Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kadından Kentler
Kadından Kentler

Kadından Kentler

Murathan Mungan

Kadından Kentler, Murathan Mungan´ın 16 kentte geçen 16 hikâyeden oluşan yeni kitabı. İçindekiler Kordonboyu’nda Ömer Çavuş Kahvesi 9 Adana Sıcağında Erguvanlar 17 Trabzon Burması…

Kadından Kentler, Murathan Mungan´ın 16 kentte geçen 16 hikâyeden oluşan yeni kitabı.

İçindekiler

Kordonboyu’nda Ömer Çavuş Kahvesi 9

Adana Sıcağında Erguvanlar 17

Trabzon Burması 37

Yakası Beyaz Kürklü Taba Rengi Kaban 49

Samsun Sigarası, Tütün Balyaları, Tamaron 65

Amasya’daki Teyze 89

“Burası Ankara İl Radyosu, Şimdi…” 101

Sinop’a Gelin Giden 129

“Kanat Turizm’in Değerli Yolcuları” 137

Hayat Hanım, İlk Tayin 157

Annemin Çektiği Fotoğraflar 173

Diyarbakır Surlarında 205

Lüks Terzi’nin Kızları 223

Gümüşhane Çok Uzak 249

Tantunicinin Karısı 265

Esenler Otogarı 279

Kordonboyu’nda Ömer Çavuş Kahvesi

Ne denizden ince ince esen rüzgâr, ne gece boyunca uyumamış olmasıydı asıl neden; yürürken onu sendeleten şeyin bir tür hafiflik, bir tür baş dönmesi olduğunu sonra anladı. Özgürlükten başı dönmüştü. Uçan bir neşeyle gelen canlı bir özgürlüktü bu; nedenini tam olarak bilemediği, hayatı hafifleten, attığı adımlara tartımını veren bir sevinç duyuyor, daha önce kendinde görmeye alışık olmadığı bir güven ve güç hissediyordu. Gülümsedi. Hayatında yeni bir şeyler başlıyor gibiydi. Uğurlu gündür diye cuma geleceklerdi kendisini istemeye. Bu yıl içinde de evleneceklerdi.

Kordon boyunca yürürken bir yandan kendini bitkin hissettiğini fark etti. İyimser, mutlu, insanın içini gevşeten bir yorgunluktu bu. Gece yengesinde kalmıştı. Bütün gece çene çalmış, avuç avuç kuruyemiş tıkınmış, gözleri akana kadar etamin işlerine bakıp televizyon seyretmişlerdi. “Ben sabah erkenden kalkıp hastaneye, babama bakmaya gideceğim,” diyen yengesiyle birlikte o da erkenden uyanmıştı. Yengesi hastaneye gidince hemen eve dönmemiş, bir başına kalmak, tek başına yürümek, şehrin tadını çıkarmak istemişti. Bir zamanlar kaçamak olarak yaptığı şeyler, artık hakkıymış gibi geliyordu ona.

Sabahın bu erken saatinde İzmir birdenbire bambaşka görünmüştü gözüne. Şehrin gün ilerledikçe sakladığı bir yüzünü görmüş gibiydi. Sabahın bu saatinde şehir de, gün de tazeydi. İçini ışıtan sevinç belki bu tazeliktendi; insana başlangıç duygusu veriyordu. Ortaokulu bitirip okumayı bıraktığından beri, hiç bu kadar erken saatte görmemişti şehrin yüzünü. Nurhayat, annesini. Baharını sevdiği gibi seviyordu İzmir’i. Her haliyle. Ama onu en çok ilk kez bugün gördüğü şu taze haliyle sevdiğine karar verdi. Daha önce defalarca gördüğü bütün bu yerleri, şimdi taptaze bir ışıkta yeniden görüyor gibiydi. Dünyanın hiçbir yerini İzmir’e değişmezdi.

“İzmir’i de. Kordon’u da mahvettiler,” dedikleri doldurulmuş sahil şeridinin üzerine yapılmış parkta, kıyıdaki beton yolda yürüyordu. Tek tük insanlar vardı banklarda; kışın bittiğini söyleyen, ısıtan ama yakmayan bir güneşe bırakmışlardı kendilerini. Karşıyaka’dan kopup gelen rüzgârın yumuşak esintisinde sabahın, şehrin, kendinin diriliğini duydu. Okul .saatinden önce burada buluşan liseli âşıklar vardı, köpeğini gezdirenler, sabah koşusuna çıkanlar, işe gitmeden önce ellerinde birer simitle sabahın tadını çıkaranlar… Akşamdan kalma olduğu, geceyi sokakta geçirdiği belli olan gözleri kançanağına dönmüş mutsuz ve derbeder görünüşlü bir adamın, düşüncelere dalıp gitmiş dokunaklı hali bile sabahın ışıltısını soldurmaya yetmiyordu.

Alsancak İskelesine doğru yürürken bir eliyle uçuşan saçlarını yatıştırmaya çalışıyor, kendisini şimdiden büyümüş, alımlı bir kadın olmuş hissediyordu.

Yengesinde kaldığı gecelerin sabahında çoğunlukla yengesiyle birlikle dönerlerdi eve. Bir başına kaldığı zamanlar o kadar azdı ki Nurhayat’ın. Tek başına dolaşmanın tadını nerdeyse hiç bilmiyordu. Ya ağabeyi, ya erkek kardeşi, ya yengesi, ya teyze kızları, ya annesi-babası; yaşıtlarıyla bile yeterince arkadaşlık ve avarelik edememişti. Overlokçu olarak çalıştığı atölye, oturdukları mahallede, evlerinden birkaç adım ötedeydi. Bu bile tek başına dünyasını daraltmaya yetiyordu.

Giderek genişleyen adımlarında duyduğu güven, bunları düşünmesine izin verircesine içini çoğaltarak hayatına sızıyordu.

Cuma günü onu istemeye geleceklerdi. Şimdiden evin içinde kendisine kadın gözüyle bakıldığı hissine kapılmıştı. Her zaman sıkı sıkı koluna girip onu saatinde evine teslim eden yengesi bile, bu sabah onu tek başına eve göndermekte bir sakınca görmemişti. Ailesi onu sıkıladığından değildi bütün bunlar. Yalnızca böyle olduğu içindi. Kendi büyüklerinden gördüklerini tekrarlıyor, yeni zaman âdetlerine pek güvenmiyorlardı. Çocuklarına hep aynı şeyi söylerlerdi: “İstediğiniz her yere gidebilirsiniz, yeter ki başınızda bir büyüğünüz olsun!”

Annesi “İyi düşündün mü kızım?” diyordu. “Daha çok gençsin. Evlilik dediğin çocuk oyuncağı değil. Üç gün sonra bohçanı kapıp babanın evine yüzgeri dönemezsin. Acele etmesen diyorum.” Sonra gözleri bilmediği uzaklara dalıp gidiyordu.

Annesi daha iyi bir kısmet umduğu için mi, yoksa başka nedenlerle mi bilinmez, gönülsüz davranıyor, ağırdan alıyordu. Birkaç kez ailesinin haberiyle, birkaç kez de gizlice Salih’le buluşmuş, daha ilk gördüğünde kanı kaynamış, ondan pek hoşlanmıştı. Koruyan, kollayan bir havası vardı. Evini ekmeksiz bırakacak bir erkeğe benzemiyordu. Hem insanı güldürmesini biliyordu. Gözlerinin rengi güzel, bakışları manalıydı. Yüzü biraz sivilceliydi ama zamanla geçerdi. Nurhayat’la aynı şarkıları ve şarkıcıları seviyor, aynı takımı tutuyorlardı. Askerliğini yapmış, şimdi babasının atölyesinde çalışıyordu. Ama evlendiklerinde babasıgille birlikte oturmayacak, ayrı ev açacaklardı. Daha önemlisi, Salih’in kendisini, onun Salih’i sevdiğinden daha çok sevdiğini bilmek başka türlü bir güven uyandırıyordu Nurhayat’la; o, daha küçücük bir kız çocuğuyken bile evlenmenin ne demek olduğunu bilir, uzun uzadıya evlilik hayalleri kurardı. Okulu bırakırken de nasıl olsa günün birinde evleneceğini düşünerek üzüntüsünü hafifletmeyi bilmişti. Salih’in onun kaderi olduğuna inanmak istiyor, bütün bunları alt alta sıraladığında annesinin kuşkularının yersiz olduğunu düşünüyordu.

Alsancak İskelesine yaklaştıkça, sahilin beton çevirmesine oturmuş ya da banklara serpilmiş insanların arttığını gördü.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Aşk İçin Ne Yazdıysam ~ Murathan MunganAşk İçin Ne Yazdıysam

    Aşk İçin Ne Yazdıysam

    Murathan Mungan

    Aşk için ne yazdıysam. Dilerseniz, “Bugüne kadar ne yazdıysam aşk için yazdım,” diye okuyun bu başlığı… Dilerseniz, “Bugüne kadar ‘aşk şiiri’olarak ne yazdıysam hepsi...

  2. Eski 45’likler ~ Murathan MunganEski 45’likler

    Eski 45’likler

    Murathan Mungan

    Yabancı Listelerden başlığı altındraki şiirlerin ilk üçü daha önce yayımlanan “Sahtiyan” kitabımdan alınmıştır; Sonraki Dört şiir ise daha sonra yayımlanacak olan “MÜREKKEP BALIĞI” adlı...

  3. Erkekler İçin Divan ~ Murathan MunganErkekler İçin Divan

    Erkekler İçin Divan

    Murathan Mungan

    … hakikatim marifetim yadigarım kalbini bende sınamışlar için anladığım divanım ömrümü hayat yapan ütün erkeklere bir kere olsun unutmak için beyhude bin kelime! *...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. İlk Aşk ~ Ivan Sergeyeviç Turgenyevİlk Aşk

    İlk Aşk

    Ivan Sergeyeviç Turgenyev

    Turgenyev bu uzun öyküde, görünüşte bir “aşk üçgeni” çıkartıyor karşımıza. Ama aslında bir “aşk-çokgeni” bu; çökmeye yüz tutmuş taşradaki aristokrat bir ailenin genç kızı...

  2. Aldatılan Kadınlar; Hiç Aldatılmadıysanız Bu Kitap İçinize Şüphe Düşürecek… ~ Mehmet CoşkundenizAldatılan Kadınlar; Hiç Aldatılmadıysanız Bu Kitap İçinize Şüphe Düşürecek…

    Aldatılan Kadınlar; Hiç Aldatılmadıysanız Bu Kitap İçinize Şüphe Düşürecek…

    Mehmet Coşkundeniz

    Bugüne kadar hep aldatanların hikâyesini okuduk. İhanetin diğer tarafı; yani en çok yara alan, en çok acı çeken, en çok kırılanları ise bu hikâyelerin...

  3. Eşekarısı – Toplu Öyküler ~ Şiir Erkök YılmazEşekarısı – Toplu Öyküler

    Eşekarısı – Toplu Öyküler

    Şiir Erkök Yılmaz

    İlk öykü kitabı Hop Eden Şey’den (1978) İncir Çekirdeği Yanığı’na (2010) bütün öykülerinde kendine özgü biçemiyle en sıradan görünen olayları bile sıradışı bir bakış...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur