Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

İyi Günler Bay Başkan Körfez Savaşı’nda Özal-Bush Görüşmeleri
İyi Günler Bay Başkan Körfez Savaşı’nda Özal-Bush Görüşmeleri

İyi Günler Bay Başkan Körfez Savaşı’nda Özal-Bush Görüşmeleri

Murat Yetkin

Özal: George, Tarık Aziz’in, Amerika’nın küçük düşeceğini söylediğini hatırlıyorum. Siz de hatırladınız mı? Bush: Evet, haklısınız. Asıl küçük düşen o olacak ama bunu söyletmek…

Özal: George, Tarık Aziz’in, Amerika’nın küçük düşeceğini söylediğini hatırlıyorum. Siz de hatırladınız mı?

Bush: Evet, haklısınız. Asıl küçük düşen o olacak ama bunu söyletmek zorundayız.

Özal: Evet, evet. Haysiyetleri kırılmalı, özellikle de Saddam Hüseyin’in.

Bush: Okey, Turgut. Bakın, sizinle konuşmak yine harikaydı ve sizin sadakatle yanımızda duruşunuzdan dolayı çok müteşekkirim.

Özal: Sizi tamamıyla destekliyoruz, endişe etmeyin.

Saddam Hüseyin’in, 1990 Ağustos’unda Kuveyt’i işgalinden sonra Beyaz Saray’la Çankaya Köşkü arasında alışılmadık bir telefon trafiği başlamıştı. George Bush ve Turgut Özal, gece geç saatlere taşınan konuşmalar yapıyor, bilgi alışverişinde bulunuyorlardı. Krizi Türkiye’yi uluslararası ilişkiler alanında etkili bir aktör haline getirmek için fırsat bilen Özal, Bush’u Saddam Hüseyin’i devirmeye ikna etmeye çalışıyordu.

İlk kez bu kitapla ortaya çıkan bilgiler, iki devlet adamının Körfez krizi ve sonrasındaki yüz yüze görüşmeleri ve telefon konuşmalarıyla Türkiye-ABD ilişkilerinin görünmeyen yüzünü olduğu kadar, o dönem Türkiye’deki siyasi çekişmeleri ve bunların dış politikaya yansımalarını da çarpıcı ayrıntılarla gözler önüne seriyor, uluslararası aktörlerin karakterlerini, psikolojilerini anlamamıza yardımcı oluyor.

İyi Günler Bay Başkan liderler arası ilişkiler ve diplomasinin gerçekleri hakkında çok önemli bilgiler veriyor.

İçindekiler
Önsöz…………………………………………………………………………………….9
1. Sular ısınırken……………………………………………………………………..13
2. Telefon diplomasisi başlıyor……………………………………………….20
Suriye ve İran konusunda bilgi talebi ………………………………….23
Nadir tanık olunan bir istihbarat paylaşımı…………………………29
“Plan yapıyoruz ama size söyleyemem” ……………………………..37
“Kapattınız, değil mi?”………………………………………………………..46
3. Boru hattı kapatılmasaydı ABD ne yapacaktı? ……………………49
Pazarlık kapısı açılıyor ……………………………………………………….57
“İran size ne dedi, ya Fransa?”…………………………………………….61
“Operasyon yapacaksanız yardımcı olalım”………………………..67
Bush’tan randevu koparmak kolay mı?……………………………….73
“Türkiye’den asker göndermesini isteyen yok” ………………….82
Quid pro quo……………………………………………………………………….89
4. Olaylı Washington ziyareti ve öncesi ………………………………….94
“Çok hoş birisiniz, çok takdir ediyorum”…………………………..102
ABD Başkanı Türk Cumhurbaşkanından randevu istiyor….110
5. Dünya yeniden şekillenirken Türkiye ………………………………115
“Son ana dek pes etmeyecektir”…………………………………………121
“Türkiye’de kimse bilmiyor, aman kimseye söylemeyin”….125
6. Torumtay’ın istifası Özal’ı frenliyor………………………………….133
7. Savaşa doğru doludizgin……………………………………………………139
Özal: “BM olmazsa en azından NATO olmalı” ………………….148
8. Bush, Özal’dan Kongre desteği istiyor………………………………154
Özal sektirmeden arıyor: Destek tamam ……………………………161
Konuşmuş olmak için konuşmak……………………………………….163
9. Ve “Bütün savaşların anası” ………………………………………………166
Almanya’nın çekincesi: Hepimiz birimiz için mi? …………….175
Bombalamaya devam George. Ediyoruz zaten Turgut………181
Özal’ın endişesi, Bush’un “Vietnam Sendromu” ……………….188
Saddam’a gelince Özal, Bush’tan şahin ……………………………..192
10. ANAP temelinde çatırtılar: Sonun başlangıcı………………….198
Özal: “Saddam’ın küçük düştüğünü görmek istiyorum”…..203
Bush: “Merak etmeyin, ne yaptığımızı biliyoruz” ……………..210
11. Camp David’de Bush’a kritik soru…………………………………..217
Irak’la görüşmek için izin istemek……………………………………..226
12. Savaş bitiyor ama barış gelmiyor……………………………………..230
13. Özal, Çekiç Güç fikrini ortaya atıyor ………………………………235
İyi şanslar Turgut ………………………………………………………………243
“Türk ordusunun orada olmaması daha iyi”……………………..248
“Irak’la tabii görüşeceksiniz, komşunuz”…………………………..252
Özal’dan Bush’a Irak ve Kürtler raporu …………………………….257
14. Bush’un gelişi ve son perde ……………………………………………..264
15. Körfez krizi gündemden düşerken ………………………………….271
Moskova’da darbe girişimi:
Gündem Türkiye’den kayıyor……………………………………………275
16. Körfez krizinde aslında neler oldu?…………………………………280
17. Savaş bitti, dostlar değişti ………………………………………………..283
Ve sonrası ………………………………………………………………………….299
Dizin………………………………………………………………………………….303

Önsöz

Körfez Savaşı pek çok açıdan daha önce görülmemiş yeniliklere sahne olmuştu. Örneğin, ilk olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisine sahip beş daimi üyesinin, ABD, Sovyetler Birliği, Çin, İngiltere ve Fransa’nın karşı çıkmadığı bir kararla başlatılan bir savaştı. Amerikan orduları “hava-kara” savaşı doktrinini ilk kez Irak’ta kullandı ve dünyanın en güçlü konvansiyonel ordularından biri sayılan Irak ordusunu çok kısa bir sürede hareket edemez hale getirdi. Bağdat’ın bombalanışını milyonlarca kişi izledi; bir savaşın ilk canlı yayını olarak tarihe geçti. Bu, bir yandan kamuoyunun haber alma hakkını kullanmasına, bilginin demokratikleşmesine katkı sağlarken, diğer yandan medya kontrolünü yeni teknolojiler aracılığıyla elinde tutan devlet ya da kuruluşların kamuoyunu istediği doğrultuda yönlendirmesine, manipüle etmesine de kapı açtı. Dijital teknolojinin medyaya sağladığı sürate devlet yapılarının ayak uyduramadığı oluyordu. Aşağıdaki satırlarda okuyacaksınız, Dışişleri Bakanlığı kendisine Amerikan Dışişleri Bakanı James Baker’ın Ankara’ya geleceği duyumunu rapor ettiğinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal Baker’ın Ankara programını CNN’den öğrendiğini söyleyecekti. Gerçi istihbarat çevrelerinde CIA merkezinde ve bürolarında sürekli CNN izlenen yönetici kadroların, Başkan’ın ansızın telefon ederek “CNN’deki şu haber nedir?” diye sorması karşısında habersiz ve şaşkın görünmemeye çalıştıkları her yerde dillendiriliyordu. İletişim teknolojisi devrim şiddetinde bir dönüşüm yaşıyordu.

Bazı bilgileri gizli tutmak zorlaşmıştı; günümüzde dijital teknolojideki sıçramalarla bu daha da zor hale geldi. Ancak hiçbir bilginin sonsuza dek saklanamayacağı kuralı değişmiyor. Örneğin Süleyman Demirel’in başbakan olunca Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’den Özal-Bush telefon görüşmelerinin tutanaklarını istediği, ancak Dışişleri arşivinde bulunamayınca Çetin’in bu tutanakları gidip Özal’dan istediği, Özal’ın da önce “Bakayım” deyip sonra Çetin’e verdiği bu kitap çalışmasıyla ortaya çıkmış bir bilgi. Bugün sonsuza dek gizli kalacağı zannedilen bilgiler de kullanım tarihleri dolduğunda ortaya dökülecek. Bu kitap da bu kadim kuralın küçük bir kanıtı sayılmalı. Körfez Savaşı üzerinden 30 küsur yıl geçti. Kriz ve savaş sırasında ülkelerin başında bulunan liderlerden hiçbiri ve aktörlerden büyük çoğunluğu artık hayatta değil; olanlar da görev başında değil. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve ABD Başkanı (baba) George Bush buna dahil. Olaylar zamanaşımına uğramış durumda. Örneğin, ABD ordusu az önce sözünü ettiğim hava-kara doktrinini terk edeli neredeyse 20 yıl oluyor. Örneğin, Türkiye bugün Özal’ın rüyasını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirmesi sayesinde başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Ancak insan beyni için yeni öğrenilen her bilgi yenidir. Bu kitapta üzerinden 30 küsur yıl geçmiş Körfez Savaşı’na dair Türkiye’nin bugününü de ciddi şekilde ilgilendiren yeni bilgiler bulacaksınız. O yılları mesleğinin yetişme çağlarında bir diplomasi ve savunma muhabiri olarak yaşamış bir gazeteci olarak ben de hiç bilmediğim ve yaptığım arşiv çalışmalarında o günlerde medyaya yansımamış, sonradan yazılan kitaplarda da bulunmayan önemli bilgilerle karşılaştım. Bu bilgilerin bir kısmı Körfez Savaşı, Türkiye’den talepler, Türkiye’nin rol ve tutumu, Cumhurbaşkanı Özal’ın rolü ve amacı ile Türkiye-ABD ilişkilerinin değişen doğası konusunda bilgi, varsayım ve yorumlarımızı değiştirebilecek nitelikte. Bu yönüyle de bugün benzeri durumlarda atmamız ve atmamamız gereken adımlara da ışık tutuyor. Kitabı yazarken en titizlendiğim konu, iki yıl kadar önce elime geçen ve daha sonra araştırma sürecinde bulduğum bilgi ve belgelerin doğruluğunu teyit etmek oldu; üzerinden epey zaman geçmişti. Bundan emin olduktan sonra yazım süreci başladı. Yazım sürecinde TBMM ve Dışişleri arşivlerinden yararlandım. Bu çerçevede TBMM Kütüphanesi’nden geniş şekilde yararlanmama imkân tanıyan TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Kütüphane ve Arşiv Hizmetleri Başkanı Muaz Ayhan Işık ve yüksek profesyonellik anlayışıyla Kütüphaneci Ziya Kutluoğlu’na ve Anadolu Ajansı fotoğraf arşivlerini kullanmada yardımı dolayısıyla Nurullah Koç’a teşekkür borçluyum. Kitabın yazılması sürecinde tanıklık ve görüşlerine başvurduğum, Cumhurbaşkanı Özal’ın Özel Kalem Müdürü ve başdanışmanlığını yapmış Engin Güner, Özel Kalem Müdür Yardımcılığı’nı yapmış diplomat Namık Tan, Özal’ın Basın Danışmanı Can Pulak, Başdanışman sıfatıyla Özal’ın yeni anayasa çalışmalarına katılmış ve daha sonra Özal hakkındaki en kapsamlı biyografiyi yazmış tarihçi Hikmet Özdemir, dönemin Bağdat Büyükelçisi Sönmez Köksal, Tahran Büyükelçisi Volkan Vural, krizin kritik günlerde Dışişleri’nin kritik mevkilerinde görev yapmış diplomatlar Mehmet Ali Bayar, Aydın Sezgin ile o dönem SHP Genel sekreterliği ve Dışişleri Bakanlığı yapan, ardından TBMM Başkanı olan Hikmet Çetin ve isimlerinin anılmasını istemeden, gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkacağı inancıyla yardım ve desteklerini esirgemeyen diğer değerli kişilere, dostlarıma teşekkür ederim. Kitabın yayımlanmasında emeği geçen Doğan Kitap Genel Müdürü Gülgün Çarkoğlu, Yayın Direktörü Cem Erciyes, sevgili editörüm Aslı Güneş’e ve tasarımcı Taylan Polat’a da teşekkürlerimi sunarım. Özel bir teşekkür de işkolikliğime hâlâ sabreden sevgili eşim Deniz’e.

1

Sular ısınırken

Irak, Baas Partisi’nin 17 Temmuz 1968’de bir darbeyle yönetimi ele geçirmesinden itibaren, Soğuk Savaş boyunca Ortadoğu’da Sovyet Bloku’nun desteklediği ülkeler arasındaydı. Bunun bir nedeni İsrail devletine karşı kurulan Baas Partisi’nin (Ḥizb el-Ba’s el-‘Arabi el-İştiraki – Arap Sosyalist Yeniden Doğuş Partisi) Arap milliyetçiliği ile sosyalizmi örtüştürmeye çalışan eklektik ideolojisiydi. Bir nedeni de Baas yönetimindeki Irak’ın ABD’nin bölgedeki uzantıları gördüğü İsrail ve (Şah yönetimindeki) İran’a karşı hasmane tutumuydu. Aslında Irak’ın NATO üyesi kuzey komşusu Türkiye’yle de sorunlu bir geçmişi, sorunlu ilişkileri vardı. Üstelik Irak, İngiltere sayesinde Türkiye’den siyasi bağımsızlığıyla birlikte Musul-Kerkük petrol bölgesini de almıştı. Irak’taki Kürt milliyetçi hareketi, Türk azınlığın varlığı gibi, ilişkileri daha da sancılı hale getiren sorunlar vardı. Fırat ve Dicle nehri suları Türkiye’den doğuyor ve Türkiye’nin her yeni baraj projesi (Suriye’nin yanı sıra) Irak’ı tedirgin ediyordu. Buna rağmen Türkiye ve Irak ilişkileri Soğuk Savaş boyunca devam etti. Başbakan Süleyman Demirel tarafından 60’ların sonunda başlatılan görüşmeler 1973’te anlaşmayla sonuçlandı, ilki 1977’de, ikincisi 1987’de hizmete giren iki boru hattı Musul ve Kerkük petrollerini Adana’nın Ceyhan, Yumurtalık Limanı üzerinden Akdeniz/Avrupa pazarlarına taşımaya başladı. Hem Türkiye ekonomik büyümesi için gereken petrolü sağlayacağı yeni bir kaynak bulmuş hem de Irak petrolünü satabileceği (Suriye ile arasının bozulmasının ardından), Suudi Arabistan’ın yanı sıra yeni bir hatta kavuşmuştu; karşılıklı çıkarlar söz konusuydu.

Darbenin lideri Orgeneral Ahmed Hasan el-Bekir’in sağ kolu durumundaki kuzeni Saddam Hüseyin Abdülmecid et-Tikriti ya da tanındığı adıyla Saddam Hüseyin kısa sürede fiilen yönetimi ele almıştı. 16 Temmuz 1979’da devlet başkanlığını resmen ilan etti. Bağdat açısından durum ciddiydi, güçlü bir lidere ihtiyaç vardı. 1 Şubat 1979’da İran İslam Devrimi ile Ayetullah Ruhullah Humeyni başa gelmişti. İran Şii şeriatıyla yönetilmeye başlandı. Şiiliğin merkezi sayılan Necef ise Irak’taydı. Saddam yıllar içinde yönetimin bütün kilit noktalarına Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan Sünnileri getirmişti. Çoğunluğu oluşturan ve güneydeki petrol yatakları, verimli tarım arazileri ve Körfez’e çıkış limanı olan Basra bölgesinde, yönetimde rol verilmeyen Şii nüfus yaşıyordu. ABD ve İsrail yıllarca Irak’ı istikrarsızlaştırmak için İran üzerinden Kürt milliyetçi hareketlerini desteklemişti. Kuzeydeki petrol bölgelerinde ise ağırlık yine yönetimde rol verilmeyen Kürt nüfustaydı. Uluslararası ortam çok gergindi. Sovyetler Afganistan’ı işgal etmiş, ABD, Suudi Arabistan, Pakistan ve Çin tarafından para ve silah sağlanan siyasi İslamcı aşiretler mücahit direnişine başlamıştı. Suud Hanedanı’nı yıkmak isteyen bir grup, Kâbe’yi basıp hacıları esir aldı, saldırı Fransız komandolarının desteğiyle kanlı bir biçimde bastırıldı. Lübnan’daki Şii nüfus ve İran etkisinden endişeye kapılan İsrail, öteden beri Filistinli silahlı gruplara yardım eden Saddam’dan da rahatsızdı. ABD, Irak’ı Aralık 1979’da Filistinli Ebu Nidal grubuna desteği nedeniyle Terörizmi Destekleyen Devletler listesine almıştı. Ülkesinde bir Şii ayaklanmasından çekinen Saddam, 22 Eylül 1980’de, Türkiye’de Kenan Evren liderliğindeki askeri darbeden on gün sonra İran’a saldırdı. Belki Irak’ta tek adam rejimi olmasa İran’ın kışkırtmalarına kapılmamak mümkün olurdu ama sonuçta savaş başlamıştı işte.

Bunun üzerine ABD, diplomasi tarihinde eşine az rastlanır bir U-dönüşüyle Irak’ı desteklemeye başladı. ABD’nin bu dönüşünde Başkan Jimmy Carter yönetiminin Rehineler Krizi karşısındaki çaresizliği de etkili olmuştu. 4 Kasım 1979’da Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’ni basan İslamcı öğrenciler 52 kişiyi rehin aldılar. ABD özel birliklerinin rehineleri kurtarma operasyonu, 24 Nisan 1980’de bir Amerikan helikopterinin İran topraklarında bir Amerikan nakliye uçağıyla çarpışmasıyla büyük bir fiyaskoya dönüşmüş, Dışişleri Bakanı Cyrus Vance istifa etmek zorunda kalmıştı. İran’a saldırının başlaması sonrasında ABD Irak’ı Terörizmi Destekleyen Devletler listesinden çıkardı. Bu arada seçimi kazanan Cumhuriyetçi Başkan Ronald Reagan, Donald Rumsfeld’i özel temsilcisi olarak Saddam Hüseyin’e gönderdi.1 Saddam, sadece ABD tarafından değil Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) tarafından da terörist ilan edilen Ebu Nidal’ı Suriye’ye sınırdışı etti.2 ABD, Irak’la tam diplomatik ilişki kurdu ve “Düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığıyla silah ve askeri malzeme satışına başladı. İşin ilginç yanı, bu savaşta İsrail’in Arapların güçlenmesi ihtimaline karşı dolaylı yoldan İran’ı desteklemiş olmasıydı.3 Örneğin, savaşın başlarında İran jetlerinin deneyip başaramadığını İsrail jetleri başardı ve 7 Haziran 1981’de Irak’ın Osirak nükleer reaktör inşasını imha ettiler.4 İran’ın toparlanıp 1982 Haziran ayında karşı saldırıya geçmesiyle Ortadoğu tari

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı ~ Murat YetkinMeraklısı İçin Ortadoğu Kitabı

    Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı

    Murat Yetkin

    “Ortadoğu geçmiş zamanla yazılamaz, şimdiki zamanda yazılmaktadır.” Türkiye’nin dört Cumhurbaşkanı Filistin Cephesi’nde çarpıştı, ikisi İngilizlerin Mısır’daki esir kampında kaldı. Hepsi Kurtuluş Savaşı’nda ön saflardaydı....

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur