Edebiyatın devleri mutfağa girerse… Büyük yazarların kitaplarını belki okudunuz, ama Kafka’dan K. usulü çorba, Austen’dan tarhunlu yumurta, Irvine Welsh’ten bol çikolatalı kek, Marcel Proust’tan tiramisu, Jorge Luis Borges’ten dilbalığı yemeyi hayal ettiniz mi hiç? Homeros’tan Virginia Woolf’a, Marquis de Sade’dan Graham Green’e, edebiyat tarihinin en büyük yazarları birer aşçı olsaydı ne pişirirdi, hiç merak ettiniz mi? Dünyaca ünlü yazarların masalarının başından kalkıp kollarını sıvayarak mutfağa girdiği bu küçük kitapta, usta kalemlerin benzersiz tarzlarıyla yazılmış, eşsiz yaratıcılıklarıyla bezenmiş, tatlısından çorbasına, kahvaltısından akşam yemeğine tam on dört yemek tarifi bulacaksınız. Mark Crick belli ki hem yemek hem de taklit konusunda çok yetenekli. Tadına da, tarzına da doyamayacaksınız…
İçindekiler
Raymond Chandler usulü Dereotlu Kuzu ……………………… 9
Jane Austen usulü Tarhunlu Yumurta …………………………… 12
Franz Kafka usulü Çabuk Miso Çorbası………………………… 17
Irvine Welsh usulü Yoğun Çikolatalı Kek………………………. 21
Marcel Proust usulü Tiramisu……………………………………… 29
Gabriel García Márquez usulü Coq au Vin……………………. 35
John Steinbeck usulü Mantarlı Risotto…………………………. 42
Marquis de Sade usulü İçi Doldurulmuş Kemiksiz Piliç …… 46
Virginia Woolf usulü Clafoutis Grandmère ……………………. 56
Homeros usulü Fenkata……………………………………………… 60
Graham Greene usulü Vietnam Tavuğu ……………………….. 65
Jorge Luis Borges usulü Dieppe Dilbalığı……………………… 68
Harold Pinter usulü Kızarmış Ekmek Üstü Peynir………….. 75
Geoffrey Chaucer usulü Soğanlı Tart …………………………… 81
Raymond Chandler usulü
Dereotlu Kuzu
1 kg yağsız kuzu budu, büyük parçalar halinde kesilmiş
1 soğan, dilimlenmiş
1 havuç, jülyen doğranmış
1 tatlı kaşığı dövülmüş dereotu tohumu ya da 3-4 dal
taze dereotu
1 defne yaprağı
12 adet tane karabiber
½ tatlı kaşığı tuz
3½ bardak tavuk suyu
4 çorba kaşığı tereyağı
1 çorba kaşığı un
1 yumurta sarısı
3 çorba kaşığı krema
2 tatlı kaşığı limon suyu
taze çekilmiş karabiber
Sert viskimi yudumladım, sigaramı kesme tahtasında söndürdüm ve eviyeden tırmanmaya çalışan böceği izledim. Maxim’s’te bir masa, 100 papel ve bir de sarışın bombaya ihtiyacım vardı, elimdeyse bir kuzu budu ve olmayan ipuçları. Budu elime aldım. Tıpkı bir adli tabibin el sıkışı gibi soğuk ve nemliydi. Bir bıçak çıkarıp budu parçalara ayırdım. Bıçağın keskinliğini elimle kontrol ederek bir soğan doğradım ve ben daha ne yaptığımı anlamadan bir havuç, kesme tahtasının üstünde paramparça duruyordu. Hiçbiri kımıldamıyordu. Hepsini bir demet dereotu sapı, bir adet defne yaprağı, bir avuç tane biber ve bir tutam tuzla bir tencereye attım. Günlerini görsünler diye üstlerini tavuk suyuyla örtüp altını yaktım. Ağır ağır kaynamalarını istiyordum, olabildiğince. Bir buçuk saat ve yarım litre burbondan sonra ne onlarda ne de bende sertlik kalmıştı. Eti sebzelerden ayırıp nemli kalması için üstünü kapadım. Bıçak hâlâ elimdeydi ama siren sesi filan duymuyordum. Bu kasabada yağlar hep su üstüne çıkar, o yüzden suyu süzüp yağını aldım.
Biraz daha su ekleyip yeniden ateşe koydum. Artık tereyağıyla unun icabına bakmanın zamanı gelmişti. Onları karıştırıp macun kıvamına getirdim ve tavuk suyuna ekledim. Çırpıcım olmadığından copumu kullanarak karışımı tüm topakları gidene dek dövdüm. Kaynamaya başlayınca altını kısıp iki dakika ağır ateşte pişmeye bıraktım. Yumurta sarısıyla kremayı karıştırıp biraz da sıcak sostan ekledim ve hepsini birden tencereye kattım. Bir limonu tutup sıkınca hemen suyunu salıverdi. Kolaydı, fazla kolay, ancak eğer sosu kaynatırsam yumurta sarısının sorun çıkaracağını biliyordum. Artık sosu etin üstüne döküp servis etmeye hazırdım, ama daha acıkmamıştım. Sarışın da ortada yoktu. Sandığımdan daha akıllıydı. Kendimi sigara ve viskiyle zehirlemek üzere dışarı çıktım.
Jane Austen usulü
Tarhunlu Yumurta
4 yumurta
1 çorba kaşığı doğranmış taze tarhun veya 1 tatlı kaşığı
kurutulmuş tarhun
4 çorba kaşığı tereyağı
çekilmiş karabiber
bir tutam tuz
Herkesin bildiği bir gerçektir ki, çok uzun süre bekletilen yumurtalar bozulur. Oakley Farm’dan gelen yumurtalar daha Somercote’taki mutfağa yeni konmuştu ki, Bayan B… herkes tarafından kabul göreceği ümidiyle onları komşulara tanıtacak bir yemek planlamaya başlamıştı bile.
Onun yumurtaları doğa tarafından hep iyi özelliklerle donatılmıştı ve önümüzdeki hafta, en azından yarım düzinesinin iyi birer eş bulabileceklerini umuyordu. Kasabaya yeni birinin gelmesi kusursuz bir fırsat oluşturuyordu ve Bayan B… de yemek davetlerini yapmakta gecikmedi. Komşusu Lady Cumberland’le birlikte bir yemeğin diğerine göre üstünlüğünü tartışarak pek çok saatler geçmişti. İki hanımefendi, çayın kahveden iyi olup olmadığına ve siyah mı, yoksa beyaz ekmek mi kullanmak gerektiğine karar verirken pek titizlendiler. Lady Cumberland bu konulardaki fikirlerini öyle kararlı bir şekilde ifade etti ki, Bayan B… karşı çıkamadı. Lady Cumberland yeni aşçılığı desteklemiyordu; ilk olarak ne olduğu belirsiz malzemeleri gereksiz yere öne çıkarmakla ve ikincisi de, aşçıları babalarıyla dedelerin düşlerinde bile göremeyecekleri derecede şan şöhret sahibi yapmakla suçluyordu. Bayan B… de nezaket gereği özveride bulunarak geleneksel bir yemek sunmayı kabul etti. Yemek tarihi yaklaştıkça Bayan B… pek heyecanlanmaya başladı.
Bu kadar hevesle ilan ettiği olay artık keyif vermekten çıkmıştı. Aksine, çevresindeki hanımların böylesi toplantılar düzenleme yükünün onun omuzlarına bu kadar sık binmesine izin vermeleri haksızlıktı. Üstelik on beş gün önce verdiği akşam yemeği davetine Bayan Eliot’ın herhangi bir karşılık vermemesi garip değil miydi? Bayan B… ilham arayışıyla bahçede bir aşağı bir yukarı yürüyüp bu şekilde kendi kendine söylenirken, çimenlerin üstünden yaklaşan bir araba sesi Lady Cumberland’in gelişini haber verdi. Böylece iki komşu kendilerini Somercote’un mutfağında, hâlâ yumurtalar için uygun bir aday ararken buldular. Lady Cumberland oturup çayını yudumlarken, Bayan B… de namevcut adayın peşinde kim var, araştırmayı kendine iş edindi. “Maydanoz olabilir,” dedi. Bu bitki evde sık sık kullanılıyordu ve yumurtalarına pek yakışacak olması Bayan B…’nin onun için ancak iyi şeyler düşünmesi anlamına geliyordu: “Güzel, rahat ve gösterişsiz.” Lady Cumberland’in tepkisi çok netti: “Yaprakları fazla kıvırcık ve balıkçılarda, demetler halinde sık sık görülüyor. Çok talihsiz bir bağlantı olurdu.” Bayan B… Lady Cumberland’in daha bilgili düşüncelerine karşı çıkmaya alışkın değildi ve şimdi de maydanozun değeri konusundaki tüm düşünceleri alaşağı edilince, bakışlarını daha ender görülen konuklara dikti. Tarhun da bunlardan biriydi. Tarhunun kullanımı güç ve memnun edilmesi zor bir ot olduğunu düşünmüştü daima. “Orada yetişmez, burada yetişmez, ama kendini öyle büyük görür ki, her kış bilmem nerelere kaybolur.
Nefret ediyorum şu bitkiden.” “Fransız tarhunu şifalı otlar arasında bir aristokrattır ve sizin yumurtalarınıza fazla olduğunu düşünsem de, iyi bir aday olacağını inkâr edemem,” dedi Lady Cumberland. Bayan B… bu sözleri büyük bir nezaketle dinledi ve yumurtalarının küçümsenmesine hiç ses çıkarmadı. Ancak Lady Cumberland gibi yüksek bir şahsiyetten gelen tavsiye göz ardı edilemezdi, böylece Bayan B…’nin soylu tarhuna karşı nefreti hemen unutuluverdi. Yumurtalarının soylu otla pişirilme olasılığı Bayan B…’yi öyle heyecanlandırdı ki, eğer öğle yemeği vaadi olmasa, Lady Cumberland kalkıp gidecekti. Bunun yerine ev sahibesinden gecikmeden yemeği hazırlamasını istedi: “Bence artık başlayınız.” Bayan B… söz dinledi ve yumurtaların akıyla beyazını karıştırmak için hafifçe çırptı.
Sonra Lady Cumberland’in talimatına uyarak bir süzgeçten geçirip ipliklerini ayırdı ve “oldukça çirkin” görünen köpürmeye yol açmadan akıyla sarısını biraz daha karıştırdı. Bu işi tamamlar tamamlamaz da tarhunu kattı. Tarhun artık pek gözüne girmişti. Yumurtalarla tarhunun bir arada ne güzel göründükleri karşısında övgülerini zor tutuyor ve onların kızarmış ekmek üstünde birleştikleri o mutlu anı görmek için sabırsızlanıyordu. Bayan B… tereyağının yarısını alıp tavayı yağladı ve bunun çok yumuşak bir malzeme olduğunu söyledi. Kalan tereyağını küçük parçalar halinde tuz ve biberle beraber karışıma ekledi, sonra hepsini birden hafif ateşte, sürekli karıştırarak pişirdi.
Karıştırırken bir yandan da tavanın dibini sıyırıyordu. Karışım katılaşmaya başlar başlamaz ateşten alıp karıştırmaya devam etti. Tavanın sıcaklığı, yumurtaların fazla kurumadan iyice pişmesi için yeterliydi. Bayan B… bu hoş birlikteliği kızarmış ekmek yanında, öylesine zevkle ve hünerle sundu ki, Lady Cumberland yemeğin kabul edilebilir olduğunu açıklamak zorunda kaldı. Konuklarının memnun kalacağı kesindi. Öyle de oldu; yalnız belki de tek istisna olan Bayan Eliot ayrıntıları kocasına anlatırken sofra düzeninin incelik ve gösterişten yoksun olduğunu, yemeğin de kendi çılbırı kadar güzel olmadığını söyledi. Ancak tüm bu eksikliklerine rağmen, birlikteliğin başarısı, öğle yemeğinde bir araya gelmiş gerçek dostlardan oluşan küçücük grubun umutlarını, duyarlılıklarını ve iştahlarını pek güzel tatmin etti.
Franz Kafka usulü
Çabuk Miso Çorbası
2 çorba kaşığı miso
140 gr yumuşak tofu
4-5 küçük mantar
birkaç kurutulmuş wakame yosunu yaprağı
K. farkına vardı ki, eğer bir adam sürekli tetikte değilse bu tür şeyler olabilirdi. Buzdolabına bakıyordu ve birkaç mantar dışında bomboş olduğunu gördü. Mantarları dilimlemeye başladı. Konukları sofrada oturmuş bekliyorlardı, ama onlara ikram edebileceği pek az şey vardı. Onları kendi mi davet etmişti, yoksa davet edilmeden mi gelmişlerdi, belli değildi. Eğer ilkiyse, o akşam için bir aşçı tutup sofrada belli bir ölçüde ağırlığını koymadığı için kendi kendine kızıyordu; çünkü konukları ona sanki beceriksizliğiyle akşam yemeklerini geciktiren bir astları olarak bakmaya başlamışlardı. Ancak ikincisiyse, böyle bir zamanda davetsiz gelip de yemek yemeyi bekleyemezlerdi. Kaynayan çaydanlığın sesi dikkatini yine yemeğe yönlendirmesini sağladı, bir yandan da bir kavanoz dolusu miso ile bir tablet yumuşak tofu’yu gördü. Belki de ev sahibesi bırakmıştı onları. Miso’daniki kaşık alıp bir tencereye koydu ve üstüne dört bardak sıcak su ekledi, bunu yaparken de jüriden gizledi.
Yeni gelenleri bir jüri olarak düşündüğü için kendi kendine kızıyordu; onu ziyaret ediş nedenlerini söylememişlerdi ve her birini konumu ne, hâlâ bilmiyordu. Davranışları yüksek düzey yetkililer olabileceklerini gösteriyordu, ama kendisinin onların üstü olması ve yalnızca iyi bir izlenim yaratmak için kendisini ziyaret ediyor olmaları da mümkündü. K. konuklarına içecek bir şeyler ikram etmemiş olduğunu fark edip mahcup oldu, ama başını kaldırdığında masanın üstünde açık bir şişenin durduğunu gördü. Jüri şarabın keyfini çıkarmaya başlamıştı bile.
İzin almadan kendi kendilerine ikram etmiş olmalarına çok sinirlendi, ama bu küstahlıklarının bir anlamı olduğunu biliyordu. K. onları kabalıklarından dolayı mahcup etmeye karar verdi. “Şarap nasıl?” diye seslendi. Ancak bu numarası geri tepti. Hepsi bir ağızdan, “Yanında biraz da yemek olsa daha iyi olacak,” diye seslendiler. “Ama bizlere yemek için üstünü değiştirmek nezaketini bile çok gördüğünden, beklentimiz pek yüksek değil.” K. gerçekten de üstünde bir atlet ve şortunun olduğunu görüp rahatsız oldu ve gözlerine inanamadı Çorba kaynamaya başlayınca K. tofu’yu birer santimlik küpler halinde kesip mantarlar ve wakame’yle birlikte tencereye attı. Pencereden dışarı, karanlığa bakarken komşu evden bir kızın seyretmekte olduğunu gördü. Kızın çok sert ifadesi ona çekici gelse de bu durumdan zevk alıyor olması düşüncesi K.’yı öyle kızdırdı ki, yumruğunu tezgâha indirdi. Kızın bir şekilde soruşturma komisyonuyla bağlantısı olabileceğini veya davasını etkileyebileceğini düşününce yalvaran bakışlarla ona baktı, ama kız geri çekilmişti ve K. belki de bu durumun ona sağlayabileceği avantajları tepmişti.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Dünya Edebiyatı
- Kitap AdıKafka'nın Çorbası
- Sayfa Sayısı87
- YazarMark Crick
- ISBN9789750711954
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2008
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- İlginç Bir Vaka Bütün Oyunları 7 ~ Albert Camus
İlginç Bir Vaka Bütün Oyunları 7
Albert Camus
Her şey, başını kaşıyacak vakti olmayan, zengin işinsanı Giovanni Corte’nin tuhaf bir ilahî ses duymasıyla başlar. Derhal teşhis konur: Söz konusu ehemmiyetsiz bir hastalıktır...
- Aşka Susamış ~ Yukio Mişima
Aşka Susamış
Yukio Mişima
Aslan, kafesinden çıktığı anda, eski, vahşi aslan olduğu zamandakinden daha geniş bir dünyaya sahip olur. Hapsedildiği sürede onun için iki dünyadan başka dünya yoktur....
- Vahşetin Çağrısı ~ Jack London
Vahşetin Çağrısı
Jack London
Jack London, Vahşetin Çağrısı’nda, çetin doğa koşullarıyla ve sahiplerinin acımasızlıklarıyla mücadele eden bir köpeğin üzerinden insanlığın dizginlenemeyen hırsını anlatıyor. Güneşli, yeşil bir vadideki konforlu...