Judith McNaught’tan…
Yüreğin Kraliçesinin Beklenen Romanı Gönlünüzü Fethedecek!Kaderi Olan Adamı Bulduğuna İnanan Bir Kadın…Saf Mutluluğun Acı Gerçekler Karşısında Boyun Eğdiğini Bilen Bir Adam…Tutku Uçurumunun Geri Dönüşü Olmayan Derinliklerine Sürüklenen
Duygu Yüklü Bir Aşk Hikâyesi…
Global Endüstri’nin yakışıklı genel müdürü Nick Sinclair işini nasıl idare ediyorsa kadınları da aynı şekilde idare ediyordur… Büyüleyerek, meydan okuyarak ve acımasızca kendisine hâkim olarak. Her şeyin en iyisine alışık bir adam olan Nick, Lauren Danner’ı işe aldığında bu mağrur güzelin kendisi için sıradan, yeni bir zafer olacağını düşünür. Fakat Lauren’ın parlak zekâsı ve nadir rastlanan azmi gözlerini kamaştırır, dahası kendisine karşı koymada ustalıkla yol alan bu cezbedici güzele âşık olur.Ama Lauren’ın hayatı bir yalan üstüne kuruludur ve bu oyun her geçen dakika daha da tehlikeli bir hal almaktadır. Sırrı, Nick’in ona olan hassas güvenini ve o ana dek tanıdığı en güçlü adamla gelecekte birlikte olma umudunu tamamen yok edecek midir?
BİRİNCİ BÖLÜM
Philip Whitworth kafasını kaldırıp etrafına bakındı. Genci müdürlük ofisine serili doğu motifleriyle süslü, gösterişli halıya gömülen Ilımlı ayak sesleri dikkatini çekmişti. Kestane rengi den döner koltuğuna yerleşerek uzun adımlarla kendisine doğru yaklaşan genel müdür yardımcısını incelemeye başladı. “Evet?” dedi sabırsızca. “En düşük teklifi sunanın kim olduğunu açıkladılar mı?”
Genel müdür yardımcısı sıktığı yumruklarım Philip’in cilalı maun masasının üstüne koydu. “En düşük teklifi veren Sinclair’miş,” dedi vakit kaybetmeden. “National Motors ürettikleri tüm arabaların radyolarını hazırlaması için onunla sözleşme imzalamak üzere, çünkü Nick Sinclair verdiğimiz fiyatı lanet olası otuz bin dolarla alt etti.” Sinirli bir şekilde derin bir nefes alıp tıslayarak nefesini verdi “Alçak herif bizden sadece yüzde bir oranda düşük bir teklif vererek elli milyon dolarlık bir sözleşme kazandı!”
Aristokrat çenesi hafifçe gerilen Philip Whitworth, “Böylelikle son bir sene içinde dördüncü kez büyük bir kontratı elimizden kapmış oldu. Ne kadar ilginç bir tesadüf, öyle değil mi?” derken içinde biriken öfkeyi açığa vurmuştu.
“Tesadüf mü?” diye tekrarladı genel müdür yardımcısı. “Bunun tesadüfle alakası olmadığını çok iyi biliyorsun, Philip! Nick Sinclair, departmanımda ki birini maaşa bağlamış.. Biri bizi gizlice izleyip mühürlenen teklifimizin içindeki miktarı keşfetmiş ve birkaç dolarla fiyatımızı kırabilmesi için bu bilgiyi Sınclair’e vermiş olmalı. Çalışanlarımdan sadece altısı bu iş için teklif edeceğimiz miktarı biliyordu; bu durumda casusumuz onlardan biri.”
Ağarmış saçları deri koltuğun yüksek sırtına değene dik Philip iyice arkasına yaslandı. “Altısına da personel güvenlik soruşturması yaptırdın ve tek öğrenebildiğimiz şey içlerinden üçünün eşlerini aldattığı oldu.”
“O halde soruşturmalar yeterince derinlemesine olmamış!” Genel müdür yardımcısı doğrularak ellerini saçlarının arasında gezdirdi, sonra kollarını aşağı indirdi. “Bak Philip… Sinclair’in senin üvey oğlun olduğunu biliyorum, ama onu durdurmak için bir şeyler yapmak zorundasın. Seni yok etmeye çalışıyor.”
Philip Whitworth’un bakışları buz gibi olmuştu. “Hiçbir zaman onun üvey oğlum olduğunu kabul etmedim, eşim de onu oğlu olarak kabul etmiş değil. Pekâlâ… Onu durdurabilmem için tam olarak ne yapmamı öneriyorsun?”
“Şirketine casuslarından birini gönderip buradaki bağlantısının kim olduğunu bul. Ne yapacağın umrumda değil, ama Tanrı aşkına, lütfen bişeyler yap
Masasının üstündeki dahili telefonun kulak tırmalayan sesi Philip’in cevabını bastırmıştı. Philip hemen düğmeye dokundu. “Evet, ne var, Helen?”
“Böldüğüm için özür dilerim efendim,” dedi sekreteri. “Ancak Lauren Danner adında bir hanım geldi. Sizinle iş görüşmesi için bir randevusu olduğunu söylüyor.”
“Evet, var,” dedi öfkeli bir şekilde içini çekerek. “Bizimle çalışması için onunla görüşmeyi kabul etmiştim. Ona birkaç dakika sonra müsait olacağımı söyle.” Düğmeye hafifçe vurduktan sonra dikkatini kafası meşgul olsa da merakla kendisine bakan genel müdür yardımcısına verdi.
“Ne zamandır kişisel görüşmeleri sen yapıyorsun Philip!!
Philip sabırsızca içini çekerek, “Bu nezaketen yapılan bir görüşme,” dedi. “Babası uzaktan bir akrabam olur, hatırladığım kadarıyla beşinci ya da altıncı kuzenim. Danner, annemin yıllar önce soy ağacımız hakkında yazdığı kitap için araştırma yaparken ortaya çıkardığı akrabalardan biri. Akraba olma olasılığımız olan birilerini her bulduğunda, gerçekten akraba olup olmadığımızı ve kitabında bahsetmeye değer olup olmadıklarını anlamak adına onları hoş bir hafta sonu ziyareti için evimize davet ederdi.”
“Danner Chicago Üniversitesi’nde profesörlük yapıyordu. Kendisi gelemediği için konser piyanisti eşini ve kızını göndermişti. Birkaç sene sonra Bayan Danner trafik kazasında yaşamını yitirdi ve geçen hafta kızı Lauren ile iş görüşmesi yapıp yapamayacağımı sorana dek Bay Danner’dan hiç haber almadım, Şu an yaşadığı Fenster, Missouri’de kızına uygun hiçbir iş olmadığını söyledi.”
“Seni arayarak biraz haddini aşmış, sence de öyle değil mi?”
Phılip’in yüz ifadesinden ne kadar sıkıldığı belli oluyordu. “Kıza birkaç dakikamı ayırır, sonra da onu gönderi’rim. Müzik diploması olan birine göre uygun bir pozisyonumuz yok. Olsaydı bile Lauren Danner’ı işe almazdım. Hayatımda onun kadar sinir bozucu, terbiyesiz, görgüsüz gösterişsiz bir çocuk görmedim. Dokuz yaşlarında tombul, çilli bir çocuktu ve sanki bir kez olsun doğru düzgün taranmamış gibi görünen karmakarışık kızıl saçları vardı Kemik çerçeveli çirkin gözlükler takardı ve Tanrı şahidim olsun ki o çocuk bize tepeden bakardı…”
Philip Whitworth’un sekreteri karşısında oturan, üzerinde deniz mavisi yepyeni bir takım ve beyaz bir gömlek olan genç kadına baktı. Kadının bal rengi saçları zarif bir topuz şeklinde toplanmıştı, kulaklarının kenarlarından taşan saç telleri yüzünün kusursuz ve göz alan güzelliğini çerçeveliyordu. Elmacık kemikleri hafif çıkık, burnu küçük, çenesi yuvarlaktı ama en dikkat çekici yanı gözleriydi. Kaşlarının hemen altında kıvrılan upuzun kirpikleri şaşırtıcı bir şekilde ışıldayan turkuvaz mavisi gözlerini daha da cezbedici kılıyordu.
Gözlerini kadının üzerine dikmemeye özen göstererek, “Bay Whitworth birkaç dakika içinde sizinle görüşecek,” dedi sekreter kibarca.
Lauren Danner okuyor gibi yaptığı dergiden kafasını kaldırıp gülümsedi. “Teşekkür ederim,” dedi ve son” bakışlarını tekrar dergiye çevirerek Philip Whıtworth ile yüz yüze görüşecek olmasının yarattığı gerginliği kontrol etmeye çalıştı.
Whitworth ailesi hizmetçileri de dahil olmak üzereCrosse Poime’deki evlerinde Lauren ve annesine küçürrt serçesine davranmış, dahası orada geçirdiği iki koca gün on dört yıl boyunca Lauren’ın zihninden silinmemişti..
Sekreterin masasındaki telefonun çalmasıyla Lauren’ın sinir sistemine ani bir şok dalgası yayıldı. Çaresizce bu imkânsız çıkmaza nasıl düştüğünü düşünüyordu. Babasının Philip Whitwort u arayacağını önceden bilseydi onu vazgeçilebilirdi. Ama o bu konuda herhangi bir şey bilmezken, babası Whitworth’la iletişime geçmiş ve bu görüşme ayarlanmıştı. Karşı çıkmayı denediğinde ise babası sakin bir şekilde Philip Whitworth’un onlara bir iyilik borçlu olduğunu dile getirmiş ve Lauren’ın Detroit’e gitmemek için mantıklı bir neden sunmadıkça randevusuna uyması gerektiğini söylemişti.
Lauren okumadığı dergiyi sehpanın üstüne bırakıp içini çekti. Elbette, Whitworth1ar’ın on dört sene önce nasıl davrandıklarını babasına anlatırdı.Fakat şu sıralar babasının asıl önemsediği konu paraydı ve parasının olmayışı solgun yüzünde zorlukların gelinliği çizgilerin belirmesine neden olmuştu. Kısa bir süre önce Missouri vergi mükellefleri ekonomik durgunluğun pençesine düşmüş ve son derece ihtiyaç duyulan okul vergisi artışı aleyhinde oy kullanmışlardı. Bunun sonucunda Lauren’ın babası da dahil olmak üzere binlerce öğretmenin işine son verilmişti. Babası iş bulmak umuduyla gittiği bir başka sonuçsuz geziden eve döndükten üç ay sonra bu kez Kansas Cıty’ye gitmek üzereydi. Evrak çantasını masanın üstüne koyup Lauren ve onun üvey annesine üzgün bir şekilde gülümse m işti. “Bugünlerde eski bir öğretmenin hademe olarak çalışabileceğini hiç sanmıyorum,” demişti bitkin ve tuhaf bir biçimde solgun görünürken. Sol kolunun yan tarafına doğru dalgın bir şekilde masaj yaparken, “Belki de böylesi daha İyi, çünkü kendimi süpürge itebilecek kadar güçlü hissetmiyorum,” diye ümitsizce eklemiş ve birdenbire şiddetli bir kalp krizinin kurbanı olarak oracıkta yere yığılmıştı.
Babası şu sn iyileşiyor olsa da o on Lauren’in hayatını tamamen değiştirmişti… Lauren içten içe hayır diyerek bu sözlerini düzeltti, hayatını değiştirmek üzere olan kendisiydi. Yıllarca hiç ara vermeden çalışıp zorlu piyano egzersizleri yaptıktan ve müzik bölümü yüksek lisans diplomasını aldıktan sonra başarılı bir konser piyanisti olmak için gereken hırsın ve fedakârlığın kendisinde olmadığına karar vermişti. Annesinin müziğe olan yatkınlığını almıştı, sanata karşı bitmek tükenmek bilmeyen bağlılığını değil.
Lauren hayattan müzikten fazlasını istiyordu. Bir bakıma, müziğin ona verdiği şeyler kadar ondan alıp götürdüğü şeyler de olmuştu. Okula gitmek, ders çalışmak, prova yapmak ve eğitim masraflarını karşılamak için çalışırken hayatın tadını çıkarmaya hiç vakti olmamıştı. Yirmi üç yaşına geldiğinde yarışmalarda piyano çalmak için Amerika’daki tüm şehirleri gezmişti, ancak bu şehirlere dair gördüğü şeyler otel odaları, prova odaları ve konser salonlarıydı. Sayısız erkekle tanışmıştı ama kısa bir dostluklardan fazlası için asla zamanı olmamıştı. Burslar ve ödüller kazanmıştı ama kendisine fazladan yük olan yan zamanlı bir işte çalışmadıkça tüm masraflarını karşılamak için hiçbir zaman yeterli parası olmamıştı.
Yine de hayatının büyük bir bölümünü müziğe adadıktan sonra böyle düşünmek, farklı bir kariyer uğruna her şeyi kenara atmak ona çok yanlış geliyordu. Babasının rahatsızlığının yanı sıra ödenmeyi bekleyen, faizi işleyen faturalar onu bir süredir ertelediği kararı vermeye zorla…
“Kalbim Sende Kaldı” için 4 yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKalbim Sende Kaldı
- Sayfa Sayısı272
- YazarJudith McNaught
- ISBN9944822886
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviEpsilon / 2010
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ruh Müziği ~ Terry Pratchett
Ruh Müziği
Terry Pratchett
Kült yazar Sör Terry Pratchett’ın kaleme aldığı “DiskDünya” serisinin ilk kez Türkçeye çevrilen yeni kitabı Ruh Müziği, rock müziğine saygı duruşunda bulunan kapkara bir mizah...
- Çalı Horozu ~ Michel Tournier
Çalı Horozu
Michel Tournier
“Yazarın görevi mitleri ölümden kurtarmaktır” diyen Michel Tournier, Fransa’nın en yaratıcı yazarlarından biri. İlk bakışta birbirinden uzak görünen nesneler ve olgular arasında bağlar kurarak;...
- Çöl Kraliçesi ~ Janet Wallach
Çöl Kraliçesi
Janet Wallach
Arap Yarımadası’nın her yanında “Çöl Kraliçesi” diye adlandırılan Gertrude Bell, Kraliçe Victoria döneminin seçkin bir ailesi ve ayrıcalıklı çevresi içinde yetişmesine karşın, bu çevrenin...
Bence cok guzel okumak istiyorum kisa zamanda:))
Güzele benziyor :)
harika br kitap herkese tavsiye edrim