisine bakarken. Ardından yanağını okşadı Ezel’in.
“Ünlü bir iş adamından bir teklif aldım,” dedi Ezel karşısına bakarak.
“Ne teklifi?” Konuşan Yasema’ya eğdi kafasını.
“Barbaros Özekli’nin şizofren bir kızı varmış ve kızını tedavi etmemi istedi.” Yasema içten bir şekilde üzülmüştü. Özellikle Ezel’in bu konuda hassas olduğunu biliyordu.
“Tedavi et o zaman.” Yasema sevgilisine güveniyordu, o mükemmel bir doktordu.
“Ama kız şehirden uzak yaşıyormuş ve babası onunla kalmamı istiyor tedavi sürecinde.” Yasema’nın kaşları çatıldı önce.
“Çok saçmaymış. Klinik açmayı düşünüyorsun, hastan oraya gelebilir. Zaten sana daha yeni kavuştum. Gitmeyeceksin, değil mi?” Ezel kararsızdı.
“Bilmiyorum, zor bir vaka olmasaydı babası böyle bir şey teklif etmezdi. Genç bir kadının hayatı söz konusu.” Yasema sevgilisinin elini tuttu. Düşünceli bir hâl aldı güzel yüzü.
“Haklısın, eğer gitmek istersen anlayışla karşılarım.” Ezel eğildi ve sevgilisinin alnını öptü.
“Kabul edeceğimi düşünmüyorum,” dedi sadece Ezel, ancak kaderden kaçamazdın.
***
Her yer buğuluydu. Her şey belirsizdi, renkler iç içeydi sanki. Sonra onu gördü karşısında, siyah gözleri ve koyu saçlarıyla duruyordu öylece ablası.
“Abla!” Ablası kırgın gözüküyordu, ne kadar da özlemişti güzeller güzeli ablasını.
“Canı çok yanıyor, ona yardım et.” Ablasına yakınlaşmaya çalıştı ancak o koştukça mesafe çoğalıyor gibiydi.
“Kime?” diye bağırdı.
“Kıza,” dedi sadece ablası. Ablası silikleşmeye başlıyordu, ‘Abla!’ diye haykırdı ancak ablası yok oldu.
Ezel nefes nefese açtı gözlerini. Ablası, yıllar sonra onu rüyasında görmüştü. Yatağından doğruldu, yanağında bir ıslaklık hissediyordu. Bu çok gerçekçi bir rüyaydı ve o ablasını deli gibi özlemişti. Elinin tersiyle sildi yanağındaki yaşı.
Ezel’in annesi şizofren hastasıydı ve onu doğurduktan sonra intihar etmişti. Yıllar sonra ablasına da şizofren tanısı koyulmuştu. Ablasının tüm hâllerine tanık olmuştu ancak onun için hiçbir şey yapamamışlardı. Ezel lise çağındayken ablasının intiharına da şahit olmuştu. Ve Ezel, o zaman karar vermişti psikolog olmaya. Psikiyatrist olmuştu, ilaç yazma yetkisine sahipti ancak Ezel uyuşturucu ilaçlardan olabildiğince kaçmaya çalışıyor daha çok terapi yoluyla tedavi uyguluyordu. En acı şekilde tatmıştı bu hastalığı ve şimdi bu hastalıkla savaşıyordu.
İntihar, şizofren hastalarında fazlasıyla yaşanan bir durumdu. Hastalığın her evresinde intihar oranı diğer insanlara göre yüksekti ancak iyileşmeye başladıkça, her zaman gördüğü şeyleri artık göremeyince boşluğa düşüyordu hasta ve intihar girişimi kaçınılmaz oluyordu.
Ezel arkasına yaslandı nefes nefese, annesini tanımamıştı ancak ablasını çok özlemişti. Gördüğü rüya onu içten içe yakarken ablasının sözleri geldi aklına, ‘Canı çok yanıyor, ona yardım et.’ Ablasının sesi kulağında yankılandı defalarca. Ardından aklına bugünkü iş adamının kızı geldi. Aynı gece bu rüyayı görmesi tesadüf müydü?
Ablasını ilk defa rüyasında görmüştü ve ne kadar rüya olsa da güzeller güzeli ablası ondan bir şey istemişti ve onun isteğini ne olursa olsun yerine getirecekti.
Bir yanı bunun sadece bir rüya olduğunu söylese de diğer yanı ablasının yardım çağrısı olduğunu hissediyordu. O gece bir daha hiç uyuyamadı Ezel, öylece duvarı seyretti. Kötü hissediyordu, sanki ablasını bir kez daha kaybetmişti.
Gün ışığı odasını doldurmaya başladığında yerinden kalktı ve cebine koyduğu kartı eline aldı. Uzunca inceledi, saat henüz erkendi aramak için. Kartı eline alıp, odasındaki camın karşısına geçti. Önce yeni aydınlanan şehri seyretti ardından kendi yansımasına baktı ve sanki kendi mavi gözleri ablasının siyah gözlerine dönüştü, kısa saçları uzadı beline kadar sanki ve karşısında ablası vardı şimdi. Ne kadar da özlemişti güzel kokulu ablasını, gözlerini yumdu. Üzerinden yıllar geçmişti acısı dinmişti ancak özlem dinmezdi.
Saat ilerlerken derin bir nefes aldı ve Barbaros Özekli’nin kartında yazan numarayı tuşladı. Telefon kısa bir süre çaldı.
“Buyurun Barbaros Özekli’nin telefonu?” Kadın sesiydi, sekreteri ya da asistanı olmalıydı.
“Ben Ezel Asral, kendisiyle konuşmak istiyorum. İsmimi vermeniz yeterli.”
“Bir dakika lütfen.” Ezel derin bir nefes çekti içine ve yerdeki kaşmir halıyı inceledi öylece.
“Ezel Bey?” Duyduğu ses Barbaros Özekli’ye aitti.
“Evet benim, teklifinizi düşündüm.” Kafasını halıdan kaldırdı. “Kabul ediyorum,” dedi sadece. Bir labirente adım attığını bilmeden sarf ettiği kelimelerin büyüklüğünü ileride anlayacaktı Ezel. Ezel’in içinde bir his vardı ve bu his devam etmesini söylüyordu.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü Roman (Yerli)
- Kitap AdıKalıntı 1
- Sayfa Sayısı352
- YazarCeren Melek
- ISBN9786258133219
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviEphesus / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ankara ~ Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Ankara
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Millî Mücadele yıllarında hiçbir çıkar gözetmeksizin yurtları için çalışan bazı subayların ve politikacıların zaferden sonra “sermaye çevreleriyle ilişkileri” ya da “arsa spekülasyonu”, “taahhüt işi”...
- Canistan ~ Yusuf Atılgan
Canistan
Yusuf Atılgan
Yusuf Atılgan’ın tamamlamadan bıraktığı üçüncü romanı Canistan, ölümünden çok sonra, ilk kez 2000 yılında yayımlandı. Romanın coğrafyası yine Manisa; ama bu kez dönem farklı. Anadolu’nun işgal edildiği, direniş çetelerinin kurulduğu yıllar, anasını bırakıp köylere, çiftliklere çalışmaya giden çalışkan, işbilir köylü çocuğu Selim…
- İz ~ Canan Tan
İz
Canan Tan
Yakın çevremizde benzerlerini görebileceğimiz gerçeklikte bir baba-kız öyküsü… Babasına hayran Verda, hatta âşık. Biricik kahramanım diyor onun için. Ne var ki, yıllar önce annesiyle...