Birazoku

BİR GERÇEKLE İDAM EDİLEN BİR ANNE, BİR YALANLA HAYATTA KALAN KIZI

SALEM’DEKİ CADI MAHKEMELERİNDE İNSAFSIZCA YARGILANAN
BİR AİLENİN VE İHANETİN ÖYKÜSÜ

Martha Carrier, Salem’de bir cadı olarak suçlanan ve asılan ilk kadınlardan biridir. Aynı annesi gibi, genç Sarah Carrier de zeki ve inatçıdır. İçinde yaşadıkları dünyanın acımasızlığına karşı durmaktadır. Çoğunlukla birbirileri ile kavgalı olan ailede, anne ve kızı öfkeli mahkemelere ve neredeyse iki yüzden fazla insanın cadılıkla suçlanarak işkence görmesine ve hapsedilmesine yol açan cadı avına karşı birlikte durmaktadır. İşte bu Martha’nın cesur direncinin ve nihai ölümünün hikayesidir. Bu hikaye, hayatta kalan kızı, Sarah tarafından anlatılmaktadır.

Yetenekli bir tarihçinin titizliğiyle zenginleştirilmiş, muhteşem bir hikayecinin kelimeleri ile dizilmiş ve büyüleyici bir kalemle yazılmış olan Kafirin Kızı, cadılıkla yargılanan Martha Carrier’in kızı Sarah Carrier’in hayatına dair birinci elden bir şaheser.
—Random Wonder

Kesinlike aydınlatıcı bir şaheser. Kafirin Kızı kesinlikle, saf, dürüst ve tamamen büyüleyici. Kent, oldukça tanıdık görünebilecek bir konuyu alıp, buna taze, yeni bir perspektif katmış. Ortaya çıkardığı duyguların peşinden bizi sürüklüyor. Tarihteki en kötü dönemlerden birine yakıcı bir bakış sunuyor.
—Booklist

Nisan 2008
Sevgili Okuyucu.
Yazar Kathleen Kent, bu olağanüstü güzellikteki romanında. Amerika’nın ilk yıllarında Salem cadı durulmaları olarak geçen en karanlık dönemdeki günlerde kendi ailesinin başından geçen olayları konu almış. Kafirin Kızı bit anne ile kızının birbirlerine olduğu kadar ailelerine olan aşkı, sadakati ve kanundan ya da en büyük cezadan bile daha güçlü olan kemikleşmiş aile ballarını konu almakta. Tarihin kurgulanmış bir hikayeyle en mükemmel şekilde bütünleştirildiği eser sizi zaman tünelinde Oldukça uzun bir yolculuğa çıkartırken, soluk suluğa savlalarım çevirecek ve hikayenin karakterlerini gerçekliği gibi tüm canlılıklarıyla yakınınızda hissedeceksiniz.
Büyük bir gururla yayınladığımız Kafirin Kızı’nı okurken sizin de böyle düşünmekte ne kadar haklı olduğumuza karar vereceğinize yürekten inanıyor ve yılın en güzel eserini okuma şansına erişmenizi umuyoruz.
Saygılarımızla,

David Young
Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO

1630 yılında Massachusett Bay Colony’de yaşayan Winthrop ailesinin reisi, kadın ve erkeklerden oluşan küçük bir grubu Old England’tan New England’a getirdi. Bunlar Püriten’Ier olarak bilinen, dinde pür saflığa inanan insanlardı. Savaştan ve vebadan kaçıyorlardı, sonunda gelip küçük bir kasaba olan Salem’e yerleştiler. Ancak burası halk arasında şeytan ile uğraşanların yeri olarak biliniyordu, içlerinden bir kadın ve onun ailesi hüküm süren din tiranlıgına, hapis, işkence ve ölüm cezalarına karşı direnince, meydan okuyan tavrı ve sarf etliği cesur sözler, onu “Cehennem Kraliçesi” olarak adlandıran başrahip Cotton Mather tarafından kaydedildi. Kadının adı Martha Carrier idi.

BİRİNCİ BÖLÜM
Masabucets. Aralık 1690

Komşu kasaba olan Andover, at arabasıyla Bilterica’dan dokuz mil uzaklıklaydı. Bu benim evimden uzağa yaptığım ilk yolculuktu. Benim için çocukluğumun karanlık bir sisten oluşan kısmının son bulması ve daha net olarak hatırlayacağım anılarıma geçişti. O Aralık günü dokuz yaşındaydım ve ailecek büyükannemle birlikte yasamak üzere oraya, annemin doğduğu eve geri dönüyorduk. Altı kişiydik ve hepimiz tıkış tıkış aynı at arabasının içindeydik. Annem, babam, benden büyük iki erkek kardeşim, ben, henüz bebek olan kız kardeşim Hannah ve bize ait olan ne varsa hepsi bizimle birlikteydi. Ama beraberimizde taşıdıklarımız içinde ölümcül çiçek hastalığının da olduğundan habersizdik.
Hastalık, Middlese kontluğunun yerleşim alanlarının tümünü sarmış ve doğudaki Blanchard ovası boyunca yayılmıştı, ölüm bizi takip ediyordu. Billerica’dan yakın komşumuz John Dunkin bir hafta İçinde ölmüş, geride bir dul ve yedi çocuk bırakmıştı. Bir diğer komşu bize gelmiş, annem onunla birlikle kapıda bir habercinin belirdiğini görünce alelacele üzerine bir şey alıp götürmüştü. Çiçek hastalığım bulaştırdığımızı düşünüp endişelenmişti. Yıllar ünce Bilierica’ya çiçek hastalığını getirdiği için suçlanan babanım bununla ilgili acı anıları vardı. Bize hep bundan süz eder ve oradan ayrılmasının üzerinden binici geçmiş olmasına rağmen bir Galli olarak kasabanın yabancısı olduğu için böyle konuşulduğunu söylerdi. Ama ne yazık ki hastalık bizi bir .sokak köpeği gibi takip etmiş ve erkek kardeşim Andrew ailemizde hastalığa yakalanan ilk kişi olmuştu, bu durumda hastalığı beraberimizde taşıyorduk ve onun yeni kasabamıza yayılmasına sebep olacaktık.
Kış mevsimi çok soğuk geçiyordu, acı soğuktan gözlerimiz sulanıyor, burnumuz buz tutuyor, yanaklarımız donmuş bir dantel gibi kaskatı kesiliyordu. Isınmak için ne kadar giysimiz varsa, hepsini üst üste giyiyor, sımsıkı sarmıyorduk. At arabasının zemini samanla örtülüydü, erkek kardeşimle sıkıca birbirimize sarılmıştık. Arabanın atı yükün altında zorlanıyordu, genç bir beygir değildi, suluğu havada daireler oluşturuyordu, derisi bir ayınınki gibi yüne benziyor, donmuş karnından aşağı buzlar sarkıyordu. Büyük erkek kardeşim Richard bizimle değildi. On altı yaşında genç bir erkek olarak biz gelmeden hazır olması için geriye kalan tek öküzümüzün tepesinde seyahat ederek önceden eve gönderilmişti.
Annemle babam her zamanki alışkanlıkları olduğu üzere at arabasının önünde yan yana oturuyorlar ve bizim önümüzde birbirleriyle nadiren konuşuyorlardı. Sözlerini ölçüp biçiyor, mevsimlerden, tarlaların dilinden ve evden söz ediyorlardı. Babamın sık sık annemi dürtmesi dikkat çekiyordu,

…