Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

İvan Denisoviç’in Bir Günü
İvan Denisoviç’in Bir Günü

İvan Denisoviç’in Bir Günü

Aleksandr Soljenitsin

Yayımlandığında dünyada hem edebi hem de siyasi yankı uyandıran İvan Denisoviç’in Bir Günü, Stalinist baskıyı edebiyata taşıyan ilk roman. Aleksandr İsayeviç Soljenitsin İvan Denisoviç’in…

Yayımlandığında dünyada hem edebi hem de siyasi yankı uyandıran İvan Denisoviç’in Bir Günü, Stalinist baskıyı edebiyata taşıyan ilk roman.

Aleksandr İsayeviç Soljenitsin İvan Denisoviç’in Bir Günü’nde, toplama kamplarındaki acımasız yaşama ve çalışma koşulları karşısında onurunu ve haysiyetini korumaya çalışan insanları anlatıyor. Kirli, soğuk ve adaletsiz bir ortamda hayata tutunan mahkûmların, insanlık dışı düzene nasıl direnç gösterdiklerini resmediyor. Romanın kahramanı İvan Denisoviç, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların elinden kaçtıktan sonra, ajan olma şüphesiyle Sovyet hükümeti tarafından gözaltına alınır ve sürgüne gönderilir. Buzlar altındaki Sibirya sürgününde, açlık ve dayak tehdidi altında on yıl geçirecektir. Soljenitsin’in kendi anılarından yola çıkarak yazdığı roman, 1962 yılında yayımlandığında Sovyetler Birliği’nde büyük yankı uyandırmış, kısa sürede toplatılmış ve yasaklanmıştı. Stalinist dönemin yazarlar üzerindeki siyasi baskısını anlamak için okunması gereken bir roman.

“Doktor Jivago’ya kadar hiçbir ilk roman modern Rus edebiyatında, nadide bir eser olan İvan Denisoviç’in Bir Günü kadar heyecan uyandırmamış ve fırtınalar koparmamıştı.”
David Stewart Hull

*

Her sabah olduğu gibi, saat beşte ana barakanın yanındaki demir putrele vurularak kalk işareti verildi. İki parmak buz tutmuş pencerelerden zayıflayarak geçen çınlama sesi bir iki kere üsteledikten sonra durdu. Hava o kadar soğuktu ki, nöbetçi daha fazla vurmaktan vazgeçmişti.

Çınlama kesildi, ama dışarısı İvan Denisoviç Şuhov’un ayakyoluna gitmek için kalktığı zamanki kadar karanlıktı. Pencerelere üç fenerin sarı ışığı düşüyordu; biri kampın içinden, ikisi de çevresinden… Barakanın kapısını açmak için nedense kimse gelmiyordu. Aptes varilini sopalara takıp götüren temizlik görevlileri bile görünürlerde yoktu.

Şuhov kalk işaretinden sonra uyumaz, hemen kalkardı. İşbaşı yapılana kadar geçecek zaman devletin olmadığı için herkes istediği gibi kullanırdı. Kamp yaşantısına uyanlar bunu değerlendirmesini bilirlerdi. Kimisi bir arkadaşının elliği* için eski astarlardan kılıf diker, kimisi de kesesi kabarık hükümlüler ranzadan inerken yere çıplak ayakla basmasınlar diye kuru keçe çizmelerini* ayaklarına kadar götürürdü. Ambarlarda ücret karşılığı yerleri temizleyen, şunu bunu taşıyan hükümlüler bile vardı. Yemekhaneye gidip yemek çanaklarını bulaşık yıkama yerine götürenlereyse fazladan yemek verirlerdi. Ama burada iş almak kolay değildi; müşterisi boldu. En kötüsü de, çanaklardan yemek artıklarını yalamamak için insanın sinirlerinin demirden olması gerekiyordu. Ama Şuhov, ilk iş kolbaşısı** olan Kuzyomin’in söylediklerini hiç hatırından çıkarmıyordu. 1943 yılında doğrudan doğruya cepheden getirilen, yarım kalan askerlik hizmetiyle birlikte on iki yıla hüküm giyen eski bir kamp kurduydu Kuzyomin. Ormanda çalışırken ateş yakıp ısındıkları sırada:

“Burada orman yasaları hüküm sürer, çocuklar,” demişti. “Ama gene de yaşıyor insan. Kampta yok olup gidenler kimlerdir, bilir misiniz? Çanak yalayanlar, kamp revirine bel bağlayanlar, bir de arkadaşlarını gammazlayanlar…”

Gammazlar konusunda söyledikleri yersizdi kuşkusuz. Böyleleri başkalarının canı pahasına da olsa sapasağlam kalıyorlardı.

Her gün kalk işaretiyle ayağa dikilen Şuhov bugün yerinden kıpırdamadı. Daha bir gün öncesinden bir kırıklığı vardı. Bütün vücudu ağrıyor, bir üşümedir gidiyordu. Gece sabaha kadar yatağında buz kesmişti. Uyku arasında kimi zaman iyice hastalandığını düşünmüş, kimi zaman da hastalığının geçtiğini hissetmişti. Sabah olsun istemiyordu bir türlü. Ama sabah olmuştu işte!

Ne ısınılacak bir yerdi ya şu baraka! Pencereler bir parmak buz tutmuş, duvarla tavanın birleştiği köşeler örümcek ağı gibi bembeyaz kırağıyla kaplanmıştı.

Kalkamıyordu. Tepesine battaniyesini, kaputunu çekmiş, iki ayağını birden ceketinin bir koluna sokarak üst ranzada dertop yatıyordu. Bir şey görmüyordu ama işittiği seslerden barakada ve kendi iş kolunun köşesinde olup bitenleri anlıyordu. İşte, temizlikle görevli hükümlüler ağır adımlarla yürüyerek kocaman aptes varilini koridordan çıkarıyorlardı! Bu, sakatların yapacağı hafif bir işti ama sağa sola sıçratmadan götürmek de kolay değildi. İşte 75’inci iş kolunun keçe çizmelerini kurutma odasından getirip döşemeye attılar! (Bugün çizmelerimizi kurutma sırası bizdeydi.) İşte, bizimkiler de toplanmaya başladılar. Kolbaşı Tiyurin ile yardımcısı Pavlo konuşmadan keçelerini ayaklarına geçiriyorlardı. Bu işi yaptıkları ranzalarının gıcırdamasından belliydi. Pavlo tayın almaya, Tiyurin ise İDŞ’ye (İş Dağıtım Şubesi) gidecekti.

Ama bu gidiş İDŞ’ye her gün yapılan ziyaretlerden başkaydı. Şuhov birden kaderinin çizileceği anın gelip çattığını anladı. Kendisinin de bulunduğu 104 numaralı iş kolunu iş ocakları yapımından çekerek “Sosyalist Yaşam Sitesi” adı verilen bir projeye göndereceklerdi. “Sosyalist Yaşam Sitesi” denilen yer şimdilik kar yığınları altında bir tarlaydı. Önce burada çukurlar açıp direk dikmek, sonra kendi çevrelerine dikenli tel çekmek gerekiyordu. En sonra da site kurulacaktı.

Kısacası bir ay süreyle ayazda kavrulacaklardı, sığınacakları tek çatı altı yoktu. Ateş yakmaya gelince, odunu nerden bulacaklardı ki? Tek kurtuluş yolu durmadan çalışmaktı.

Kolbaşının ağzını bıçak açmıyordu. Bu işi eline çabuk olmayan başka bir iş koluna yüklemek için baştakileri ayarlamaya gidiyordu şimdi. Elbette yanlarına eli boş varılamazdı. İş dağıtım müdürüne yarım kilo mu olur, yoksa bir kilo mu, domuz yağı alıp götürecekti.

Bir denemeden zarar gelmezdi, neden kamp revirine çıkıp bir günlüğüne de olsa işlen kaytarmıyordu? Her yeri sızlıyordu Şuhov’un. (…)

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay / Matriyona’nın Evi ~ Aleksandr SoljenitsinKreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay / Matriyona’nın Evi

    Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay / Matriyona’nın Evi

    Aleksandr Soljenitsin

    Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay ve Matriyona’nın Evi Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Aleksandr Soljenitsin’in savaşın birleştirdiği hayatlara dair iki çarpıcı novellası. Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay,...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Dişi Domuz ~ Marie DarrieussecqDişi Domuz

    Dişi Domuz

    Marie Darrieussecq

    Hayır, her masal mutlu sonla bitmez; güzel kızlar her defasında yakışıklı prenslerle evlenip sonsuza dek mutlu yaşamazlar. Bazı masallar derinlere gömülmüş dürtülerin ve aşırılıkların...

  2. Kiralık Canavar ~ Andreas SteinhöfelKiralık Canavar

    Kiralık Canavar

    Andreas Steinhöfel

    Edebiyatseverlerin zihninde “derin” bir iz bırakan “Rico ve Oskar” serisinin ödüllü yazarı Andreas Steinhöfel’den, sevginin karşı konulmaz gücü üzerine kaleme alınmış olağanüstü bir kitap!...

  3. Soluğun Mucizesi ~ Dimitris SotakisSoluğun Mucizesi

    Soluğun Mucizesi

    Dimitris Sotakis

    “Sotakis, kitlelerin psikolojisini ve insanın doğuştan boyun eğmeye eğilimli yapısını müthiş bir ironiyle ele alıyor.” Eleftherotypia “Bir hikâye anlatıcı olarak Dimitris Sotakis’e şapka çıkarıyoruz....

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur