Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kahve Soğumadan Önce
Kahve Soğumadan Önce

Kahve Soğumadan Önce

Toshikazu Kawaguchi

Zamanda yolculuk edebilseydiniz neyi değiştirirdiniz? Kimi son bir kez görmek isterdiniz? Tokyo’nun ara sokaklarından birinde, ziyaretçilerine özenle demlenen kahvelerini sunan yüz yıllık bir kafe…

Zamanda yolculuk edebilseydiniz neyi değiştirirdiniz?
Kimi son bir kez görmek isterdiniz?

Tokyo’nun ara sokaklarından birinde, ziyaretçilerine özenle demlenen kahvelerini sunan yüz yıllık bir kafe bulunur. Yılın en sıcak gününde bile serin kalmayı başaran, yalnızca dikkatli gözlerin seçebileceği, bodrum katındaki küçük bir kafe… Öyle küçük ki üç masa ve altı sandalye ile mekân baştan başa doluyor. Duvarda ise her biri ayrı bir zamanı gösteren üç saat asılı. Etrafınıza bakındığınızda
en hafif tabirle “sıradan” olarak niteleyeceğiniz bu yerin kolaylıkla tahmin edilemeyecek bir hizmeti daha var: Zamanda yolculuk.

Ancak bu, o kadar da kolay değil. Öncelikle belli bir sandalyeye oturmanız gerekiyor ki o, günde sadece bir kez masadan uzaklaşıp kısa süre sonra geri dönen bir hayalete rezerve edilmiş durumda. Eğer oturmayı başarırsanız süreniz dolana kadar sandalyeden kalkamaz, kafeyi terk edemezsiniz. Bir kez daha görmeyi ümit ettiğiniz kişinin daha önce bu kafeyi ziyaret etmiş olması gerekliliği ve geçmiş ya da geleceği asla değiştiremeyeceğiniz gerçeği de cabası… Ama hepsinden önemlisi, kahve soğumadan önce geri dönmek zorunda oluşunuz.

Ne geçmişe ne de bugüne ait olan bir hayalete dönüşmek istemiyorsanız duvardaki antika saatlerin sesine kulak verin: “Tik-tak, tik-tak, kahve birazdan soğuyacak!”

BAŞLAMADAN ÖNCE

Geçmişe gidebilseydiniz ama yalnızca kahveniz soğuyana kadar orada kalabilseydiniz ne yapardınız?

Şehirdeki bir kafedeki özel bir sandalye ilgili bir efsane dolaşıyordu. Söylentiye göre eğer bu sandalyeye oturursanız seçtiğiniz bir zaman dilimine geri dönebiliyordunuz.

Kafenin adı Funiculi Funicula idi ve geçmişe gitmek için uymanız gereken bazı alışılmadık kurallar vardı:

1Sadece kafeyi ziyaret eden kişilerle buluşabiliyordunuz. 2Ne yaparsanız yapın şimdiki zamanı değiştiremiyordunuz.

3Kafeye girdiğinizde bir müşterinin orada oturuyor olması gerekiyordu. Oturmak için onun kalkmasını beklemeli, oturduktan sonra yerinizden kalkmamalıydınız.

Geçmişteki süreniz, kahveniz fincana doldurulduğu anda başlıyordu ve kahve soğuyunca sona eriyordu.

Başka kurallar da olduğu söyleniyordu. Tüm bunların doğru olup olmadığı bilinmemesine rağmen insanlar söylentileri duyduktan sonra kafeyi ziyaret etmeye başladı. Peki, ya siz, bu şartlar altında geçmişe yolculuk etmeyi ister miydiniz?

Bu kitap, dört ziyaretçinin hikâyesini ve yolculuklarının mucizevi sonuçlarını anlatıyor.

Aşıklar: Onunla evlenmek isteyen adamdan ayrılan bir kadın.

Karıkoca: Anılarını kaybetmiş bir adam ve bir kadın.

Kız Kardeşler: Evden ayrılan bir abla ve onunla sık sık buluşmak isteyen küçük kız kardeşi.

Anne ve Çocuk: Kafede çalışan hamile bir kadın.

Yurtdışı baskısını hazırlayan editörün notu:

Kahve Soğumadan Önce’deki hikâyelerle oyuna davet edildiğimde tanıştım.

Oyunu izlerken başından sonuna kadar ağladım ve biter bitmez yazarını bulup oyunu bir kitap hâline getirmeyi isteyip istemeyeceğini sordum. Bu, dört yıl önceydi. Nihayet bu kitabı dünyayla paylaşabildiğim için çok mutluyum.

İÇİNDEKİLER

Aşıklar 11

Karikoca 61

Kız Kardeşler 107

Anne ve Çocuğu 155

I

Âşıklar

“Ah, Tanrım! Saat kaç olmuş? Üzgünüm, gitmeliyim,” diye mırıldandı adam kaçamak bir şekilde. Ayağa kalkıp çantasına uzandı.

“Öyle mi?” dedi kadın.

Aklı karışmış bir hâlde adama bakıyordu. Ağzından “bitti” diye bir söz çıktığını duymamıştı. Adam onu, üç yıllık kız arkadaşını arayıp ciddi bir konuşma yapmak için çağırmıştı. Sonra da çalışmak için Amerika’ya gideceğini söylemişti ansızın! Üstelik hemen, birkaç saat içinde yola çıkması gerekiyordu. Malum sözcükler dile getirilmemiş olsa da kadın, adamın ciddi konuşmadan kastının ayrılık konuşması olduğunu artık anlamıştı. Ciddi konuşmanın “Benimle evlenir misin?” gibisinden bir yere gideceğini düşünmekle –bunu ummaklabir hata yaptığını da artık biliyordu.

“Ne oldu?” dedi adam umursamaz bir tavırla. Göz teması kurmamıştı.

“Bir açıklamayı hak etmiyor muyum?” diye sordu kadın. Kadının sorgulayıcı üslubu adamın hiç hoşuna gitmemişti. Bodrum katta, penceresiz bir kafedeydiler. İçeriyi tavandan sarkan altı şapkalı avize ve girişteki duvar lambası aydınlatıyordu. Her şey sepya tonlarına bürünmüştü. Saate bakmadan gece mi, gündüz mü olduğunu anlamak mümkün değildi.

Kafede üç büyük antika duvar saati vardı. Ancak her birinin akrebi farklı bir zamanı gösteriyordu. Özellikle mi böyle ayarlanmışlardı? Yoksa sadece bozuk muydular? Müşteriler ilk ziyaretlerinde saatlerin neden böyle olduğuna anlam veremiyordu.

Saatin kaç olduğunu anlamak için tek seçenekleri kendi saatlerine bakmaktı. Adam da öyle yaptı. Kolundaki saate bakarken parmaklarıyla sağ kaşının üstünü ovuşturup alt dudağını hafifçe sarkıttı.

Kadın bu yüz ifadesini sinir bozucu bulmuştu.

“Neden öyle bakıyorsun? Sanki başına belâ olmuşum gibi,” dedi.

“Öyle düşünmüyorum,” dedi adam çekine çekine.

“Evet, düşünüyorsun!” dedi kadın ısrarla.

Adam alt dudağını biraz daha sarkıttı, onunla göz göze gelmekten kaçınarak sessizliğini korudu.

Pasif tavırları kadını çileden çıkarıyordu. Kaşlarını çattı. “Benim söylememi mi istiyorsun?”

Buz gibi olmuş kahvesine uzandı. Kahve keyfinden de olmuştu. Morali daha da bozuldu.

Adam saatine bir kez daha bakıp uçağın kalkmasına ne kadar zaman kaldığını hesapladı. Birazdan kalkması gerekiyordu. Fakat kendini bir türlü toparlayamıyordu, parmakları yeniden kaşının üstüne gitti.

Adamın saate bakıp durması kadını kızdırdı.

Fincanı pervasızca masaya bıraktı. Fincan tabağa sertçe çarptı. Ding!

Adam çıkan sesle irkildi. Sağ kaşının üstünü ovalamakla meşgul olan parmakları saçlarına doğru uzandı. Sonra derin bir nefes alıp arkasına yaslandı ve doğruca kadının yüzüne baktı. Bir anda sakinleşmişti.

Adamın yüz ifadesindeki bu ani değişim kadını şaşırtmıştı. Bakışlarını kucağında kenetlediği ellerine indirdi.

Az zamanı olduğu için endişelenen adam, kadının tekrar başını kaldırmasını beklemedi. “Bak…” diye başladı söze. Artık lafı ağzında gevelemiyordu, kendini toplamıştı. Ancak kadın söyleyeceklerini duymak istemediği için adamın sözünü kesti. Başını kaldırmadan, “Neden sadece gitmiyorsun?” dedi.

Az önce adamdan bir açıklama isteyen kadın, şimdi onu dinlemeyi reddediyordu. Sanki zaman durmuş ve adam donakalmıştı.

“Gitme vaktin gelmiş olmalı, değil mi?” dedi kadın, huysuz bir çocuk gibi.

Adam şaşkındı. Ne demek istediğini anlamamıştı.

Kadın, söylediklerinin ne kadar çocukça ve sevimsiz olduğunu fark etmişti. Bakışlarını huzursuzca adamdan kaçırıp alt dudağını ısırdı. Adam ayağa kalkıp tezgâhın arkasındaki garson kadına seslendi.

“Pardon, hesabı ödeyeceğim,” dedi kısık sesle.

Adam adisyonu alırken kadın elini kâğıdın üstüne koydu. “Ben biraz daha oturacağım… Yani ben öderim,” diyecekti ki adam adisyonu kadının elinin altından çekip kasaya yöneldi.

“Hepsini alın, teşekkürler.”

“Of, bırakmanı söylemiştim.”

Kadın sandalyesinden kalkmadan adamın eline uzandı ama adam dönüp ona bakmadı. Cüzdanından 1000 yenlik bir banknot çıkardı.

“Üstü kalsın,” dedi garsona, parayla birlikte adisyonu uzatırken. Çantasını alıp çıkarken keder dolu yüzünü bir an için kadına çevirdi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Amsterdam’da Düello ~ Ian McEwanAmsterdam’da Düello

    Amsterdam’da Düello

    Ian McEwan

    “Amsterdam’da Düello” İki eski dost, sarsıcı bir kayıp, tuhaf bir anlaşma: Güç, keder, aşk, kuşku ve politikanın keskin uçlarını dolanan, sonunda kaçınılmaz bir şekilde...

  2. Ahitler ~ Margaret AtwoodAhitler

    Ahitler

    Margaret Atwood

    DAMIZLIK KIZIN OYKUSU DEVAM EDİYOR "HENÜZ BİTMEDİ. AMA BU BİR BAŞLANGIÇ." Damızlık Kızın Öyküsü’nde isyan var. Teyzeler, Kızlar ve onların kızları, canları pahasına savaşıp Duvar’ı totaliter Gilead rejimini tarihin derinliklerine gömüyorlar. Ve Ahitler yazılıyor:

  3. On Kişiydiler (On Küçük Zenci) ~ Agatha ChristieOn Kişiydiler (On Küçük Zenci)

    On Kişiydiler (On Küçük Zenci)

    Agatha Christie

    Yıl 1939. Avrupa savaşın eşiğindedir. Her biri ürkütücü sırlar taşıyan on kişi, Devon kıyısında bulunan Asker Adası’ndaki ıssız bir malikâneye davet edilirler. Ancak malikâneye...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur