Tartışmak özgürleştirir!
Gençliğin nabzını tutan eserleriyle okuru kalbinden yakalayan Seran Demiral’ın yazdığı Benden Bize, büyüme, kişilik oluşturma ve kendini keşfetme sürecinde sorularına yanıt arayanların düşünsel yolculuklarına rehberlik eden “Kafası Karışıklar” serisinin ilk halkası.
Kendi tartışma ortamlarını yaratarak, zihinlerinde uçuşup duran soru balonlarını teker teker patlatan Kafası Karışıklar, hayatı yeni baştan keşfe çağırıyor. Yaşama, özgürlüğe, evrene ve insana dair eteğindeki bütün taşları döküyor.
Okurlarını, gündelik hayatın seyrine etki eden ciddi meseleler üzerine “felsefe yapmaya” çağıran bu merak uyandırıcı kitap, yüksek temposuyla gençler için felsefe alanında kaleme alınmış bütün eserlerden ayrışıyor.
Ece, sınıflarına yeni gelen Sevim’den pek hoşlanmıyor. Yakın arkadaşı Kaan ile kafa kafaya verip Sevim’e bir oyun oynamaya hazırlanırken, beklenmedik bir gelişme yaşanıyor. Kendilerini keşfetme sürecindeki beş arkadaş bir kulüp kuruyor. “Tartışmacılar Kulübü” adını verdikleri bu yeni oluşumda hayatı her yönüyle tartışmaya ve sorgulamaya açan gençler, birbirlerini anlayarak bakış açılarının ne denli farklılaşabileceğini ve zenginleşebileceğini keşfediyor.
İki kitaptan oluşan serinin ilkinde Ece, “Peki ben kimim?” sorusuyla kendini tanıma çabasını arkadaşlarıyla ilişkileri üzerinden “benden bize” doğru genişletiyor. Kaan ise, “Nerede olmak isterim?” diyerek zamanı, mekânı, dünyadaki varoluşunu sorgulamaya başlıyor.
Akıllarında milyonlarca soruyla etrafımızda dolaşan bütün gençleri Tartışmacılar Kulübünün bir parçası olmaya davet eden Seran Demiral, bu kitabıyla, konuşarak paylaşmanın insan ruhunu nasıl da iyileştirebileceğini gözler önüne seriyor.
O hâlde el ele verip, felsefenin sorgulayan dünyasına adım atmaya hazır mısınız?
1
Şu Yeni Kız
“Tam bir inek!” Kaan, Sevim’den bahsederken böyle demişti. Aslında benim de derslerim fena sayılmazdı, notlarım iyiydi ama kimse bana inek demezdi, diyemezdi. Ben, Ece’ydim çünkü. Hem zaten neden ders çalışana ‘inek’ denir ki? Neyse, bu başka bir konu… Şimdi konumuz Sevim. Peki Sevim kim? Sevim, okula şu yeni gelen kız. Buraya yeni taşınmışlar, o nedenle bizim okula başlamış. Tabii bizi ilgilendiren, Sevim’in yeni olmasının haricinde, alıştığımız gibi biri olmayışı. Mesela sürekli kitap okuyor. Geldi geleli, hiç durmadan, bütün ders aralarında sadece kitap okuyor. O kadar sıkıcı ki! İnsan neden bu kadar okur, anlamıyorum. Hem de çok hızlı okuyor. Aynı kitabı en fazla üç gün görüyoruz elinde. Hemen yeni bir kitaba başlamış oluyor. Hadi okumayı sevmesini anladım, bu kadar kitabı nereden buluyor? E hadi evinde koca bir kitaplık olsun, kitabı da bulsun; nasıl oluyor da böyle bıkmadan usanmadan okuyabiliyor?
Konuşmak, sohbet etmek yerine kitap okuyor resmen. Çünkü Sevim, bizimle hiç konuşmayan, hatta belki okulda öğretmenler dışında kimseyle konuşmayan sıkıcı bir kız. Derslerde parmak kaldırıp her şeye cevap veren, fakat koridorda karşılaştığınızda selam bile vermeyen soğuk nevale! Nevale ne demek peki? Bunu bir ara araştırmalıyım. Çünkü ben böyle yaparım. Sürekli araştıracak yeni şeyler bulur, merak ettiğim ne varsa kendi kendime konuşup tartışırım. “İnsan önce kendisiyle arkadaş olmalıdır,” der babam. Babamın her söylediğine anlam verilmez ama bu söylediği anlaşılır bence. Ben, kendimle arkadaşım. Peki, ben kimim? Ben, benim. Ece Tekin. En yakın arkadaşım Zeynep. Diğeri ise Kaan. Başka arkadaşlarım da var ama en çok bu ikisini severim. En sevdiğim yemek patates kızartması ve köfte, tatlı olarak kakaolu puding’e bayılırım! Kendimi tarif ederken böyle şeyler söyleyebiliyorum…
Zeynep veya Kaan için de benzer şeyler söyleyebilirim. Mesela Kaan balıktan nefret eder, tavuk sever. En yakın arkadaşı tabii ki Barış’tır. Ben Barış’tan pek hoşlanmam. Zeynep’in ise tatlıyla pek arası yoktur ama sırf annesi izin vermediği için gizli gizli gofret yer. “Yasak olunca daha tatlı geliyor,” der. Onların neyi sevip neyi sevmediklerini bilirim, çünkü onlar arkadaşlarım. Bu Sevim denen kız hakkında ise, sürekli kitap okuması haricinde, hiçbir şey bilmiyorum. Demek ki okula yeni gelmiş olan bu soğuk nevale, benim arkadaşım filan değil. Hiçbirimizin arkadaşı değil hatta!
2
Zeynep ve ‘Yeni Arkadaşı’
Zeynep tatlıyı sevmez dedim ya, aslında tam olarak öyle değil. Alerjisi olduğu için tatlı ona küçüklüğünden beri yasakmış. Dolayısıyla çoğu tatlının tadını bilmiyor bile. Belki böylesi daha iyi… Annesinden gizli gizli gofret yemesine ben de pek izin vermiyorum artık. Sonuçta arkadaşımın sağlığı daha önemli. Ama bazılarımız böyle inceliklerde bulunmayı bilmez. Mesela Barış… Gelmiş zorla çikolata veriyor Zeynep’e. Barış böyledir; ısrarcıdır, şakanın suyunu çıkarır, her şeyi abartıp insanı gıcık eder. Ona engel olmak, arkadaşımı uyarmak istiyorum da karışsam mı, karışmasam mı kararsızım. Böyle durumlarda iki kişinin arasına girdiğiniz için, sonunda suçlu siz olabilirsiniz. “Zeynep, dikkat etmen gerektiğini biliyorsun.” Bu cümleyi kuran Sevim. Ben değil, Sevim… Arkadaşımı tam ben uyaracakken, Sevim denilen şu yeni kız, araya girip bu cümleyi kuruyor. Zeynep’le konuşuyor. Zeynep ve Sevim arkadaş olmuşlar bile! Sinirleniyorum. O sırada zil çalıyor, yeni ders başlıyor. İngilizce. Hiç anlamadığım bir şey. Yabancı yabancı kelimeler tahtaya yazılıp yazılıp siliniyor, paragraflar sırayla okunuyor. Ben hiçbirini anlamazken o, Sevim denilen arkadaş hırsızı, bir de parmak kaldırıp hocayla İngilizce konuşuyor!
Ders boyunca arkadaş hırsızı kızı öfkeyle izliyorum. Arkadaşımız olmadığı hâlde, geldi aramıza girdi. Şimdiyse derste benim hiç anlamadığım bir konuda ukalalık taslıyor. Bu çok okuyan ve çok bilen hanımefendiye bir hoş geldin dersi vermemizin zamanı gelmiş de geçiyor… Teneffüs gelsin, benim de kendime göre planlarım var tabii ki! Nihayet zil çaldı! Berbat İngilizce dersinin sonu, muhteşem öğle tatili başlangıcı. Zeynep bana gülümsedi ama o haine karşılık verecek değilim. Kaan yan sınıfta, hemen gidip onu bulmam lazım. Ne de olsa en çılgın ve en güzel planları hep onunla ikimiz yaparız. “Kaan!” Koşarak sınıflarına girdim. Daha öğretmenleri dışarı çıkmamıştı bile. “Ece, hayrola kızım?” “Merhaba öğretmenim! Kaan’la konuşmam lazım da… Ders bitti sanmıştım.” “Bitti yavrum, bitti. Arkadaşların tahtadakileri geçiriyorlar. Ben de şimdi çıkıyordum. Hadi size iyi teneffüsler!” Kaanların sınıf öğretmeni, Kenan Öğretmen, çıktı. Öğrenciler de yavaş yavaş dışarı çıkmaya, koridorda koşturmaya başladı. Kaan ise nedense hareketsizdi, üzerinde garip bir sakinlik vardı. “Kaan, hadi artık, dışarı çıkmamız lazım!” diye bağırıp kolundan çekiştirmeye başladım. “Ne oluyor ya! Ne bu acele?” Kaan beni resmen tersledi. Neden böyle oluyor, anlamıyorum. Neden bir anda arkadaşlarım benimle ilgilenmeyi kesiyorlar acaba? Yoksa Kaan Beyefendi de beni bırakıp, o Sevim denilen cadalozla mı arkadaşlık yapacak?
“Kaan, geliyor musun, gelmiyor musun?” Kapının önüne doğru yürümeye başladım. Kaan da oflayıp puflayarak sırasından çıkıp yanıma geldi. “Dışarı mı çıkıyoruz?” Gülümsedim. Elinden tuttuğum gibi çekiştirmeye başladım. Çok yavaş hareket ediyordu. Normalde hepimizden hızlı koşan Kaan gitmiş, yerine üşengeç, hantal bir çocuk gelmişti. Ben onu zorla dışarı çıkarıyordum. “Yaa ne bu hâlin?” “Başım çok ağrıyor Ece.” Ah neyse ki! Neredeyse Kaan’ın başının ağrımasına sevineceğim. Bir an artık beni sevmediğini, benimle konuşmak istemediğini düşündüğüm için, bunu öğrenmek iyi geldi. Ama arkadaşımın canının acıması kötü bir şeydi tabii. “Hadi revire gidelim o hâlde.” “Gittim. Küçücük baş ağrısı için ilaç vermezmiş.” “Ağrının küçücük olduğunu da nereden biliyor? O sen değil, senin ağrını başkası bilemez ki!” Evet, tam olarak böyle düşünüyordum. Ben Kaan’ın yüzüne bakınca başının ağrıdığını bile anlamıyordum. Sadece bir sorunu olduğunu düşünüyordum. Hemşire onun ağrısının şiddetini nasıl biliyordu? Hemşire olduğu için daha mı farklı görüyordu? Sonradan öğrendim ki, Kaan kahvaltı etmemiş. Baş ağrısı ondanmış. Her ağrıya ilaç almak iyi bir şey değil, annem hep öyle söyler. Neyse, baş ağrısını geçirecek bir şey biliyordum ben. Teneffüsün başından beri aklımdan geçen planı anlatmaya koyuldum hemen. “Bak şimdi Kaan, şu yeni gelen kıza dersini vermemiz lazım…”
Kaan gülüyordu. Ne zaman birisi için pis bir plan yapsak böyle gülmeye başlardı. Eh, ne de olsa benim arkadaşım! Hem de Zeynep gibi şapşal değil. “Geçti mi baş ağrın bari?” Başını salladı. Gülümsedim.
3
Kaan’la Olayı Abartıyoruz
Teneffüsün sonunda Zeynep yanıma geldi. Konuşmadım bile. “Ece ne oldu? Neden böyle davranıyorsun?” Hiç tepki bile vermeyecektim ama hadi büyüklük bende kalsın: “Sen daha iyi bilirsin.” O sırada arkadaşıma acımasız davrandığımı düşünmüyordum. Gerçekten kızgındım ve Zeynep’le konuşmayı hiç ama hiç istemiyordum. O şapşal ise bana anlamaz gözlerle baktı. Neye kırıldığımı anlamamıştı. Beni sinirlendirecek, incitecek şeyin ne olabileceğini tahmin etmemesi bir yana, merak edip sormuyordu bile. Yüzüme öylece bakıp gitti. Tabii bu beni daha da sinirlendirdi. En yakın arkadaşım sandığım Zeynep, beni yeni bir kız için sattığı yetmez gibi, arkasını dönüp gidebiliyordu! Günün geri kalanı, doğal olarak, Zeynep’e daha sinirlenerek, Sevim’e daha uyuz olarak geçti. Onun dışında dersler her zamanki gibi sıkıcı, teneffüsler her zamanki gibi rahatlatıcıydı. Teneffüs nefes almak gibi bir şey zaten. Ders arasında soluklanmak… İşte o soluklanmanın arasında Kaan’la ikimiz, bir de heyecandan nefes nefese kaldık.
Çünkü Sevim’in çantasından kitaplarını ve o çok gizli defterini çaldık! Ertesi gün kuracağı cümleyi şimdiden duyuyordum: “Kitap çok önemli değil ama defterim… O benim için çok özel bir defter.” Evet Sevim Hanım, tam olarak o yüzden çaldık defterinizi. Size özel olduğu için… Canınızı yakmak için… Sevim’in kitap okumadığı ender zamanlarda, o süslü kalemleriyle süslü defterine bir şeyler yazıp durması başından beri kafamıza takılmıştı. Belli ki özel bir şeyler yazıyordu, tabii merak etmiştik. Sevim’e bir kötülük edeceksek, defterini okuyarak işe başlayabilirdik…
Ama sandığımız gibi olmadı. Defteri alıp okuyana kadar her şey süperdi aslında. Bir kere uzun zamandır kimseye kötülük etmediğimizi fark ettik. İkimiz de ilk defa birine pislik yapacak kadar heyecanlanmıştık. Sevim’in çantasını çok normal bir şeymiş gibi karıştırırken kalbim o kadar hızlı atıyordu ki! Bir dakika bile sürmemişti çantayı açıp içindeki defteri almam. Fakat o bir dakika birkaç sene gibi gelmişti. Teneffüsün sonunda Kaan, defteri kaptığı gibi gitti. Son derse girmiştik. Ders boyunca kendi kendime sırıtıp durdum. Sevim durumu fark edecek mi diye sürekli onu izledim. Ama çantasıyla pek ilgilenmedi. Eee, ne de olsa ders anlatılırken dersle ilgileniyor ‘inek’. Sonrası sıradandı. Kaan ile beraber çıktık. Normalde ben sınıftan çıkmadan Zeynep’i beklerdim. İkimiz birlikte kapının önünde bizi bekleyen Kaan ile buluşurduk. Fakat artık durum başkaydı; Zeynep’i beklemedim. Ona hâlâ kızgındım ve yerden göğe kadar haklıydım.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yerli)
- Kitap AdıKafası Karışıklar - Benden Bize
- Sayfa Sayısı176
- YazarSeran Demiral
- ISBN9786052853191
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gölge Kokusu ~ Habib Bektaş
Gölge Kokusu
Habib Bektaş
“Habib Bektaş’ın Gölge Kokusu, sıradan bir ödül romanı değil; iyi bir yazarın, sabırlı ve titiz çalışmasıyla yazılmış, alabildiğine usta işi bir roman.” Fethi Naci, Yeni...
- Soluk Bir An ~ Behçet Çelik
Soluk Bir An
Behçet Çelik
Dikiz aynasından Esra’yı görebiliyordu gerçi. Gevşemiş, sessizleşmiş, yorgunluğun çöktüğü yüzüyle farklı bir güzellik kuşanmıştı (insanı yanına kıvrılmaya, sarılıp uyumaya çağıran bir güzellik); başını cama...
- Tek Kanatlı Bir Kuş ~ Yaşar Kemal
Tek Kanatlı Bir Kuş
Yaşar Kemal
Edebiyatımızın çınarı, büyük usta Yaşar Kemal’in Tek Kanatlı Bir Kuş kitabı, toplumda bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan korkunun destansı bir romanı. Halkının neden terk...