Kitapta on üç öykü ve bir masal var. Gerçekten bir masal mı bu? Neden o bir masal da, diğerleri birer öykü? Peki kitabın adı niçin “Kahramanlar Hep Erkek”? Erkekler mi kahraman olmayı isterler yoksa kahramanlar erkek mi olur? Ya da asıl kahramanlar kadınlar mıdır? Evet, kahraman kim? Dahası kahraman olmaya gerek var mı?
Önsöz
ya da çok
hoş bir öykü
Züleyha Güvener, Süleyman Tel ve Candan Aslanbay, Açıkhava Tiyatrosu’nun önünde, sağında, solunda, kaldırımlarda, ağaçların altında dolaşıp duruyorlar, belli ki hararetle bir şey arıyorlardı.
Duygu, işyerindeki odasında, gece boyunca ağladığından ve de çok uzun zamandır ağlamayı unuttuğu için, iyice yorgun düşmüş, öyle oturuyordu. Bir ağustos sıcağıydı ve onlara “Gitmeyin, bulamazsınız” demişti.
Duygu, kahramanı aynı olan, Kadının Adı Yok ve Aslında Aşk da Yok kitaplarından sonra bambaşka bir tür, öykü yazmaya karar vermişti. Dergiler, televizyon programları, sinema filmleri, konferanslar, paneller, Almanya ve Hollanda’da basılan kitaplarının tanıtımı için bu ülkelere yaptıgı geziler arasında, tam iki yıldır öykülerini bitirmeye çalışmış, sonunda bitirmişti. Çok değerli bir hazine gibi, -ki emek ona göre büyük bir hazineydi bitmiş öykü-lerinden oluşan dosyayı yanında taşıyordu.
Ama bir gece, Duygu, Açıkhava Tiyatrosu’ndayken, hain bir el otomobilinin camını kırarak, öykülerin bulunduğu çantayı çalmıştı.
Iki yılın emeği, en değerli varlığı, öyküleri artık yoktu. Duygu ilk şoku atlattıktan sonra artık “aptallık” için ağlıyordu. Çünkü öykülerin bir bölümünün ikinci kopyası yoktu.
Duygu şiş gözlerle işe geldiğinde, yıllardır birlikte olduğu çalışma arkadaşları hemen bir şeyler olduğunu sezdiler. Oya, Filiz, Nurcan, Nil, Züleyha Güvener, Züleyha Özkan, Serpil, Figen, Asuman, Süleyman, Nilüfer, Şadan, Hızır, Feyyaz, Hale. Hüseyin derhal karar verdiler. Candan, Süleyman ve Züleyha’dan oluşan ekibi seçtiler. Seçilen üç kişi ağustos sıcağında, belki öyküleri buluruz diye olay yerine gittiler.
Züleyha, Candan ve Süleyman, tiyatronun çevresinde dolaşıyor. lardı. Birden Süleyman’ın sesi duyuldu: “Çocuklar, aşağıda, ağaçların sırasında kağıtlar var.” Duvardan atladı, atlarken ayağını burktu. O mavi dosyayı ve tüm öyküleri, bir sayfası bile eksilmemiş. rüzgârdan uçmamış, kirlenmemiş durumda buldular.
Duygu odasında, umutsuz, üzüntü içide oturuyordu. Birden neşe içinde, ellerinde çantayla odasına giren ekibi gördü. Duygu yukarıda adı geçen tüm arkadaşlarına, öykülerini çöpe değil de. ağaçların altına atan hırsıza ve kitabın hazırlanışında emeği geçen herkese yüreğinin en derinlerinden kopan kocaman bir teşekkür ediyor.
Nil
ya da aşk
“Otuzundan sonra gelinlik giymek çok saçma” diye düşündü. Bir iğne battı, irkildi. Bu kadar kararsız olmak ne kötü dedi kendi kendine… Üzerimde gelinliğim, provadayım; hàlà gelinlik gi yip giymemem gerektiğini düşünüyorum. Yine iğne battı, bağır di bu kez.
“Uğurdur, uğurdur, bağırma” dedi terzi.
“Bu eteğin üzerine bir de tül eklemeyelim. Dar etek, straples bir üst yeterli bence. Sonra da giyebilirim, bir de üzerine tül koymak iyice abartılı olacak.”
“Yavrucuğum, niçin daha önce verdiğimiz kararlarından vazgeçiyorsun? Bu gelinlik, gelinlik dediğin biraz zengin olmalı. Üstelik ilk kez evleniyorsun.”
“Ilk kez evleniyorum ama sen beni hálá çocuk gibi görüyorsun Zehra Teyze. 34 yaşında olduğumu unutuyorsun.”
“Tamam, saçmalama, çok gençsin, çok güzelsin, fıstık gibisin. şu tülü koyalım, düğünden sonra çıkarırsın. Madem bir şey yapıyorsun, kurallarına uygun olarak yap.”
Kurallarına uygun yapmak… Kurallar. Kurallara uymamak ya da kendi kurallarını yaratıp onlarla yaşamak özgürce. Demek ki yapamadım, demek ki hep “gibi” yaptım. Kurallara uymadan, özgürce yaşadım sandım. Ne tür bir yaşam sürdürdüm ben? Başka larının düşüncelerine uyarak, bir tutsak gibi mi? Yoo, özgürce yaşadım, aklıma eseni yaptım, en azından ailem evde kaldın diye baskı yaparken, 34 yaşıma kadar evlenmemeyi başardım. “Ayy… Bu iğnelerin uğurunu kaçırdın artık Zehra Teyze.” Evlenmemeyi özgürlük uğruna mı başardım? Her flört ettiğimle acaba bunun la evlensem nasıl olurdu diye düşünmedim mi? Macera için elbette, evlilik olsun diye değil. Evet flört ettiklerim içinde evlenmek isteyenler çoktu, evlenmedim, ama hepsinin bir kusuru yok muydu? Hatta iyi dans edemiyor ve otomobil kullanamıyor diye hoşlanmaktan vazgeçtiğim olmadı mı?.. Peki o… O iki yıl boyunca içini titreten, kendini özleten, sana hep tepeden bakan, gel deyince geldiğin, git deyince gittiğin o… O seninle evlenmek isteseydi, hayır mı diyecektin? Tamam, tamam… Yine de o isteyenlere karşı direndim ya. Ne kadar hoşları vardı içlerinde. Bu son hoş’a neden direnemedim peki? Ama beni çok seviyor, ben de… Ben de ondan çok hoşlanıyorum. Çok hoşlanıyorum, hoşlanıl mayı hak etmiş biri o. Çok yakışıklı, ne kadar hayran oldu arkadaşlarım tanıştıklarında. Hele o kulüpte yaptığımız rock’n roll gösterisi. Toplum içindeki rahat davranışları, cana yakınlığı, şık liği, lüks yerlerden zevk alması, yaşamayı bilmesi. Ona da mi hayır deseydim? Önce annem sonra arkadaşlarım vururdu herhalde beni. Bu yaştan sonra karşıma daha fazla heyecan duyacağım. âşık olacağım, deliler gibi özleyeceğim biri çıkmaz artık. Bu yaşa kadar bir tane çıktığına göre. Hem zaten o büyük tutkuları, arzuları, şehveti, özlemi kim yaşıyor ki? Hep düşlerimizde olan birşey bu… Onu bekleyecek olsak ömür boyu tek yaşamamız gere kirdi herhalde.
“Peki Zehra Teyze, tülü de koy” dedi. “o kadar şık bir yerde yapıyoruz ki düğünü, davetliler benden daha cazip olmasın bari… O tülü takalım ve uzun tüllü duvağı seçelim.”
Denize bakan o büyük dairede geçen gemilere bakarak viskisini içerken kadın, adam eğilip yanağını öptü ve sordu. “Hâlâ benim için karar veremedik, beyaz mı siyah mı giyeceğim?” “Kaç kez söyledim beyaz giy diye, beni dinlemiyorsun ki sen.” “Ama siyah sanki daha şık olacakmış gibi geliyor bana. Gidip giyeyim, ikisine de bak bakalım, bu gece karar verelim.” “Hayır hayır, düğünden önce giysileri görmememiz gerek, uğursuzluk getirir bu, giyme, kendin karar ver işte.” “Bazen beni o denli şaşırtıyorsun ki, böyle inançlarin mi var senin?” “Varmış demek ki, senin yok mu sanki, karşı dairenin manzarası daha güzel olduğu halde, numarası 13 diye vazge çip burayı satın almadın mı?”
Adam kadını kucakladı, yerinden kaldırdı, uzun uzun öptü. memesini, karnını, bacaklarını okşadı arzuyla. Kadın onu yavaşça itti. “Diyorum ki, düğün gününe kadar birlikte olmayalım. sanki ilk kez gerdeğe giriyormuşuz gibi özlemle yaşayalım o geceyi. Hatta biz de yabancılar gibi son bekârlık gecesi yapalım arkadaşlarımızla. Sen erkek, ben kız arkadaşlarımla çılgınca eğlenceli bir gece yaşayalım.” “Biraz sinirli gibisin bu gece canım. Gören de seni sahiden ilk kez gerdeğe girecek yeni gelin sanır. Peki son özgür bekarlık gecende ne yapmak isterdin?” “Son özgür gecem mi olacak bu sence? Özgürlüğüm bitiyor mu artık, bunu mu demek istiyorsun?” “Bırak saçmalamayı, sorumu yanıtla bakayım, ne yapmak isterdin son gecende?” “Çılgınca sevişmek isterdim sabaha kadar, mademki son özgürlük gecem…” Irkildi adam, yumruk yemişçesine sarsıldı… Gülmeye çalıştı sonra, güldü de… “Benimle sevişmek isterdin herhalde değil mi, benimle sevişmek isterdin çılgınca?” Kadın pişman olmuştu verdiği yanıttan, bilemedi ne diyeceğini, dilinin ucuna geldi ve onunla… bir kez daha ve son kez diyemedi. Aklına heyecan veren başka biri gelmediği için kendi kendine küserek yanıtladı adamı, “Hem garip sorular soruyorsun, hem de ya…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıKahramanlar Hep Erkek
- Sayfa Sayısı165
- YazarDuygu Asena
- ISBN9789759917807
- Boyutlar, Kapak14x20 cm, Karton Kapak
- YayıneviDoğan Kitap / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Aşık Kadınlar Sokağı ~ Hikmet Çetinkaya
Aşık Kadınlar Sokağı
Hikmet Çetinkaya
Evin holünde uzun bir zaman… Kadın, erkeğe gülümsüyor… Erkek “bir oyun” olduğunu o anda seziyor… Kadın, pencere kenarına doğru gidiyor usulca… Kadın, kandırmacaları yaşamına...
- Bir Demet İstanbul ~ Mustafa Kutlu
Bir Demet İstanbul
Mustafa Kutlu
“Bir şehre ruhunu veren, o iklimin, o coğrafyanın, o kültürün, o şehri yapan insanların birlikte kotardıkları biricik oluştur. Bu bazan bir pencere biçiminde kendini...
- Yatağına Kırgın Irmaklar ~ Ahmet Turan Alkan
Yatağına Kırgın Irmaklar
Ahmet Turan Alkan
Niçin hep güzeldiler; trajediden drama, dramdan komediye, oradan yeniden trajediye doğru şimşek hızıyla geçişiveren o herc-ü merc günlerinde onları, başkalarının yazdığı sinsi ve hesâbî...