Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

İyi Adam
İyi Adam

İyi Adam

Federico Axat

Her şeyi vardı. Ama kapı çaldığında, Ted intihar etmek üzereydi. Kapıdakinin vazgeçip gitmesini beklerken masanın üstündeki not ilişti gözüne, kendi el yazısıyla yazılmış: “Kapıyı…

Her şeyi vardı. Ama kapı çaldığında, Ted intihar etmek üzereydi. Kapıdakinin vazgeçip gitmesini beklerken masanın üstündeki not ilişti gözüne, kendi el yazısıyla yazılmış:

“Kapıyı aç. Tek çıkışın bu.”

Ted ne notu yazdığını hatırlıyor ne de kapıdaki adamı tanıyor. Adamın bir teklifi var: Madem ölmek istiyorsun, intihar edip aileni utandırma; biz öldürülmeni sağlayabiliriz. Şartımız basit: Senin gibi intihara karar vermiş birini öldürecek, böylece zincire katılacaksın… Son bir iyilik.

Teklifi kabul ettiği anda kendini şeytani bir oyunun içinde buluyor Ted. Çıkmaya çalıştıkça onu daha da derinlere sürükleyen biri var; bu kanlı labirenti tepeden gören, Ted’i kendinden bile iyi tanıyan ve asla güvenmemesi gereken biri…

34 dilde yayımlanan ve yakında beyaz perdeye aktarılacak İYİ ADAM, mükemmel kurgusu ve bitmeyen dolambaçları ile zihin bulandıran, ‘Anladım,’ dediğiniz anda sizi ters köşeye yatırıveren bir psikolojik gerilim romanı.

“Aklınızı alacak bir psikilojik gerilim. Federico Axat çok seveceğiniz ama asla güvenemeyeceğiniz bir yazar” 

New York Times

BİRİNCİ BÖLÜM

I

TED MCKAY tam kurşunu kafasına sıkmak üzereyken kapı zili çaldı. Israrla. Durakladı. Kapısında biri beklerken tetiği çekemezdi. Her kimsen git buradan. Zil bir kez daha çaldı; ardından bir erkek sesi duyuldu. “Aç kapıyı! Beni duyduğunu biliyorum!” Şaşırtıcı tarafı, sesi çalışma odasından gayet net duymasıydı. Ses o kadar netti ki bir anlığına gerçekten duyup duymadığını düşündü.

Birinin gerçekten bağırdığına dair bir kanıt ararcasına boş çalışma odasında çevresine bakındı. Gözü muhasebe defterlerine, Monet reprodüksiyonuna, masaya ve en sonunda Holly’ye her şeyi açıkladığı mektuba ilişti. “Lütfen, aç kapıyı!” Browning’i hâlâ şakağından birkaç santim uzakta tutuyordu; silah ağırlık yapmaya, kolunu yormaya başlamıştı. Kapıdaki adam ateş edildiğini duyup polisi ararsa planı suya düşerdi. Holly kızlarla birlikte Disney World’deydi; haberi evden o kadar uzaktayken almasını istemiyordu. Hayır, böyle bir şey asla olamazdı. Zil artık çalmıyordu; yumruklanmaya başlamıştı kapı. “Haydi ama! İçeri girmeme izin verene dek gitmeyeceğim buradan!” Silah titremeye başladı.

Ted kolunu indirip silahı kucağına bıraktı. Sol elini saçlarının arasında gezdirip yabancıya bir kez daha küfretti. Dergi satanlardan mıydı? Kapı kapı dolaşıp satış yapmaya çalışanlar, hele bu herif gibi yapışkanları bu mahallede hoş karşılanmazdı. Bir an için kapının yumruklanması ve seslenmeler durdu. Ted tekrar silahı, yavaşça, çok yavaşça şakağına götürdü. Adamın pes edip gittiğini düşünmeye başlamıştı ki kapının yumruklandığını ve kendisine bir kez daha seslenildiğini duyunca yanıldığını anladı. Ama Ted kapıyı açmayacaktı; hele bu adama… Bekleyecekti; hıyarağası er geç pes ederdi, değil mi? Sonra bakışları masanın üstünde duran bir şeye kaydı; Holly için bıraktığına benzer katlanmış bir kâğıt parçasına. Ama üstünde karısının adı yazmıyordu. İntihar mektubunun taslaklarından birini atmayacak denli salaklık mı etmişti? Kapıdaki adam bağırmaya devam ederken, işinin beklenmedik müdahaleyle yarım kalmasının hiç değilse bir işe yaradığını düşünerek teselli buldu. Kâğıdı açıp okudu. Gördükleri kanını dondurdu. Kendi el yazısıydı. Ama bu sözcükleri yazdığını hatırlamıyordu.

Kapıyı aç Tek çıkışın bu

Hatırlayamadığı bir nedenden ötürü mü yazmıştı bunu? Cindy veya Nadine’le oyun oynarken mesela… Not için hiçbir açıklama getiremedi; hele işlerin çığırından çıktığı böylesi bir durumda, manyağın teki neredeyse kapıyı yıkacakken. Ama mantıklı bir açıklaması olmalıydı elbet. İstediğin kadar kandır kendini. Sağ elindeki Browning bir ton ağırlığındaydı sanki. “Ted, aç şu kapıyı!”

Ted birden şaşkınlıkla kaldırdı başını. Adı mıydı duyduğu? Komşularıyla hiçbir zaman sıkı fıkı olmamıştı ama en azından seslerini tanıyabileceğini düşünürdü. Kapıdaki, komşularından biri değildi. Ayağa kalkıp tabancayı masaya bıraktı. Neler döndüğünü öğrenmekten başka seçeneği olmadığını biliyordu. Bir an düşündükten sonra, bunun dünyanın sonu olmadığına karar verdi. Kapıdaki herifi def edip çalışma odasına geri dönecek ve hayatına son verecekti. Haftalardır planlamıştı; dergi satmak veya benzer bir saçmalık peşindeki bir serseri yüzünden son anda geri adım atmaya niyeti yoktu.

Kararlı kalktı ayağa. Masanın bir köşesinde duran, içi eski kalem, ataş, yarısı kullanılmış silgi ve benzeri şeylerle dolu bir kavanoz vardı. Kavanozu aceleyle masaya boşalttı ve iki dakika önce içine attığı anahtarı buldu. Eline alıp bir daha görmeyi aklının ucundan bile geçirmediği anahtara alaycı bir ifadeyle baktı. Şimdiye çoktan parmaklarında barut kalıntısıyla koltuğuna serilmiş, ışığa doğru süzülüyor olmalıydı.

Hayatınıza son vermeyi kararlaştırdığınızda, kararınızla alakalı bir şüpheniz olsun veya olmasın, son dakikalar iradenizi sınar. Ted bu dersi biraz önce almıştı ve hepsini bir kez daha yaşamaya mecbur kalma fikrinden nefret ediyordu.

Çalışma odasının kapısına yürürken son derece kızgındı; anahtarı kilide yerleştirdi, çevirip kapıyı açtı. Kapıya, göz hizasının hemen üstüne bantladığı notu görünce içi bir kez daha sızladı. Holly için uyarı notuydu bu. ‘Tatlım, çalışma odamın anahtarının bir kopyasını çıkarıp buzdolabının üstüne bıraktım. Çocukların odaya girmesine izin verme. Seni seviyorum.’ Duygusuz, zalim bir davranış gibi görünse de her şeyi düşünmüştü. Kızlarından birinin onu, başında kocaman bir delikle masasının arkasında yatarken görmesini istemiyordu. Diğer yandan çalışma odasında ölmeyi seçmesinin son derece anlaşılır bir tarafı vardı. Nehre veya uzaklara bir yere gidip trenin altına atlamanın artı ve eksilerini değerlendirmiş, belirsizliğin ailesi için çok zor olacağına karar vermişti. Özellikle Holly için. Karısının onu kendi gözleriyle görmesi, emin olması… Darbeyi hissetmesi gerekiyordu. Holly genç ve harikulade bir kadındı; kendine yeni bir düzen kurabilir, hayatına devam edebilirdi.

Kapı neredeyse inmek üzereydi.
Ted, “Geliyorum!” diye seslendi.
Dışarıdaki kişi kapıyı yumruklamaktan vazgeçti.
Kapıyı aç. Tek çıkışın bu.

Ted kapının yanındaki dar ve uzun pencereden yabancının siluetini görebiliyordu. Oturma odasını yavaş, neredeyse meydan okur adımlarla geçti. Etrafındaki her şeyi, biraz önce eline aldığı anahtarı incelerken yaptığı gibi dikkatle inceledi. Devasa düz ekran televizyonu, on beş kişilik yemek masasını, porselen vazoları gördü. Tüm bu dünyevi objelerle kendince vedalaşmıştı. Ama işte yine buradaydı; güvenilir, her daim iyi insan Ted, kendi evinde yine bir hayalet gibi geziniyordu.

Aniden durdu. ‘Işığın’ kendisine ait versiyonu olabilir miydi bu? Bir an için çalışma odasına koşarak cesedinin masanın arkasında sere serpe yatıp yatmadığını kontrol etme arzusuna kapıldı. Uzanıp parmaklarını kanepenin arkasında gezdirdi. Derinin verdiği pürüzsüz ve serin his, tüm bunların bir hayalin parçası olamayacak kadar gerçek olduğunu söylüyordu. Ama nasıl emin olabilirdi?

Hışımla açtı kapıyı. Eşikte duran genç adamı görür görmez, kapı kapı dolaşan bir satıcı için fazlasıyla kaba tarzına rağmen, hayatta kalmayı nasıl başarabildiğini anladı. Beyaz pantolonu, yılan derisi kemeri ve parlak renkli yatay çizgili polo tişörtüyle kusursuz giyinmiş, yirmi beş yaşlarında bir gençti. Satıcıdan çok golfçuya benziyordu ama sağ elindeki hırpalanmış deri çanta, üniversite birinci sınıf öğrencisi giyimiyle uyuşmuyordu. Sarı saçları omuz hizasındaydı; gözleri gökyüzü mavisi, gülümseyişi uçarıydı. Ted, Holly veya mahalledeki herhangi bir kadının, adamın sattığı ıvır zıvırı hiç düşünmeden satın alacağını kolayca görebiliyordu.

“Sattığın şey her neyse ilgilenmiyorum,” dedi.
Adamın gülümsemesi bütün yüzünü kapladı.
Satıcılık fikri gülünç ötesiymişçesine, “Ne yazık ki bir şey satmaya gelmedim,” dedi.
Ted yabancının omzunun üstünden bakındı. Ön taraftaki kaldırıma veya Sullivan Bulvarı’na park etmiş herhangi bir araba göremedi. Hava son günlerdeki kadar sıcak değildi ama öğle güneşi altında yürümenin bu arsız herifin suratında illa bir iz bırakması gerekirdi. Hem arabasını neden uzağa park etmişti?
Delikanlı, Ted’in aklını okumuşçasına, “Korkmayın,” dedi. “Ortağım beni burada bıraktı. Mahallede şüpheleri üstümüze çekmeyelim diye.”
Bir suç ortağından bahsedilmesi Ted’i tedirgin etmedi. Bir soygun esnasında öldürülmek, intihar etmekten daha şerefli bir son olurdu.
“Meşgulüm. Gitmen gerek.”
Ted kapıyı kapatmaya hazırlanıyordu ki adam elini uzatıp engel oldu.
Ama bu düşmanca bir hareket değildi. Adamın gözlerinde yalvarır bir bakış vardı.
“Adım, Justin Lynch, Mr. McKay. İzin verirseniz…”
“Adımı nerden biliyorsun?”
“İçeri girmeme ve sizinle on dakika konuşmama izin verirseniz her şeyi açıklayacağım.”
Ted bir an tereddüt etti. Adamı içeriye almaya hiç niyeti yoktu; o kadarından emindi. Diğer yandan, neden geldiğini çok merak ediyordu.
Sonunda kazanan mantık oldu.
“Üzgünüm. Şu an müsait değilim.”
“Yanılıyorsunuz. Şu an tam…”
Ted çarparak kapattı kapıyı. Lynch’in son sözlerini, sesi kapanan kapı yüzünden boğuklaşmasına rağmen son derece rahat duymuştu. “Şu an tam zamanı.” Ted kapalı kapıya bakakaldı ve sözlerin devamının geleceğini biliyormuş gibi kulak kabarttı.
Ve devamı geldi de… Lynch kendini duyurabilmek için sesini yükseltti.
“Çalışma odanızda bıraktığınız dokuz milimetrelikle ne yapmak üzere olduğunuzu biliyorum. Söz; yapmayı düşündüğünüz şeyden vazgeçirmeye çalışmayacağım sizi.”
Ted kapıyı açtı.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap Adıİyi Adam
  • Sayfa Sayısı384
  • YazarFederico Axat
  • ISBN9786051980102
  • Boyutlar, Kapak14 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDomingo Yayınevi / 2017

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Tepelerdeki Şeytan ~ Cesare PaveseTepelerdeki Şeytan

    Tepelerdeki Şeytan

    Cesare Pavese

    Tepelerdeki Şeytan, İtalyan edebiyatının şüphesiz en büyük yazarlarından biri olan Pavese’nin gençliğini geçirdiği kırsal bölgelerde geçen ve yazarın kendi yaşadıklarından izler de taşıyan bir...

  2. Romanovlar’ın Son Evi ~ John BoyneRomanovlar’ın Son Evi

    Romanovlar’ın Son Evi

    John Boyne

    “Rusya’yı çürüyen bir nar gibi düşünmüşümdür hep. Kokuşmuş içini saklayan, dıştan kırmızı ve nefis; ama ikiye bölünce, çekirdekleri ve taneleri kapkara, iğrenç, önüne saçılır....

  3. Budala ~ Fyodor Mihayloviç DostoyevskiBudala

    Budala

    Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

    Niyetim bütünüyle güzel bir insanı anlatmaktır.Dostoyevski Budala’yı bu amaçla kaleme aldı ve peygamberimsi kahramanı Prens Mişkin’i böyle yarattı. Dostoyevski’nin en büyük dört romanından biri...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur