1. BÖLÜM
Lucas
Pazartesi
Lucas, buz gibi su tenine batarken kâbusunun etkisini üzerinden atmayı denedi. İçine çökmüş derin acı onu her an boğabilirdi. Zihnindeki yüzler bir türlü aklından çıkmıyorken ve işkenceyi, eziyeti kalbinin derinliklerine, ait oldukları ve geldikleri yere hapsetmeye zorlarken, kafasını musluğun altına soktu.
Telefonun rahatsız edici sesi sıkıntılı düşüncelerini yarıp geçti. Zihnindeki o yüzleri, gözden kaybolmalarına ve uçup gitmelerine izin vermeden önce, bir an için aklında tuttu. Kafasındaki sis bulutu berraklaştığında, gözden kaybolmuşlardı.
Ürpertiyle adım atmaya çalışırken, ağrılı bedeni titreyerek buna karşı çıktı.
Fiziksel acı, her zaman daha kolaydı.
Dudaklarını havluya silip, ısrarcı telefon ziline cevap vermeye koştu.
“Hudson?”
“Benim,” diye cevapladı Maggie.
“Nasıl gidiyor?”
“Başka bir tane daha var”
“Kahretsin! Nerede?”
Maggie ona açıklama yaparken, Lucas düzenli olan gardırobundan bir takım elbise, bir gömlek ve kravat çıkardı.
“Yirmi dakikada orda olurum,” diye cevapladı.
Lucas banyoya geri döndü ve hızlıca tıraş oldu. Aynaya baktı ve gözlerinin uykusuzluktan kan çanağına döndüğünü fark etti. Aldırmadı. Zaten ne fark ederdi ki?
Parmaklarını saçlarının arasından geçirip, neyle yüzle şeceğini düşünerek derin nefes aldı. Hızlıca kıyafetlerini giydi ve asansördeki sıkıcı bir geziden sonra arabasına atladı.
Arabayı sürerken, o günün hatıraları büyük bir şiddet le aklına geldi. Geçen haftaya kadar başarılı bir şekilde arkasında bıraktığı o günün hatıraları… Düşler şimdi, geceyi ve günü tüketmeyi reddetti. Aşağı baktı ve çok fazla olan kanı gördü. Gördüğü manzara karşısında irkildi; yerler kan gölüne dönmüştü. Kendini tekrar gerçeklere doğru yönlendirdi. Odaklanmaya ihtiyacı vardı. Hayatının on iki yılı boyunca bir polis olarak, bir kenara itmeden önce üstesinden geldiği korkularla yüzleşti. Bazıları diğerlerinden daha zordu ve şimdiye kadar incinmeyerek hepsinin üstesinden gelmişti; ancak bu durum farklıydı. Bu, onu etkiliyordu.
Lucas arabasını ortağınınkinin yanına park etti ve havadaki yükselen nem ile hâlâ soğuk olan bacaklarını ısıttı. Bunaltıcı sıcak, gün içinde sadece daha kötüye gidebilirdi. Arabasına yaslanmış bir şekilde beklemekte olan Maggie, onu fark ettiğinde, atletik vücudu ve sert yüz ifadesini takınmaya devam etti. Sert bakışlarıyla bile çekiciydi, çok yakışıklıydı. Kısa sarı saçlarıyla ve içine işleyen keskin mavi gözleriyle eşsiz bir güzelliğe sahipti. Kesinlikle sıradan bir polis gibi değildi. Vücut yapısı ve köşeli yüz hatları baş döndürücüydü.
“Tamamen aynısı mı?” diye sordu Lucas.
“Korkarım öyle!”
Uzun zamandır unutulmuş; fakat tanıdık bir yumru hissi Lucas’ın boğazına çöktü. Bir memur, onları arka taraftaki yoldan görülmeyen dar sokağa doğru yönlendirdi. Kolayca hissedilen çürümüş çöpün pis kokusu onları köşeyi döndürecek kadar rahatsız etti.
Kurban çıplak, yüzüstü yatırılmış ve merhametsizce şiddete uğramıştı. Yirmili yaşların ortasında görünüyordu ve tıpkı ilk kurban gibi o da bir zamanlar güzel olmalıydı. El ve ayak bilekleri daha önce bağlanmış gibi yara almıştı ve dudaklarında sanki hâlâ bir tebessümü sürdürmekteydi. Yüzünün şişmiş ve hırpalanmışlığının yanı sıra, vücudunu sarmış mor ve sarı çürükler tacizin günlerce sürdüğünü göstermekteydi.
Lucas, onun görmeyen gözlerinde donup kalmış korku yu görüyordu. Göğsü boydan boya açıktı ve üzeri, koyu kırmızı bir şekilde, ŞIMARIK FAHİŞE kelimeleri ile yarılmıştı. Lucas, rengin değişken çeşitli derecelerini ve pıhtılaşmışlığını, yaraların zamanla daha çok acı verici olduğunun göstergesi olduğuna karar verdi. Bir diğer güzel kadına da sanki hiçbir anlam ifade etmiyormuş ve hiç değeri yokmuş gibi işkenceye maruz kalmış ve bir deponun arkasındaki dar sokağa terk edilmişti. Bu, onu seven insanlar için hiçbir şey hissettirmemiş olamaz. Lucas’ın boğazında acı su tadı belirdi. Ne tür bir manyak bu dehşe ti yaşatabilirdi?
Tıbbi müfettiş olay yerine vardığında, teknikerler fotoğraf çekiyor ve kanıt topluyordu. David Walker kırklarının sonundaydı. Kısa, bodur, keskin yüz hatlarına sahipti ve seyrek saçları olan bu adamın sevecen mizacı onun kusursuzluğunu tamamlamıştı. Kurbanın arkasında diz çökmekten yorgun düşmüştü.
“Göğüsteki yaralar ve ölüm nedeni, son kurbanla tutarlılık açısından birbirleriyle benzerlik gösteriyor,” diyerek başladı söze. “El ve ayak bileklerindeki ip izlerini de buna dahil edebiliriz.”
“Darbe izi de sonuncusundakine benzer halde,” dedi Lucas.
Maggie, “Evet, hepsi çok tanıdık,” diyerek kafasını salladı. “Dave, kimliği var mı? Onu çevirmeme yardım eder misin?”
Lucas, çömelerek kauçuk eldivenlerini ellerine geçirdi ve cesedi arkadan öne doğru çevirmeye yardım etti. Dave’in onu incelemesi için yere yerleştirdi, ateşini ölçtü ve kimliğini saptamak için kontrol etti. Lucas hâlâ boğazına sıkışıp kalmış şişkinlikle yutkundu; ölü kurbanlara dokunmak hiçbir zaman kolay olmadı…
“Evet, işte burada,” dedi Dave. Kimliği Maggie’nin eldivenli eline verdi.
“Kate Miller,” diye okudu Maggie.
“Teşekkürler Dave.”
Lucas, Maggie’ye dönerek, “Aynı…” dedi.
Maggie de başıyla onayladı
Lucas, ölü bedeni tekrar arkasına çevirmek için yardım etti ve eldivenlerini en yakın çöpe bırakmak üzere ellerinden çıkardı.
“Haydi gidelim,” dedi. “Bakalım bu ikisinin ortak yönlerinin ne olduğunu çözebilicek miyiz?” diye devam etti.
Lucas, istasyondayken bir elinde kahvesi, bilgisayarına bağlandı ve oturum açtı. Bilgisayarın ağır işleyen yükleme süreci sürerken yorgun gözlerini ovuşturdu, parmaklarını saçlarının arasından geçirdi, dikkatini dağıtacak hiçbir şey olmasın diye de sert kafein içeren kahvesini yudumlamaya devam etti.
Tek bir kelime, onun sürekli tekrarladığı sessiz kutsal kelimesi olmuştu: Odaklanmak… Kate Miller’ın kayıp bilgilerine ulaşmak için dosyasına bağlanmak üzere beklerken parmaklarını sabırsızlık içinde vurdu. Teferruat ondan önce gerçekleştiğinde bir tane daha kahve hazırlamayı da hesaba kattı.
Aslında Pazar gününden bu yana kayıp olmasına rağmen, Kate pazartesi günü kayıp olarak bildirilmişti. Masadaki dosya yığınından ilk kurbanın, Libby Greene’in dosyasını, Kate ile aralarındaki bağlantıları yeni bakış açısıyla onaylamak üzere tekrar incelemek için çekti. Libby’nin cesedi önceki salı sabahı bulunmadan önce, tam altı gündür kayıptı. Göğsüne yarılan harflerin zamanla acı vermesinin yanı sıra altı gün boyunca birçok kez cinsel tacize uğramıştı. Bu sabah gördüklerine benzer geniş bir delik bırakılarak boğazı kesilmiş ve başka bir yerde öldürülüp bir deponun arkasında tek edilmişti. Cesedin üzerinde kendi kimliğinden başka kişisel herhangi bir belge bırakılmamıştı.
Maggie, sandalyesine ters oturup, kahvaltı etmeyi amaçlarken, “Al, bir şeyler ye,” diye seslendi.
“Teşekkürler. Ama yapabileceğimi sanmıyorum.” diyerek yüzünü buruşturdu.
Kate de altı gün önce kaybolmuştu. Bu, birbiriyle örtüşen başka bir ortak noktaydı.
“Bu nedenle Libby’i öldürmeden önce Kate’i ele geçir miş olmalı,” Duraksadı. “Burada uğraştığımız, üstesinden gelmeye çalıştığımız hasta bir köpek yavrusu, Hudson. Diğerini sinsice izlerken bir kızı yakalamak, belki de ikisini birden yakalamak. Neyle karşılaşmış olduklarını hayal edebiliyor musun?”
Lucas önce başıyla onaylayarak, “Birden fazla mekana sahip olmalıydı,” dedi ve sonra hüsranla başını salladı. “Dave’in raporu gelene kadar tahminlerde bulunuyoruz.”
Maggie, “Yönlendiren bir yardımcı olabilirdi,” diyerek duraksadı. “Bence Kate’in ailesiyle konuşmanın zamanı geldi.”
Lucas tek kelime etmeden ceketini sandalyeden çekip, anahtarlarını alırken Maggie onu izliyordu. Bu, genelde onun arabasına binip gitmek istediğinin göstergesiydi. Maggie, onun çenesindeki gerginlik halini ve gözlerinin altındaki koyu gri lekeleri fark etti. Belli ki yine uyuyamıyordu. Arabasına kadar onu takip etmek için adımlarını hızlandırdı. Bir sigara yaktı; aslında bu, Maggie’nin bir alışkanlı ğı değildi. Koyu renk gözlerinde, onun dalgın düşünceleri ve sıkıntılı hali yansıyordu.
Kendi yarattığı ıssız hayatı kalan az ışıltıdan arda ne kaldıysa yavaşça yok ediyordu.
Yalnızlık, onun tutkulu ve heyecanlı doğasını paramparça ediyordu. Maggie, bu davanın onu ne kadar rahatsız ve huzursuz edeceğinin oldukça farkındaydı. Bunun onu çılgınlık noktasına veya uçurumun kenarına getirecek şey olup olamayacağını merak ediyordu.
*
2. BÖLÜM
Chelsea
Cuma
Chelsea içi tıka basa doldurulmuş bavulunun üzerine oturarak onu kapatmaya çalıştı. Üç günlük kısa bir gezi planlamasına rağmen, bir haftalık bavul hazırlamıştı. Son gezisini tekrar düşündü ve evini en son ziyaretinden bu yana aylar geçmiş olduğunu fark etti. Yoğun programından kaçmak ve ailesini görme heyecanıyla birlikte sabırsızlığı artmıştı. Yatağın üzerindeki bavuldan sonra kalan şeyleri de bir çantanın içine attı.
“Bence yeteri kadar eşya aldın,” dedi Elle.
“Evet, muhtemelen. Hiç bir zaman hafif bir bavul hazırlayamam.”
Chelsea oda arkadaşına kısa bir bakış attı. Elle’nin uzun, ince yapısı kapı girişinde zarafetle duruyordu. Koyu mavi gözleriyle Chelsea’yi incelerken, sarı uzun saçlarını omzunun üzerine düşürdü.
Chelsea, “Gitsem iyi olacak. Eğer geç kalırsam asla sonunu duyamam,” derken bavulu yataktan sürüklüyordu.
“Yardım etmeme izin ver.” Elle yükün büyük kısmını taşıdı. “Mademki bu hafta sonu ev bana kalacak, yeni erkek arkadaşımı akşam yemeğine davet edebilirim,” diyerek gülümsedi.
“Eee onunla ne zaman tanışabilirim?”
“Her şey iyi giderse, bu hafta sonu tanışabilirsin.”
Elle dirseğiyle Chelsea’yi hafifçe dürttü.
“Belki eve döndüğünde bir şeyler planlarız.”
“Evet, kulağa hoş geliyor.”
İkisi garaja doğru beraber yürüdüler. Chelsea otomatik kapıyı açmak için tuşa bastı. Kendisi arabaya binerken, Elle da gösterişli, küçük arabasına bavulunu yükledi.
Chelsea başını pencereden dışarı uzatarak, “Benim yapmayacağım hiçbir şey yapma,” dedi.
Elle, el sallamadan önce, “Sen de benden çok ayrı kalma,” diye mırıldandı.
Chelsea arabayla uzaklaşmadan önce, pek çok acı ve mutlu hatıralar biriktirdiği evine son bir bakış atarak el salladı. Duvarlarıyla onu saran, etrafını kuşatan hüzne aldırmayarak, evin iç ferahlatıcı manzarası karşısında dudaklarında bir gülümseme çabası hissetti.
Öne eğilerek radyoyu açtı ve yapacağı uzun yolculuk için bir müzik kanalı ayarladı.
Amy
Pazartesi
Maagie, Libby’nin cinayet dosyasını ve Amy Milller’ın, Kate hakkındaki ifadesini incelerken, Lucas derin bir sessizlik içinde arabayı sürüyordu. İncelemesini bitirdiğinde Lucas’a gözlerini dikti.
Lucas, “Ne?” diye sordu ve hemen ardından gülümsedi. Bu tepkisinin onu sorularından vazgeçireceğini ümit etmişti.
“İyi misin?”
“Evet.”
“Düşündüm de…”
“İyiyim, Mags.”
“Eğer konuşmak istersen…”
“Nerde olduğunu biliyorum. Teşekkür ederim,” diyerek gülümsedi.
Sessizlikleri yolculuk boyunca devam etti.
* * *
Lucas, Kate’in kız kardeşi Amy ile yaşadığı evin önüne arabayı park etti.
“Haydi son bir kez daha deneyelim,” dedi.
Kapıyı açan kız, Kate’in biraz daha genç versiyonu olarak görünüyordu ve doğru yerde olduklarına dair hiç şüphe yoktu.
“Nasıl yardım edebilirim?” diye sordu.
“Evet, ben detektif Hudson,” diyerek, kıza polis kimliğini gösterdi. “Bu da detektif Jonhson. Kate Miller’ın kayboluşuyla
ilgili olarak buradayız.”
Kızın onları selamlayan umutlu gülümsemesi birden yüzünden kayboldu.
“Onu buldunuz mu?”
“Evet hanımefendi,” diye Maggie cevapladı. “Adınızı öğrenebilir miyim lütfen?”
“Adım Amy Miller. O, iyi mi?”
“Aileniz evde mi?”
“Kate ve ben, burada yalnız yaşıyoruz. Lütfen söyler misiniz, sorun nedir?”
“İçeri girebilir miyiz?”
“Nerde o?”
Amy’nin endişe dolu gözleri Lucas ve Maggie’nin üzerinde gezindi.
“Sanırım bu sabah kız kardeşinizi bulduk.”
“Nerde o? Yoksa o?”
“Belki içeri girersek daha iyi olacak.”
“Tamam, buyrun.”
Amy onları oturma odasına doğru kanepeye oturmaları için yönlendirdi. Maggie onun yanında oturdu ve Lucas karşısına sandalyeyi çekti.
Amy ümitsiz umudunu yitirmiş bir ses tonuyla,” Lütfen söyler misiniz, o nerde?” diye sormadan önce bir an için gözlerini onlara dikti.
“Gerçekten üzgünüz. Kız kardeşiniz öldürüldü!”
“Hayır! Lütfen, hayır!”
Amy, yüzünden kan çekilirken, “Kate…” diye fısıldıyordu.
Kaskatı otururken bir anda gözyaşları akmaya başladı. Yüzü, bütünüyle inançsızlık, kuşku ve şok içindeki halini resmediyordu. Yüzünü ellerinin arasına sakladı ve birden bire iç burkan hıçkırıklara boğuldu. İki detektif de birbirlerine baktı, işin bu kısmından nefret ediyorlardı. Amy’nin gözyaşları dinene ve sakinleşene dek pek çok yürek parçalayıcı dakika geçti.
Derin bir nefes aldı ve metanetle Maggie ye baktı.
“Kız kardeşin için gerçekten çok üzgünüz. Ona ne olduğunu öğrenmek için sana birkaç soru sormamız gerekiyor. Birini aramak ister misin? Konuşmamıza bundan sonra da devam edebiliriz.”
“Hayır, yardım etmek istiyorum.”
“Eğer zamana ihtiyacınız varsa…” diye ekledi Maggie.
“Hayır, bunu şimdi yapmak istiyorum. Bana ne sormak istiyorsunuz?”
Lucas sorularını sormaya başladı.
“Kate’i en son ne zaman gördünüz?”
“Pazar gecesi, arkadaşlarımla dışarı çıkmak üzere evden ayrılırken… Saat altı civarı, sanırım film saat yedide başlıyordu.”
“Eve döndüğünüzde o burada mıydı?”
“Bilmiyorum, saat on bir civarıydı ve odasının kapısı kapalıydı.”
“Onun gittiğini ne zaman fark ettiniz?”
“Sonraki gün. Genelde saat altıdan sonra işten döndüğünde evde olur. Bu yüzden saat sekizde, evde olmadığını fark ettiğim anda endişelenmeye başladım. İşyerini aradım, orda olmadığını söylediler.” Amy’nin sesi titriyordu, bir yandan da gözyaşlarını siliyordu.
“Onun, kayıp olduğunu bildirdiğin zaman?”
“Ona önce, telefonundan ulaşmaya çalıştım; ancak odasından telefonun sesini duydum,” dedi ve sustu.
Maggie ve Lucas bakışlarını değiştirdiler. Başka bir bakış açısıyla düşünmeye başladılar. Libby’nin kişisel eşyaları da evde bırakılmıştı. “Tanıdığımız herkesi aradım, kimse onu görmemişti… Bu yüzden de onun kayıp olduğunu bildirdim.”
Amy, titreyen elleriyle buruşturduğu mendili tutup çekti ve alt dudağında çiğnedi.
Lucas, “Bir yere gideceğinden ya da biriyle görüşecek olduğundan bahsetmiş miydi?” diye sordu.
“Hayır.”
Maggie de, “Birini eve davet edip etmediğini biliyor muydunuz?” diye sorulara devam etti.
“O adamla buluşabileceğini söylemişti; fakat onun evine gidip gitmeyeceğini bildirmemişti.”
“Onun adını söyledi mi?”
“Hayır.”
“Belki kız kardeşin onu davet etti ya da o, kız kardeşini arabayla almak için geldi?”
“Onu buraya davet etmiş olduğundan şüpheleniyorum. Kate gerçekten tedbirliydi. Dışarı çıkmayı planlamış olabilirdi; fakat bana hiçbir şey söylememişti. Kate, özel biriyle görüşecek olsaydı bana mutlaka söylerdi. Yani biz birbirimize çok yakındık.” Yeniden dudaklarını ısırdı; gözyaşları yeniden dökülecek gibiydi.
“Ona karşı kin besleyen biri var mıydı?”
“Hayır! O çok iyi ve nazik bir insandı. Birilerinin ona neden zarar verebileceğini anlayamıyorum!”
Amy’nin sakladığı gözyaşları dökülmeye başladı.
“Sadece birkaç soru daha soracağız ve sonra seni rahat bırakacağız,” dedi Maggie.
Lucas, “Senin ya da kardeşinin çok parası var mı?” diye sordu.
“Ne?”
“Ailenin maddi durumu iyi miydi? Bu konuda bir sıkıntınız var mıydı?”
“Hayır. Bunu bana neden soruyorsunuz?” Alnındaki kırışıklıklar belirdi.
“Çünkü olay yerinde bir not bırakılmıştı.”
“Hayır. Anne ve babamız işçi sınıfındandı. Bu evi kiraladık. Kirayı kendi çabalarımızla ödüyorduk. Ben… Ben anlamıyorum.”
“Onun görüştüğü adam hakkında aklına herhangi bir şey geliyor mu?” diye sordu Maggie.
Kafasını salladı.
Amy’nin akan gözyaşlarını silmesi şimdi rahatsızlık vermedi.
“Durumu olduğundan daha fazla zorlaştırmak istemiyoruz; fakat onun, birilerini eve davet etmesi ihtimaline karşı, parmak izlerini ve delilleri araştırmak üzere olay yeri inceleme ekibini çağırmaya ihtiyacımız var.”
Başıyla onayladı.
“Teşekkür ederiz.” Maggie duraksadı. “Ayrıca birinin kimlik tespiti için bizimle gelmesi gerekiyor. Bunu ebeveynlerinin yapması daha uygun olacaktır. Öncelikle onlara gidebiliriz; ama onlara ait hiçbir irtibat bilgisine sahip değiliz.”
“Peki, ben onları arayacağım. Ama nasıl yapacağımı bilmiyorum! Bunu daha sonra yapabilir miyiz?”
“Tamam, hazır hissettiğinde ararsın. İyi olduğuna emin misin?”
Başını salladı.
Maggie, Amy onlara kapıyı gösterirken, “Üzgün olduğumu tekrar belirtmek isterim,” dedi.
Lucas ve Maggie, birkaç dakika için sessizce arabada oturdular. Kendi düşünceleri içinde kaybolmuşlardı.
Maggie bir süre sonra bu sessizliği bozarak konuştu.
“Tam aynısı! İkisinin de gizemli bir adamı vardı ve beş gün kadar kayıplardı. Ne zengin, şımarık tiplerdi ne de maddi durumları çok parlaktı. Göğüslerine yarılan, ŞIMARIK kelimeleri aynıydı. Neden özellikle bu kelimeler kullanılmıştı?”
“Ben de bununla ilgili sorun yaşıyorum. Her iki kurbanın da koyu renk saçları vardı; kısa boylulardı ve minyon görünüşlere sahiplerdi. Belki birine benziyorlardı ya da iyi giyimli olmaları, onları zengin gösterdiği için böyle bir şey yapılmıştı.”
“Umarım Dave’in bizim için bir şeyleri vardır.”
“İzlenemez” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap Adıİzlenemez
- Sayfa Sayısı384
- YazarJoanne Ellis
- ÇevirmenAysun Karpuzoğlu
- ISBN9786054537037
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviARVO YAYINLARI / 2011
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Michael K / Yaşamı ve Yaşadığı Dönem ~ J.M. Coetzee
Michael K / Yaşamı ve Yaşadığı Dönem
J.M. Coetzee
J.M. Coetzee’nin romanlarında kurduğu ikilemler, ırk ayrımı ve sömürgeciliğin pençesindeki Güney Afrika gerçekliğinden temellenir, ama bireyin böylesi bir toplum içindeki yabancılaşması ve umursamazlığının derinliklerine...
- gioconda ~ Nikos A. Kokantzis
gioconda
Nikos A. Kokantzis
aşkın gerçek anlamını tekrar sorgulayacağınız satırlar… işgal yılları sırasında birbirlerine âşık olan iki genç, binlerce insan açlıktan ölürken ve masumlar işkence görüp vatanseverler idam...
- Büyülü Telgraf ~ Sally Nicholls
Büyülü Telgraf
Sally Nicholls
Telgraf telleriyle sevgiyi bir şehirden ötekine taşımak zor olsa da, küçük telgraf dağıtıcısı engel tanımıyor! Kendini bildi bileli hayallerini süsleyen bisikletli telgraf dağıtıcılığı görevini...
çok güzel bir kitap.. bu kitabı okuduktan sonra bütün okuduğum kitapların bu kadar sürükleyici ve etkileyici olması dileğiyle açtım kapaklarını.. herkesin okumasını tavsiye ediyorum…